
Bugün ekonomiyi, Merkez Bankası'nın faiz indirimini, bankaların bundan sonra ki 6 aylık süreçte karlarını yüzde 400'den yüzde 600'e çıkaracak olmasını, hak kayıplarını yazmayacağım. Ekonomiden daha önemli olan ülkenin toplumsal, dini, siyasi ve sosyal geleceğine sosyolojik veriler ışığında dikkat çekeceğim.
Fark ettiniz mi? iktidar destekçilerine göre Ak Parti'ye oy vermeyen herkes hain, muhalefete göre Ak Parti'ye oy verenler hain! Çoklu söylemlere bir bakın, esnaf fırsatçı, marketler fırsatçı, ev sahipleri fırsatçı, çiftçi fırsatçı, kiracı fırsatçı, vatandaş fırsatçı! Allah aşkına fırsatçı olmayan kim bu ülkede? Belirttiğim kişiler içerisinde suçlu ve fırsatçı mutlaka var, böyle bir iddiam kesinlikle söz konusu değil. Sadece olmayanların kim/kimler olduğunu merak ediyorum. Tarım Kredi Kooperatif Marketlerinde yapılan indirim sonrası vatandaşların sanki savaş veya sokağa çıkma yasağı varmış gibi talandan mal kaçırırcasına alışverişlerine daha yeni, bu hafta şahit olduk. Herkesi suçlu, hain veya fırsatçı ilan etmekle sorunların üstesinden gelinecek midir? Yoksa çözüm, sorunların derinine inilerek ve iletişim yoksunluğuna son verilerek entelektüel noktada tartışmak mıdır?
Köpek tarafından ısırılan İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener'e kışkırtıcı hakaret ve küfür edenler doğru ve kazançlı yolun infial olduğunu sanıyorlarsa yanılıyorlar. Öfkeli mesajlarla, nefret dili ile oluşturulan arenanın ne ülkeye ne de gelecek nesillere bir faydası yoktur. İlginç olan ise Ak Parti yöneticilerinin bu paylaşımlara ses çıkarmaması! Bununla beraber Akit Medya Grubu İcra Kurulu Başkanı Mustafa Karahasanoğlu'nun ölümünün ardından sosyal medyada sarf edilen küfür ve hakaretleri marifet sayan zavallılara, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun tepki vermemesi helalleşmeye verdiği önemin ne kadar samimi olduğunu ortaya koyuyor. Ve bu gerginlikler sokağa da yansıyor. Son zamanlarda pek çok vatandaş korna çalmaya, selam vermeye, itiraz etmeye, hak aramaya korkak olduklarını belirtiyorlar. Çevrenizi gözden geçirin, aile içinde, parkta, yolda, sokakta, köyde, AVM'de kavgaya şahit olmadığınız bir gün var mı? Şimdiden uyarmakta fayda var. Partilerin üye standlarına saldırılar başladı. Bu gerginliğin önü alınamaz ise seçime aylar kala tehlikeli sular tüm ülkeyi etkisi altına alır.
Bugün başkanlık sistemini savunanlar, günün birinde onay vermedikleri bir kişi o makama geldiğinde Ak Parti gibi kardeşini, ablasını, çocuğunu, dayısını, bibisini aynı şekilde işe almayacağını, kurumlara tek tek kendi adamlarını yerleştirmeyeceğini mi sanıyorlar? 28 şubat sürecinde yüzde 70'lerde olan muhafazakar toplumun oy oranı bugün yüzde 50'lere gerilediğini ve yıllar sonra bu rakamın daha da düşeceği gerçeğinden yola çıkarak, günü kurtarma amaçlı izlenen sistem ve politikaların uzun vadede çarkları tersine döndüreceğini hatırlatmak isterim.
Boşanmalar artıyor, evlilikler bitiyor, evlenenler çocuk yapmıyor, bu gidişatın sonu iyi görünmüyor. Bugün olmasa dahi yıllar sonra aile diye bir çatı kalmayacak. Kadın, kocasına "boşanırsam devlet senden daha iyi bakar," dediği sürece boşanmaların önü alınamaz. Aile hayatının bu hale gelmesinin en önemli etkeni, ülkenin kültürünü, örfünü bilmeden şapkadan tavşan çıkarır gibi 'kadınların cesaretlendirilmesidir!' Evet, kadın hakları mutlaka korunmalı ve gereken değer verilmelidir. Ancak hemen bugün olacak derseniz o zaman kaçınılmaz sonla karşılaşırsınız! (ki) zaten karşılaşıyoruz. Ceza ve caydırıcı önlemlerle çözüm bulmaya çalışan sözde kadın hakları savunucuları şu gerçeği idrak edemiyorlar. Yobaz, karaktersiz, şahsiyetsiz koca eşinin canına kıydıktan sonra kendini de öldürüyor. Soruyorum size, "kendini öldürmeyi göze almış birini hangi ceza veya caydırma politikası durdurabilir?!" Kadınların şiddet içeren durumlar karşısında danışmanlık hizmetlerine yönlendirilmesi önemlidir. Ancak eğitimde ilk önceliğin 'erkeklere' verilerek bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Ayrıca bu eğitim ve benzerlerinin müfredata uygun hale getirilip "ilköğretimden itibaren" öğrencilere, kadın ve erkeğin birbirlerine saygı, sevgi ve hoşgörü içinde olmalarının gerekliliği anlatılmalıdır.
İslam’ın derinliğini kavrayamayanlar, ahlak ve medeniyetten de uzak yaşarlarsa kendi fikirlerine eşdeğer hoca bulabiliyorlar. Mesela Kur Korumalı Faiz'e paralarını yatıranlar, "günahı Cübbeli'nin veya Hayrettin Karaman'ın boynuna" diyerek işin içinden sıyrılıyorlar. (sıyrıldıklarını sanıyorlar) Kim bilir, bilmediğimiz daha ne kadar fetva ortalıkta dolaşıyor! Ali Kalkancı ile başlayan, FETÖ ve Adnan Oktar ile devam eden, son olarak İsmailağa Cemaati'nde kaset tehdidi ile noktayı koyan yaşanmışlıkların ardından toplumun yaklaşık yüzde 73'ü, tarikat ve cemaatlerin siyaset ve devletteki varlığını tehlikeli bulduğu gibi toplumsal bir tehdit olarak görenlerin sayısı da gün geçtikçe artıyor. Son günlerde "seküler bir yöneticinin ülkenin başına gelmesi gereklidir," diyenlerin içerisinde muhafazakarların da olması ayrıca dikkat çekiyor.
Son olarak medya... Aslında pek çok sorunun temel taşları medyanın duyarsızlığı ve sosyal medyanın özgürlüğüyle döşeli. Ülkemizde tarafsız, bağımsız şekilde sadece doğruları yazan kaç tane gazete veya TV ismi sayabilirsiniz? Bakın ana haber bültenlerine, birilerinin tek amacı iktidara yaranmak, diğerlerinin amacı muhalefet yapmak. Bunun yanında medya yayın organları, kendini yakanları, caddelerde çıplak yürüyenleri, sokak ortasında cinsel ilişkiye girenleri, sosyal medyada bir kaç takipçi kazanma adına şekilden şekile girenleri magazinsel olay gibi sunduğundan, Galata Kulesi önünde kendini yakan kişiyi; baba çocuğunun elinden tutmuş film izler gibi izledi. İki sevgili arkalarına alıp selfie çekti. Bir grup istifini bozmadan içeceklerini yudumladı. Küfür etmekten başka hiç bir becerisi olmayan sözde komedyenin aşk dedikodusu, bugün her tüketicinin sorun yaşadığı internet çekim kuvveti haberinden binlerce kat daha fazla takip edilip ve okunuyorsa, "medya yayınlarını toplumun nabzına göre şekillendiriyor," gerçeğini ortaya çıkarıyor.
Birileri uzayı kuşatmaya yönelik bilimsel araştırmalar yaparken, zihin kontrolü üzerinde tıbbi deneylere yoğunlaşmışken, kulaktan dolma bilgilerle hala ‘dini, tarihi, ahlakı, bilimi ve siyaseti’ okumadan, araştırmadan, sorgulamadan dünya bakışına yön verenleri belirsiz bir gelecek bekliyor. Sonuç olarak her birimizin diğerlerinden farkı yoktur. Dini, siyasi, demokrasi ve ideolojik görüşlerimizi menfaat ve çıkarlarımız doğrultusunda şekillendirmeye son vermediğimiz, kendi özeleştirilerimizi yapmadığımız sürece bu düzen değişmeyecektir. Aklımızı başımıza alalım. Yeni nesil deist, ateist, pragmadist, agnostik ve cinsel kimlik tercihiyle yetişiyor. Yarın çok geç olabilir.
Fark ettiniz mi? iktidar destekçilerine göre Ak Parti'ye oy vermeyen herkes hain, muhalefete göre Ak Parti'ye oy verenler hain! Çoklu söylemlere bir bakın, esnaf fırsatçı, marketler fırsatçı, ev sahipleri fırsatçı, çiftçi fırsatçı, kiracı fırsatçı, vatandaş fırsatçı! Allah aşkına fırsatçı olmayan kim bu ülkede? Belirttiğim kişiler içerisinde suçlu ve fırsatçı mutlaka var, böyle bir iddiam kesinlikle söz konusu değil. Sadece olmayanların kim/kimler olduğunu merak ediyorum. Tarım Kredi Kooperatif Marketlerinde yapılan indirim sonrası vatandaşların sanki savaş veya sokağa çıkma yasağı varmış gibi talandan mal kaçırırcasına alışverişlerine daha yeni, bu hafta şahit olduk. Herkesi suçlu, hain veya fırsatçı ilan etmekle sorunların üstesinden gelinecek midir? Yoksa çözüm, sorunların derinine inilerek ve iletişim yoksunluğuna son verilerek entelektüel noktada tartışmak mıdır?
Köpek tarafından ısırılan İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener'e kışkırtıcı hakaret ve küfür edenler doğru ve kazançlı yolun infial olduğunu sanıyorlarsa yanılıyorlar. Öfkeli mesajlarla, nefret dili ile oluşturulan arenanın ne ülkeye ne de gelecek nesillere bir faydası yoktur. İlginç olan ise Ak Parti yöneticilerinin bu paylaşımlara ses çıkarmaması! Bununla beraber Akit Medya Grubu İcra Kurulu Başkanı Mustafa Karahasanoğlu'nun ölümünün ardından sosyal medyada sarf edilen küfür ve hakaretleri marifet sayan zavallılara, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun tepki vermemesi helalleşmeye verdiği önemin ne kadar samimi olduğunu ortaya koyuyor. Ve bu gerginlikler sokağa da yansıyor. Son zamanlarda pek çok vatandaş korna çalmaya, selam vermeye, itiraz etmeye, hak aramaya korkak olduklarını belirtiyorlar. Çevrenizi gözden geçirin, aile içinde, parkta, yolda, sokakta, köyde, AVM'de kavgaya şahit olmadığınız bir gün var mı? Şimdiden uyarmakta fayda var. Partilerin üye standlarına saldırılar başladı. Bu gerginliğin önü alınamaz ise seçime aylar kala tehlikeli sular tüm ülkeyi etkisi altına alır.
Bugün başkanlık sistemini savunanlar, günün birinde onay vermedikleri bir kişi o makama geldiğinde Ak Parti gibi kardeşini, ablasını, çocuğunu, dayısını, bibisini aynı şekilde işe almayacağını, kurumlara tek tek kendi adamlarını yerleştirmeyeceğini mi sanıyorlar? 28 şubat sürecinde yüzde 70'lerde olan muhafazakar toplumun oy oranı bugün yüzde 50'lere gerilediğini ve yıllar sonra bu rakamın daha da düşeceği gerçeğinden yola çıkarak, günü kurtarma amaçlı izlenen sistem ve politikaların uzun vadede çarkları tersine döndüreceğini hatırlatmak isterim.
Boşanmalar artıyor, evlilikler bitiyor, evlenenler çocuk yapmıyor, bu gidişatın sonu iyi görünmüyor. Bugün olmasa dahi yıllar sonra aile diye bir çatı kalmayacak. Kadın, kocasına "boşanırsam devlet senden daha iyi bakar," dediği sürece boşanmaların önü alınamaz. Aile hayatının bu hale gelmesinin en önemli etkeni, ülkenin kültürünü, örfünü bilmeden şapkadan tavşan çıkarır gibi 'kadınların cesaretlendirilmesidir!' Evet, kadın hakları mutlaka korunmalı ve gereken değer verilmelidir. Ancak hemen bugün olacak derseniz o zaman kaçınılmaz sonla karşılaşırsınız! (ki) zaten karşılaşıyoruz. Ceza ve caydırıcı önlemlerle çözüm bulmaya çalışan sözde kadın hakları savunucuları şu gerçeği idrak edemiyorlar. Yobaz, karaktersiz, şahsiyetsiz koca eşinin canına kıydıktan sonra kendini de öldürüyor. Soruyorum size, "kendini öldürmeyi göze almış birini hangi ceza veya caydırma politikası durdurabilir?!" Kadınların şiddet içeren durumlar karşısında danışmanlık hizmetlerine yönlendirilmesi önemlidir. Ancak eğitimde ilk önceliğin 'erkeklere' verilerek bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Ayrıca bu eğitim ve benzerlerinin müfredata uygun hale getirilip "ilköğretimden itibaren" öğrencilere, kadın ve erkeğin birbirlerine saygı, sevgi ve hoşgörü içinde olmalarının gerekliliği anlatılmalıdır.
İslam’ın derinliğini kavrayamayanlar, ahlak ve medeniyetten de uzak yaşarlarsa kendi fikirlerine eşdeğer hoca bulabiliyorlar. Mesela Kur Korumalı Faiz'e paralarını yatıranlar, "günahı Cübbeli'nin veya Hayrettin Karaman'ın boynuna" diyerek işin içinden sıyrılıyorlar. (sıyrıldıklarını sanıyorlar) Kim bilir, bilmediğimiz daha ne kadar fetva ortalıkta dolaşıyor! Ali Kalkancı ile başlayan, FETÖ ve Adnan Oktar ile devam eden, son olarak İsmailağa Cemaati'nde kaset tehdidi ile noktayı koyan yaşanmışlıkların ardından toplumun yaklaşık yüzde 73'ü, tarikat ve cemaatlerin siyaset ve devletteki varlığını tehlikeli bulduğu gibi toplumsal bir tehdit olarak görenlerin sayısı da gün geçtikçe artıyor. Son günlerde "seküler bir yöneticinin ülkenin başına gelmesi gereklidir," diyenlerin içerisinde muhafazakarların da olması ayrıca dikkat çekiyor.
Son olarak medya... Aslında pek çok sorunun temel taşları medyanın duyarsızlığı ve sosyal medyanın özgürlüğüyle döşeli. Ülkemizde tarafsız, bağımsız şekilde sadece doğruları yazan kaç tane gazete veya TV ismi sayabilirsiniz? Bakın ana haber bültenlerine, birilerinin tek amacı iktidara yaranmak, diğerlerinin amacı muhalefet yapmak. Bunun yanında medya yayın organları, kendini yakanları, caddelerde çıplak yürüyenleri, sokak ortasında cinsel ilişkiye girenleri, sosyal medyada bir kaç takipçi kazanma adına şekilden şekile girenleri magazinsel olay gibi sunduğundan, Galata Kulesi önünde kendini yakan kişiyi; baba çocuğunun elinden tutmuş film izler gibi izledi. İki sevgili arkalarına alıp selfie çekti. Bir grup istifini bozmadan içeceklerini yudumladı. Küfür etmekten başka hiç bir becerisi olmayan sözde komedyenin aşk dedikodusu, bugün her tüketicinin sorun yaşadığı internet çekim kuvveti haberinden binlerce kat daha fazla takip edilip ve okunuyorsa, "medya yayınlarını toplumun nabzına göre şekillendiriyor," gerçeğini ortaya çıkarıyor.
Birileri uzayı kuşatmaya yönelik bilimsel araştırmalar yaparken, zihin kontrolü üzerinde tıbbi deneylere yoğunlaşmışken, kulaktan dolma bilgilerle hala ‘dini, tarihi, ahlakı, bilimi ve siyaseti’ okumadan, araştırmadan, sorgulamadan dünya bakışına yön verenleri belirsiz bir gelecek bekliyor. Sonuç olarak her birimizin diğerlerinden farkı yoktur. Dini, siyasi, demokrasi ve ideolojik görüşlerimizi menfaat ve çıkarlarımız doğrultusunda şekillendirmeye son vermediğimiz, kendi özeleştirilerimizi yapmadığımız sürece bu düzen değişmeyecektir. Aklımızı başımıza alalım. Yeni nesil deist, ateist, pragmadist, agnostik ve cinsel kimlik tercihiyle yetişiyor. Yarın çok geç olabilir.