
Ne havada ıslık çalan ve düştüğü yerlere
Kızgın çelik dahmelerle (fişekler)ölüm saçan gülleler
Ne, semada ifrit gibi, vızıldayan tayyare
Ne dünyalık bir düşünce, ne bir korku, ne bir keder
Onun demir yüreğini oynatmaktan acizdi
Sanki toplar, şarapneller tehlikesiz sessizdi.
Ahmed Nedim
Yeniden Doğuyoruz
Yukarıdaki bölüm Ahmet Nedim’in Çanakkale Savaşı anında toplar, mermiler, bomba yağdıran helikopterler arasında büyük bir huşu ile namazına durmuş askeri gördüğünde, ona duyduğu hayranlığı anlatan şiirden alınmıştır.
Çanakkale’de zafer kazandıran ruhun izlerini 15 Temmuz gecesi tankların karşısında duran, havadan ve yerden atılan mermilere aldırmayan insanlarda da gördük. Hatta hiçbir şey değişmemişti, Dün Çanakkale’de İngiliz ve onun kandırmış olduğu Anzavurlar vs. varken bu gün de yine kandırılmış hainler bulunmaktaydı. Dünkü Çanakkale Savaşı bu milletin ruhunu nasıl canlandırmışsa bugünkü hainlikler de bu millet ruhunu diriltmiştir.
Bir zaferde cephe gerisindeki insanların emeği çok daha önemlidir. Çanakkale Savaşı’nda sadece 5. Ordunun asker mevcudu 218.431; hayvan sayısı ise 64.913’tü. Bu askerlerin iaşesi yanında hayvanlarının yem ihtiyacı bile 3.771 tonu buluyordu. Bu ihtiyaçları askere ulaştırmak için halk büyük bir gayret göstermekteydi. Hatta bir dönem askerde yemek sıkıntısı baş göstermiş, asker fiziki kuvvetini nispeten kaybetmesine ve hastalıkları karşı direncinin azalmasına rağmen sesini çıkarmamış, görevini sürdürmüştü. Öyle zaman olmuştu ki askerin iaşesi azalınca vücut dirençleri düşmemesi için onlara iş verilmeyip uyumaları istenmişti. Halk ise kendi yiyeceğinden, atının otundan keserek bunları göndermenin gayreti içerisindeydi.
Bu milletin ruhu ile askerin ruhunu birleştirmemiz gerekir. Bir yandan güzide kurumumuza sızmış hainler temizlenirken diğer yandan vatandaşımız ile askerimizin gönül bağını yeniden inşa etmeli, eski şaşaalı günlerimizin peşinden gitmeliyiz.
Türk ordusunda vatan ve milleti için gözünü kırpmadan canını verecek on binlerce subay ve askerimiz vardır ve onların ruhu hâlâ dipdiridir. Türkiye’de yıllardır asker ve vatandaş arasındaki düşünce farkından bahsedilerek aralarında ayrışma oluşturuldu. Halbuki bu millet ile askeri arasında gönül bağı çok kuvvetlidir. Biz millet olarak sistemimizi askeriyemizin güçlü olması üzerine kurmuşuzdur.
Milletimizin istiklaline ve istikbaline kasteden kişiler hiçbir şey yapmasalar bile asker ve millet arasındaki gönül bağını kopardıklarında kısmen bir başarı elde etmiş olacaklardır.
Asker millet arasındaki gönül bağının oluşması ikisinin birbirini iyi anlaması ile mümkün olacaktır. Burada hassas nokta ise birisinin diğeri gibi düşünmesini sağlamaktan ziyade ikisinin de bilimin, aklın, teknolojinin, yeniliğin, çağdaşlığın ve maneviyatın gelmiş olduğu çizgide birleşmesi gerekir.
Eğer cemaat kültüründen kurtulamamış kişilerin çizmiş olduğu bir çizgide yeni bir ufuk açmaya ve yön belirlemeye çalışırsak bunda da başarılı olamayacağımız kesindir.
Devlet bir lahana gibi tüm kurumları ile bir bütün oluşturup katmanları ile birbirini kamufle etmesi gerekirken bazıları cemaat kültürü içinde savaşıp bu katmanlara çok büyük zararlar verdi. Devletin lahanaya benzeyen kurumları ağır bir tahribata uğradı.
Maalesef az daha lahananın sapı elimizde kalacaktı.