
“Ama hakikati inkara şartlanmış olanlar, boş gurura kapılmış ve (bu sebeple) (doğru yolu bırakıp) yanlış ve eğri yollara sapmışlardır.” Sad Suresi/ 2
Ben haklıyım diye aklından geçirip plan kurmaya başladınsa, hemen anla ki, sen haksızsın!
O vakit dön yüzünü içinde büyüyen egona ve bağışlanma dile o an ne varsa yakınında.
Papatyalara özür beyan et…
Seni insan görüp başını okşaman için gözleriyle davet eden kedicikten affını dile…
Çayırdan, çimenden, denizden, güneşten kendine gelebilmek için zaman iste!
Ey başını Rabbinin karşısında ve “Ben acizim ve hatalardan beri olmak sana düşer Ey Sahibim, öğrettiklerinden gayrısını bilemeyeceğimi ve ihsan ettiklerinden başkasını elde edemeyeceğimi unutmuşsam zavallılığıma ver!” diyerek af dile.
Meraklanma bağışlamak seni çok seven ve sadece sevdiği için yoktan var eden Rahman’ın en sevdiği işidir.
Bilir meraklanma ne çaresiz ve vesveselere karşı dayanıksız olduğunu.
Bilmese sana sözlerini tenezzül buyurur muydu?
“Düşün öğüt ve uyarılarla dolu olan bu Kuran’ı!"
Senin kimsesizliğe dayanamayacak kadar güçsüz olduğunu görmese şah damarından daha yakın olduğunu söyleyerek yalnızlığını giderir miydi?
Ey acizliğiyle meşhur olan adem; yapmam gereken zor değil…
Boyun eğecek ve mutlak kudret sahibi olana karşı elest bezminde verdiğin söze sadakat göstereceksin.
Ey zavallılığı kendisine meslek edinmiş olan insan, işin hiç de zor değil…
Muallimlerin en Âlim olanının öğüt ve uyarılarına kulağını değil gönlünü vereceksin.
Asla kimsesiz olduğun yalanına kanıp, nefsinin karanlıklarında yuva yapmış iblisin vesveselerine aldanmayacaksın…
Sen, El- Veli olan şah damarından yakın olduğunu söylerken nasıl yalnız olabilirsin?
Böyle bir müjdeye sağır kalmak için kulaklarına kurşun akıtmak da yetmez…
Bu mükâfata mazhar olmadığını düşünmek için aklı hükümsüz kılmak da kifayet etmez…
Düpedüz ölü olmak gerekir!
Egon seni yok etmek için her an tetikte bekliyor bilesin.
Peşinden sürüklendiğin boş gururun yalım yalım ateş saçan karanlık bir çukura doğru çekiştiriyor seni haberin olsun.
Gittiğin yol nihayete ermeden eğri büğrü olduğunu sana haykırıyor, lakin duymaktan çok uzaksın.
Sen; kibrinle yoğurduğun hayalin, egonla mayalandıkça kabardığını görmekten akla uzak bir zevk almaktasın.
Oysa o yolların seni götüreceği menzil açık!
Girdiğin çıkmaz sokakların karşına çıkaracağı duvar kavi!
İstikametin istikamet değil anlayacağın!
Sen, sana yakışmayandan uzak dur en iyisi ve Rahman’ın has kullarına yakışır vakarla, iblisin vesvesesine kanıp azap çekmekten kurtul.
Hakkı asıl Sahibine teslim et ve ikram edilenlerden olmanın mutluluğuna kavuş.
Bu şekilde elinde olan azalmaz! Bilakis artar.
Katbekat hem de!
Gani olanın ihsanında sınır, fani olanın tahayyülünün çok ötesindedir…
Anlayacağın sınır sınırsızlık olup çıkıverir Rahman’ın elinde…
Kainatta ondan uman sayısız mahlukat karşısında senin küçük bencilliğinin hükümsüz olduğunu anlamak için alev alev umutsuzluk karanlıklarında ikna olmayı bekleme…
Zira yazıktır özü pak olan zatına!
Ben haklıyım diye aklından geçirip plan kurmaya başladınsa, hemen anla ki, sen haksızsın!
O vakit dön yüzünü içinde büyüyen egona ve bağışlanma dile o an ne varsa yakınında.
Papatyalara özür beyan et…
Seni insan görüp başını okşaman için gözleriyle davet eden kedicikten affını dile…
Çayırdan, çimenden, denizden, güneşten kendine gelebilmek için zaman iste!
Ey başını Rabbinin karşısında ve “Ben acizim ve hatalardan beri olmak sana düşer Ey Sahibim, öğrettiklerinden gayrısını bilemeyeceğimi ve ihsan ettiklerinden başkasını elde edemeyeceğimi unutmuşsam zavallılığıma ver!” diyerek af dile.
Meraklanma bağışlamak seni çok seven ve sadece sevdiği için yoktan var eden Rahman’ın en sevdiği işidir.
Bilir meraklanma ne çaresiz ve vesveselere karşı dayanıksız olduğunu.
Bilmese sana sözlerini tenezzül buyurur muydu?
“Düşün öğüt ve uyarılarla dolu olan bu Kuran’ı!"
Senin kimsesizliğe dayanamayacak kadar güçsüz olduğunu görmese şah damarından daha yakın olduğunu söyleyerek yalnızlığını giderir miydi?
Ey acizliğiyle meşhur olan adem; yapmam gereken zor değil…
Boyun eğecek ve mutlak kudret sahibi olana karşı elest bezminde verdiğin söze sadakat göstereceksin.
Ey zavallılığı kendisine meslek edinmiş olan insan, işin hiç de zor değil…
Muallimlerin en Âlim olanının öğüt ve uyarılarına kulağını değil gönlünü vereceksin.
Asla kimsesiz olduğun yalanına kanıp, nefsinin karanlıklarında yuva yapmış iblisin vesveselerine aldanmayacaksın…
Sen, El- Veli olan şah damarından yakın olduğunu söylerken nasıl yalnız olabilirsin?
Böyle bir müjdeye sağır kalmak için kulaklarına kurşun akıtmak da yetmez…
Bu mükâfata mazhar olmadığını düşünmek için aklı hükümsüz kılmak da kifayet etmez…
Düpedüz ölü olmak gerekir!
Egon seni yok etmek için her an tetikte bekliyor bilesin.
Peşinden sürüklendiğin boş gururun yalım yalım ateş saçan karanlık bir çukura doğru çekiştiriyor seni haberin olsun.
Gittiğin yol nihayete ermeden eğri büğrü olduğunu sana haykırıyor, lakin duymaktan çok uzaksın.
Sen; kibrinle yoğurduğun hayalin, egonla mayalandıkça kabardığını görmekten akla uzak bir zevk almaktasın.
Oysa o yolların seni götüreceği menzil açık!
Girdiğin çıkmaz sokakların karşına çıkaracağı duvar kavi!
İstikametin istikamet değil anlayacağın!
Sen, sana yakışmayandan uzak dur en iyisi ve Rahman’ın has kullarına yakışır vakarla, iblisin vesvesesine kanıp azap çekmekten kurtul.
Hakkı asıl Sahibine teslim et ve ikram edilenlerden olmanın mutluluğuna kavuş.
Bu şekilde elinde olan azalmaz! Bilakis artar.
Katbekat hem de!
Gani olanın ihsanında sınır, fani olanın tahayyülünün çok ötesindedir…
Anlayacağın sınır sınırsızlık olup çıkıverir Rahman’ın elinde…
Kainatta ondan uman sayısız mahlukat karşısında senin küçük bencilliğinin hükümsüz olduğunu anlamak için alev alev umutsuzluk karanlıklarında ikna olmayı bekleme…
Zira yazıktır özü pak olan zatına!