Avrupa’da kilise, dini alanda elde etmiş olduğu kazanımları siyasi alanda da kullanmak amacıyla krallarla çatışmaya girmiş fakat bu çatışmada istediği sonucu elde edememişti. Siyasi alanda eli güçlenen monarşistler, vatandaşları kilise safından kendi safına çekerek onları toprağa, ülkeye bağlama çabalarını artırmış; demiryolu, telgraf, kara ulaşımı, hastane, hapishane, mahkeme salonları yaparak huzur ve refahı sağlayıp onların iktidarın gözetiminde millet olma şuurunu yakalamalarını amaçlamıştır.
Okullaşmayı, eğitimi, dil, vatan gibi kavramları ulusal bilinci oluşturmada birincil unsur olarak kullanan Batılılar, müzeleri, arkeolojiyi, posta ve ulaşım gibi unsurları ikincil unsur olarak kullanmış, böylece halk arasında duygusal ve sosyal bağların oluşmasına zemin hazırlamaya çalışmışlardır.
Napolyon’un, ihtişamını halka gösterip onların ülkelerine ve krallarına sahip çıkmalarını sağlamak amacıyla Louvre Sarayı’nın bir bölümünü müzeye çevirerek hazinelerini ve savaşlardan elde etmiş olduğu ganimetleri halka tanıtması, Avrupa’da müzeciliğin gelişmesinde önemli etkiye sahip olmuştur.
Batı, geçmişin somuta dönüşen kültürel mirasını müzeler vasıtasıyla genç nesillere tanıtarak onlarda kültür, tarih, vatan algısını oluşturmayı, onların estetik zevk ve anlayışlarını geliştirmeyi amaçlamıştır. Genç neslin, tarihin belleğine yerleşmiş kültürel unsurları tanıması, çevresi ile uyum sağlaması, geçmişte oluşturulan muhteşem kültür eserlerinin bir parçası oldukları fikrini elde etmeleri ve daha da önemlisi milli kimlik kazanmaları müzeler sayesinde daha kolay olmuştur.
Tarihin bir nevi arka bahçesi olan müzeler, aynı zamanda bireylerde estetik zevk oluşturmakta, onların gözlem gücünü artırarak bağımsız düşünme, karşılaştırma yapma becerilerini geliştirmektedir.
Günümüz dünyasında müzeler bu kadar önemli iken, maalesef Türkiye müzeleri kullanmada istenilen verimi elde edememektedir.
Türkiye’de yapılan arkeolojik kazıların çoğu eski Yunan ve Roma medeniyetinin izlerini ortaya çıkarmak, Batı medeniyetini somutlaştırmak ve ebedileştirmekten, onların köklerini ortaya çıkarmaktan başka bir şey değildir. Elbette bu izlerin tarihsel değeri vardır. Batı, bizim elimizle kendi kültürel değerlerini muhafaza altına almakta, Anadolu’nun Türk toprağı olmadığı algısını bu kalıntılar üzerinden vermeye çalışmaktadır.
Aynı Batı, Balkanlardaki Osmanlı eserlerinin tahrip edilmesine, yok edilmesine ses çıkarmamaktadır. Balkanlardaki Türk eserlerinin birçoğu restorasyon görüntüsü altında üzerlerine branda çekilerek yıllarca örtük bir şekilde tutulmakta ve çürümeye terk edilmektedir.
Biz müzelerimizde tarihte oluşturduğumuz ve bizim kültürel değerlerimizi taşıyan eserleri sergilemek yerine, Batı’nın kalıntılarını korumakta ve genç nesillerimize bunları tanıtma gayretini göstermekteyiz. Böyle bir anlayışla genç nesillerimizin tarihleri ile barışmalarını ve onlarda milli bilinci oluşturmayı başaramayız.
Müze eğitimi öğrencinin bilgi seviyesinin ve estetik zevkinin gelişmesine katkı sağlayacaksa önemlidir. Fakat orada genç beyinlerimiz Batı’ya karşı eziklik yaşayacak ve kendi kültür ve tarihi derinliğini elde edemeyecek ve aşağılık duygusuna kapılacak ise müze eğitimi anlayışını tekrar gözden geçirmeli, öğrencilerimizi müzelere götürecek ve onlara rehberlik edecek öğretmenlerimizi de bu konuda bilinçlendirmeliyiz.
Okullaşmayı, eğitimi, dil, vatan gibi kavramları ulusal bilinci oluşturmada birincil unsur olarak kullanan Batılılar, müzeleri, arkeolojiyi, posta ve ulaşım gibi unsurları ikincil unsur olarak kullanmış, böylece halk arasında duygusal ve sosyal bağların oluşmasına zemin hazırlamaya çalışmışlardır.
Napolyon’un, ihtişamını halka gösterip onların ülkelerine ve krallarına sahip çıkmalarını sağlamak amacıyla Louvre Sarayı’nın bir bölümünü müzeye çevirerek hazinelerini ve savaşlardan elde etmiş olduğu ganimetleri halka tanıtması, Avrupa’da müzeciliğin gelişmesinde önemli etkiye sahip olmuştur.
Batı, geçmişin somuta dönüşen kültürel mirasını müzeler vasıtasıyla genç nesillere tanıtarak onlarda kültür, tarih, vatan algısını oluşturmayı, onların estetik zevk ve anlayışlarını geliştirmeyi amaçlamıştır. Genç neslin, tarihin belleğine yerleşmiş kültürel unsurları tanıması, çevresi ile uyum sağlaması, geçmişte oluşturulan muhteşem kültür eserlerinin bir parçası oldukları fikrini elde etmeleri ve daha da önemlisi milli kimlik kazanmaları müzeler sayesinde daha kolay olmuştur.
Tarihin bir nevi arka bahçesi olan müzeler, aynı zamanda bireylerde estetik zevk oluşturmakta, onların gözlem gücünü artırarak bağımsız düşünme, karşılaştırma yapma becerilerini geliştirmektedir.
Günümüz dünyasında müzeler bu kadar önemli iken, maalesef Türkiye müzeleri kullanmada istenilen verimi elde edememektedir.
Türkiye’de yapılan arkeolojik kazıların çoğu eski Yunan ve Roma medeniyetinin izlerini ortaya çıkarmak, Batı medeniyetini somutlaştırmak ve ebedileştirmekten, onların köklerini ortaya çıkarmaktan başka bir şey değildir. Elbette bu izlerin tarihsel değeri vardır. Batı, bizim elimizle kendi kültürel değerlerini muhafaza altına almakta, Anadolu’nun Türk toprağı olmadığı algısını bu kalıntılar üzerinden vermeye çalışmaktadır.
Aynı Batı, Balkanlardaki Osmanlı eserlerinin tahrip edilmesine, yok edilmesine ses çıkarmamaktadır. Balkanlardaki Türk eserlerinin birçoğu restorasyon görüntüsü altında üzerlerine branda çekilerek yıllarca örtük bir şekilde tutulmakta ve çürümeye terk edilmektedir.
Biz müzelerimizde tarihte oluşturduğumuz ve bizim kültürel değerlerimizi taşıyan eserleri sergilemek yerine, Batı’nın kalıntılarını korumakta ve genç nesillerimize bunları tanıtma gayretini göstermekteyiz. Böyle bir anlayışla genç nesillerimizin tarihleri ile barışmalarını ve onlarda milli bilinci oluşturmayı başaramayız.
Müze eğitimi öğrencinin bilgi seviyesinin ve estetik zevkinin gelişmesine katkı sağlayacaksa önemlidir. Fakat orada genç beyinlerimiz Batı’ya karşı eziklik yaşayacak ve kendi kültür ve tarihi derinliğini elde edemeyecek ve aşağılık duygusuna kapılacak ise müze eğitimi anlayışını tekrar gözden geçirmeli, öğrencilerimizi müzelere götürecek ve onlara rehberlik edecek öğretmenlerimizi de bu konuda bilinçlendirmeliyiz.