
Birinci Dünya savaşının başlamasıyla birlikte Osmanlı askerleri Kafkas cephesine gönderilmiş, Sarıkamış mağlubiyetinin alınmasıyla birlikte Doğu Anadolu ve Erzurum, Rus işgaline uğramıştır. Şehir halkı asırlardır birkaç kez karşılaştığı bu işgalcileri tanır ona göre tedbirlerini alırmış. Halk, şehirlerini zor kullanarak alan Ruslara karşı bağımsızlık mücadelesini hemen başlatır yaman bir cenge tutuşur. Rusya’nın çekilmesinde sonra ise şehre Ermeniler gelir. Şehir halkının kafalarında ise hep düşmanın ne zaman gönderileceği vardır. Bu düşünceleri çok iyi gözlemleyen Alvarlı Muhammet Lütfi Efendinin babası kendisine bu soruyu soranlara hep aksakalım kızıl olunca diye cevap verirmiş. O an halk bunun ne demek olduğunu anlamaz çalışmalarına devam edermiş. Hak nasip eder ve 12 Mart 1918 tarihinde Erzurum, Ermeni işgalinden kurtulur. Şehrin kurtulduğu gün Efenin babası da hakkın rahmetine kavuşur. Babanın o an ne demek istediğini anlamayan halk, ölümle birlikte hakikatinin sırrına da ermiş olur.
YUMURTALI GÖL
Dışarıda, lapa lapa yağan kar eşliğinde Dumlu Ovası’ndan geçiyorduk. Etrafımızda bazı kuşların uçmasına şahit oluyor, oluşan sisten yolun sadace asfaltla kaplı yerlerini görebiliyorduk. Ovayı kaplayan bu siste nerden çıktı, demeye kalmadan gölden geçtiğimizi fark ettik. Üzerinden geçtiğimiz alan meğerse bin bir çeşit kuşun konaklama ve yumurtlama mekânıymış. Rivayet odur ki göldeki kuşların çokluğundan sazlıklara bırakılan kuş yumurtalarını köylüler toplar, pazarlarda satarmış. Sazlıklarda öten kuşların cıvıltısı eşliğinde toplanan yumurtalar; köylü için geçim kaynağı olur, gelen seyyahlar ise yeni kuşların varlıklarından haberdar olurmuş. Havalar soğumaya başlayınca da kuşlar göç etmeye başlar, gölün üzerinde buz tabakaları oluşurmuş. Çevre köylerdekiler buzlu yoldan şehre kızaklarını kullanarak gelir ihtiyaçlarını giderirlermiş. Göl kurutulunca yumurtaları toplayan köylüler gibi kuşlarda kaybolmuş. Geride ise sadece hatıralar ve gölbaşı ismi kalmıştır.
UMUDUM OLA
Şiddetli soğukların yaşandığı, ayazın damarlardaki kanı dondurduğu zamanlardır. Devir Osmanlı hükümdarı Sultan III. Murat devridir. Osmanlı-İran savaşları yeniden başlamış, ordu sefere çoktan çıkmıştır. Sultan İran seferine giderken yol üzerindeki Erzurum’a da uğrar. O yıllar şehirde yedi yıl üst üste şiddetli kış yaşanmış canlı nesne bulmak zormuş. Şehir ise baştanbaşa beyaz örtüyle kaplıdır. Ortada Sultanı karşılayacak kimsecikler de yoktur. Şehirde dolaşan Sultanın dikkatini kuzey tarafta dumanı tüten bir ev çeker.
Maiyetindekilerle birlikte o yöne gitmeye karar verir. Sultan içinden de, umudum ola ki orada canlı biri yaşaya, der. Atlar dizlerine kadar kara; batmış şekilde eve ulaşılır. Sultan’ı kapıda Hacı Ahmet Baba karşılayarak içeriye davet eder. Ağır kışın ölümlere neden olduğunu anlatarak içeriye girip misafirlerine yemek hazırlar. Mevsim kış, olmasına rağmen baba misafirlerine taze sebze ve meyve ikram eder. Baba’nın kerametini anlayan Sultan, ikramdan sonra müsaade ister. Sultan, Baba’nın bulunduğu yerleri daha sonra kendisine tımar olarak verir. Halk, yaşanan bu kerametle birlikte Hacı Ahmet Baba’yı Umudum Baba olarak hafızalarına kazır.
YUMURTALI GÖL
Dışarıda, lapa lapa yağan kar eşliğinde Dumlu Ovası’ndan geçiyorduk. Etrafımızda bazı kuşların uçmasına şahit oluyor, oluşan sisten yolun sadace asfaltla kaplı yerlerini görebiliyorduk. Ovayı kaplayan bu siste nerden çıktı, demeye kalmadan gölden geçtiğimizi fark ettik. Üzerinden geçtiğimiz alan meğerse bin bir çeşit kuşun konaklama ve yumurtlama mekânıymış. Rivayet odur ki göldeki kuşların çokluğundan sazlıklara bırakılan kuş yumurtalarını köylüler toplar, pazarlarda satarmış. Sazlıklarda öten kuşların cıvıltısı eşliğinde toplanan yumurtalar; köylü için geçim kaynağı olur, gelen seyyahlar ise yeni kuşların varlıklarından haberdar olurmuş. Havalar soğumaya başlayınca da kuşlar göç etmeye başlar, gölün üzerinde buz tabakaları oluşurmuş. Çevre köylerdekiler buzlu yoldan şehre kızaklarını kullanarak gelir ihtiyaçlarını giderirlermiş. Göl kurutulunca yumurtaları toplayan köylüler gibi kuşlarda kaybolmuş. Geride ise sadece hatıralar ve gölbaşı ismi kalmıştır.
UMUDUM OLA
Şiddetli soğukların yaşandığı, ayazın damarlardaki kanı dondurduğu zamanlardır. Devir Osmanlı hükümdarı Sultan III. Murat devridir. Osmanlı-İran savaşları yeniden başlamış, ordu sefere çoktan çıkmıştır. Sultan İran seferine giderken yol üzerindeki Erzurum’a da uğrar. O yıllar şehirde yedi yıl üst üste şiddetli kış yaşanmış canlı nesne bulmak zormuş. Şehir ise baştanbaşa beyaz örtüyle kaplıdır. Ortada Sultanı karşılayacak kimsecikler de yoktur. Şehirde dolaşan Sultanın dikkatini kuzey tarafta dumanı tüten bir ev çeker.
Maiyetindekilerle birlikte o yöne gitmeye karar verir. Sultan içinden de, umudum ola ki orada canlı biri yaşaya, der. Atlar dizlerine kadar kara; batmış şekilde eve ulaşılır. Sultan’ı kapıda Hacı Ahmet Baba karşılayarak içeriye davet eder. Ağır kışın ölümlere neden olduğunu anlatarak içeriye girip misafirlerine yemek hazırlar. Mevsim kış, olmasına rağmen baba misafirlerine taze sebze ve meyve ikram eder. Baba’nın kerametini anlayan Sultan, ikramdan sonra müsaade ister. Sultan, Baba’nın bulunduğu yerleri daha sonra kendisine tımar olarak verir. Halk, yaşanan bu kerametle birlikte Hacı Ahmet Baba’yı Umudum Baba olarak hafızalarına kazır.