Osmanlı Devleti’nde okuryazar oranının fazla olmamasının yanında okuyan ve yazan kesimin okumuşluk seviyesinde de sıkıntı vardı. II. Abdülhamit’in üzerinde durduğu en önemli sorunlardan birisi de hoca sıfatını taşıyan kişilerin eğitim seviyelerinin düşüklüğüydü. II. Abdülhamit 1882 yılında Taşra Maarif Müdürlükleri’ne göndermiş olduğu bir vesikada Müslüman halkın eğitimde çok düşük seviyede olduğunu özellikle köy ve nahiyelerde Kuranıkerim’i biraz heceleyerek okuyabilenlerin alim sıfatıyla geçindiğini belirterek halkın eğitim seviyesinin artırılması gerektiğini dile getirmişti.
Hocaların ilmi seviyesinin düşüklüğü II. Abdülhamit’ten önceki dönemlerde de sorun olmuştu. II. Mahmut Yeniçeri Ocağı’nı kaldırıp Asakir-i Mansure-i Muhammediye’yi kurduktan sonra askerlerin itikadi ve ilmi seviyelerini yükseltmek için yüz askere bir imam tayin etmiş, imamlardan askerlerin manevi yönlerini güçlü tutmalarını istemiş ve bu görevi yürütmeleri neticesinde de onları beş yıl sonra kadı olarak kamu hizmetine geçireceğini beyan etmişti.
II. Mahmut beş yıl görev yapan imamların kadı olarak kamuda görev yapabilecekleri vaadinin devlete getirmiş olduğu yükün ağırlığını fark edince ilk önce yüz askere bir imamdan iki yüz askere bir imam, 1827 yılından sonra dört yüz; daha sonra da sekiz yüz askere tek bir imam tayin etmeye başlamıştı.
Daha sonraları II. Mahmut, Askeri Şura’da teğmen rütbesinden binbaşı rütbesine kadar okuryazar olmayan tüm subaylara, ordu imamları tarafından verilecek okuma yazma derslerine katılmalarını mecbur eden bir uygulama başlattı. 1839 yılında verdiği bu emrin pek işlemediği ve askerlerin okuryazarlık seviyesinde bir ilerleme kaydedilmediğini fark eden II. Mahmut bu durumun sebebini araştırmaları için bir komisyon kurdurttu. Komisyondaki kişiler, yaptıkları araştırma sonucunda askerlere okuma yazma öğretecek ordu imamlarının çoğunun okuryazar olmadığı, çalışmanın bu yüzden ilerlemediği, sağda solda iş bulamayan az eğitimli yüzlerce işsiz kişinin yüklü sayıda imam alınımından faydalanarak kadroları işgal ettiği sonucuna varmıştı.
Bir kişinin sesinin güzel olması, birkaç süreyi ezbere okuması, onun ilminin fazla olduğunun işareti değildir. Okuma yazmanın her dönem tarifi değişmekte, cehalet kılık değiştirerek farklı şekillerde aramızda dolaşmaktadır.
II. Mahmut döneminde yaşanılan sıkıntıların bugün de farklı şekilde devam ettiğini görmekteyiz. Diyanet İşleri Başkanlığı her dönem binlerce genci imam, vaiz, müezzin olarak göreve başlatmaktadır. Bu hocaların birçoğu ise lise mezunu seviyesindedir.
Bir toplumun iki önemli dinamiği olan öğretmen ve imamların göreve başlama şartlarının öğretmen adaylarının aleyhine olacak şekilde her dönem zorlaştığını görmekteyiz. Okullara atanacak öğretmenlerde yüksek lisans şartının aranmasının düşünüldüğü bu ortamda imamların yetiştirilmesinin ihmal edildiği, hatta imamlığın iş ve işçi bulma kurumunun yükünü hafifleten bir alana dönüştürüldüğü görülmektedir.
İmam Hatip Liseleri’nin sayısı artırılarak bu liselerin içinin boşaltıldığı, imam alımında kalitenin arttırılmasının değil belirli kesimin ödüllendirilmesinin amaçlandığı görülmektedir. Böyle bir uygulamanın sancılarının daha sonraki dönemlerde ortaya çıkağı ve bundan başta İslamiyet olmak üzere tüm milletimizin zarar göreceği kesindir.
Her köşeye bir imam hatip açılırken bunun yansıması olarak cami cemaatinin yaş ortalamasının gençleşmesi gerekmektedir. Fakat yine de camilerin boş olduğundan, camiye gelenlerin çoğunun yaşlı olduğundan yine imamlarımız şikâyet etmektedir. Bu tip yakınmaların fazla olduğu bu ortamda yanlış giden bir şeylerin olduğu görülmektedir.
Diyanet İşleri Başkanlığı lisans veya yüksek lisans diploması olan imamlara çok daha fazla maaş ödeyerek bu durumu cazip hâle getirmelidir.
Hocaların ilmi seviyesinin düşüklüğü II. Abdülhamit’ten önceki dönemlerde de sorun olmuştu. II. Mahmut Yeniçeri Ocağı’nı kaldırıp Asakir-i Mansure-i Muhammediye’yi kurduktan sonra askerlerin itikadi ve ilmi seviyelerini yükseltmek için yüz askere bir imam tayin etmiş, imamlardan askerlerin manevi yönlerini güçlü tutmalarını istemiş ve bu görevi yürütmeleri neticesinde de onları beş yıl sonra kadı olarak kamu hizmetine geçireceğini beyan etmişti.
II. Mahmut beş yıl görev yapan imamların kadı olarak kamuda görev yapabilecekleri vaadinin devlete getirmiş olduğu yükün ağırlığını fark edince ilk önce yüz askere bir imamdan iki yüz askere bir imam, 1827 yılından sonra dört yüz; daha sonra da sekiz yüz askere tek bir imam tayin etmeye başlamıştı.
Daha sonraları II. Mahmut, Askeri Şura’da teğmen rütbesinden binbaşı rütbesine kadar okuryazar olmayan tüm subaylara, ordu imamları tarafından verilecek okuma yazma derslerine katılmalarını mecbur eden bir uygulama başlattı. 1839 yılında verdiği bu emrin pek işlemediği ve askerlerin okuryazarlık seviyesinde bir ilerleme kaydedilmediğini fark eden II. Mahmut bu durumun sebebini araştırmaları için bir komisyon kurdurttu. Komisyondaki kişiler, yaptıkları araştırma sonucunda askerlere okuma yazma öğretecek ordu imamlarının çoğunun okuryazar olmadığı, çalışmanın bu yüzden ilerlemediği, sağda solda iş bulamayan az eğitimli yüzlerce işsiz kişinin yüklü sayıda imam alınımından faydalanarak kadroları işgal ettiği sonucuna varmıştı.
Bir kişinin sesinin güzel olması, birkaç süreyi ezbere okuması, onun ilminin fazla olduğunun işareti değildir. Okuma yazmanın her dönem tarifi değişmekte, cehalet kılık değiştirerek farklı şekillerde aramızda dolaşmaktadır.
II. Mahmut döneminde yaşanılan sıkıntıların bugün de farklı şekilde devam ettiğini görmekteyiz. Diyanet İşleri Başkanlığı her dönem binlerce genci imam, vaiz, müezzin olarak göreve başlatmaktadır. Bu hocaların birçoğu ise lise mezunu seviyesindedir.
Bir toplumun iki önemli dinamiği olan öğretmen ve imamların göreve başlama şartlarının öğretmen adaylarının aleyhine olacak şekilde her dönem zorlaştığını görmekteyiz. Okullara atanacak öğretmenlerde yüksek lisans şartının aranmasının düşünüldüğü bu ortamda imamların yetiştirilmesinin ihmal edildiği, hatta imamlığın iş ve işçi bulma kurumunun yükünü hafifleten bir alana dönüştürüldüğü görülmektedir.
İmam Hatip Liseleri’nin sayısı artırılarak bu liselerin içinin boşaltıldığı, imam alımında kalitenin arttırılmasının değil belirli kesimin ödüllendirilmesinin amaçlandığı görülmektedir. Böyle bir uygulamanın sancılarının daha sonraki dönemlerde ortaya çıkağı ve bundan başta İslamiyet olmak üzere tüm milletimizin zarar göreceği kesindir.
Her köşeye bir imam hatip açılırken bunun yansıması olarak cami cemaatinin yaş ortalamasının gençleşmesi gerekmektedir. Fakat yine de camilerin boş olduğundan, camiye gelenlerin çoğunun yaşlı olduğundan yine imamlarımız şikâyet etmektedir. Bu tip yakınmaların fazla olduğu bu ortamda yanlış giden bir şeylerin olduğu görülmektedir.
Diyanet İşleri Başkanlığı lisans veya yüksek lisans diploması olan imamlara çok daha fazla maaş ödeyerek bu durumu cazip hâle getirmelidir.