
Prof. Dr. Ömer ÖZYILMAZ
Geçtiğimiz 150 yıllık döneminde hükümetler Halkımızın eğitim hedeflerine ulaşamadı. Kuşkusuz bunun pek çok sebebi var. Bunların önemli bazılarını dört makaleyle sizlere arz etmeğe çalışıyoruz. İlk üçünü 13, 15 ve 17 Kasım’da yayınladık. Bugün devam ediyoruz.
4- Eğitim Sistemimizin Sorunlarının Büyüklüğünü Kavrayamama ve Ona Göre Hareket Edememe:
Bugünkü Milli Eğitim Sistemimizin kuruluşu, Osmanlı Devleti’nin son iki asrına yani 1850’lere kadar uzanır. O dönemlerde kurulmaya başlanmıştır. O dönemler, Siyonist Avrupa burjuvazisinin, Osmanlı’nın üst düzey bürokratlarını ayartarak, Devlet-i Âliye’yi içerden teslim alma çabalarının da yoğun bir şekilde yaşandığı dönemlerdir.
O dönemde okullar, örneğin: tıp ve mühendislik fakülteleri, mülkiye mektebi, kız ve erkek öğretmen okulları; ilkokul (idadiye), ortaokul (rüşdiye) ve liseler (sultaniler) ülkemize girmeğe ve giderek kurumsallaşmaya başlamıştır. İttihat ve Terakki Partisinin yaptığı 1908 darbesinde, işlemeyen bütün devlet kurumlarının bakım ve onarıma alınması gibi, Avrupa’dan getirtilen bu eğitim kurumları da bekleneni veremediği için sistem ve ürün açısından bakım ve onarıma alınmıştır. Bu konu üzerinde enine-boyuna tartışmalar yapılmış ancak eğitim sistemi ve dünya görüşü, buna bağlı olarak ta eğitim felsefesi, insan felsefesi ve bilim felsefesi ilişkisi gibi, konunun asıl sebeplerine inilmemiş/inilememiştir. Bugün yapıldığı gibi, o gün de bazı ‘iyileştirmelerle’ beraber, Avrupai tarzdaki eğitim anlayış, yaklaşım ve kurumlarıyla Osmanlı’nın yıkılışına kadar aynı çizgide yola devam edilmiştir.
Cumhuriyet döneminde de gerek yükseköğretim gerekse MEB bağlamında Avrupa’nın eğitim anlayış, yaklaşım ve kurumları ülkemize taşınmıştır. 1960’lı, 70’li yıllara gelindiğinde formel eğitim sistemi yani ana okulundan lisans üstü eğitime kadar, okullar başta olmak üzere, eğitim sistemimizin hem dünya görüşü, eğitim felsefesi, insan felsefesi ve bilim felsefesi, hem de vizyonu, hedefleri, organizasyonu, müfredatı, içerikleri, öğrenme-öğretme yöntem ve teknikleri, ölçme ve değerlendirme durumları Batı’ya göre düzenlenmiş ve eğitim öğretime öyle devam edilmiştir. İnformel eğitim sistemi de aynı doğrultuda gelişmiş ve çalışmıştır. Bugün 2000’li yıllardayız, eğitim sistemimiz aynı anlayışla yola devam etmektedir.
Ancak Avrupa, kendi eğitim sistemini sürekli olarak geliştirdi. Biz ise, taklitçiliğin de verdiği psikolojik yapıyla, Avrupa’dan gelen bu kurumları geliştirmeyi düşünemedik bile. Zira bizde onlara, zaten gerektiği şekilde gelişmiş olarak bakılmıştır ve bakılmaktadır. Zaten taklitçiler asla üretken bir kafaya sahip olamazlar. Dolayısıyla mevcuda yeni şeyler ekleyemezler. Nitekim aldığımız şekliyle onu uyguladığımızda, bizi çağdaş yapacağına inandık ve yaklaşık 150 yıldan beri hiçbir geliştirme ve yenilik yapmadan devam ettik. O günden beri sistem eskidi, bozuldu birçok yeri kırıldı, döküldü hatta artık kendisi sorun olmaya ve sorun üretmeye başladı ama biz halen aynı sistemde devam ediyoruz.
Bu sebeple Milli Eğitim Sistemimiz, ciddi bir değişim ve bir yeniden yapılanma ihtiyacı içerisindedir. Bugüne kadar olduğu gibi, bugün de konu yüzeysel bazı iyileştirmelerle geçiştirilemez, geçiştirilmemelidir. Dünün yükleri, sorunları, çözüm üretilemeyişleri bugüne taşındı. Onlarla beraber bugünün sorunları da yarına miras bırakılmamalıdır. Onun için istirham ediyorum, Sn. Milli Eğitim Bakanı eğitim tarihimizi yeniden okumalıdır.
Çünkü yıllardan beri Ülkemizde ve dünyada meydana gelen hem eğitim bilimlerindeki hem de eğitim alandaki yenilikler, eğitimi çok etkileyen fen ve teknolojik değişimler, kültürel ve toplumsal bilincin değişmesi ve gelişmesi, Eğitime ve okullara bakıştaki sıçramalar, yönetim biliminde yeni değerlerin ortaya çıkması, verimlilik ve etkinlik anlayışının devamlı gelişmesi, rekabet olgusu, kalite anlayışındaki gelişmeler, küreselleşme olgusu ve çevre bilincinin yükselmesi, ekonomik ve politik gelişme ve değişmeler, dünyayı bambaşka bir noktaya taşımıştır.
İşte eğitim sistemini çok yakından ilgilendiren bu yenilikleri, ilerlemeleri, gelişmeleri ve değişimleri, eğitim sistemimiz bugüne kadar görememiş, yakalayamamış ve içselleştirememiştir. Ayrıca eğitim sisteminin kendisinden kaynaklanan temel-yapısal sorunları da fark edememiştir. Aksine çok büyük ölçüde onlara gözleri kapalı kalmıştır. Buna karşın, bütün toplumun, iliklerine kadar yaşadığı eğitimsel sorunlara aldırmadan, yüzeysel ya da mevzii bazı alanların, sorunların üzerine gidilerek, onlar iyileştirmeğe çalışılmıştır. Bugün görüyoruz ki, bu durum, geçmişte bizim için asla yeterli olmamıştı, bugün hiç mi hiç yeterli olmayacaktır.
Bundan dolayı özellikle ve acilen şunları öneriyorum:
1- Bir zihniyet değişikliği ile bugün, eğitim sistemimizin dışarıdan getirdiği ve yıllardan beri kendisinin üretip biriktirdiği, dağlar gibi, temel-yapısal ve güncel sorunlarının büyüklüğünü çok iyi kavrayıp ona göre hareket etmek gerekir. Yoksa, dünkü nesiller gibi, bugünkü ve yarınki nesiller de kaybolacak,
2- Dünya görüşü, eğitim felsefesi, insan felsefesi ve bilim felsefesi; vizyonu, organizasyonu, yönetimi, okulları, müfredatı, ders içerikleri, yöntemi ile bir bütün olarak eğitim sistemini hem bu çağa, hem de milletimizin kendi eğitim değerlerine göre yeniden üretmeliyiz,
3- Bunun için eğitim sisteminin sorunlarını ve çözümlerini çok iyi bilen, adanmış lider kadroların (eğitim bilimcilerin) öncülüğünde, bir konsorsiyum (CB Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu, Yükseköğretim Kurulu ve Milli Eğitim Bakanlığı) tarafından ciddi bir değişim ve ileri düzeyde bir yeniden yapılanma programının kaçınılmaz olduğunu bilmek gerekir.
Pazartesi yeniden görüşelim
Geçtiğimiz 150 yıllık döneminde hükümetler Halkımızın eğitim hedeflerine ulaşamadı. Kuşkusuz bunun pek çok sebebi var. Bunların önemli bazılarını dört makaleyle sizlere arz etmeğe çalışıyoruz. İlk üçünü 13, 15 ve 17 Kasım’da yayınladık. Bugün devam ediyoruz.
4- Eğitim Sistemimizin Sorunlarının Büyüklüğünü Kavrayamama ve Ona Göre Hareket Edememe:
Bugünkü Milli Eğitim Sistemimizin kuruluşu, Osmanlı Devleti’nin son iki asrına yani 1850’lere kadar uzanır. O dönemlerde kurulmaya başlanmıştır. O dönemler, Siyonist Avrupa burjuvazisinin, Osmanlı’nın üst düzey bürokratlarını ayartarak, Devlet-i Âliye’yi içerden teslim alma çabalarının da yoğun bir şekilde yaşandığı dönemlerdir.
O dönemde okullar, örneğin: tıp ve mühendislik fakülteleri, mülkiye mektebi, kız ve erkek öğretmen okulları; ilkokul (idadiye), ortaokul (rüşdiye) ve liseler (sultaniler) ülkemize girmeğe ve giderek kurumsallaşmaya başlamıştır. İttihat ve Terakki Partisinin yaptığı 1908 darbesinde, işlemeyen bütün devlet kurumlarının bakım ve onarıma alınması gibi, Avrupa’dan getirtilen bu eğitim kurumları da bekleneni veremediği için sistem ve ürün açısından bakım ve onarıma alınmıştır. Bu konu üzerinde enine-boyuna tartışmalar yapılmış ancak eğitim sistemi ve dünya görüşü, buna bağlı olarak ta eğitim felsefesi, insan felsefesi ve bilim felsefesi ilişkisi gibi, konunun asıl sebeplerine inilmemiş/inilememiştir. Bugün yapıldığı gibi, o gün de bazı ‘iyileştirmelerle’ beraber, Avrupai tarzdaki eğitim anlayış, yaklaşım ve kurumlarıyla Osmanlı’nın yıkılışına kadar aynı çizgide yola devam edilmiştir.
Cumhuriyet döneminde de gerek yükseköğretim gerekse MEB bağlamında Avrupa’nın eğitim anlayış, yaklaşım ve kurumları ülkemize taşınmıştır. 1960’lı, 70’li yıllara gelindiğinde formel eğitim sistemi yani ana okulundan lisans üstü eğitime kadar, okullar başta olmak üzere, eğitim sistemimizin hem dünya görüşü, eğitim felsefesi, insan felsefesi ve bilim felsefesi, hem de vizyonu, hedefleri, organizasyonu, müfredatı, içerikleri, öğrenme-öğretme yöntem ve teknikleri, ölçme ve değerlendirme durumları Batı’ya göre düzenlenmiş ve eğitim öğretime öyle devam edilmiştir. İnformel eğitim sistemi de aynı doğrultuda gelişmiş ve çalışmıştır. Bugün 2000’li yıllardayız, eğitim sistemimiz aynı anlayışla yola devam etmektedir.
Ancak Avrupa, kendi eğitim sistemini sürekli olarak geliştirdi. Biz ise, taklitçiliğin de verdiği psikolojik yapıyla, Avrupa’dan gelen bu kurumları geliştirmeyi düşünemedik bile. Zira bizde onlara, zaten gerektiği şekilde gelişmiş olarak bakılmıştır ve bakılmaktadır. Zaten taklitçiler asla üretken bir kafaya sahip olamazlar. Dolayısıyla mevcuda yeni şeyler ekleyemezler. Nitekim aldığımız şekliyle onu uyguladığımızda, bizi çağdaş yapacağına inandık ve yaklaşık 150 yıldan beri hiçbir geliştirme ve yenilik yapmadan devam ettik. O günden beri sistem eskidi, bozuldu birçok yeri kırıldı, döküldü hatta artık kendisi sorun olmaya ve sorun üretmeye başladı ama biz halen aynı sistemde devam ediyoruz.
Bu sebeple Milli Eğitim Sistemimiz, ciddi bir değişim ve bir yeniden yapılanma ihtiyacı içerisindedir. Bugüne kadar olduğu gibi, bugün de konu yüzeysel bazı iyileştirmelerle geçiştirilemez, geçiştirilmemelidir. Dünün yükleri, sorunları, çözüm üretilemeyişleri bugüne taşındı. Onlarla beraber bugünün sorunları da yarına miras bırakılmamalıdır. Onun için istirham ediyorum, Sn. Milli Eğitim Bakanı eğitim tarihimizi yeniden okumalıdır.
Çünkü yıllardan beri Ülkemizde ve dünyada meydana gelen hem eğitim bilimlerindeki hem de eğitim alandaki yenilikler, eğitimi çok etkileyen fen ve teknolojik değişimler, kültürel ve toplumsal bilincin değişmesi ve gelişmesi, Eğitime ve okullara bakıştaki sıçramalar, yönetim biliminde yeni değerlerin ortaya çıkması, verimlilik ve etkinlik anlayışının devamlı gelişmesi, rekabet olgusu, kalite anlayışındaki gelişmeler, küreselleşme olgusu ve çevre bilincinin yükselmesi, ekonomik ve politik gelişme ve değişmeler, dünyayı bambaşka bir noktaya taşımıştır.
İşte eğitim sistemini çok yakından ilgilendiren bu yenilikleri, ilerlemeleri, gelişmeleri ve değişimleri, eğitim sistemimiz bugüne kadar görememiş, yakalayamamış ve içselleştirememiştir. Ayrıca eğitim sisteminin kendisinden kaynaklanan temel-yapısal sorunları da fark edememiştir. Aksine çok büyük ölçüde onlara gözleri kapalı kalmıştır. Buna karşın, bütün toplumun, iliklerine kadar yaşadığı eğitimsel sorunlara aldırmadan, yüzeysel ya da mevzii bazı alanların, sorunların üzerine gidilerek, onlar iyileştirmeğe çalışılmıştır. Bugün görüyoruz ki, bu durum, geçmişte bizim için asla yeterli olmamıştı, bugün hiç mi hiç yeterli olmayacaktır.
Bundan dolayı özellikle ve acilen şunları öneriyorum:
1- Bir zihniyet değişikliği ile bugün, eğitim sistemimizin dışarıdan getirdiği ve yıllardan beri kendisinin üretip biriktirdiği, dağlar gibi, temel-yapısal ve güncel sorunlarının büyüklüğünü çok iyi kavrayıp ona göre hareket etmek gerekir. Yoksa, dünkü nesiller gibi, bugünkü ve yarınki nesiller de kaybolacak,
2- Dünya görüşü, eğitim felsefesi, insan felsefesi ve bilim felsefesi; vizyonu, organizasyonu, yönetimi, okulları, müfredatı, ders içerikleri, yöntemi ile bir bütün olarak eğitim sistemini hem bu çağa, hem de milletimizin kendi eğitim değerlerine göre yeniden üretmeliyiz,
3- Bunun için eğitim sisteminin sorunlarını ve çözümlerini çok iyi bilen, adanmış lider kadroların (eğitim bilimcilerin) öncülüğünde, bir konsorsiyum (CB Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu, Yükseköğretim Kurulu ve Milli Eğitim Bakanlığı) tarafından ciddi bir değişim ve ileri düzeyde bir yeniden yapılanma programının kaçınılmaz olduğunu bilmek gerekir.
Pazartesi yeniden görüşelim