
FETÖ/PDY’nin adeta Türkiye Cumhuriyeti Devletiyle hesaplaşmasının kodlarının yer aldığı “İadei İtibar” çalışmalarının ne denli etkin olduğunu Dersim isyanıyla ilgili dönemin siyasileri tarafından yapılan açıklamalarla görebildik. Karakollarda görev yapan Mehmetçiğin diri diri yakıldığı gerçeği ters yüz edilerek Dersim’de devlet halkı katletmiş iftirası dört bir yandan dillendirilmişti.
Benzer çalışmalar birçok olay için tekrarlanacaktı, ancak FETÖ’nün farkına varıldı ve bu operasyon biraz da sonuca varamadan bozuldu. Erzurum ile ilgili çalışma gizli mahfillerde üretilmiş, biraz da kulaktan kulağa dolanan iftiranın gerçek gibi yer bulması mevzi olarak küçük olsa da önemlidir.
FETÖ’nün o günkü etkin gazetesinde yer alan çalışmada Erzurum ile ilgili şunlar yer alıyor; “İstiklal Mahkemeleri’nin ardında korkular bıraktığı bir diğer il Erzurum. 1925’te şehir meydanında idam edilen 22 kişiden biri de Erzurum’un mümtaz ve zengin kişilerinden Kullebi Akif Ağa’dır. Şehir merkezindeki büyük konağında şimdi torunu Rasim Kullebi (70) oturuyor. 1918’de şehre hâkim olan Ermenilere karşı mahalledeki silah kullanacak kişilerin toplantı adresi de bu konaktır. Talihe bakın ki Akif Ağa, bu konağın önündeki meydanda idam edilir. Sonrasındaysa evleri adeta yağmalanır. İdamı İstanbul’da gazetelerden öğrenen oğlu Gani Kullebi, felç geçirir ve aylarca memleketine dönemez. Yardımlarla hayata tutunur.
Şapka Kanunu’nu protesto eden halkın arasında değildir Akif Ağa. Ertesi sabah evinin önündeki çeşmede abdest alırken jandarma gelip hakkında tutuklama emri olduğunu söyler. Askerlere, “İzin verin çizmelerimi giyeyim.” deyip evde bulunan iki eşine “Bu işin sonu kötü. Bir daha gelemem.” diye veda eder. Dönemine göre gayet modern giyinen bu adamın, şapkayla hiçbir alıp veremediği yoktur. Fakat biri ihbar ettiği için yargılanır ve aynı gün darağacına gönderilir. Aile ise konağın penceresinden Akif Ağa’nın idam edilişini izler.
Kullebi Akif Ağa’nın iki eşi ve dört çocuğu ortada kalır. Faytonu, kıymetli eşyaları yağmalanır, müzayedede satılır. Yıllar sonra dedesinin evinde oturan ve mesleğini devam ettiren Rasim Kullebi, dedesiyle ilgili şunları söylüyor: “Erzurum’un ileri gelen eşrafından biriydi. Şeyh Sait isyanıyla uzaktan yakından alâkası yoktu. Ayrıca hükümete karşı gelmişliği de hiç olmamış. O dönemde kimsenin böyle ihtişamlı bir konağı da yok, faytonu da... Dönemin valisi Zühtü’de de çekememezlik var. Asacak adam olarak hedef göstermiş dedemi. Zaten o kimi gösterdiyse onlar idam edilmiş. Şapka takmamış olabilir, ama döneminde gayet medeni yaşayan bir insan. El işlemeleriyle evinin dekorasyonunu yaptırmış. İstiklal Mahkemesi’nde haksız yere idam edildi. Ben dedemin iade-i itibarını istiyorum.”
Özellikle Atatürk’ün isminin taşıyan Üniversitenin ilgili bölümlerinde görev yapan akademisyenlerimizin bu konuda gerçeği ortada koyması gerekmez mi? Gerçek ne kadar akı pak olursa, fitne o yerde yer tutamaz.
Bence biran önce Erzurum Şapka İsyanı, yalanlar ve gerçekler belgelerle ortaya koyulmalıdır. Cumhuriyetin 100’üncü yılına giderken bu bizim namus borcumuz olsa gekekir.
Benzer çalışmalar birçok olay için tekrarlanacaktı, ancak FETÖ’nün farkına varıldı ve bu operasyon biraz da sonuca varamadan bozuldu. Erzurum ile ilgili çalışma gizli mahfillerde üretilmiş, biraz da kulaktan kulağa dolanan iftiranın gerçek gibi yer bulması mevzi olarak küçük olsa da önemlidir.
FETÖ’nün o günkü etkin gazetesinde yer alan çalışmada Erzurum ile ilgili şunlar yer alıyor; “İstiklal Mahkemeleri’nin ardında korkular bıraktığı bir diğer il Erzurum. 1925’te şehir meydanında idam edilen 22 kişiden biri de Erzurum’un mümtaz ve zengin kişilerinden Kullebi Akif Ağa’dır. Şehir merkezindeki büyük konağında şimdi torunu Rasim Kullebi (70) oturuyor. 1918’de şehre hâkim olan Ermenilere karşı mahalledeki silah kullanacak kişilerin toplantı adresi de bu konaktır. Talihe bakın ki Akif Ağa, bu konağın önündeki meydanda idam edilir. Sonrasındaysa evleri adeta yağmalanır. İdamı İstanbul’da gazetelerden öğrenen oğlu Gani Kullebi, felç geçirir ve aylarca memleketine dönemez. Yardımlarla hayata tutunur.
Şapka Kanunu’nu protesto eden halkın arasında değildir Akif Ağa. Ertesi sabah evinin önündeki çeşmede abdest alırken jandarma gelip hakkında tutuklama emri olduğunu söyler. Askerlere, “İzin verin çizmelerimi giyeyim.” deyip evde bulunan iki eşine “Bu işin sonu kötü. Bir daha gelemem.” diye veda eder. Dönemine göre gayet modern giyinen bu adamın, şapkayla hiçbir alıp veremediği yoktur. Fakat biri ihbar ettiği için yargılanır ve aynı gün darağacına gönderilir. Aile ise konağın penceresinden Akif Ağa’nın idam edilişini izler.
Kullebi Akif Ağa’nın iki eşi ve dört çocuğu ortada kalır. Faytonu, kıymetli eşyaları yağmalanır, müzayedede satılır. Yıllar sonra dedesinin evinde oturan ve mesleğini devam ettiren Rasim Kullebi, dedesiyle ilgili şunları söylüyor: “Erzurum’un ileri gelen eşrafından biriydi. Şeyh Sait isyanıyla uzaktan yakından alâkası yoktu. Ayrıca hükümete karşı gelmişliği de hiç olmamış. O dönemde kimsenin böyle ihtişamlı bir konağı da yok, faytonu da... Dönemin valisi Zühtü’de de çekememezlik var. Asacak adam olarak hedef göstermiş dedemi. Zaten o kimi gösterdiyse onlar idam edilmiş. Şapka takmamış olabilir, ama döneminde gayet medeni yaşayan bir insan. El işlemeleriyle evinin dekorasyonunu yaptırmış. İstiklal Mahkemesi’nde haksız yere idam edildi. Ben dedemin iade-i itibarını istiyorum.”
Özellikle Atatürk’ün isminin taşıyan Üniversitenin ilgili bölümlerinde görev yapan akademisyenlerimizin bu konuda gerçeği ortada koyması gerekmez mi? Gerçek ne kadar akı pak olursa, fitne o yerde yer tutamaz.
Bence biran önce Erzurum Şapka İsyanı, yalanlar ve gerçekler belgelerle ortaya koyulmalıdır. Cumhuriyetin 100’üncü yılına giderken bu bizim namus borcumuz olsa gekekir.