
-Bu, sadece bir hayaldi. Öyle de kalacak...-
Adaya, Kıbrıs’a yani, kısmet olup da bir daha gidince ilk iş Taylan’la buluşacaktık. Mart ayının bitimindeki soğuk günlere denk gelen son yazışmamızda öyle konuşmuştuk...
Taylan beni Ercan havaalanından alır almaz da Mağusa’dan önce Girne’ye, Bellabais’e gidip orada saatlerce sohbet edecektik. Ta ki gece bitip mekân kapanıncaya kadar. Tıpkı 1997 yazında tanışmamızın hemen ertesi günü yaptığımız gibi...
Olmadı!
Artık olmayacak da...
Ne yazık ki bu artık imkânsız.
‘Ezelî ve ebedî dostum Savaş...’ diye bitirmişti o yazışmayı...
Gerçek anlamıyla ebedî oldu artık dostluğumuz, hiçbir şey onu değiştiremeyecek...
Öte yandan...
Ben yaşasam, yaşarken de bir fırsatını bulup Kıbrıs’a gitsem bile artık Taylan yok. Sevgili dostum ressam ve akademisyen, vatanperver, hümanist, aydın insan sevgili Taylan Oğuzkan, 2022 yılının baharında, 9 Nisan günü Kıbrıs’ın kuzey yakasında hayata veda etti.
Sessiz sedasız...
Gürül gürül bereketli ve erdemli sanat yaşamı, tevazu içinde sessiz sedasız sona erdi.
Ebedi istirahatgâhı Mağusa şehir mezarlığındaymış Taylan’ın...
Cenaze törenine katılamadım, bunun için hâlâ çok üzgünüm...
★★
İçimde o kadar çok ‘keşke’, o kadar çok özlem birikmiş ki Kıbrıs’la ilgili...
Adaya iner inmez Bellabais’e gitme planım -Taylan’la ortak hayalimiz- iptal olduğuna göre; yeni bir ‘ilk gün planı’ oluşturmam gerekiyor en başta.
Böyleyken; Ercan’a indikten sonra doğrudan Mağusa’ya gideriz herhalde. Yalnız olmam, Deniz’le çocuklar da olur muhakkak. Deniz, hiç unutamadığı öğrencileriyle buluşmak ister. Çocuklarım, Doğa ile Doğu da zaten Kıbrıs doğumlular; doğdukları topraklarla ve birlikte okuma yazma öğrendikleri çocukluk arkadaşlarıyla buluşmak isteyeceklerdir.
Belki Mağusa’daki o çok sevdiğimiz o son ikâmetgâhımızı, Gülseren’deki huzur dolu ferah evimizi bir kez daha görmek isteyeceklerdir.
Ve sevgili Tanturaları; Selma annemizi, Mehmet babamızı, Tolga’yı, Uluç’u, hiç görmediğimiz torunları...
Ben peki?
Ben de tabii ki hem adadaki ailem Tanturaları hem adadaki o son evimizi görmeyi çok isterim hem de eskiden öğrencim ama artık can dostum olan çocuklardan birini, birkaçını alıp önce Taylan’ın mezarına uğramayı...
Sonra mı?
Sonra ziyaret edilecek o kadar çok yer var ki...
Deşilecek acılar, yinelenecek veya ‘yenilenecek’ anılar...
Dolayısıyla yaklaşık 20 yıl sonra Kıbrıs’taki ilk günümüzün kucaklaşmalarla, gülmelerle, gözyaşlarıyla biçim alacağı kesin!
★★
Niye anlattım şimdi bunları size, doğrusu bilmiyorum.
Vaktinizi aldım, bağışlayın ama belki sizin de araya giren uzun yıllardan sonra gidip görmeyi çok istediğiniz ama görünce de illaki eksildiğine, değiştiğine, artık sizin bildiğiniz o yer olmadığına tanık olup üzüleceğiniz bir yer vardır.
Kim bilir?
Belki ben Kıbrıs’ı düşünürken size de içinizde saklı o meçhul yeri düşündürmek istemişimdir. Biraz keder, biraz efkâr; eriyip giden zamana biraz gülümsemeyle bakabilmek...
Öyle ya, arada birazcık efkâr, insana iyi gelir.
Adaya, Kıbrıs’a yani, kısmet olup da bir daha gidince ilk iş Taylan’la buluşacaktık. Mart ayının bitimindeki soğuk günlere denk gelen son yazışmamızda öyle konuşmuştuk...
Taylan beni Ercan havaalanından alır almaz da Mağusa’dan önce Girne’ye, Bellabais’e gidip orada saatlerce sohbet edecektik. Ta ki gece bitip mekân kapanıncaya kadar. Tıpkı 1997 yazında tanışmamızın hemen ertesi günü yaptığımız gibi...
Olmadı!
Artık olmayacak da...
Ne yazık ki bu artık imkânsız.
‘Ezelî ve ebedî dostum Savaş...’ diye bitirmişti o yazışmayı...
Gerçek anlamıyla ebedî oldu artık dostluğumuz, hiçbir şey onu değiştiremeyecek...
Öte yandan...
Ben yaşasam, yaşarken de bir fırsatını bulup Kıbrıs’a gitsem bile artık Taylan yok. Sevgili dostum ressam ve akademisyen, vatanperver, hümanist, aydın insan sevgili Taylan Oğuzkan, 2022 yılının baharında, 9 Nisan günü Kıbrıs’ın kuzey yakasında hayata veda etti.
Sessiz sedasız...
Gürül gürül bereketli ve erdemli sanat yaşamı, tevazu içinde sessiz sedasız sona erdi.
Ebedi istirahatgâhı Mağusa şehir mezarlığındaymış Taylan’ın...
Cenaze törenine katılamadım, bunun için hâlâ çok üzgünüm...
★★
İçimde o kadar çok ‘keşke’, o kadar çok özlem birikmiş ki Kıbrıs’la ilgili...
Adaya iner inmez Bellabais’e gitme planım -Taylan’la ortak hayalimiz- iptal olduğuna göre; yeni bir ‘ilk gün planı’ oluşturmam gerekiyor en başta.
Böyleyken; Ercan’a indikten sonra doğrudan Mağusa’ya gideriz herhalde. Yalnız olmam, Deniz’le çocuklar da olur muhakkak. Deniz, hiç unutamadığı öğrencileriyle buluşmak ister. Çocuklarım, Doğa ile Doğu da zaten Kıbrıs doğumlular; doğdukları topraklarla ve birlikte okuma yazma öğrendikleri çocukluk arkadaşlarıyla buluşmak isteyeceklerdir.
Belki Mağusa’daki o çok sevdiğimiz o son ikâmetgâhımızı, Gülseren’deki huzur dolu ferah evimizi bir kez daha görmek isteyeceklerdir.
Ve sevgili Tanturaları; Selma annemizi, Mehmet babamızı, Tolga’yı, Uluç’u, hiç görmediğimiz torunları...
Ben peki?
Ben de tabii ki hem adadaki ailem Tanturaları hem adadaki o son evimizi görmeyi çok isterim hem de eskiden öğrencim ama artık can dostum olan çocuklardan birini, birkaçını alıp önce Taylan’ın mezarına uğramayı...
Sonra mı?
Sonra ziyaret edilecek o kadar çok yer var ki...
Deşilecek acılar, yinelenecek veya ‘yenilenecek’ anılar...
Dolayısıyla yaklaşık 20 yıl sonra Kıbrıs’taki ilk günümüzün kucaklaşmalarla, gülmelerle, gözyaşlarıyla biçim alacağı kesin!
★★
Niye anlattım şimdi bunları size, doğrusu bilmiyorum.
Vaktinizi aldım, bağışlayın ama belki sizin de araya giren uzun yıllardan sonra gidip görmeyi çok istediğiniz ama görünce de illaki eksildiğine, değiştiğine, artık sizin bildiğiniz o yer olmadığına tanık olup üzüleceğiniz bir yer vardır.
Kim bilir?
Belki ben Kıbrıs’ı düşünürken size de içinizde saklı o meçhul yeri düşündürmek istemişimdir. Biraz keder, biraz efkâr; eriyip giden zamana biraz gülümsemeyle bakabilmek...
Öyle ya, arada birazcık efkâr, insana iyi gelir.