Lütfen, okulları dikkatle izleyin.
Sorunlar, eksiklikler, ihtiyaçlar, onayladığınız veya onaylamadığınız değişiklikler bir yana, okullarda çok güzel şeyler de oluyor. Bizi umutlandıran ‘güzel örnekler’ onlar…
İstanbul’da bir özel okulun öğrencileri ‘Sosyometrik Ölçümler Kulübü’ kurmuş. On yıl önce, Ankara’da, Bilkent Üniversitesi’nin bir amfisinde öğrencilerimle oylumladığım hayalin günümüze uzantısı, müthiş bir fikir bu…
Gururla söylüyorum, bugün vücut bulan gerçek, -di’li geçmişe ait hayalden çok daha iyi. 15-18 yaş aralığındaki liseli gençler, okullarında, İstanbul’da ve sosyal medya aracılığıyla ulaşabildikleri kocaman küresel köyümüzde birbirinden ilginç konularla ilgili anketler düzenliyorlar; özellikle bilim, sanat ve eğitim bağlamında kamuoyunun nabzını tutuyorlar.
Az önce teğet geçtim; kulübün yönetmeni Bilkent Üniversitesi Öğretmen Yetiştirme Bölümü’nden öğrencim.
Tahlil etmem için bir anket sonucu göndermiş.
Aslında tam da bu noktada, Bilkent’te düet dersler gerçekleştirdiğim öğretim görevlisi dostum, ilham verici insan ve edebiyatçı Özgür Bayam’ın da kulaklarını çınlatmalıyım.
***
Ankette, ‘özel okulların niye tercih edildiğine ve neden terk edildiğine ilişkin 20’şer madde’ yer alıyor.
Başka bir deyişle özel okullara yönelik tercih skalasının sıfır noktasından artı ve eksi uçlara doğru iki eşit uzaklık öngörmüş anketi hazırlayan gençler. Önsözde, bu toplam 40 ayrıntıyı da ‘kendilerinin uydurmadığını’, eğitim çevresinde bir ön-soruşturma ile belirlediklerini yazmışlar.
Bu da çok çarpıcı; düşünsenize, liseli bu çocuklar…
Ve sergiledikleri bilimsellik… Müthiş!
Öte yandan ne yazık ki benim bu 40 maddenin tamamını kısa bir köşe yazısına sığdırmam olanaksız.
Yine de olumlu ve olumsuz uçlarda yer alan 7’şer maddeye, başka bir deyişle tercihlerin yoğunlaştığı yere göz atarak bir çeşit ‘yüksek önem panoraması’ çıkarmak mümkün.
***
Sosyal medya olanağı da kullanıldığı için çalışma sadece İstanbul çevresiyle sınırlı kalmamış. Liseli çocukların çalışmasına Anadolu’nun dört bucağından; üç büyük kentimiz dışında Trabzon’dan, Erzurum’dan, Antalya’dan, Diyarbakır’dan, Samsun’dan da özel okul velileri katılmış.
Ve ankete katılan 400 veli, ‘olumlu’ (çocuğunu niye özel okula gönderdiğine dair) veya ‘olumsuz’ (çocuğunu özel okuldan neden aldığına/alabileceğine dair) tercihlerini ‘İlk 7 bağlamında’ şöyle belirtmişler:
Önce pozitif etkenler…
‘Çocuklarını niye özel okula gönderdiklerine ilişkin olarak’:
+1: Güvenliği… Okulun dışarıdan gelebilecek türlü tehditlere (özellikle sokaktaki şiddete ve narkotik risklere) karşı güvenli ve korunaklı oluşunu [306 veli]
+2: İlgiyi… Sınıflardaki öğrenci sayısının düşük, dolayısıyla öğretmenin çocuğa ayırabileceği zamanın daha fazla oluşunu [271 veli]
+3: Başarı istatistiğini… Okulun geçmişte elde ettiği akademik başarıları [266 veli]
+4: Sosyal çevreyi… Çocuklarının özel okulda edineceği ‘özel’ arkadaş çevresini (aslında ‘geleceğe dönük olarak kurulan ilişkileri’) ve okulun benimsediği yaşam kültürünü, zihniyeti [241 veli]
+5: Sınavlara hazırlık sistemini… Ulusal sınavlara (TEOG, YGS, LYS’ye) öğrencilerin nasıl ve hangi süreçlerle hazır hale getirildiğini [211 veli]
+6: Öğretmeni… Akademik kadroya duyduğu güveni [191 veli]
+7: Yabancı dil öğretimini… [148 veli]
öne çıkarmış…
Bu tablonun satır aralarına gizlenmiş ilginç ayrıntılar var:
İyi bir okul oluşturmak için artık projede yer alması gereken ilk ayrıntının ‘okul yerleşkesinin nasıl daha güvenli kılınabileceği’ olduğunu görebiliyoruz…
Tehlikenin nasıl okul sınırının dışarıda tutulacağını düşünme boyutu (!) Bu son ünlem, bir çeşit duvar -apaçık bir güvenlik tecriti- içinde büyütülen çocukların eninde sonunda sokağa çıkacak olmalarıyla ilgili. İşte o noktada ileriye dönük, çok ciddi bir sosyal sorun söz konusu…
‘İşin o tarafını da devlet halletsin!’ deyip geçeceğimiz bir durum değil, elbette yine eğitim kurumlarının çözebileceği bir sorun bu!
Dikkatli bakışla aynı anketin satır aralarından bir gizli ayrıntı daha ayıklayabiliriz:
‘Okul etiketi veya marka’ -yaygın kanaatin aksine- veli gözünde bir özel okulu diğer özel okullardan daha çekici gösteren ‘en önemli’ etkenler içerisinde yer almıyor. 20 olumlu etken içerisinde sondan üçüncü madde; 400 velinin 38’i için önemliymiş bu ayrıntı…
Manidâr değil mi?
Ve fakat aslında gerçek şu:
Etiket, marka değeri, arka plandaki rezerv güç, merkezden taşraya akacak birikim, ayrıcalıklar vs. elbette önemli, elbette özel eğitim kurumlarına yönelenler marka değerini bir güvence olarak görürler; ama bunlar, velide ve öğrencide ‘Ben önemliyim; önemseniyorum!’ duygusu doğurmayı beceremeyen bir okulda ister istemez soyutlaşıyor ve sloganlar kısa sürede çekiciliğini yitiriyor.
‘Genel Merkez’lerin binbir özenle geliştirdiği cazibe, fiber kılcalın ucundaki küçük lezyonlar nedeniyle sönüyor, ışıltısını yitiriyor.
Kötü franchising deneyimleri.
Bu sorun, ‘standartlarla’ ilgili ve tabii ‘çalışan öğretmeni yeniden yetiştirme’ konusuna dönmek gerekir bu bağlamda. Anket, mütevazı düzeyde ve dolaylı yoldan böyle bir gereksinimin de altını çiziyor.
***
Madalyonun diğer yüzüne gelince…
400 özel okul velisi, çocuklarını özel okuldan neden aldıklarına veya alabileceklerine ilişkin olarak ise:
-1: İhmal edilmeye… Okulun kendisine ve çocuğuna yeterince önem göstermediğine; kendini önemli hissettiremediğine [279 veli]
-2: Kırılan hayallere… Kadronun (öncelikle öğretmen topluluğunun) kayıt sürecinde vaad edilen çalışmalarla ilgili hayal kırıklığı yaratmasına [231 veli]
-3: Yetersiz enformasyona… Okulun veli bilgilendirme/enformasyon alanında yetersiz kalışına [195 veli]
-4: Düşük notlara… Çocuğun ders notlarının yükselmeyişine [154 veli]
-5: Sınavlara… Çocuğun ulusal sınavlardaki başarısızlığına [152 veli]
-6: Rekabete… Okulun diğer okullarla rekabette yetersiz kalışına [94 veli]
-7: Siyasete… Okulun belli bir siyasî-ideolojik görüşün etkisinde başkalaşım geçirmesine [81 veli]
vurgu yapmış…
Başka bir deyişle veliler, okulu öncelikle bu nedenlerden ötürü terk ettiklerini ya da terk edebileceklerini belirtmişler.
Anlaşılıyor ki özel okul velileri, 15 milyondan fazla insanın açlık sınırının altında yaşadığı ülkemizde özel okul fiyatlarının yıllık 15 bin TL duvarını aşmış olmasını çok da önemsemiyor.
Daha önemli ‘terk ediş’ gerekçeleri var.
Belki bu bir entelektüel göstergedir; eğitim uğruna büyük paraları gözden çıkaracak kültür düzeyine erişmişizdir, böyle bir gideri artık dert etmiyoruzdur. Gerekli, hatta zorunlu bile görüyor olabiliriz.
Kim bilir…
Buna karşın velileri özel okuldan soğutan birincil etken apaçık ortada: Okula uğrayınca veya okulu telefonla arayınca karşılaştıkları ilgisizlik ve soğukluk…
Daha öz anlamıyla ‘düşük iletişim kültürü’…
Kayıttan sonra heyecanını yitiren bilgilendiriciler…
Bunun en hızlı ve değişmez sonucu, ‘muhatap velinin kendini önemsiz hissetmesi’…
Aynı durumu başka sözcüklerle anlatmayı deneyelim:
‘Veliler, önemsenmeyi diğer şeylerden daha çok önemsiyor!’
Ve yani okul duvarlarının içinde milimetrik hesaplarla yükseltilen sırça köşk, güvenlik kulübesindeki elemanın kaba bir davranışı yüzünden ya da velinin binaya girişinin henüz ikinci dakikasında halkla ilişkiler masasındaki görevli işini layıkıyla yapmadı diye tuzla buz olabiliyor.
***
İlginç bir anket…
Önemseyip önemsememek size kalmış; ama ben, bu anketin ortaya çıkardığı sonuçtan daha ziyade liseli çocukların gerçeğin peşine düşmüş olmasını heyecan verici buldum.
Kendini geliştirmek isteyen özel okulların da bu anketten başka türlü heyecan gerekçeleri çıkarmaları mümkün tabii.
Ama işte tam da orası çok uzun hikaye…
Sorunlar, eksiklikler, ihtiyaçlar, onayladığınız veya onaylamadığınız değişiklikler bir yana, okullarda çok güzel şeyler de oluyor. Bizi umutlandıran ‘güzel örnekler’ onlar…
İstanbul’da bir özel okulun öğrencileri ‘Sosyometrik Ölçümler Kulübü’ kurmuş. On yıl önce, Ankara’da, Bilkent Üniversitesi’nin bir amfisinde öğrencilerimle oylumladığım hayalin günümüze uzantısı, müthiş bir fikir bu…
Gururla söylüyorum, bugün vücut bulan gerçek, -di’li geçmişe ait hayalden çok daha iyi. 15-18 yaş aralığındaki liseli gençler, okullarında, İstanbul’da ve sosyal medya aracılığıyla ulaşabildikleri kocaman küresel köyümüzde birbirinden ilginç konularla ilgili anketler düzenliyorlar; özellikle bilim, sanat ve eğitim bağlamında kamuoyunun nabzını tutuyorlar.
Az önce teğet geçtim; kulübün yönetmeni Bilkent Üniversitesi Öğretmen Yetiştirme Bölümü’nden öğrencim.
Tahlil etmem için bir anket sonucu göndermiş.
Aslında tam da bu noktada, Bilkent’te düet dersler gerçekleştirdiğim öğretim görevlisi dostum, ilham verici insan ve edebiyatçı Özgür Bayam’ın da kulaklarını çınlatmalıyım.
***
Ankette, ‘özel okulların niye tercih edildiğine ve neden terk edildiğine ilişkin 20’şer madde’ yer alıyor.
Başka bir deyişle özel okullara yönelik tercih skalasının sıfır noktasından artı ve eksi uçlara doğru iki eşit uzaklık öngörmüş anketi hazırlayan gençler. Önsözde, bu toplam 40 ayrıntıyı da ‘kendilerinin uydurmadığını’, eğitim çevresinde bir ön-soruşturma ile belirlediklerini yazmışlar.
Bu da çok çarpıcı; düşünsenize, liseli bu çocuklar…
Ve sergiledikleri bilimsellik… Müthiş!
Öte yandan ne yazık ki benim bu 40 maddenin tamamını kısa bir köşe yazısına sığdırmam olanaksız.
Yine de olumlu ve olumsuz uçlarda yer alan 7’şer maddeye, başka bir deyişle tercihlerin yoğunlaştığı yere göz atarak bir çeşit ‘yüksek önem panoraması’ çıkarmak mümkün.
***
Sosyal medya olanağı da kullanıldığı için çalışma sadece İstanbul çevresiyle sınırlı kalmamış. Liseli çocukların çalışmasına Anadolu’nun dört bucağından; üç büyük kentimiz dışında Trabzon’dan, Erzurum’dan, Antalya’dan, Diyarbakır’dan, Samsun’dan da özel okul velileri katılmış.
Ve ankete katılan 400 veli, ‘olumlu’ (çocuğunu niye özel okula gönderdiğine dair) veya ‘olumsuz’ (çocuğunu özel okuldan neden aldığına/alabileceğine dair) tercihlerini ‘İlk 7 bağlamında’ şöyle belirtmişler:
Önce pozitif etkenler…
‘Çocuklarını niye özel okula gönderdiklerine ilişkin olarak’:
+1: Güvenliği… Okulun dışarıdan gelebilecek türlü tehditlere (özellikle sokaktaki şiddete ve narkotik risklere) karşı güvenli ve korunaklı oluşunu [306 veli]
+2: İlgiyi… Sınıflardaki öğrenci sayısının düşük, dolayısıyla öğretmenin çocuğa ayırabileceği zamanın daha fazla oluşunu [271 veli]
+3: Başarı istatistiğini… Okulun geçmişte elde ettiği akademik başarıları [266 veli]
+4: Sosyal çevreyi… Çocuklarının özel okulda edineceği ‘özel’ arkadaş çevresini (aslında ‘geleceğe dönük olarak kurulan ilişkileri’) ve okulun benimsediği yaşam kültürünü, zihniyeti [241 veli]
+5: Sınavlara hazırlık sistemini… Ulusal sınavlara (TEOG, YGS, LYS’ye) öğrencilerin nasıl ve hangi süreçlerle hazır hale getirildiğini [211 veli]
+6: Öğretmeni… Akademik kadroya duyduğu güveni [191 veli]
+7: Yabancı dil öğretimini… [148 veli]
öne çıkarmış…
Bu tablonun satır aralarına gizlenmiş ilginç ayrıntılar var:
İyi bir okul oluşturmak için artık projede yer alması gereken ilk ayrıntının ‘okul yerleşkesinin nasıl daha güvenli kılınabileceği’ olduğunu görebiliyoruz…
Tehlikenin nasıl okul sınırının dışarıda tutulacağını düşünme boyutu (!) Bu son ünlem, bir çeşit duvar -apaçık bir güvenlik tecriti- içinde büyütülen çocukların eninde sonunda sokağa çıkacak olmalarıyla ilgili. İşte o noktada ileriye dönük, çok ciddi bir sosyal sorun söz konusu…
‘İşin o tarafını da devlet halletsin!’ deyip geçeceğimiz bir durum değil, elbette yine eğitim kurumlarının çözebileceği bir sorun bu!
Dikkatli bakışla aynı anketin satır aralarından bir gizli ayrıntı daha ayıklayabiliriz:
‘Okul etiketi veya marka’ -yaygın kanaatin aksine- veli gözünde bir özel okulu diğer özel okullardan daha çekici gösteren ‘en önemli’ etkenler içerisinde yer almıyor. 20 olumlu etken içerisinde sondan üçüncü madde; 400 velinin 38’i için önemliymiş bu ayrıntı…
Manidâr değil mi?
Ve fakat aslında gerçek şu:
Etiket, marka değeri, arka plandaki rezerv güç, merkezden taşraya akacak birikim, ayrıcalıklar vs. elbette önemli, elbette özel eğitim kurumlarına yönelenler marka değerini bir güvence olarak görürler; ama bunlar, velide ve öğrencide ‘Ben önemliyim; önemseniyorum!’ duygusu doğurmayı beceremeyen bir okulda ister istemez soyutlaşıyor ve sloganlar kısa sürede çekiciliğini yitiriyor.
‘Genel Merkez’lerin binbir özenle geliştirdiği cazibe, fiber kılcalın ucundaki küçük lezyonlar nedeniyle sönüyor, ışıltısını yitiriyor.
Kötü franchising deneyimleri.
Bu sorun, ‘standartlarla’ ilgili ve tabii ‘çalışan öğretmeni yeniden yetiştirme’ konusuna dönmek gerekir bu bağlamda. Anket, mütevazı düzeyde ve dolaylı yoldan böyle bir gereksinimin de altını çiziyor.
***
Madalyonun diğer yüzüne gelince…
400 özel okul velisi, çocuklarını özel okuldan neden aldıklarına veya alabileceklerine ilişkin olarak ise:
-1: İhmal edilmeye… Okulun kendisine ve çocuğuna yeterince önem göstermediğine; kendini önemli hissettiremediğine [279 veli]
-2: Kırılan hayallere… Kadronun (öncelikle öğretmen topluluğunun) kayıt sürecinde vaad edilen çalışmalarla ilgili hayal kırıklığı yaratmasına [231 veli]
-3: Yetersiz enformasyona… Okulun veli bilgilendirme/enformasyon alanında yetersiz kalışına [195 veli]
-4: Düşük notlara… Çocuğun ders notlarının yükselmeyişine [154 veli]
-5: Sınavlara… Çocuğun ulusal sınavlardaki başarısızlığına [152 veli]
-6: Rekabete… Okulun diğer okullarla rekabette yetersiz kalışına [94 veli]
-7: Siyasete… Okulun belli bir siyasî-ideolojik görüşün etkisinde başkalaşım geçirmesine [81 veli]
vurgu yapmış…
Başka bir deyişle veliler, okulu öncelikle bu nedenlerden ötürü terk ettiklerini ya da terk edebileceklerini belirtmişler.
Anlaşılıyor ki özel okul velileri, 15 milyondan fazla insanın açlık sınırının altında yaşadığı ülkemizde özel okul fiyatlarının yıllık 15 bin TL duvarını aşmış olmasını çok da önemsemiyor.
Daha önemli ‘terk ediş’ gerekçeleri var.
Belki bu bir entelektüel göstergedir; eğitim uğruna büyük paraları gözden çıkaracak kültür düzeyine erişmişizdir, böyle bir gideri artık dert etmiyoruzdur. Gerekli, hatta zorunlu bile görüyor olabiliriz.
Kim bilir…
Buna karşın velileri özel okuldan soğutan birincil etken apaçık ortada: Okula uğrayınca veya okulu telefonla arayınca karşılaştıkları ilgisizlik ve soğukluk…
Daha öz anlamıyla ‘düşük iletişim kültürü’…
Kayıttan sonra heyecanını yitiren bilgilendiriciler…
Bunun en hızlı ve değişmez sonucu, ‘muhatap velinin kendini önemsiz hissetmesi’…
Aynı durumu başka sözcüklerle anlatmayı deneyelim:
‘Veliler, önemsenmeyi diğer şeylerden daha çok önemsiyor!’
Ve yani okul duvarlarının içinde milimetrik hesaplarla yükseltilen sırça köşk, güvenlik kulübesindeki elemanın kaba bir davranışı yüzünden ya da velinin binaya girişinin henüz ikinci dakikasında halkla ilişkiler masasındaki görevli işini layıkıyla yapmadı diye tuzla buz olabiliyor.
***
İlginç bir anket…
Önemseyip önemsememek size kalmış; ama ben, bu anketin ortaya çıkardığı sonuçtan daha ziyade liseli çocukların gerçeğin peşine düşmüş olmasını heyecan verici buldum.
Kendini geliştirmek isteyen özel okulların da bu anketten başka türlü heyecan gerekçeleri çıkarmaları mümkün tabii.
Ama işte tam da orası çok uzun hikaye…