
Türkçe doğru yolda: Ülkemiz gelişiyor, bu da Türkçenin gelişip güçleneceği anlamına geliyor.
Matbaanın gelişi ve Tanzimat dönemi yazarlarıyla başlayan gazete, dergi ve kitap yayını, Osmanlı Türkçesini bugünkü Türkçeye doğru ilerletti.
Osmanlı İmparatorluğunun dili Türkçeydi, ama bu Türkçe, örneğin Divane Edebiyatı Türkçesi, halkın anlayacağı bir Türkçe değildi. Öte yandan 700 yaşına giren Yunus Emre şiirindeki Türkçe ise her asırda anlaşılabilen bir Türkçedir.
Selçuklu ve Osmanlı devleti, Yunus Emre örnekliğinde, ana dilin önemini yeterince anlamadı. Farsçanın ve Arapçanın baskın karakteri altında kalan Türkçe sıkıştı ve gelişemedi. Türkçeyi yaşatan ve geliştiren ise hece şiiri oldu.
Dil edebiyatın temeli, edebiyat ise bir milletin ruhudur. Edebiyatı olmayan ve edebiyatı gelişmemiş milletler milli birliğini sağlayamazlar. Eğer Yunus Emre Türkçesi İmparatorluk dili olsaydı, ulusal varlığı güçlendirecek ve yüzyıllar boyunca oluşan kütüphanesiyle imparatorluk insanlarını derinden etkileyecekti.
Selçuklu ve Osmanlı eğitim sistemi yüzyıllarca Türkçe değil, Arapça ve Farsça olarak devam etmiştir. Medrese eğitimi bugün de Arapça olarak devam etmektedir. Sultan Abdülhamid'in açtığı Batı tarzı okullarda Türkçe eğitim dili oldu.
Milli varlığı ve vatanı asker koruyamaz. Dil ve kültür temsil eder ve korur. Türk dünyası, 80 yıl Komünizmin etkisinde yaşadı. Din yasaktı. Bu milletler dillerini ve kültürlerini koruyarak milli varlıklarını korumuşlardır.
Dilde tasfiyecilik hata idi, dönüldü. Edebiyat, yeni eğitim sistemi, basın yayın, hatta şu sosyal medya, Türkçeyi sadeleştirdi. Yaşayan Türkçede Arpça ve Farsça sözcükler, günümüz Türkçesinin bir parçasıdır. Bu kelimeler Arapça ve Farsça değil, artık Türkçedir.
Günümüzün ‘resmi Türkçesi’ Yunus Emre'nin ‘halk Türkçesiyle’ buluştu. Türkçe, yolunu buldu. Devletin yeni bir hedefi var: Türk Yüzyılı. Yunus Emre Divanı’ndaki güzel Türkçe, İslam irfanının ve ahlakının güzelliklerini de başarıyla temsil etmektedir. Türk devletinin önümüzdeki yüzyılı inşa edecek bir ‘davası’ olacaksa, Yunus Emre, bu ‘kutsal davaya’ yön ve ilham verebilir.
Yunus şiirindeki ‘dava’ ve ‘Türkçe:
Gönül Çalab'in tahtı
Çalab gönüle baktı
….
ben gelmedim davi için
benim isim sevi için
dostun evi gönül,
gönül yapmaya geldim
…
Elif okuduk ötürü,
Pazar eyledik götürü
Yaratılanı hoş gördük,
Yaratandan ötürü...
…
Gözsüze fısıldadım, sağır sözüm anladı
Dilsiz çağırıp söy dilimdeki sözümü
…
Fukara kalbine her kim dokuna
Dokuna sinesi Allah okuna...
…
Cennet Cennet dedikleri,
Birkaç köşkle birkaç huri
İsteyene ver onlari
Bana seni gerek seni
…
İşitin ey yaren, ask bir güneşe benzer
Aşkı olmayan gönül bir kara tasa benzer
…
Hep bahar açılır,
Tesbih okur çiçek
Birbirinden seçilir
Tesbih okur çiçek
Zerrin çiçek zikreder
Mor menekşe şükreder
Cümle bağ, bahçe
Tesbih okur çiçek..
….
Vatan bize Cennet dürür, yoldaşımız ol Hak dürür
Haktan yana yönelerek diğer yol dar bize
…
İlim ilim bilmektir, ilim kendün bilmek
Sen kendini bilmezsen ya nice okumak"
…
Âlim kitap düzer karayı aka yazar
Gönüllerde yazılır bu kitabin suresi
Matbaanın gelişi ve Tanzimat dönemi yazarlarıyla başlayan gazete, dergi ve kitap yayını, Osmanlı Türkçesini bugünkü Türkçeye doğru ilerletti.
Osmanlı İmparatorluğunun dili Türkçeydi, ama bu Türkçe, örneğin Divane Edebiyatı Türkçesi, halkın anlayacağı bir Türkçe değildi. Öte yandan 700 yaşına giren Yunus Emre şiirindeki Türkçe ise her asırda anlaşılabilen bir Türkçedir.
Selçuklu ve Osmanlı devleti, Yunus Emre örnekliğinde, ana dilin önemini yeterince anlamadı. Farsçanın ve Arapçanın baskın karakteri altında kalan Türkçe sıkıştı ve gelişemedi. Türkçeyi yaşatan ve geliştiren ise hece şiiri oldu.
Dil edebiyatın temeli, edebiyat ise bir milletin ruhudur. Edebiyatı olmayan ve edebiyatı gelişmemiş milletler milli birliğini sağlayamazlar. Eğer Yunus Emre Türkçesi İmparatorluk dili olsaydı, ulusal varlığı güçlendirecek ve yüzyıllar boyunca oluşan kütüphanesiyle imparatorluk insanlarını derinden etkileyecekti.
Selçuklu ve Osmanlı eğitim sistemi yüzyıllarca Türkçe değil, Arapça ve Farsça olarak devam etmiştir. Medrese eğitimi bugün de Arapça olarak devam etmektedir. Sultan Abdülhamid'in açtığı Batı tarzı okullarda Türkçe eğitim dili oldu.
Milli varlığı ve vatanı asker koruyamaz. Dil ve kültür temsil eder ve korur. Türk dünyası, 80 yıl Komünizmin etkisinde yaşadı. Din yasaktı. Bu milletler dillerini ve kültürlerini koruyarak milli varlıklarını korumuşlardır.
Dilde tasfiyecilik hata idi, dönüldü. Edebiyat, yeni eğitim sistemi, basın yayın, hatta şu sosyal medya, Türkçeyi sadeleştirdi. Yaşayan Türkçede Arpça ve Farsça sözcükler, günümüz Türkçesinin bir parçasıdır. Bu kelimeler Arapça ve Farsça değil, artık Türkçedir.
Günümüzün ‘resmi Türkçesi’ Yunus Emre'nin ‘halk Türkçesiyle’ buluştu. Türkçe, yolunu buldu. Devletin yeni bir hedefi var: Türk Yüzyılı. Yunus Emre Divanı’ndaki güzel Türkçe, İslam irfanının ve ahlakının güzelliklerini de başarıyla temsil etmektedir. Türk devletinin önümüzdeki yüzyılı inşa edecek bir ‘davası’ olacaksa, Yunus Emre, bu ‘kutsal davaya’ yön ve ilham verebilir.
Yunus şiirindeki ‘dava’ ve ‘Türkçe:
Gönül Çalab'in tahtı
Çalab gönüle baktı
….
ben gelmedim davi için
benim isim sevi için
dostun evi gönül,
gönül yapmaya geldim
…
Elif okuduk ötürü,
Pazar eyledik götürü
Yaratılanı hoş gördük,
Yaratandan ötürü...
…
Gözsüze fısıldadım, sağır sözüm anladı
Dilsiz çağırıp söy dilimdeki sözümü
…
Fukara kalbine her kim dokuna
Dokuna sinesi Allah okuna...
…
Cennet Cennet dedikleri,
Birkaç köşkle birkaç huri
İsteyene ver onlari
Bana seni gerek seni
…
İşitin ey yaren, ask bir güneşe benzer
Aşkı olmayan gönül bir kara tasa benzer
…
Hep bahar açılır,
Tesbih okur çiçek
Birbirinden seçilir
Tesbih okur çiçek
Zerrin çiçek zikreder
Mor menekşe şükreder
Cümle bağ, bahçe
Tesbih okur çiçek..
….
Vatan bize Cennet dürür, yoldaşımız ol Hak dürür
Haktan yana yönelerek diğer yol dar bize
…
İlim ilim bilmektir, ilim kendün bilmek
Sen kendini bilmezsen ya nice okumak"
…
Âlim kitap düzer karayı aka yazar
Gönüllerde yazılır bu kitabin suresi