25 Nisan 1942’de Çin’in Liaoning eyaletindeki kömür madenlerinde güvenlikten sorumlu mühendis Yan Songhao, galerilerde ölçüm yapan teknisyenlerin kendisine ilettiği olağandışı durum raporunu yerel valinin madeni ziyaretinden ötürü bir günlüğüne görmezden gelme kararı aldı. Kişisel bir tercihti ve bu korkunç tercih, ertesi gün, 26 Nisan 1942’de 549 madencinin hayatına mal oldu. Madencilik tarihinin en büyük kazasında, tahliyesi sadece bir gün ertelenen gaz, kömür tozuyla karışınca patladı. Songhao, kısa süren yargılama sonucunda idam edildi. İdam kararını, kazadan bir gün önceki görkemli ağırlama töreninde tanışıp övgüler aldığı yerel vali onadı…
Bugün dünyanın dört bir yanından maden mühandisleri, o kazayı anımsadıklarında içlerinden neler geçiriyorlardır kim bilir?
Velev ki müsebbibi olan adamla meslektaş olmaktan ve muhtemel bir başka maden kazasını işe çıktıkları her gün baretlerinin kıyısına iliştirmekten başka o kazayla uzaktan yakından ilişkileri olmasın…
Anımsadıkça neler düşünüyorlardır?
Anımsıyorlar mıdır acaba?
6 Haziran 1981’de Hindistanlı makinist Mahesh Kagti, kendisine iletilen kasırga uyarısını dikkate almadığı için kullandığı treni nehre uçurdu. Demiryolları tarihinin bu en büyük kazasında 800 kişi öldü. 6 çocuk babası Kagti ve gezintiye çıkardığı iki oğlu da ölenler arasındaydı…
Bugün dünyanın dört bir yanından makinistler, o kazayı anımsadıklarında içlerinden neler geçiriyorlardır kim bilir?
Velev ki müsebbibi olan adamla meslektaş olmaktan ve muhtemel bir başka tren kazasını işe çıktıkları her gün tulumlarının ön cebine koymaktan başka o kazayla uzaktan yakından ilişkileri olmasın…
Anımsadıkça neler düşünüyorlardır?
Anımsıyorlar mıdır acaba?
17 bin kişinin yaşamını yitirdiği 17 Ağustos 1999 depremi sonrasında içlerinde kamu görevlilerinin, denetmenlerin, mühendis ya da müteahhitlerin olduğu 6286 kişi tutuklandı ve çeşitli suçlardan ötürü yargı önüne çıkarıldı. Müteahhit Veli Göçer, ‘taksirli olarak 198 kişinin ölümüne neden olmakla’ -Türkçesi; adam gibi inşaat yapmamakla ve bu yüzden ölümlerin baş sorumlusu olmakla- suçlandı. 6 bin küsür kişi içinde en ağır cezaya çarptırılan isim oldu. 198 cana karşılık 18 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırıldı. 7 buçuk yıl hapis yattıktan sonra salıverildi…
Bugün dünyanın dört bir yanından inşaatçılar, mimarlar, mühendisler, müteahhitler, o hazin olayı anımsadıklarında içlerinden neler geçiriyorlardır kim bilir?
Velev ki müsebbibi olan adamla meslektaş olmaktan ve muhtemel bir başka depremi, altına imza attıkları her projenin dipnotları arasına kaydetmekten başka ‘99 Marmara Depremi’ ile uzaktan yakından ilişkileri olmasın…
Anımsadıkça neler düşünüyorlardır?
Anımsıyorlar mıdır acaba?
***
Her mesleğin seyir defterinde kara sayfalar var.
İllaki var!
Mühendisler, makinistler, doktorlar, öğretmenler, çiftçiler, tüccarlar, bilumum meslek erbabı, sadece iyi ürün veren kimseler değiller. Sayıca çığır açan ürünleri kadar fazla olmasa da onları mesleki anlamda özeleştiri yapmaya zorunlu kılan istisnaî hataları, ihmalleri de var.
‘İnsandır, hata yapar’ diye felaketlere yol açanları mazur görecek değiliz. Onlar, en masum haliyle, ‘aldıkları hayatî sorumluluğun gereğini yerine getirmemiş affedilemez ihmalkârlardır’…
Kimileriyse gözünü para hırsı bürümüş canilerdir.
Yargı bu bağlamda kendi ‘teknik’ kararını verir; bazen Çin’deki gibi suçlu saydığı kişinin idamına hükmeder, bazen Türkiye’deki gibi suçu kesin olarak kanıtlanmış kişiyi 7 buçuk yılda salıverir.
Fakat biliyoruz, esas yargılama kurban ve mağdur ailelerinin belleğinde gerçekleşir. En ağır mahkumiyetler de orada, kamu vicdanı denen büyük mahkemede hüküm altına alınır.
Değil mi ki Hitler döneminin mahkeme kararlarını bilmeyiz ama o döneme yönelik kamu vicdanı yargısının genel hükmünü hepimiz, hâlâ ve tüm canlılığıyla aklımızda tutarız.
Mesleki irdelemeler ve bu bağlamda derine inen özeleştiriler için de benzer bir durum söz konusu:
En iyi öğretiler, en değerli dersler, büyük felaketlerden çıkarılmış derslerdir. Onlar objektif eleştirilerin veya özeleştirilerin ürünüdür.
Meslekler ve yani ‘en iyi buluşlar ile en kötü deneyimler arasındaki uçsuz bucaksız anılar mezarlığı’, bize bu gerçeği her faciada, her kazada yeniden ve yeniden öğretir.
Bugün dünyanın dört bir yanından maden mühandisleri, o kazayı anımsadıklarında içlerinden neler geçiriyorlardır kim bilir?
Velev ki müsebbibi olan adamla meslektaş olmaktan ve muhtemel bir başka maden kazasını işe çıktıkları her gün baretlerinin kıyısına iliştirmekten başka o kazayla uzaktan yakından ilişkileri olmasın…
Anımsadıkça neler düşünüyorlardır?
Anımsıyorlar mıdır acaba?
6 Haziran 1981’de Hindistanlı makinist Mahesh Kagti, kendisine iletilen kasırga uyarısını dikkate almadığı için kullandığı treni nehre uçurdu. Demiryolları tarihinin bu en büyük kazasında 800 kişi öldü. 6 çocuk babası Kagti ve gezintiye çıkardığı iki oğlu da ölenler arasındaydı…
Bugün dünyanın dört bir yanından makinistler, o kazayı anımsadıklarında içlerinden neler geçiriyorlardır kim bilir?
Velev ki müsebbibi olan adamla meslektaş olmaktan ve muhtemel bir başka tren kazasını işe çıktıkları her gün tulumlarının ön cebine koymaktan başka o kazayla uzaktan yakından ilişkileri olmasın…
Anımsadıkça neler düşünüyorlardır?
Anımsıyorlar mıdır acaba?
17 bin kişinin yaşamını yitirdiği 17 Ağustos 1999 depremi sonrasında içlerinde kamu görevlilerinin, denetmenlerin, mühendis ya da müteahhitlerin olduğu 6286 kişi tutuklandı ve çeşitli suçlardan ötürü yargı önüne çıkarıldı. Müteahhit Veli Göçer, ‘taksirli olarak 198 kişinin ölümüne neden olmakla’ -Türkçesi; adam gibi inşaat yapmamakla ve bu yüzden ölümlerin baş sorumlusu olmakla- suçlandı. 6 bin küsür kişi içinde en ağır cezaya çarptırılan isim oldu. 198 cana karşılık 18 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırıldı. 7 buçuk yıl hapis yattıktan sonra salıverildi…
Bugün dünyanın dört bir yanından inşaatçılar, mimarlar, mühendisler, müteahhitler, o hazin olayı anımsadıklarında içlerinden neler geçiriyorlardır kim bilir?
Velev ki müsebbibi olan adamla meslektaş olmaktan ve muhtemel bir başka depremi, altına imza attıkları her projenin dipnotları arasına kaydetmekten başka ‘99 Marmara Depremi’ ile uzaktan yakından ilişkileri olmasın…
Anımsadıkça neler düşünüyorlardır?
Anımsıyorlar mıdır acaba?
***
Her mesleğin seyir defterinde kara sayfalar var.
İllaki var!
Mühendisler, makinistler, doktorlar, öğretmenler, çiftçiler, tüccarlar, bilumum meslek erbabı, sadece iyi ürün veren kimseler değiller. Sayıca çığır açan ürünleri kadar fazla olmasa da onları mesleki anlamda özeleştiri yapmaya zorunlu kılan istisnaî hataları, ihmalleri de var.
‘İnsandır, hata yapar’ diye felaketlere yol açanları mazur görecek değiliz. Onlar, en masum haliyle, ‘aldıkları hayatî sorumluluğun gereğini yerine getirmemiş affedilemez ihmalkârlardır’…
Kimileriyse gözünü para hırsı bürümüş canilerdir.
Yargı bu bağlamda kendi ‘teknik’ kararını verir; bazen Çin’deki gibi suçlu saydığı kişinin idamına hükmeder, bazen Türkiye’deki gibi suçu kesin olarak kanıtlanmış kişiyi 7 buçuk yılda salıverir.
Fakat biliyoruz, esas yargılama kurban ve mağdur ailelerinin belleğinde gerçekleşir. En ağır mahkumiyetler de orada, kamu vicdanı denen büyük mahkemede hüküm altına alınır.
Değil mi ki Hitler döneminin mahkeme kararlarını bilmeyiz ama o döneme yönelik kamu vicdanı yargısının genel hükmünü hepimiz, hâlâ ve tüm canlılığıyla aklımızda tutarız.
Mesleki irdelemeler ve bu bağlamda derine inen özeleştiriler için de benzer bir durum söz konusu:
En iyi öğretiler, en değerli dersler, büyük felaketlerden çıkarılmış derslerdir. Onlar objektif eleştirilerin veya özeleştirilerin ürünüdür.
Meslekler ve yani ‘en iyi buluşlar ile en kötü deneyimler arasındaki uçsuz bucaksız anılar mezarlığı’, bize bu gerçeği her faciada, her kazada yeniden ve yeniden öğretir.