
Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz, Yalan Dünya, Ramo, Tersine Dünya gibi dizilerden tanıdığımız oyuncu Olgun Şimşek’in babası; Erzurum Yavuz Selim Öğretmen Okulu mezunu, baba dostum sevgili Kekil Şimşek ağabeyim 2021 Eylül’ü bitmek üzereyken Facebook sayfasında muhteşem bir biyografiye yer vermişti. Bir köşeye not etmişim.
Şimdi tam da 8 Mart Dünya Kadınlar Günü civarındayken ve sevgili kızıma bu bağlamda öğüt vermeye değil de bir rol model anlatmaya niyetlenmişken Kekil ağabeyimin ‘alıntı’ notuyla bize aktardığı o ışıltılı yaşam hikâyesini anımsadım:
“100 yaşında bir genç kadın
Önceki gün bastonuna dayanarak Boğaziçi Üniversitesi’nde hukuksuzluğa karşı direnen akademisyenlerin nöbetine destek vermek için gitti. Akademisyen ve öğrencilere hitaben, “Bu ülke daha güzel günleri hak ediyor. Sizler geçsiniz; ülkenizden umudunuzu kesmeyin!” dedi.
Ve o, bir ay sonra 100 yaşına basıyor...
Şimdi yüz yıl geriye dönelim: Kurtuluş Savaşı yılları...
İzmirli genç iş adamı hayata gözlerini yumduğunda en büyük dileği Macaristan’da yaşayan kızının Türkçe öğrenmesiydi. Küçük kız büyüyor ve Mustafa Kemal’in yaptıklarını gazetelerden heyecanla takip ediyordu...
Baba, Avrupa’ya sık giden genç bir Türk iş adamıydı. Macaristan'da bir hanımla tanıştı. Sevdiler birbirlerini; evlendiler. Genç adam, konuyu ailesine açamadı. Bu arada bir kızı olmuştu. Adını Nermin koydular. Baba vefat edince, Macaristan’da aile geçim sıkıntısına düştü. 14 yaşındaki Nermin, Macaristan'da çok pahalı olan öğrenimini sürdüremeyecekti; bu yüzden de baba yurduna gitmeye karar verdi. Çünkü Mustafa Kemal’in ülkesinde eğitim parasızdı...
Annesinin haberi olmadan Türk Büyük Elçiliği'ne başvurdu. Ona bir pasaportla, durumunu açıklayan bir de Türkçe mektup verdiler. Başı sıkıştığında, derdini anlatamadığında o mektubu gösterecekti. Olayı öğrenen annesi de ona destek verdi. Üçüncü mevki bir tren biletiyle tahta sıralar üzerinde, günlerce sürecek bir yolculuk başladı. Tren Türkiye topraklarına girdiğinde, çok heyecanlıydı, Nermin. Bilmiyordu ki neyle karşılaşacağını. Gümrük memurları, elinde Türk pasaportu olan ama Türkçe konuşamayan bu çocuğun durumunu ilginç buldu ama giriş iznini de verdi...
Küçük Nermin, İstanbul'da bir yandan Almanca dersleri verirken, öte yandan Türkçe öğrenmeye başladı. İstanbul Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Gazetecilik yaptı. Türkçeden başka İngilizce ve Fransızca öğrendi. Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne asistan oldu. Çağdaş siyaset biliminin Türkiye'ye girmesine öncülük edenler arasında yer aldı. Gün oldu, Türkçesinin bozuk olduğunu öne sürerek öğretim üyeliğinden atılmasını isteyenler çıktı.
Ama o bitmez tükenmez bir enerji ve heyecanla, gençlere bir şeyler verme isteğini içinde hep canlı tuttu. Uluslararası toplantılarda, Türkiye’yi, Türk kadınını, Mustafa Kemal’i savundu, savundu, savundu, hiç yılmadı...
Evlendi, bir oğlu oldu.
Oğluna bir isim gerekliydi. Hiç düşünmedi Mustafa Kemal koydu oğlunun adını. Diyor ki ‘Ben yurdumu da ulusumu da kendi irademle seçtim. Mustafa Kemal olmasaydı belki ben de olmazdım. Niçin Atatürkçü olduğumu, niçin milliyetçi olduğumu, öyle sanıyorum ki artık anlamışsınızdır...”
Bakın şurası çok önemli, o bizim yüzde doksan dokuzumuzdan farklı:
O, ‘yurdumu da ulusumu da kendi iradesiyle seçmiş’ biri.
Buna özellikle dikkat edin lütfen!
Seçtiği, göç ettiği ülkeye neler katmış, bunu düşünün!
İşte bu kadın, Profesör Doktor Nermin Abadan Unat.
★★
100 yaşında bile yurtseverlikten, gençlere ders vermekten, demokratik eylemden vazgeçmiyor. ‘Kadının tek kariyeri annelik olmalı’ demekten oldukça farklı bir tutum, bir duruş bu.
İşte bu çarpıcı biyografinin baş karakteri olmanın dışında Public Opinion’ın Türkçe karşılığı olan ‘kamuoyu’ sözcüğünü akıl edip dilimize kazandıran kişi de olan Nermin Abadan Unat, Kekil Şimşek ağabeyim bu yazıyı paylaştığında (2021’de) 100 yaşındaydı. Bugün 102 yaşında.
Bütün kaynakları taradım, biyografi sitelerine girdim ama şu anda bulunduğu yerle ya da hayatta olup olmadığıyla ilgili bir bilgiye ulaşamadım. Kitapyurdu.com’da paylaşılan biyografisinde Unat’ın ‘halen Boğaziçi Üniversitesi’nde yarı zamanlı dersler verdiği’ söylenmiş; ama bu bilgi ne kadar güncel bilmiyorum.
★★
Unat`ın Türkçe ve yabancı dilde yayımlanmış çok değerli kitapları var: Halk Efkârı ve Etki Alanı (1955), Anayasa Hukuku ve Siyasal Bilimi Açısından 1965 Seçimleri Tarihi, Batı Almanya`daki Türk İşçileri ve Sorunları (1964), Göç ve Gelişme-Ruşen Keleş`le birlikte (1976), Turkish Workers in Europe (1976), Women in Turkish Society (1981), Women in the Developing World: Evidence from Turkey (1986)...
Bu başarılı, üretken, vatansever, münevver Türk kadınının sağlık ve huzur içinde yaşıyor olmasını diliyorum.
O çok büyük bir değer, bir rol model...
Biliyorum ki kimse, kimseye rol model dayatamaz. Dayatsa da içselleştiremez, kalıcı kılamaz; bunu bildiğim için de özellikle ‘kızıma’ vurgusu yaptım, yineliyorum: Bu büyük değer, Profesör Unat, benim kendi kızıma rol model önerimdir. Siz ne düşünürsünüz, bilmem.
★★
İçinden böyle daha nice büyük değerler çıkaran kadınlarımızın gününü -salı günleri yazıyor olmamdan ötürü bir gün erken olsa da- içten, yürekten kutluyorum.
Onlara ve onların her birine elbette, hak ettikleri mutlu, mesut, onurlu, özgür, saygı ve sevgi gördükleri bir hayat diliyorum.
Yarın herkes, özellikle iktidarda-muhalefette politik yetki sahipleri bunun zaten böyle olduğunu söyleyeceklerdir.
De...
Ben, kızım da içinde olmak üzere tüm kadınların gerçekten değer gördükleri, kadın cinayetlerinin ve kadına şiddetin rekor üstüne rekor kırmadığı, aksine sıfırlandığı, parlamentosunda ve kabinesinde kadın-erkek dengesinin nüfusa orantılandığı bir ülkeyi ve kadının cinsel objeye dönüştürülmediği bir dünyayı artık ‘gerçekten’ görmek istiyorum.
Şimdi tam da 8 Mart Dünya Kadınlar Günü civarındayken ve sevgili kızıma bu bağlamda öğüt vermeye değil de bir rol model anlatmaya niyetlenmişken Kekil ağabeyimin ‘alıntı’ notuyla bize aktardığı o ışıltılı yaşam hikâyesini anımsadım:
“100 yaşında bir genç kadın
Önceki gün bastonuna dayanarak Boğaziçi Üniversitesi’nde hukuksuzluğa karşı direnen akademisyenlerin nöbetine destek vermek için gitti. Akademisyen ve öğrencilere hitaben, “Bu ülke daha güzel günleri hak ediyor. Sizler geçsiniz; ülkenizden umudunuzu kesmeyin!” dedi.
Ve o, bir ay sonra 100 yaşına basıyor...
Şimdi yüz yıl geriye dönelim: Kurtuluş Savaşı yılları...
İzmirli genç iş adamı hayata gözlerini yumduğunda en büyük dileği Macaristan’da yaşayan kızının Türkçe öğrenmesiydi. Küçük kız büyüyor ve Mustafa Kemal’in yaptıklarını gazetelerden heyecanla takip ediyordu...
Baba, Avrupa’ya sık giden genç bir Türk iş adamıydı. Macaristan'da bir hanımla tanıştı. Sevdiler birbirlerini; evlendiler. Genç adam, konuyu ailesine açamadı. Bu arada bir kızı olmuştu. Adını Nermin koydular. Baba vefat edince, Macaristan’da aile geçim sıkıntısına düştü. 14 yaşındaki Nermin, Macaristan'da çok pahalı olan öğrenimini sürdüremeyecekti; bu yüzden de baba yurduna gitmeye karar verdi. Çünkü Mustafa Kemal’in ülkesinde eğitim parasızdı...
Annesinin haberi olmadan Türk Büyük Elçiliği'ne başvurdu. Ona bir pasaportla, durumunu açıklayan bir de Türkçe mektup verdiler. Başı sıkıştığında, derdini anlatamadığında o mektubu gösterecekti. Olayı öğrenen annesi de ona destek verdi. Üçüncü mevki bir tren biletiyle tahta sıralar üzerinde, günlerce sürecek bir yolculuk başladı. Tren Türkiye topraklarına girdiğinde, çok heyecanlıydı, Nermin. Bilmiyordu ki neyle karşılaşacağını. Gümrük memurları, elinde Türk pasaportu olan ama Türkçe konuşamayan bu çocuğun durumunu ilginç buldu ama giriş iznini de verdi...
Küçük Nermin, İstanbul'da bir yandan Almanca dersleri verirken, öte yandan Türkçe öğrenmeye başladı. İstanbul Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Gazetecilik yaptı. Türkçeden başka İngilizce ve Fransızca öğrendi. Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne asistan oldu. Çağdaş siyaset biliminin Türkiye'ye girmesine öncülük edenler arasında yer aldı. Gün oldu, Türkçesinin bozuk olduğunu öne sürerek öğretim üyeliğinden atılmasını isteyenler çıktı.
Ama o bitmez tükenmez bir enerji ve heyecanla, gençlere bir şeyler verme isteğini içinde hep canlı tuttu. Uluslararası toplantılarda, Türkiye’yi, Türk kadınını, Mustafa Kemal’i savundu, savundu, savundu, hiç yılmadı...
Evlendi, bir oğlu oldu.
Oğluna bir isim gerekliydi. Hiç düşünmedi Mustafa Kemal koydu oğlunun adını. Diyor ki ‘Ben yurdumu da ulusumu da kendi irademle seçtim. Mustafa Kemal olmasaydı belki ben de olmazdım. Niçin Atatürkçü olduğumu, niçin milliyetçi olduğumu, öyle sanıyorum ki artık anlamışsınızdır...”
Bakın şurası çok önemli, o bizim yüzde doksan dokuzumuzdan farklı:
O, ‘yurdumu da ulusumu da kendi iradesiyle seçmiş’ biri.
Buna özellikle dikkat edin lütfen!
Seçtiği, göç ettiği ülkeye neler katmış, bunu düşünün!
İşte bu kadın, Profesör Doktor Nermin Abadan Unat.
★★
100 yaşında bile yurtseverlikten, gençlere ders vermekten, demokratik eylemden vazgeçmiyor. ‘Kadının tek kariyeri annelik olmalı’ demekten oldukça farklı bir tutum, bir duruş bu.
İşte bu çarpıcı biyografinin baş karakteri olmanın dışında Public Opinion’ın Türkçe karşılığı olan ‘kamuoyu’ sözcüğünü akıl edip dilimize kazandıran kişi de olan Nermin Abadan Unat, Kekil Şimşek ağabeyim bu yazıyı paylaştığında (2021’de) 100 yaşındaydı. Bugün 102 yaşında.
Bütün kaynakları taradım, biyografi sitelerine girdim ama şu anda bulunduğu yerle ya da hayatta olup olmadığıyla ilgili bir bilgiye ulaşamadım. Kitapyurdu.com’da paylaşılan biyografisinde Unat’ın ‘halen Boğaziçi Üniversitesi’nde yarı zamanlı dersler verdiği’ söylenmiş; ama bu bilgi ne kadar güncel bilmiyorum.
★★
Unat`ın Türkçe ve yabancı dilde yayımlanmış çok değerli kitapları var: Halk Efkârı ve Etki Alanı (1955), Anayasa Hukuku ve Siyasal Bilimi Açısından 1965 Seçimleri Tarihi, Batı Almanya`daki Türk İşçileri ve Sorunları (1964), Göç ve Gelişme-Ruşen Keleş`le birlikte (1976), Turkish Workers in Europe (1976), Women in Turkish Society (1981), Women in the Developing World: Evidence from Turkey (1986)...
Bu başarılı, üretken, vatansever, münevver Türk kadınının sağlık ve huzur içinde yaşıyor olmasını diliyorum.
O çok büyük bir değer, bir rol model...
Biliyorum ki kimse, kimseye rol model dayatamaz. Dayatsa da içselleştiremez, kalıcı kılamaz; bunu bildiğim için de özellikle ‘kızıma’ vurgusu yaptım, yineliyorum: Bu büyük değer, Profesör Unat, benim kendi kızıma rol model önerimdir. Siz ne düşünürsünüz, bilmem.
★★
İçinden böyle daha nice büyük değerler çıkaran kadınlarımızın gününü -salı günleri yazıyor olmamdan ötürü bir gün erken olsa da- içten, yürekten kutluyorum.
Onlara ve onların her birine elbette, hak ettikleri mutlu, mesut, onurlu, özgür, saygı ve sevgi gördükleri bir hayat diliyorum.
Yarın herkes, özellikle iktidarda-muhalefette politik yetki sahipleri bunun zaten böyle olduğunu söyleyeceklerdir.
De...
Ben, kızım da içinde olmak üzere tüm kadınların gerçekten değer gördükleri, kadın cinayetlerinin ve kadına şiddetin rekor üstüne rekor kırmadığı, aksine sıfırlandığı, parlamentosunda ve kabinesinde kadın-erkek dengesinin nüfusa orantılandığı bir ülkeyi ve kadının cinsel objeye dönüştürülmediği bir dünyayı artık ‘gerçekten’ görmek istiyorum.