
Ey yalancı, seninle aramızdaki mesele ölünce bitmez!
Asıl mesele ölünce başlar.
Elbette bu dünyada da yakanı bırakacak değilim. Aldatıcı sözlerinle kirlettiğin dünyanın, yaşanmaz hale çevirdiğin hayatın hesabını ölünceye kadar sormazsam senden, ne farkım kalır ki, senden!
Söylediğin bütün yalanları, tutmadığın cümle sözleri, çevirdiğin bütün dalavereleri ikimizin arasında geçen meseleler gibi görüyorsan çok yanılıyorsun.
Seni gidi sevimsiz yalancı, seninle olan bütün işlerin başlangıcında sana göre küçük, sevimli, zararsız dediğin yalanların var.
Türlü renklere boyayıp onları bana hayatın tadı, lezzeti gibi göstermeye kalktın.
Bende az kusurlu sayılmam!
Ne yazık ki, başkalarının arkasından çevirdiğin pembe, beyaz dolaplara kahkahayla karşılık verdim.
Meğer ben her tebessümümle sana destek olmaktan gayrı bir şey yapmıyormuşum.
Bunu ne zaman mı anladım?
Senin türlü şaklabanlıklara karıştırıp beni neşelendirdiğin kepazeliklerine bana bakıp başkaları güldüğü zaman!
Çok canımı acıttın yalancı, çok incittin beni.
Suç ortağı eyledin, kalbimi kararttın, bu böyle bitmez.
Üstelik özür dileyeceğin yerde “oyunun kuralı bu!” deyip çekip gidiverdin.
Ben yalanlarına destek verdiğimle orta yerde öylece kalakaldım.
Çok içimi acıttın yalancı, çok kirlettin beni!
Yalan söylemenin birinci kuralı; “kimsenin anlamaması, söylediğinin gerçek olmadığının farkına varmamasıdır” dedin.
Daha birinci kuralda Allah’ın El-Alîm olduğunu unutturdun bana…
Gizli açık, geçmiş gelecek her şeyi en ince ayrıntısına kadar bilmiyor mu Rahman!
İlk adımda gayya kuyusuna düşmek bu değilse nedir?
Sonra ikinci kural; “yalanı usturuplu söylemek” dedin. “Sevimli olmalı, inandırıcı görünmeli, işini görünceye kadar asla sırıtmamalı.”
İkinci adımda da karşıma Allah’ın dehşet verici bir uyarısı çıktı…
“Siz ey imana ermiş olanlar! Niçin bir türlü söylüyor, başka türlü yapıyorsunuz; yapmayacağınız şeyi söylemeniz Allah nazarında en tiksinti verici şeydir!”
Saff Suresi 2-3
Rabb’ın tiksindirici bulduğunu söylediği şeyi senin oyunlarına kanıp sevimli bulmak ve iman dolu bir kalp taşıdığını iddia etmek, kalp kalplilerin işi olsa gerek.
Kalbimi nice zamandır esir almana nasıl da müsade etmişim vah olsun bana!
Sonra üçüncü kural; “yükselmek, çabucak ilerlemek ve toplum içerisinde zengin/saygın bir noktaya gelmek için ufak yalanlar söylemek gerekir” dedin.
Kısa yoldan köşeleri dönmek, haketmeden yükselmek öyle tatlı geldi ki bana, hakiki izzet ve şeref payesini kimin sonsuzca insana lütfettiğini unutup, senin entrikalarının arasında sıkışıp kaldım.
Oysa, El-Muîz değil mi Allah!
Şüphesiz ki, dilediğini aziz eden, insana izzet veren sadece Allah’tır. Rahman’ın böyle dilemesi için de kulların onun gösterdiği istikamette sırat-ı müstakimden ayrılmamaları gerekmez mi?
Yalan dolan yollara sapmadan dosdoğru yürümeyenler için de tüyler ürpertici bir esması var Allah’ın…
El-Muzil!
Dilediğini zillete düşüren. Elbette Vedud olanın, çok seven ve sevilmeye en layık olanın kullarına böyle bir azabı reva görmesi için aklıyla vicdanı arasına kalın duvarlar örmesi gerekir.
Tuğlası yalandan, çimentosu enaniyetten yükselen kahrolası sütunlar.
İyi yalanın beşinci kuralı; “öyle kumpas kuracaksın ki, kimse duymayacak, görmeyecek, gerçekten ayırt edemeyecek” dedin.
Yine çok feci aldattın beni zalim yalancı!
Semi ve Basîr olan bir Allah varsa…
Yani her an duyan ve görense Rahman, nasıl bulacağız kimsenin duymadığı ve görmediği bir ânı!
Beşinci kuralı duyar duymaz anladım ki, yalancının kullanılma kılavuzunda ne yazıyorsa külliyen yalan.
Asıl mesele ölünce başlar.
Elbette bu dünyada da yakanı bırakacak değilim. Aldatıcı sözlerinle kirlettiğin dünyanın, yaşanmaz hale çevirdiğin hayatın hesabını ölünceye kadar sormazsam senden, ne farkım kalır ki, senden!
Söylediğin bütün yalanları, tutmadığın cümle sözleri, çevirdiğin bütün dalavereleri ikimizin arasında geçen meseleler gibi görüyorsan çok yanılıyorsun.
Seni gidi sevimsiz yalancı, seninle olan bütün işlerin başlangıcında sana göre küçük, sevimli, zararsız dediğin yalanların var.
Türlü renklere boyayıp onları bana hayatın tadı, lezzeti gibi göstermeye kalktın.
Bende az kusurlu sayılmam!
Ne yazık ki, başkalarının arkasından çevirdiğin pembe, beyaz dolaplara kahkahayla karşılık verdim.
Meğer ben her tebessümümle sana destek olmaktan gayrı bir şey yapmıyormuşum.
Bunu ne zaman mı anladım?
Senin türlü şaklabanlıklara karıştırıp beni neşelendirdiğin kepazeliklerine bana bakıp başkaları güldüğü zaman!
Çok canımı acıttın yalancı, çok incittin beni.
Suç ortağı eyledin, kalbimi kararttın, bu böyle bitmez.
Üstelik özür dileyeceğin yerde “oyunun kuralı bu!” deyip çekip gidiverdin.
Ben yalanlarına destek verdiğimle orta yerde öylece kalakaldım.
Çok içimi acıttın yalancı, çok kirlettin beni!
Yalan söylemenin birinci kuralı; “kimsenin anlamaması, söylediğinin gerçek olmadığının farkına varmamasıdır” dedin.
Daha birinci kuralda Allah’ın El-Alîm olduğunu unutturdun bana…
Gizli açık, geçmiş gelecek her şeyi en ince ayrıntısına kadar bilmiyor mu Rahman!
İlk adımda gayya kuyusuna düşmek bu değilse nedir?
Sonra ikinci kural; “yalanı usturuplu söylemek” dedin. “Sevimli olmalı, inandırıcı görünmeli, işini görünceye kadar asla sırıtmamalı.”
İkinci adımda da karşıma Allah’ın dehşet verici bir uyarısı çıktı…
“Siz ey imana ermiş olanlar! Niçin bir türlü söylüyor, başka türlü yapıyorsunuz; yapmayacağınız şeyi söylemeniz Allah nazarında en tiksinti verici şeydir!”
Saff Suresi 2-3
Rabb’ın tiksindirici bulduğunu söylediği şeyi senin oyunlarına kanıp sevimli bulmak ve iman dolu bir kalp taşıdığını iddia etmek, kalp kalplilerin işi olsa gerek.
Kalbimi nice zamandır esir almana nasıl da müsade etmişim vah olsun bana!
Sonra üçüncü kural; “yükselmek, çabucak ilerlemek ve toplum içerisinde zengin/saygın bir noktaya gelmek için ufak yalanlar söylemek gerekir” dedin.
Kısa yoldan köşeleri dönmek, haketmeden yükselmek öyle tatlı geldi ki bana, hakiki izzet ve şeref payesini kimin sonsuzca insana lütfettiğini unutup, senin entrikalarının arasında sıkışıp kaldım.
Oysa, El-Muîz değil mi Allah!
Şüphesiz ki, dilediğini aziz eden, insana izzet veren sadece Allah’tır. Rahman’ın böyle dilemesi için de kulların onun gösterdiği istikamette sırat-ı müstakimden ayrılmamaları gerekmez mi?
Yalan dolan yollara sapmadan dosdoğru yürümeyenler için de tüyler ürpertici bir esması var Allah’ın…
El-Muzil!
Dilediğini zillete düşüren. Elbette Vedud olanın, çok seven ve sevilmeye en layık olanın kullarına böyle bir azabı reva görmesi için aklıyla vicdanı arasına kalın duvarlar örmesi gerekir.
Tuğlası yalandan, çimentosu enaniyetten yükselen kahrolası sütunlar.
İyi yalanın beşinci kuralı; “öyle kumpas kuracaksın ki, kimse duymayacak, görmeyecek, gerçekten ayırt edemeyecek” dedin.
Yine çok feci aldattın beni zalim yalancı!
Semi ve Basîr olan bir Allah varsa…
Yani her an duyan ve görense Rahman, nasıl bulacağız kimsenin duymadığı ve görmediği bir ânı!
Beşinci kuralı duyar duymaz anladım ki, yalancının kullanılma kılavuzunda ne yazıyorsa külliyen yalan.