İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın görevini bırakmasının ardından gündeme gelen ve Türkiye’nin günlerce konuştuğu fotoğrafın detaylarını Erzurum Valisi Seyfettin Azizoğlu, Pusula Gazetesi Genel Koordinatörü Sevda Güneş’e anlattı.
İçişleri eski Bakanı Efkan Ala’nın istifasının ardından sosyal medyada gezen o fotoğraf İngiltere’de çekildi. Devlet her şeyi biliyor.
Tüm şehrin ‘devlet’ olarak kabul ettiği tek makamdır vali. Derdi olan ilk onun kapısını çalar, Ankara ile tek köprüdür valiler. Bu nedenledir ki vali, o şehir için yalnızca bir bürokrat değil o kentin önemli mihenk taşıdır artık. Erzurum’a kısa bir süre önce atanan Vali Seyfettin Azizoğlu ile şehrin sosyoekonomik ve eğitim durumunu konuştuk. Tüm sorulara içtenlikle cevap veren Vali Azizoğlu, o çok tartışılan fotoğrafın hikâyesini de anlattı.
Çok sıkıntılı bir dönemde Erzurum’a geldiniz. Esasen bölgenin yabancısı değilsiniz. Öncelikle 15 Temmuz sonrası şehirdeki durumu sormak istiyorum. Erzurum’da yapılan operasyonlarda gelinen nokta, özellikle de kamuda son durum nedir?
Benim ilk görev yerim Ardahan’dı. Oradan Bartın’a gittim, iki sene Bartın’da valilik yaptım. Ve yine memleketime yakın Erzurum’a döndüm. Erzurum da benim memleketim. Erzurum Doğu’nun hem ekonomik hem ticaret hem siyaset merkezi. Aynı zamanda komşu ülkelerimizin de birçok vilayetinin İran’ın, Azerbaycan’ın, Gürcistan’daki bize sınır olan vilayetlerin birçoğunun da yine ticaret merkezi. Erzurum’un tarihten ve coğrafyandan kaynaklanan böyle bir özelliği var. Bu sebeple Erzurum’da görev yapmak, Erzurum’un kahraman yiğit insanlarıyla beraber olmak benim ve ailem için onurdur, şereftir.
15 Temmuz vesilesi ile bunu söylemek istiyorum; Türkiye’de Erzurum 15 Temmuz darbe kalkışmasını önleme hususunda örnek olan bir vilayettir. Daha saat 12 olmadan 120 binin üzerinde insan Cumhuriyet Caddesi’nde toplandı. Demokrasiye, hukuk devletine ve meşru iktidarına sahip çıktığını ve bunu asla kimseye çiğnetmeyeceğini, kimsenin Anayasa dışı hareketine de müsaade etmeyeceğini Erzurum’dan bütün Türkiye’ye ve dünyaya haykırdı. Bu aslında, darbe girişiminin başarısız olacağının da açık ve net bir göstergesiydi. Bu manada Erzurum’un kahraman insanlarına minnettarım.
Bu bir darbe değildi!
15 Temmuz meselesine gelince Türkiye’nin bulunduğu coğrafya dünyanın en önemli coğrafyasıdır. Bu coğrafyada var olmak, yaşamak ve hâkim olmak ancak güçlü olmakla mümkündür. Türkiye Cumhuriyeti Devleti güçlü olduğu müddetçe bu coğrafyada hâkimiyetini devam ettirip, etrafındaki bütün devletlere de huzur ve barışı, kardeşliği temin eder. İşte bu coğrafya dünyanın merkezi konumundaki bir coğrafya olduğu için bu coğrafyadaki devletlerle (bizden önceki devletler de böyle olmuştur) sürekli bir çatışma yaşatırlar. Bu devletlerin zayıflamasını isterler dışarıdaki devletler. Türkiye Cumhuriyeti Devleti üzerinde de bu oyun oynanıyor. Biz bu coğrafyada olduğumuz süreçte bu oyunlar oynanmaya devam edecek. Bugün FETÖ’cü bir oyun oynanmıştır yarın başka bir oyun oynanır. Biz bunları bilerek bu coğrafyada varız ve olacağız. Nasıl olacağız; ancak birliğimizi, dirliğimizi ve gücümüzü muhafaza ederek.
Aslında bu darbe değildi, darbeden de öte bir şeydi. Tamamen Türkiye Cumhuriyeti Devletini ortadan kaldırma projesiydi. Eline fırsat geçtiğini düşünenlerin oyunlarıydı. Bu oyunla Türkiye Suriye olacaktı, Libya olacaktı, Yemen olacaktı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne gönül bağı ile bağlı, bu devletin varlığından dolayı kendini mutlu ve güvende hisseden bütün bölge coğrafyasındaki devletlere ve milletlere yıkım olacaktı. Onların bütün umutlarını söndürmüş olacaktı, yok edecekti. Bunu başarmış olsalardı İslam coğrafyası da tamamen tarumar olacaktı. Çok şükür ki, Erzurum’daki hareketle halkın ayağa kalkması gecenin birinde ikisinde ayağa kalkıp sokağa çıkması Sayın Cumhurbaşkanımızın çağrısıyla da meydanları doldurması bu oyunun tutmayacağını gösterdi. Sabahın ilk ışıklarıyla, sabah ezanıyla bu teşebbüs de akamete uğradı, yok edildi, gitti.
İtirazlar ciddi şekilde değerlendirilecek.
Şimdi hem Erzurum genelinde hem Türkiye genelinde darbe teşebbüsü ile ilgili faaliyetler yürütülüyor. Hem yargı hem idari çerçevede devlet kendini temizliyor. Bu temizleme hareketi çok hukuki, çok ahlaki ve çok da medeni bir şekilde gidiyor. Kimseyi incitmeden, kırmadan gidiyor. Bu arada mağdur olan insanlarımız olabilir, aslında o yapının içinde değildir ama öyle zannedildiği için belki açığa alınmıştır, belki görevden el çektirilmiş de olabilir. Ama bu olaydan sonra daha bir buçuk ay geçmedi, bu bir buçuk ay içerisinde olur ki bir yanlışlık yapmış olabiliriz diye anında bütün illerdeki olağanüstü hal bürolarında yeniden itiraz masaları oluşturuldu. Bu itiraz masaları yeniden bu vatandaşlarımızın, görevlilerimizin, kamu görevlilerinin itiraz etmelerinin imkânları sağlandı. Bu itirazlar çok ciddi bir şekilde değerlendirilecek. Yanlışlık olanlar varsa, onlar yeniden kamu görevlerine yeni bir kanun hükmünde kararnameyle alınmış olacak. Ben işin başından beri bunun böyle olacağına inanıyordum. Bu ülke ve bu ülkeyi idare eden insanların kalbinde, yüreğinde Allah korkusu var, millet sevgisi var. İnsanımıza, vatandaşımıza asla zulmetmeyiz, asla haksızlık yapamayız.
Kamudaki FETÖ mensuplarını belirleyen kurullarda acaba hala FETÖ’cü var mı algısı var. Belki Erzurum’da değil ama birçok yerde derin hatalar yapıldı. Bu kurullar nasıl belirlendi, sizlerin süzgecinden geçti mi?
Şimdi görevden almalar malumunuz kanun hükmünde kararname ile hükümet kararıyla yapıldı. Hükümet bu çalışmaları yaparken bu kişileri (kamu görevlileri ile ilgili olan kısmını söylüyorum), bunların mensubiyetlerini, faaliyetlerini, bundan önceki yaptıkları işlere baktılar. Yani bu yapı ile ne kadar ilişkililer, bu yapının ne kadar içerisindeler. Önce şunu anlatayım; Bu yapı Türkiye’ye darbe yaparak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yok etmeyi planlayan, hedefleyen bir organizasyondur. Devletimiz ve hepimiz bunu böyle gördük. Böyle bir organizasyon var bu organizasyonun içerisine ne kadar girmişler bu kişiler. Bilerek, isteyerek Türkiye Cumhuriyeti’ni yok etme eylemi içerisinde olmuşlar mı? Veya bu yapıyı başka türlü değerlendirdikleri için bu yapıya destek olmuş veya bu yapıya iyi bakmış kişiler ne kadardır? Bunların bu yapıyla iltisaklarının değeri ve ölçüsü nedir? Bunu ölçmeye çalıştık. Bu süreç zor bir süreçti, bu süreçte kılı kırk yararcasına çalıştık.
Hem illerdeki kurumlarımız, kurumlardaki görevlilerimiz, emniyet-asayiş birimlerimiz, istihbarat birimlerimiz, bundan önceki bu kişilerin faaliyetleri, işleri gibi istihbarat bilgilerini topladılar, getirdiler. Bunların bilgisayarlarında, telefonlarında yaptıkları görüşmeleri, bunların o cemaat denen yapının içerinde ne kadar irtibatlı olduklarını, bu darbe amacına, Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak gibi bir faaliyetin içerisine ne kadar girdiklerini ve kafalarının ve beyinlerinin bu manada nasıl çalıştığını ve düşündüklerini tespit etmeye çalıştık. Bu manada buradan giden bilgiler, illerden kurumlara giden bilgiler, bakanlıkların kendi merkezlerinde yaptıkları çalışmalarda elde ettikleri bilgilerle bir araya getirildi. Ve ittifak edilen mümkün mertebe işte 5 kişilik veya 10 kişilik bir komisyon inceliyorsa çoğunluğun, ‘Evet bu, bu yapı içerisinde önemli bir figürdür, kişidir veya aktördür’ diye fikir birliğine ulaşılan kişiler kamu görevinden çıkarıldılar. Yani bir tek kurulların kararıyla olmadı, çok çeşitli destekler oldu. Ama olur ki burada da yanlışlık olabilir. Devletimiz bunu da görerek dedi ki bunu bir daha inceleyelim. Şu an yeniden inceleniyor.
Erzurum’da da FETÖ ile bağlantılı öğretmenler görevden alındı. Şu anda bundan dolayı açılamayan okul var mı, öğretmen açığımız ne kadar, eğitime nasıl başlandı?
Erzurum’un geçmişten de gelen bir hastalığı var, kangreni öğretmen açığımız. Geçmiş yıllarda da vardı, şimdi de var. Ortalama bin 600 öğretmen açığımız var tüm Erzurum’da. Bunları norm kadrosu öğretmenlerle telafi etmeye çalışıyoruz, ama onlar 200’ün üzerinde. Kalan öğretmenlerimizin bir kısmını ücretli öğretmenlerle geçmiş yıllarda olduğu gibi bir kısmını vekil öğretmenlerle telafi etmeye çalışacağız. Ben yazın 3 ay boyunca kaymakam arkadaşlarımızla yaptığımız toplantılarda (her ay toplantı yapıyoruz onlarla) geçmiş problemleri de bildiğimiz için, bunu en aza indirebilmek için tek öğretmenli birleştirilmiş sınıf olan okulları mümkün mertebe taşımalı eğitim kapsamına alalım dedim. Çünkü tek öğretmenle 4 sınıfın okutulmasıyla hakikaten başarılı bir eğitim verilemiyor. Bir de bu tek öğretmenli okulların birçoğu da köylerde. Ücra köylerde öğretmen yoksa vekil öğretmen de yoksa ücretli öğretmenle birleştirilmiş bir sınıf yaparsanız, bu sefer tamamen başarısız bir sonuç ortaya çıkacak. Ve biz çocuklarımızın eğitim alma hakkını, anayasal hakkını gasp etmiş olacağız. Buna da hiç birimizin hakkı yok. Bu sebeple buraları mümkün mertebe taşıma merkezi olan yerlere taşıyalım. Bu öğretmenlerimizde varsa orada onları da o okullara getirelim. Çocuklarımıza da doğru düzgün eğitim verelim. Ne kendimizi ne çocukları ne aileleri kandıralım. Doğru bir eğitim alsınlar. Bu çalışmaları 3 aydır yaptık, ama bunda da çok başarılı olduğumu söyleyemem, yani yüzde 10’u falan geçmedi ek taşımalı faaliyeti. Yine çalıştırıyorum arkadaşlarımızı. Çok ücra köyde bir tek öğretmenle 15 tane 18 tane öğrencinin birleştirilmiş bir sınıf olarak iyi bir eğitim alabileceğini düşünmüyorum. Ücretli öğretmende sabit değil, iki ay sonra oraya öğretmen atadığımız zaman oradaki arkadaş başka bir iş bulursa ayrılıyor, o çocuklar yine öğretmensiz kalıyor. Onlara nasıl eğitim vereceğiz. Bu konuda hakikaten Erzurum çok iyi bir durumda değil. Şehir merkezimizdeki okulların yüzde 50’si ikili eğitim.
İkili eğitim yapan okullarımızda 30-40 kişilik öğrencilerimiz var, bu hem öğrencilerin derse adapte olması hem öğretmenlerin iyi ders verebilmesi açısından da motive olabilmeleri açısından da sıkıntı yaratıyor. Bu nedenle bizim eğitim kalitesini yükseltmemiz, eğitim alt yapısını iyileştirmemiz gerekiyor. Ben belediyelerimize de eğitim birimlerinin açıldığı dönemde de söyledim. İmar planlarını yaparken belediyelerimiz, kanunun onlara yüklemiş olduğu bir görev var. Eğitim, sağlık ve diğer tesis alanlarına imar planlarında yer bırakmak zorundalar, bu onların görevi. Bırakmazlarsa görevlerini yapmamış olurlar. Bu uygun alanların (yeteri kadar büyüklükteki alanların) bırakılarak bizim orada okul yapmamızın önünün açılması lazım. Bu konuda Büyükşehir Belediye başkanımız, merkez ilçe belediye başkanları ile görüşüyoruz ve imar planlarını yaparken de buna azami dikkat etmelerini istiyoruz. Etmezlerse, o imar planları bizim Çevre Şehircilik Müdürlüğümüzün denetiminden geçiyor. Biz kanunun ön gördüğü şekilde karar almadıklarını anlarsak o planların yanlış olduğunu yazar, rapor ederiz. Bu kadar net.
Darbenin ardın Kabinede de bir takım değişiklikler oldu. Sayın İçişleri Bakanı Efkan Ala görevini bıraktı. Daha sonra bir fotoğraf yansıdı basına bu fotoğrafın hikayesi neydi, nerede çekildi o fotoğraf?
O fotoğraf İngiltere’de çekilmiş. Büyük ihtimalle 1990 başlarında. Kaymakam adayıyken devletimiz bizi İngiltere’de dil kursuna gönderdi. 120 kişilik bir grup. Biz de Sayın İçişleri Bakanımız ile kaymakamlık dönemimiz aynı dönemdir. İngiltere’de bir ilde 10 diğer ilde 15 tane kaymakam adayları okullarda dil kursundalar. Onların birbirlerine ziyaretleri olurdu, zaman zaman gelir giderlerdi. Böyle çok fotoğrafımız var. Bunların birçoğu ile belki o zamandan sonra hiç görüşmemişizdir. Neticede hayat meşgalesi, birimiz bir tarafa birimiz bir tarafa gitmişizdir. Bunların birçoğu ile aynı okulda da okumamışız. Birçoğu Ankara Siyasal mezunu, birçoğu İstanbul Siyasal mezunu, birçoğu hukuk fakülteleri mezunu, yani belki sınıf arkadaşı da değilizdir. Sadece kaymakam adaylarının dil kursunda beraber olduğu bir dönem. Büyük ihtimalle de onların bir kısmıyla da aynı dil okulundayız İngiltere’de. Bunu zaten devletimiz tespit ediyor.
Hükümet, Doğu için 8 bölge 28 ili kapsayacak bir teşvik paketi açıkladı. Sizin bu teşvik paketine bakışınız nasıl? Hakikaten Doğu’yu ayaklandırır, kaldırır mı?
Erzurum cazibe merkezi konumunda. Erzincan, Gümüşhane ve Bayburt Erzurum merkezli cazibe merkezinin illeri. Burada (cazibe merkezinde) doğal taş işlemeciliği, seracılık ve dış turizmi öne çıkmış. Şimdi ekonominin kuralı şu; tabi serbest piyasa ekonomisinden bahsediyoruz. Serbest piyasa ekonomisinin de kendi kuralları var. Birinci kural şudur; müteşebbis yatırım yaparken kar edebileceği bir iş var. Hiçbir müteşebbisi kar etmeyeceği bir yatırıma hiç kimse zorlayamaz. O da zaten yapmaz. Erzurum’da bir müteşebbisin yatırım yapabilmesi için elinde bir sermaye vardır, para vardır bu parayı bankaya yatırdığı zaman banka faiz geliri o parayı yatırıma dönüştürdüğü zaman elde edeceği kardan azsa yatırıma dönüştürür. Faizi kardan çoksa faize yatırır. Olay bu kadar nettir, ekonominin kuralı bu. Erzurum’daki müteşebbis Erzurumlu olabilir, Erzurum’un dışından gelebilir, yurt dışından gelebilir. Çünkü artık sermayenin akışkanlığı çok hızlandı. Amerika’dan düğmeye basıyorsunuz Çin’e 30 saniye içerisinde para transferi oluyor, sermeye böyle hızlı hareket ediyor.
Erzurum’da sermayenin gelebilmesi için Erzurum’un cazibe merkezi haline gelmesi lazım, yatımcı açısından. Erzurum’un cazibe merkezi olması için neler yapılır? Hükümetlerin, bakanlıkların çeşitli teşvik uygulamaları vardır. Erzurum’u belki teşvikte diğer illerden daha farklı bir konuma getirirsiniz. İnsanlar da yatırım yaparken burada karlılık oranını uygun görür. Gelir yatırım yaparlar. İşte bu teşvik tedbirleri zaten hükümet tarafından zaman zaman alınıyor. Buna ilaveten de cazibe merkezleri haline getirildi. Bu cazibe merkezilerinde neler olacak? Bir, fabrika kuracak, binasını yapacak. Yatırımcıya diyecek ki, gel sana ben fabrikanı yaptım, gel işin makinesini da sıfır faizli sana ben vereyim. Uzun vadeli taksitlerle makine teçhizatını da devlet vermiş olacak, binasını da devlet temin etmiş olacak. Bu yatırımcı için bir avantaj sağlayacak. İki, ürettiği ürünlere alım garantisi verecek devlet. Burada şu ürünü üretirseniz bunun alımını ben sağlayacağım diyecek. Bu yatırımcıyı teşvik edecektir. Fakat bundan da önemlisi yatırımcı, bir şeyin kalıcılığına bakar. Ne kadar kalıcı olacağına bakar. Onun için yatırımcının bunun sürdürülebilir olduğuna inanması lazım. Eğer müteşebbis yatırım yaptığı yerde işçi temin edeceğini, emeğin orada olduğuna, kalifiye elemanın bulanacağına inanırsa, ham maddeyi en uygun en ucuz şekilde temin edeceğine inanırsa, ürettiği ürünü de pazarlara en kısa ve en ucuz yoldan da aktaracağına inanır ve görürse onların üzerine yatırım yapar.
Erzurum’un esas problemi lojistik meselesidir. Erzurum’un lojistik problemini çözersek Erzurum hızla bir sanayi şehri haline gelir. Ama lojistiğini çözemezsek yatırımcı her zaman bir tereddüt besleyecektir. Lojistik meselesinden kastım şudur; burada bir tesis kuracağız ama yatırımcı bu tesisin ya ham maddesini burada bulacak veya en ucuz ve en kısa yoldan nasıl getireceğinin yolunu bulacak. Bu yol nedir? Limanlarda deniz yoludur. Deniz yolunu Erzurum’a en hızlı şekilde nasıl bağlarız? E bağlanıyor da nitekim. İşte Ovit Tüneli, Kırık Tüneli, Kop Tüneli bunlar bittiği zaman Erzurum’u Karadeniz’e bir buçuk-iki saate bağlamış olacağız ve ucuz bir ulaşım sağlamış olacağız. Üç, Erzurum’dan Azerbaycan üzerinden Orta Asya’ya açılacak bir tren yolu vardır. Bu hızlı tren yolu da yapılıp bittiği zaman Erzurum tam bir merkez olacak bölgede. Bütün komşu illerinde ihracat ve ithalat yaptığı yer haline gelecek Erzurum. Lojistik merkez haline gelecek. Lojistik depoları antrepoları burada yapılacak. Burası hakikaten tarihte de olduğu gibi ticaret merkezi de olacak. Bu ticaretten de bölgede en büyük payı Erzurum alacak. Bölge olarak sadece bizim sınırlarımız içerisinden bahsetmiyorum, komşu ülkelerin illerini de kastediyorum. Bütün bu bağlantıları kurduğumuz takdirde Erzurum bu bölgenin hem ticaret hem sanayi şehri olacak.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şeyler var mı?
Türkiye’mizin geleceği parlaktır, bundan kimsenin şüphesi olmasın. Çünkü Türkiye genç nüfusu Avrupa’dan en fazla olan ülke, müteşebbis ruha sahip bir millet ve hiç kimsenin başaramayacağını başaran bir milletimiz var. Yani şu 15 Temmuz vakası Türkiye’de değil de başka bir ülkede olsaydı emin olun ki 5 seneye o ülke kendine gelemezdi. Bu ülke ilk ayda kendine geldi ve normal işleyişine devam etti. Ekonomisi normal gidiyor, sanayisi normal gidiyor, ticaret normal gidiyor, eğitim normal gidiyor, emniyet-asayiş hizmetleri normal gidiyor her şey normale girdi. Bu, bu milletin büyüklüğünü gösteriyor. Zaten böyle büyük bir milletizdir ki, tarihte bu coğrafyada hakim olmuşuz bu ‘Pax Ottomana’ denilen Osmanlı barışını dünyaya hakim kılmışız. Dünya 600-700 yıldır böyle bir barış ikliminde yaşadığı için ve bunu bildikleri için yine bu ülkenin bu coğrafyada barışın ve huzurun merkezi olmasını istiyorlar. Bize bu umutla bakıyorlar. Biz bu umudu boşa çıkarmamalıyız. Sadece bizim için değil bütün mazlum ve mağdur milletler için Türkiye bu umudu yaşatmalıdır.
Devlet her şeyi biliyor
İçişleri eski Bakanı Efkan Ala’nın istifasının ardından sosyal medyada gezen o fotoğraf İngiltere’de çekildi. Devlet her şeyi biliyor.
Tüm şehrin ‘devlet’ olarak kabul ettiği tek makamdır vali. Derdi olan ilk onun kapısını çalar, Ankara ile tek köprüdür valiler. Bu nedenledir ki vali, o şehir için yalnızca bir bürokrat değil o kentin önemli mihenk taşıdır artık. Erzurum’a kısa bir süre önce atanan Vali Seyfettin Azizoğlu ile şehrin sosyoekonomik ve eğitim durumunu konuştuk. Tüm sorulara içtenlikle cevap veren Vali Azizoğlu, o çok tartışılan fotoğrafın hikâyesini de anlattı.
Çok sıkıntılı bir dönemde Erzurum’a geldiniz. Esasen bölgenin yabancısı değilsiniz. Öncelikle 15 Temmuz sonrası şehirdeki durumu sormak istiyorum. Erzurum’da yapılan operasyonlarda gelinen nokta, özellikle de kamuda son durum nedir?
Benim ilk görev yerim Ardahan’dı. Oradan Bartın’a gittim, iki sene Bartın’da valilik yaptım. Ve yine memleketime yakın Erzurum’a döndüm. Erzurum da benim memleketim. Erzurum Doğu’nun hem ekonomik hem ticaret hem siyaset merkezi. Aynı zamanda komşu ülkelerimizin de birçok vilayetinin İran’ın, Azerbaycan’ın, Gürcistan’daki bize sınır olan vilayetlerin birçoğunun da yine ticaret merkezi. Erzurum’un tarihten ve coğrafyandan kaynaklanan böyle bir özelliği var. Bu sebeple Erzurum’da görev yapmak, Erzurum’un kahraman yiğit insanlarıyla beraber olmak benim ve ailem için onurdur, şereftir.
15 Temmuz vesilesi ile bunu söylemek istiyorum; Türkiye’de Erzurum 15 Temmuz darbe kalkışmasını önleme hususunda örnek olan bir vilayettir. Daha saat 12 olmadan 120 binin üzerinde insan Cumhuriyet Caddesi’nde toplandı. Demokrasiye, hukuk devletine ve meşru iktidarına sahip çıktığını ve bunu asla kimseye çiğnetmeyeceğini, kimsenin Anayasa dışı hareketine de müsaade etmeyeceğini Erzurum’dan bütün Türkiye’ye ve dünyaya haykırdı. Bu aslında, darbe girişiminin başarısız olacağının da açık ve net bir göstergesiydi. Bu manada Erzurum’un kahraman insanlarına minnettarım.
Bu bir darbe değildi!
15 Temmuz meselesine gelince Türkiye’nin bulunduğu coğrafya dünyanın en önemli coğrafyasıdır. Bu coğrafyada var olmak, yaşamak ve hâkim olmak ancak güçlü olmakla mümkündür. Türkiye Cumhuriyeti Devleti güçlü olduğu müddetçe bu coğrafyada hâkimiyetini devam ettirip, etrafındaki bütün devletlere de huzur ve barışı, kardeşliği temin eder. İşte bu coğrafya dünyanın merkezi konumundaki bir coğrafya olduğu için bu coğrafyadaki devletlerle (bizden önceki devletler de böyle olmuştur) sürekli bir çatışma yaşatırlar. Bu devletlerin zayıflamasını isterler dışarıdaki devletler. Türkiye Cumhuriyeti Devleti üzerinde de bu oyun oynanıyor. Biz bu coğrafyada olduğumuz süreçte bu oyunlar oynanmaya devam edecek. Bugün FETÖ’cü bir oyun oynanmıştır yarın başka bir oyun oynanır. Biz bunları bilerek bu coğrafyada varız ve olacağız. Nasıl olacağız; ancak birliğimizi, dirliğimizi ve gücümüzü muhafaza ederek.
Aslında bu darbe değildi, darbeden de öte bir şeydi. Tamamen Türkiye Cumhuriyeti Devletini ortadan kaldırma projesiydi. Eline fırsat geçtiğini düşünenlerin oyunlarıydı. Bu oyunla Türkiye Suriye olacaktı, Libya olacaktı, Yemen olacaktı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne gönül bağı ile bağlı, bu devletin varlığından dolayı kendini mutlu ve güvende hisseden bütün bölge coğrafyasındaki devletlere ve milletlere yıkım olacaktı. Onların bütün umutlarını söndürmüş olacaktı, yok edecekti. Bunu başarmış olsalardı İslam coğrafyası da tamamen tarumar olacaktı. Çok şükür ki, Erzurum’daki hareketle halkın ayağa kalkması gecenin birinde ikisinde ayağa kalkıp sokağa çıkması Sayın Cumhurbaşkanımızın çağrısıyla da meydanları doldurması bu oyunun tutmayacağını gösterdi. Sabahın ilk ışıklarıyla, sabah ezanıyla bu teşebbüs de akamete uğradı, yok edildi, gitti.
İtirazlar ciddi şekilde değerlendirilecek.
Şimdi hem Erzurum genelinde hem Türkiye genelinde darbe teşebbüsü ile ilgili faaliyetler yürütülüyor. Hem yargı hem idari çerçevede devlet kendini temizliyor. Bu temizleme hareketi çok hukuki, çok ahlaki ve çok da medeni bir şekilde gidiyor. Kimseyi incitmeden, kırmadan gidiyor. Bu arada mağdur olan insanlarımız olabilir, aslında o yapının içinde değildir ama öyle zannedildiği için belki açığa alınmıştır, belki görevden el çektirilmiş de olabilir. Ama bu olaydan sonra daha bir buçuk ay geçmedi, bu bir buçuk ay içerisinde olur ki bir yanlışlık yapmış olabiliriz diye anında bütün illerdeki olağanüstü hal bürolarında yeniden itiraz masaları oluşturuldu. Bu itiraz masaları yeniden bu vatandaşlarımızın, görevlilerimizin, kamu görevlilerinin itiraz etmelerinin imkânları sağlandı. Bu itirazlar çok ciddi bir şekilde değerlendirilecek. Yanlışlık olanlar varsa, onlar yeniden kamu görevlerine yeni bir kanun hükmünde kararnameyle alınmış olacak. Ben işin başından beri bunun böyle olacağına inanıyordum. Bu ülke ve bu ülkeyi idare eden insanların kalbinde, yüreğinde Allah korkusu var, millet sevgisi var. İnsanımıza, vatandaşımıza asla zulmetmeyiz, asla haksızlık yapamayız.
Kamudaki FETÖ mensuplarını belirleyen kurullarda acaba hala FETÖ’cü var mı algısı var. Belki Erzurum’da değil ama birçok yerde derin hatalar yapıldı. Bu kurullar nasıl belirlendi, sizlerin süzgecinden geçti mi?
Şimdi görevden almalar malumunuz kanun hükmünde kararname ile hükümet kararıyla yapıldı. Hükümet bu çalışmaları yaparken bu kişileri (kamu görevlileri ile ilgili olan kısmını söylüyorum), bunların mensubiyetlerini, faaliyetlerini, bundan önceki yaptıkları işlere baktılar. Yani bu yapı ile ne kadar ilişkililer, bu yapının ne kadar içerisindeler. Önce şunu anlatayım; Bu yapı Türkiye’ye darbe yaparak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yok etmeyi planlayan, hedefleyen bir organizasyondur. Devletimiz ve hepimiz bunu böyle gördük. Böyle bir organizasyon var bu organizasyonun içerisine ne kadar girmişler bu kişiler. Bilerek, isteyerek Türkiye Cumhuriyeti’ni yok etme eylemi içerisinde olmuşlar mı? Veya bu yapıyı başka türlü değerlendirdikleri için bu yapıya destek olmuş veya bu yapıya iyi bakmış kişiler ne kadardır? Bunların bu yapıyla iltisaklarının değeri ve ölçüsü nedir? Bunu ölçmeye çalıştık. Bu süreç zor bir süreçti, bu süreçte kılı kırk yararcasına çalıştık.
Hem illerdeki kurumlarımız, kurumlardaki görevlilerimiz, emniyet-asayiş birimlerimiz, istihbarat birimlerimiz, bundan önceki bu kişilerin faaliyetleri, işleri gibi istihbarat bilgilerini topladılar, getirdiler. Bunların bilgisayarlarında, telefonlarında yaptıkları görüşmeleri, bunların o cemaat denen yapının içerinde ne kadar irtibatlı olduklarını, bu darbe amacına, Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak gibi bir faaliyetin içerisine ne kadar girdiklerini ve kafalarının ve beyinlerinin bu manada nasıl çalıştığını ve düşündüklerini tespit etmeye çalıştık. Bu manada buradan giden bilgiler, illerden kurumlara giden bilgiler, bakanlıkların kendi merkezlerinde yaptıkları çalışmalarda elde ettikleri bilgilerle bir araya getirildi. Ve ittifak edilen mümkün mertebe işte 5 kişilik veya 10 kişilik bir komisyon inceliyorsa çoğunluğun, ‘Evet bu, bu yapı içerisinde önemli bir figürdür, kişidir veya aktördür’ diye fikir birliğine ulaşılan kişiler kamu görevinden çıkarıldılar. Yani bir tek kurulların kararıyla olmadı, çok çeşitli destekler oldu. Ama olur ki burada da yanlışlık olabilir. Devletimiz bunu da görerek dedi ki bunu bir daha inceleyelim. Şu an yeniden inceleniyor.
Erzurum’da da FETÖ ile bağlantılı öğretmenler görevden alındı. Şu anda bundan dolayı açılamayan okul var mı, öğretmen açığımız ne kadar, eğitime nasıl başlandı?
Erzurum’un geçmişten de gelen bir hastalığı var, kangreni öğretmen açığımız. Geçmiş yıllarda da vardı, şimdi de var. Ortalama bin 600 öğretmen açığımız var tüm Erzurum’da. Bunları norm kadrosu öğretmenlerle telafi etmeye çalışıyoruz, ama onlar 200’ün üzerinde. Kalan öğretmenlerimizin bir kısmını ücretli öğretmenlerle geçmiş yıllarda olduğu gibi bir kısmını vekil öğretmenlerle telafi etmeye çalışacağız. Ben yazın 3 ay boyunca kaymakam arkadaşlarımızla yaptığımız toplantılarda (her ay toplantı yapıyoruz onlarla) geçmiş problemleri de bildiğimiz için, bunu en aza indirebilmek için tek öğretmenli birleştirilmiş sınıf olan okulları mümkün mertebe taşımalı eğitim kapsamına alalım dedim. Çünkü tek öğretmenle 4 sınıfın okutulmasıyla hakikaten başarılı bir eğitim verilemiyor. Bir de bu tek öğretmenli okulların birçoğu da köylerde. Ücra köylerde öğretmen yoksa vekil öğretmen de yoksa ücretli öğretmenle birleştirilmiş bir sınıf yaparsanız, bu sefer tamamen başarısız bir sonuç ortaya çıkacak. Ve biz çocuklarımızın eğitim alma hakkını, anayasal hakkını gasp etmiş olacağız. Buna da hiç birimizin hakkı yok. Bu sebeple buraları mümkün mertebe taşıma merkezi olan yerlere taşıyalım. Bu öğretmenlerimizde varsa orada onları da o okullara getirelim. Çocuklarımıza da doğru düzgün eğitim verelim. Ne kendimizi ne çocukları ne aileleri kandıralım. Doğru bir eğitim alsınlar. Bu çalışmaları 3 aydır yaptık, ama bunda da çok başarılı olduğumu söyleyemem, yani yüzde 10’u falan geçmedi ek taşımalı faaliyeti. Yine çalıştırıyorum arkadaşlarımızı. Çok ücra köyde bir tek öğretmenle 15 tane 18 tane öğrencinin birleştirilmiş bir sınıf olarak iyi bir eğitim alabileceğini düşünmüyorum. Ücretli öğretmende sabit değil, iki ay sonra oraya öğretmen atadığımız zaman oradaki arkadaş başka bir iş bulursa ayrılıyor, o çocuklar yine öğretmensiz kalıyor. Onlara nasıl eğitim vereceğiz. Bu konuda hakikaten Erzurum çok iyi bir durumda değil. Şehir merkezimizdeki okulların yüzde 50’si ikili eğitim.
İkili eğitim yapan okullarımızda 30-40 kişilik öğrencilerimiz var, bu hem öğrencilerin derse adapte olması hem öğretmenlerin iyi ders verebilmesi açısından da motive olabilmeleri açısından da sıkıntı yaratıyor. Bu nedenle bizim eğitim kalitesini yükseltmemiz, eğitim alt yapısını iyileştirmemiz gerekiyor. Ben belediyelerimize de eğitim birimlerinin açıldığı dönemde de söyledim. İmar planlarını yaparken belediyelerimiz, kanunun onlara yüklemiş olduğu bir görev var. Eğitim, sağlık ve diğer tesis alanlarına imar planlarında yer bırakmak zorundalar, bu onların görevi. Bırakmazlarsa görevlerini yapmamış olurlar. Bu uygun alanların (yeteri kadar büyüklükteki alanların) bırakılarak bizim orada okul yapmamızın önünün açılması lazım. Bu konuda Büyükşehir Belediye başkanımız, merkez ilçe belediye başkanları ile görüşüyoruz ve imar planlarını yaparken de buna azami dikkat etmelerini istiyoruz. Etmezlerse, o imar planları bizim Çevre Şehircilik Müdürlüğümüzün denetiminden geçiyor. Biz kanunun ön gördüğü şekilde karar almadıklarını anlarsak o planların yanlış olduğunu yazar, rapor ederiz. Bu kadar net.
Darbenin ardın Kabinede de bir takım değişiklikler oldu. Sayın İçişleri Bakanı Efkan Ala görevini bıraktı. Daha sonra bir fotoğraf yansıdı basına bu fotoğrafın hikayesi neydi, nerede çekildi o fotoğraf?
O fotoğraf İngiltere’de çekilmiş. Büyük ihtimalle 1990 başlarında. Kaymakam adayıyken devletimiz bizi İngiltere’de dil kursuna gönderdi. 120 kişilik bir grup. Biz de Sayın İçişleri Bakanımız ile kaymakamlık dönemimiz aynı dönemdir. İngiltere’de bir ilde 10 diğer ilde 15 tane kaymakam adayları okullarda dil kursundalar. Onların birbirlerine ziyaretleri olurdu, zaman zaman gelir giderlerdi. Böyle çok fotoğrafımız var. Bunların birçoğu ile belki o zamandan sonra hiç görüşmemişizdir. Neticede hayat meşgalesi, birimiz bir tarafa birimiz bir tarafa gitmişizdir. Bunların birçoğu ile aynı okulda da okumamışız. Birçoğu Ankara Siyasal mezunu, birçoğu İstanbul Siyasal mezunu, birçoğu hukuk fakülteleri mezunu, yani belki sınıf arkadaşı da değilizdir. Sadece kaymakam adaylarının dil kursunda beraber olduğu bir dönem. Büyük ihtimalle de onların bir kısmıyla da aynı dil okulundayız İngiltere’de. Bunu zaten devletimiz tespit ediyor.
Hükümet, Doğu için 8 bölge 28 ili kapsayacak bir teşvik paketi açıkladı. Sizin bu teşvik paketine bakışınız nasıl? Hakikaten Doğu’yu ayaklandırır, kaldırır mı?
Erzurum cazibe merkezi konumunda. Erzincan, Gümüşhane ve Bayburt Erzurum merkezli cazibe merkezinin illeri. Burada (cazibe merkezinde) doğal taş işlemeciliği, seracılık ve dış turizmi öne çıkmış. Şimdi ekonominin kuralı şu; tabi serbest piyasa ekonomisinden bahsediyoruz. Serbest piyasa ekonomisinin de kendi kuralları var. Birinci kural şudur; müteşebbis yatırım yaparken kar edebileceği bir iş var. Hiçbir müteşebbisi kar etmeyeceği bir yatırıma hiç kimse zorlayamaz. O da zaten yapmaz. Erzurum’da bir müteşebbisin yatırım yapabilmesi için elinde bir sermaye vardır, para vardır bu parayı bankaya yatırdığı zaman banka faiz geliri o parayı yatırıma dönüştürdüğü zaman elde edeceği kardan azsa yatırıma dönüştürür. Faizi kardan çoksa faize yatırır. Olay bu kadar nettir, ekonominin kuralı bu. Erzurum’daki müteşebbis Erzurumlu olabilir, Erzurum’un dışından gelebilir, yurt dışından gelebilir. Çünkü artık sermayenin akışkanlığı çok hızlandı. Amerika’dan düğmeye basıyorsunuz Çin’e 30 saniye içerisinde para transferi oluyor, sermeye böyle hızlı hareket ediyor.
Erzurum’da sermayenin gelebilmesi için Erzurum’un cazibe merkezi haline gelmesi lazım, yatımcı açısından. Erzurum’un cazibe merkezi olması için neler yapılır? Hükümetlerin, bakanlıkların çeşitli teşvik uygulamaları vardır. Erzurum’u belki teşvikte diğer illerden daha farklı bir konuma getirirsiniz. İnsanlar da yatırım yaparken burada karlılık oranını uygun görür. Gelir yatırım yaparlar. İşte bu teşvik tedbirleri zaten hükümet tarafından zaman zaman alınıyor. Buna ilaveten de cazibe merkezleri haline getirildi. Bu cazibe merkezilerinde neler olacak? Bir, fabrika kuracak, binasını yapacak. Yatırımcıya diyecek ki, gel sana ben fabrikanı yaptım, gel işin makinesini da sıfır faizli sana ben vereyim. Uzun vadeli taksitlerle makine teçhizatını da devlet vermiş olacak, binasını da devlet temin etmiş olacak. Bu yatırımcı için bir avantaj sağlayacak. İki, ürettiği ürünlere alım garantisi verecek devlet. Burada şu ürünü üretirseniz bunun alımını ben sağlayacağım diyecek. Bu yatırımcıyı teşvik edecektir. Fakat bundan da önemlisi yatırımcı, bir şeyin kalıcılığına bakar. Ne kadar kalıcı olacağına bakar. Onun için yatırımcının bunun sürdürülebilir olduğuna inanması lazım. Eğer müteşebbis yatırım yaptığı yerde işçi temin edeceğini, emeğin orada olduğuna, kalifiye elemanın bulanacağına inanırsa, ham maddeyi en uygun en ucuz şekilde temin edeceğine inanırsa, ürettiği ürünü de pazarlara en kısa ve en ucuz yoldan da aktaracağına inanır ve görürse onların üzerine yatırım yapar.
Erzurum’un esas problemi lojistik meselesidir. Erzurum’un lojistik problemini çözersek Erzurum hızla bir sanayi şehri haline gelir. Ama lojistiğini çözemezsek yatırımcı her zaman bir tereddüt besleyecektir. Lojistik meselesinden kastım şudur; burada bir tesis kuracağız ama yatırımcı bu tesisin ya ham maddesini burada bulacak veya en ucuz ve en kısa yoldan nasıl getireceğinin yolunu bulacak. Bu yol nedir? Limanlarda deniz yoludur. Deniz yolunu Erzurum’a en hızlı şekilde nasıl bağlarız? E bağlanıyor da nitekim. İşte Ovit Tüneli, Kırık Tüneli, Kop Tüneli bunlar bittiği zaman Erzurum’u Karadeniz’e bir buçuk-iki saate bağlamış olacağız ve ucuz bir ulaşım sağlamış olacağız. Üç, Erzurum’dan Azerbaycan üzerinden Orta Asya’ya açılacak bir tren yolu vardır. Bu hızlı tren yolu da yapılıp bittiği zaman Erzurum tam bir merkez olacak bölgede. Bütün komşu illerinde ihracat ve ithalat yaptığı yer haline gelecek Erzurum. Lojistik merkez haline gelecek. Lojistik depoları antrepoları burada yapılacak. Burası hakikaten tarihte de olduğu gibi ticaret merkezi de olacak. Bu ticaretten de bölgede en büyük payı Erzurum alacak. Bölge olarak sadece bizim sınırlarımız içerisinden bahsetmiyorum, komşu ülkelerin illerini de kastediyorum. Bütün bu bağlantıları kurduğumuz takdirde Erzurum bu bölgenin hem ticaret hem sanayi şehri olacak.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şeyler var mı?
Türkiye’mizin geleceği parlaktır, bundan kimsenin şüphesi olmasın. Çünkü Türkiye genç nüfusu Avrupa’dan en fazla olan ülke, müteşebbis ruha sahip bir millet ve hiç kimsenin başaramayacağını başaran bir milletimiz var. Yani şu 15 Temmuz vakası Türkiye’de değil de başka bir ülkede olsaydı emin olun ki 5 seneye o ülke kendine gelemezdi. Bu ülke ilk ayda kendine geldi ve normal işleyişine devam etti. Ekonomisi normal gidiyor, sanayisi normal gidiyor, ticaret normal gidiyor, eğitim normal gidiyor, emniyet-asayiş hizmetleri normal gidiyor her şey normale girdi. Bu, bu milletin büyüklüğünü gösteriyor. Zaten böyle büyük bir milletizdir ki, tarihte bu coğrafyada hakim olmuşuz bu ‘Pax Ottomana’ denilen Osmanlı barışını dünyaya hakim kılmışız. Dünya 600-700 yıldır böyle bir barış ikliminde yaşadığı için ve bunu bildikleri için yine bu ülkenin bu coğrafyada barışın ve huzurun merkezi olmasını istiyorlar. Bize bu umutla bakıyorlar. Biz bu umudu boşa çıkarmamalıyız. Sadece bizim için değil bütün mazlum ve mağdur milletler için Türkiye bu umudu yaşatmalıdır.