İnsanın takvime tutsaklığına son verebilecekmiş gibi kudretli gözüken bu çok çarpıcı sözü, Akdeniz uygarlığının bugününe değer katan ressam sevgili Özden Özdemir Yıldırım’dan işitmiştim:
‘Sonbahar sanattır, diğerleri mevsim…’
Muhteşem bir güz görseliyle birleştirerek sosyal medyada paylaşmıştı Özden hanım bu sözü. Dolayısıyla -belki- bir başkası söylemiş olsa bile bence bu sözün düşündüren, duygulandıran, özgürleştiren ruhanî açılımı da aslında Özden hanımın paylaşımıyla gerçeğe dönüşüyor.
Daha doğrusu muhteşem bir sanatçının dokunuşuyla ‘görselleşiyor’.
Sonbaharın -ve tabii yaz ortasından itibaren sokağa her çıktığımızda kendisini hissettiren büyük ekonomik krizin- hissedilir bölümünü adımlamışken sanırım şimdi biraz daha net, biraz daha kesin söyleyebiliriz:
Sonbahar, bu yıl da -üstelik henüz tamamlanmadığı halde- bir mevsimin verebileceklerinden çok daha fazlasını verdi bize:
Her zamanki harikulade renkleriyle…
Yine güçlü çağrışımlarıyla…
Romantizmiyle…
Trajedisiyle…
En kalabalık yerlerden derlenmiş dokunaklı yalnızlık hikâyeleriyle…
Ve güz hikâyelerinin çok ötesinde, çok daha derininde, bizim dünya üzerinde toplu biçimde, milletçe yalnızlaşıyor oluşumuzla…
Keza yine sonbaharın o kendine özgü gizemiyle ve yıpranmış, üstündeki zaman jelatini kendiliğinden soyulmuş, küf ve veda kokan sözcükleriyle…
Yaz bittiğinde yitirdiğimiz her şeyi ve hâlâ yitirmekte olduklarımızı son dirhemine kadar dışa vuran kederli yüz hatlarıyla…
Sonbahar…
Hayattan arta kalan…
***
Sonbahar gerçekten sanat kokuyor; söyleyen çok haklı.
Özellikle otuzunu geçtikten sonra insanı belki de etkileyici biçimde o simgeliyor; çünkü otuz yaşından sonra farkına varıyoruz ki yaşadığımız her an tükeniyoruz.
Çünkü çocukluğumuzdan sonra yaşadığımız her an -yaşımız kaç olursa olsun- aslında yaprak döküyoruz.
‘Ya otuzdan biraz öncesi, ya gençlik?’ diyeceksiniz, biliyorum…
Ne yazık ki dertlerimizle, sıkıntılarımızla, körüklediğimiz muazzam gelecek kaygısıyla, hayatlarına zehir gibi damlattığımız sınavlarla gençleri öyle bir hâle getirdik ki onlar da yaprak döküyorlar artık…
Çevrenize, çevrenizdeki gençlere, onların duygularına, davranışlarına dikkatlice bakın lütfen…
Baktığınız o yerde ilkbaharı görebiliyor musunuz?
‘Sonbahar sanattır, diğerleri mevsim…’
Muhteşem bir güz görseliyle birleştirerek sosyal medyada paylaşmıştı Özden hanım bu sözü. Dolayısıyla -belki- bir başkası söylemiş olsa bile bence bu sözün düşündüren, duygulandıran, özgürleştiren ruhanî açılımı da aslında Özden hanımın paylaşımıyla gerçeğe dönüşüyor.
Daha doğrusu muhteşem bir sanatçının dokunuşuyla ‘görselleşiyor’.
Sonbaharın -ve tabii yaz ortasından itibaren sokağa her çıktığımızda kendisini hissettiren büyük ekonomik krizin- hissedilir bölümünü adımlamışken sanırım şimdi biraz daha net, biraz daha kesin söyleyebiliriz:
Sonbahar, bu yıl da -üstelik henüz tamamlanmadığı halde- bir mevsimin verebileceklerinden çok daha fazlasını verdi bize:
Her zamanki harikulade renkleriyle…
Yine güçlü çağrışımlarıyla…
Romantizmiyle…
Trajedisiyle…
En kalabalık yerlerden derlenmiş dokunaklı yalnızlık hikâyeleriyle…
Ve güz hikâyelerinin çok ötesinde, çok daha derininde, bizim dünya üzerinde toplu biçimde, milletçe yalnızlaşıyor oluşumuzla…
Keza yine sonbaharın o kendine özgü gizemiyle ve yıpranmış, üstündeki zaman jelatini kendiliğinden soyulmuş, küf ve veda kokan sözcükleriyle…
Yaz bittiğinde yitirdiğimiz her şeyi ve hâlâ yitirmekte olduklarımızı son dirhemine kadar dışa vuran kederli yüz hatlarıyla…
Sonbahar…
Hayattan arta kalan…
***
Sonbahar gerçekten sanat kokuyor; söyleyen çok haklı.
Özellikle otuzunu geçtikten sonra insanı belki de etkileyici biçimde o simgeliyor; çünkü otuz yaşından sonra farkına varıyoruz ki yaşadığımız her an tükeniyoruz.
Çünkü çocukluğumuzdan sonra yaşadığımız her an -yaşımız kaç olursa olsun- aslında yaprak döküyoruz.
‘Ya otuzdan biraz öncesi, ya gençlik?’ diyeceksiniz, biliyorum…
Ne yazık ki dertlerimizle, sıkıntılarımızla, körüklediğimiz muazzam gelecek kaygısıyla, hayatlarına zehir gibi damlattığımız sınavlarla gençleri öyle bir hâle getirdik ki onlar da yaprak döküyorlar artık…
Çevrenize, çevrenizdeki gençlere, onların duygularına, davranışlarına dikkatlice bakın lütfen…
Baktığınız o yerde ilkbaharı görebiliyor musunuz?