Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin modernleşmesi için halkın da fikir olarak buna hazır olması gerekliydi. Cumhuriyeti yüceltme adına geçmişi kötüleme ya da geçmişin kültürel kalıntılarından Arap-Acem etkisini silme çabası musiki üzerinde de kendini göstermiş, Ziya Gökalp’in klasik Türk musikisinin çok sesliliğe uygun olmadığı, eski Yunan ve Acem müziğinin farklı bir versiyonu olduğu şeklindeki görüşünden sonra Türk aydınları arasında musiki tartışmaları başlamış ve iş Türk Sanat müziğinin yasaklanmasına varmıştı.
Klasik sanat müziği Konservatuarlarda yasaklanarak halk müziği ile batı müziğinin evliliğinden yeni bir Türk müziği icat etme hayali ile Selçuklu ile başlayan ve Osmanlı ile devam eden bin yıllık musikimize alaturka etiketi vurularak küçümsenmeye ve itibarsızlaştırılmaya çalışılmıştı.
Hâlbuki bu musikinin ritmi, duyuşu, tınısı, deruni ahengi, ifade zenginliği, insanımızın iliklerine kadar işlemiş, bu birikimle dünya ile yarışacak ünlü bestekârlar yetiştirme şansı yakalamıştık. Abulkadir Meraği, Itri, Dede Efendi, Tanburi Cemil Bey’lerin oluşturmuş olduğu geleneğin bir anda yok edilmesi imkânsızdı.
Bugün herkesçe kullanılan ve neredeyse tüm Müslümanların milli marşı olabilecek bir derinliğe sahip olan Tekbir’in bestekârı Itri Efendi, Batı’da yetişmiş olsaydı onun adına enstitüler kurulmuş, müzeler açılmış, adına her yıl etkinlikler yapılır olmuştu. Fakat biz Itri’yi bir ara gericiliğin sarıksız hâlinin okullara girmesi olarak algılamış, Türk sanat müziğinin konservatuarlarda ve liselerde okutulmasına yasak getirmiştik.
Tanzimat devrinde Fransa’ya tahsil için gönderilen, aralarında Hoca Tahsin’in de bulunduğu gençler için Paris’te resmi bir ziyafet verilir. Fransızlar milli marşlarını (Marsaillais) okuyarak başladıkları ziyafette Türk gençlerinden de Osmanlı milli marşını dinlemek isterler. Çok zor durma kalan gençler şaşkın bir hâlde birbirlerine bakarken Hoca Tahsin sakin bir şekilde yerinden kalkar ve İtrı’nin Tekbir’İni okumaya başlar. Diğer gençler de ona hiç falsosuz refakat edince adeta büyülenen Fransızlar, çok etkilendiklerini söyleyerek “marş”ın tekrarını isterler. Beşir Ayvazoğlu’nun naklettiği bu olay Itri’nin ne kadar büyük bir deha olduğunu göstermeye yeterlidir.
1971 yılında Amerika’dan getirterek ilk kültür bakanı yaptığımız Talat Halman Ankara Devlet Konser Salonunda Itri konseri verdirmek isteyince büyük kıyametler kopmuş, o dönem ülkenin gündeminin en önemli sorunu olmuştu. O günün imtiyazlı seçkinleri ülkede gericiliğin hortladığından, dinin konservatuarlara girdiğinden dem vurmuş bu konsere çok büyük tepkiler göstermişlerdi.
1948 yılında harika çocuk olarak algılanan ve İdil Biret ile adına özel yasa çıkartılarak Avrupa’ya müzik tahsiline gönderilen ve devlet sanatçısı unvanı olan Suna Kan “Eğer Ankara Devlet Konser Salonu’nda Itri konseri verilirse ben devlet sanatçılığı unvanımı iade ederim” diye tehditler savurmuş, baskılar neticesinde Itri adına verilecek konser iptal edilmişti.
O dönem sağ ve sol kesimi barıştırmak isteyen ve bunda da fazla başarılı olamayan Sait Halman görevinden istifa ederek Amerika’ya dönmek zorunda kalmıştı.
Çinüçen Tanrıkorur, İngiliz, Fransız, İtalyan işgalinde kalmış olan Hong- Kong, Hindistan, Irak, Suriye, Lübnan, Mısır, Libya, Tunus, Cezayir, Fas, Kenya, Nijerya, Somali gibi ülkelerde işgalcinin dilinin sokaktaki çocuklar tarafından konuşulmasına rağmen bu ülkelerin hiçbirinin, kendi müziğini eski diye terk edip işgalci gücün müziğini benimsemediğini belirtmektedir.
Bir kültürün geçmişle bağlantısını kopardığınız zaman o milleti felakete sürüklemiş olursunuz. Çünkü kültürler direncini geçmişten alır ve şekil değiştirerek milletin ruhuna nüfuz eder. Geçmişle bağlantısı koparılan milletlerin bağışıklık sistemi çöker ve zayıf bünyelerde her türlü hastalığı görmek mümkün olur.
Klasik sanat müziği Konservatuarlarda yasaklanarak halk müziği ile batı müziğinin evliliğinden yeni bir Türk müziği icat etme hayali ile Selçuklu ile başlayan ve Osmanlı ile devam eden bin yıllık musikimize alaturka etiketi vurularak küçümsenmeye ve itibarsızlaştırılmaya çalışılmıştı.
Hâlbuki bu musikinin ritmi, duyuşu, tınısı, deruni ahengi, ifade zenginliği, insanımızın iliklerine kadar işlemiş, bu birikimle dünya ile yarışacak ünlü bestekârlar yetiştirme şansı yakalamıştık. Abulkadir Meraği, Itri, Dede Efendi, Tanburi Cemil Bey’lerin oluşturmuş olduğu geleneğin bir anda yok edilmesi imkânsızdı.
Bugün herkesçe kullanılan ve neredeyse tüm Müslümanların milli marşı olabilecek bir derinliğe sahip olan Tekbir’in bestekârı Itri Efendi, Batı’da yetişmiş olsaydı onun adına enstitüler kurulmuş, müzeler açılmış, adına her yıl etkinlikler yapılır olmuştu. Fakat biz Itri’yi bir ara gericiliğin sarıksız hâlinin okullara girmesi olarak algılamış, Türk sanat müziğinin konservatuarlarda ve liselerde okutulmasına yasak getirmiştik.
Tanzimat devrinde Fransa’ya tahsil için gönderilen, aralarında Hoca Tahsin’in de bulunduğu gençler için Paris’te resmi bir ziyafet verilir. Fransızlar milli marşlarını (Marsaillais) okuyarak başladıkları ziyafette Türk gençlerinden de Osmanlı milli marşını dinlemek isterler. Çok zor durma kalan gençler şaşkın bir hâlde birbirlerine bakarken Hoca Tahsin sakin bir şekilde yerinden kalkar ve İtrı’nin Tekbir’İni okumaya başlar. Diğer gençler de ona hiç falsosuz refakat edince adeta büyülenen Fransızlar, çok etkilendiklerini söyleyerek “marş”ın tekrarını isterler. Beşir Ayvazoğlu’nun naklettiği bu olay Itri’nin ne kadar büyük bir deha olduğunu göstermeye yeterlidir.
1971 yılında Amerika’dan getirterek ilk kültür bakanı yaptığımız Talat Halman Ankara Devlet Konser Salonunda Itri konseri verdirmek isteyince büyük kıyametler kopmuş, o dönem ülkenin gündeminin en önemli sorunu olmuştu. O günün imtiyazlı seçkinleri ülkede gericiliğin hortladığından, dinin konservatuarlara girdiğinden dem vurmuş bu konsere çok büyük tepkiler göstermişlerdi.
1948 yılında harika çocuk olarak algılanan ve İdil Biret ile adına özel yasa çıkartılarak Avrupa’ya müzik tahsiline gönderilen ve devlet sanatçısı unvanı olan Suna Kan “Eğer Ankara Devlet Konser Salonu’nda Itri konseri verilirse ben devlet sanatçılığı unvanımı iade ederim” diye tehditler savurmuş, baskılar neticesinde Itri adına verilecek konser iptal edilmişti.
O dönem sağ ve sol kesimi barıştırmak isteyen ve bunda da fazla başarılı olamayan Sait Halman görevinden istifa ederek Amerika’ya dönmek zorunda kalmıştı.
Çinüçen Tanrıkorur, İngiliz, Fransız, İtalyan işgalinde kalmış olan Hong- Kong, Hindistan, Irak, Suriye, Lübnan, Mısır, Libya, Tunus, Cezayir, Fas, Kenya, Nijerya, Somali gibi ülkelerde işgalcinin dilinin sokaktaki çocuklar tarafından konuşulmasına rağmen bu ülkelerin hiçbirinin, kendi müziğini eski diye terk edip işgalci gücün müziğini benimsemediğini belirtmektedir.
Bir kültürün geçmişle bağlantısını kopardığınız zaman o milleti felakete sürüklemiş olursunuz. Çünkü kültürler direncini geçmişten alır ve şekil değiştirerek milletin ruhuna nüfuz eder. Geçmişle bağlantısı koparılan milletlerin bağışıklık sistemi çöker ve zayıf bünyelerde her türlü hastalığı görmek mümkün olur.