
İçinde bulunduğumuz hafta ülkemizde Vakıflar Haftası olarak kutlanıyor.
İslâm’da vakıf çok yaygın ve önemlidir. Bu önem bir Hadis-i Şerif’le anlam bulmakta...
İnsan, bu dünyadan ayrıldıktan sonra “sadaka-i cariye, ilmi eser ve kendisine dua eden hayırlı bir evlât ile anılır.” Bu hadis emri, Türk Dünyasında birçok sultanın, devlet adamının ve hayır sahiplerinin vakıf yoluyla imaret, aşevi, hastane, kervansaray, camii, medrese gibi kurumları yapmalarını sağladı.
Anadolu başta Selçuklu ve Osmanlı hanedanları olmak üzere birçok Türk Beyliğinin eseri ile donandı. Vakıf gelirleriyle çeşmeler ve sebiller, su yolları, çocuk yuvaları, dul ve yetim evleri, misafirhaneler, kütüphaneler, çamaşırhane, hamam, namazgâh, han, bedesten gibi yapılan ve kurumlar oluşturuldu.
***
Osmanlı İmparatorluğu döneminde hizmet veren sosyal amaçlı hayır kurumlarının sayısı binlerle ifade edilmekte…
Bu dönemde,
‘Mektep çocuklarına gıda ve yiyecek yardımı yapmak, ağaç dikmek, borçtan hapse girenlerin borcunu ödemek, fakirlerin ve kimsesizlerin cenazesini kaldırmak, kış aylarında kuşların beslenmesini sağlamak, soksak hayvanlarını beslemek, öksüz kızlara çeyiz hazırlamak, dağlara geçitler yapmak, kimsesiz çocukları bayramda sevindirmek’ gibi vakıflar kuruldu.
Yine Müslümanlığın iki kutsal beldesi olan Mekke ve Medine şehirlerinin çeşitli ihtiyaçlarına yönelik vakıflar tesis edildi.
Türkler, kurdukları vakıflarla ırk ve din farkı gözetmeksizin insanlığa hizmeti esas aldı. Anadolu’da kurulan şifâhâneler, ruh ve beden hastalıklarının tedâvi edilmesinde önemli işlevler üstlendi.
Vakıf hastaneleri aynı zamanda birçok ilaç formülün geliştirildiği ve ilaçların üretildiği önemli sağlık merkezleriydi.
O günkü adlarıyla ‘tımarhâne’ ve ‘ dârüşşifâ’ lar Anadolu’nun en önemli vakıf kuruluşlarıdır. Bu kuruluşlarda halka bu günkü anlamda poliklinik ve hastane hizmeti, dönemin en iyi hekimleri tarafından parasız olarak verilirdi.
Bunların içerisinde Edirne’de Sultan Yıldırım Beyazıt tarafından yaptırılan Beyazıt Külliyesi’nde bulunan şifâhânede, hastalar ‘Musikî’ ile tedavi edilmekteydi ve dünyada böylesi bir merkez daha yoktu.
***
Sosyal amaçlı olarak kurulan imarethâneler, yetimlere maaş bağlar, kimsesiz kadın ve çocukları koruma altına alır, bu çocukların okuyabilmesi için okullar açarak, öğrenimlerini ücretsiz olarak yapmalarını sağlardı.
Vakıfların bir başka sosyal amaçlı hizmeti de, yolculuk yapan insanları konaklatmak, sıcak çorba ikram etmek, ticaret kervanlarını ve onların mallarını muhafaza altına almak için yol güzergâhlarında ve şehirlerde kervansaraylar inşa etmekti.
Çoğunlukla da bu kervansaraylar korunaklı olurdu… Bu amaçla yollar yapılır, köprüler kurulurdu.
Ne hazindir ki, bu gün Anadolu’nun birçok yerinde bulunan ve birer sanat şaheseri olan bu kervansaray ve hanların boynu büküktür.
Yine Osmanlı’nın hükmettiği toprakların tamamında yaygın ve etkin olan vakıflar, bu gün ne yazıktır ki, sahipsiz ve başka ellerdedir.
***
Osmanlı sosyal hayatının ve medeniyetinin en önemli kuruluşları vakıflardır.
Sözünü ettiğimiz hayır kurumları oldukça yaygındır ve insanlar bu hayır kurumlarından bedava yararlanırlardı.
Köylerde köy odaları, evlerde hariciye adı verilen misafir odaları bulunurdu. Yine bazı illerimizde bu gün de yaşatılan ‘Mahalle Odaları’ o mahallenin vakfiyesidir.
Bu vakıf geleneğinde; mahallede kız isteme, nişan ve kına geceleri mahalle odalarında yapılır, mahalleden birisi öldüğünde taziye evi olarak burası kullanılır ve cenaze sahipleri üç gün boyunca bu odada oturarak taziyeleri kabul eder.
Mahalle sakinleri de gelen misafirlere yemek ikram eder. Başka şehirlerden gelen ve yatacak yeri olmayan Tanrı Misafirleri de bu odalarda ağırlanır ve yatırılır.
Kültürümüzde atalarımız, dedelerimiz bir yolcu, bir fakir veya bir yabancı bulup sofrasına oturtmak için can atar, sözünü ettiğimiz vakıflar yaptırarak gelen insanlara hizmet ederlerdi.
Geçmişte vakıf eserleri sayesinde toplum içerisindeki dayanışma ve yardımlaşma güçlenmiş, insanlar arasında güçlü sevgi bağı kurulmuştur.
Ne yazık ki bu gün geleneksel yapımız hızla değişmekte ya da erozyona uğramakta, yaşadığımız apartmanlarda üst katta oturan alt kattakini tanımayacak şekilde ikamet etmekte…
Adeta kalabalıklar içinde yalnız yaşamaktayız
İslâm’da vakıf çok yaygın ve önemlidir. Bu önem bir Hadis-i Şerif’le anlam bulmakta...
İnsan, bu dünyadan ayrıldıktan sonra “sadaka-i cariye, ilmi eser ve kendisine dua eden hayırlı bir evlât ile anılır.” Bu hadis emri, Türk Dünyasında birçok sultanın, devlet adamının ve hayır sahiplerinin vakıf yoluyla imaret, aşevi, hastane, kervansaray, camii, medrese gibi kurumları yapmalarını sağladı.
Anadolu başta Selçuklu ve Osmanlı hanedanları olmak üzere birçok Türk Beyliğinin eseri ile donandı. Vakıf gelirleriyle çeşmeler ve sebiller, su yolları, çocuk yuvaları, dul ve yetim evleri, misafirhaneler, kütüphaneler, çamaşırhane, hamam, namazgâh, han, bedesten gibi yapılan ve kurumlar oluşturuldu.
***
Osmanlı İmparatorluğu döneminde hizmet veren sosyal amaçlı hayır kurumlarının sayısı binlerle ifade edilmekte…
Bu dönemde,
‘Mektep çocuklarına gıda ve yiyecek yardımı yapmak, ağaç dikmek, borçtan hapse girenlerin borcunu ödemek, fakirlerin ve kimsesizlerin cenazesini kaldırmak, kış aylarında kuşların beslenmesini sağlamak, soksak hayvanlarını beslemek, öksüz kızlara çeyiz hazırlamak, dağlara geçitler yapmak, kimsesiz çocukları bayramda sevindirmek’ gibi vakıflar kuruldu.
Yine Müslümanlığın iki kutsal beldesi olan Mekke ve Medine şehirlerinin çeşitli ihtiyaçlarına yönelik vakıflar tesis edildi.
Türkler, kurdukları vakıflarla ırk ve din farkı gözetmeksizin insanlığa hizmeti esas aldı. Anadolu’da kurulan şifâhâneler, ruh ve beden hastalıklarının tedâvi edilmesinde önemli işlevler üstlendi.
Vakıf hastaneleri aynı zamanda birçok ilaç formülün geliştirildiği ve ilaçların üretildiği önemli sağlık merkezleriydi.
O günkü adlarıyla ‘tımarhâne’ ve ‘ dârüşşifâ’ lar Anadolu’nun en önemli vakıf kuruluşlarıdır. Bu kuruluşlarda halka bu günkü anlamda poliklinik ve hastane hizmeti, dönemin en iyi hekimleri tarafından parasız olarak verilirdi.
Bunların içerisinde Edirne’de Sultan Yıldırım Beyazıt tarafından yaptırılan Beyazıt Külliyesi’nde bulunan şifâhânede, hastalar ‘Musikî’ ile tedavi edilmekteydi ve dünyada böylesi bir merkez daha yoktu.
***
Sosyal amaçlı olarak kurulan imarethâneler, yetimlere maaş bağlar, kimsesiz kadın ve çocukları koruma altına alır, bu çocukların okuyabilmesi için okullar açarak, öğrenimlerini ücretsiz olarak yapmalarını sağlardı.
Vakıfların bir başka sosyal amaçlı hizmeti de, yolculuk yapan insanları konaklatmak, sıcak çorba ikram etmek, ticaret kervanlarını ve onların mallarını muhafaza altına almak için yol güzergâhlarında ve şehirlerde kervansaraylar inşa etmekti.
Çoğunlukla da bu kervansaraylar korunaklı olurdu… Bu amaçla yollar yapılır, köprüler kurulurdu.
Ne hazindir ki, bu gün Anadolu’nun birçok yerinde bulunan ve birer sanat şaheseri olan bu kervansaray ve hanların boynu büküktür.
Yine Osmanlı’nın hükmettiği toprakların tamamında yaygın ve etkin olan vakıflar, bu gün ne yazıktır ki, sahipsiz ve başka ellerdedir.
***
Osmanlı sosyal hayatının ve medeniyetinin en önemli kuruluşları vakıflardır.
Sözünü ettiğimiz hayır kurumları oldukça yaygındır ve insanlar bu hayır kurumlarından bedava yararlanırlardı.
Köylerde köy odaları, evlerde hariciye adı verilen misafir odaları bulunurdu. Yine bazı illerimizde bu gün de yaşatılan ‘Mahalle Odaları’ o mahallenin vakfiyesidir.
Bu vakıf geleneğinde; mahallede kız isteme, nişan ve kına geceleri mahalle odalarında yapılır, mahalleden birisi öldüğünde taziye evi olarak burası kullanılır ve cenaze sahipleri üç gün boyunca bu odada oturarak taziyeleri kabul eder.
Mahalle sakinleri de gelen misafirlere yemek ikram eder. Başka şehirlerden gelen ve yatacak yeri olmayan Tanrı Misafirleri de bu odalarda ağırlanır ve yatırılır.
Kültürümüzde atalarımız, dedelerimiz bir yolcu, bir fakir veya bir yabancı bulup sofrasına oturtmak için can atar, sözünü ettiğimiz vakıflar yaptırarak gelen insanlara hizmet ederlerdi.
Geçmişte vakıf eserleri sayesinde toplum içerisindeki dayanışma ve yardımlaşma güçlenmiş, insanlar arasında güçlü sevgi bağı kurulmuştur.
Ne yazık ki bu gün geleneksel yapımız hızla değişmekte ya da erozyona uğramakta, yaşadığımız apartmanlarda üst katta oturan alt kattakini tanımayacak şekilde ikamet etmekte…
Adeta kalabalıklar içinde yalnız yaşamaktayız