Sayısız ünlü, başarılı insan için söylenmiştir ‘böylesi bir daha gelmez’ diye. Ama bu sözü sonuna kadar hak eden bir sanatçıydı rahmetli Nuray Hafiftaş. Belki sesinin renginde birçok sanatçı gelir geçer sahnelerden ama onun gibi alçakgönüllüsü zor gelir.
Meslek hayatımda çok sayıda ünlü ile röportaj ve haber yaptım. Dışarıdan farklı görünseler de büyük çoğunluğunun ortak özelliğidir kibir. Bunu en iyi magazin muhabirleri bilir. Ekrana çıkmak için kırk takla atarlar ama biraz ünlenip ilgi gördüklerinde kendilerini dev aynasında görüp, dün yalakalık yaptıkları o gazetecilere bu kez hakarete varan davranış sergilerler. Oldum olası magazin muhabirliğini sevmemişimdir.
İşte bu renkli dünyada ün yapmış ama asla havaya girmemiş, polemiklerin içinde yer almamış bir isimdi Nuray Hafiftaş. Bir canlı yayında kendisi ile röportaj yaparken, ‘Yılların eskitmeye cesaret edemeyeceği güzellik’ demek isterken ‘ Yılların eskitemediği güzel’ dediğimde, “Ama ben çok gencim, yapmayın daha evlenmedim bile” diyerek attığı kahkaha hala hatırımda.
2000’li yılların ortalarına doğruydu. Ardahan’ın Çıldır ilçesinde ki buz tutan göl haberi için gitmiştim. Her yıl sayısız gazetecinin gittiği Çıldır Gölü’nde buz tutan balıkçılar, atlı kızak gezintisi gibi görüntüler kışın banko haberlerimizdendi. Çıldır Gölü’nün bu kadar meşhur edilmesinde bizim emeğimizden çok Allah rahmet eylesin Ümit Kılıç’ın katkısı tartışılmazdı. Kameramanım Cihat İncesu ile haberimizi yaparken Ümit Kılıç dönemin belediye başkanı ile yanımıza geldi. Kısa bir sohbetin ardından belediye başkanına, “Bu göl inanılmaz, yazık ediyorsunuz. Gelin bura için bir festival yapın” dedim. Başkan çok olumlu bakarak, “Üzerinde çalışalım” dedi.
Bir yıl sonra şiddetli bir kış gününde telefonum çaldı, arayan Ümit Kılıç’tı. “Sevda Çıldır Festivali yapıyoruz. Sizi davet için aradım” dedi. Sevindim, böylesi bir güzelliği dünya görmeliydi. Öyle de oldu. Göl üzerinde Reis Çelik’in yönetmenliğini üstlendiği başrolünü Tuncel Kurtiz’in oynadığı ‘İnat Hikayeleri’ film gösterisi, eskimo usulü balık avlama, atkı kızak yarışları, cirit ve konser vardı programda.
İki gün süren festivalin kapanışını kendiside Çıldırlı olan Nuray Hafiftaş yapacaktı. Dev bir sahne konuldu buz tutan göl üzerine. Son hazırlıklarını yapan sanatçının yanına gittim. Sadece konser çok sıradan bir haber olacaktı benim için. Çünkü o yıllarda Televole kültürü vardı ve haberlerde biraz hareket istiyorduk.
Kendisine, “Sizi göl üzerine çıkaralım. At binin, balık tutun ya da buz üzerine yatıp güneşlenin. Eğer bunları yaparsak haberiniz ana haberde uzun girer” dedim.
Bu teklif bir sanatçı için bulunmaz bir şeydi. Dikkatlice yüzüme baktı ve kibarca beni bağışlayın diyerek, “Ben bu dediklerinizi yapamam. Benim için ana haber bültenine girmek önemli değil. Memleketimin tanıtımı için buradayım. Ben gönül insanıyım. Sadece sıradan bir sanatçıyım. Kim merak eder ki benim ne yaptığımı. Ben konserimi verip gideceğim. Ben buradaki hemşerilerim gibi bir hayat yaşıyorum. Benim ineklerim var, tavuklarım var. Siz bakmayın benim bu süslü halime, ahıra girip inek sağıyorum” dedi ve sahnenin yolunu tuttu.
Çakır gözlerinin içi gülüyordu. Hava ise eksi 30 dereceydi. Hemşerileri iki saat sahnede kalan sanatçıyı yalnız bırakmadı. O kadar soğuktu ki bir süre sora sanatçının gözlerinden yaş gelmeye başladı, sesi kısıldı.
Sahneden inince bana döndü ve “Seni kırmadım değil mi? Ben böyle bir insanım. Sanatım dışında gündeme gelmek karakterime aykırı” dedi. O kadar kibar o kadar mütevaziydi ki sarıldım boynuna öpücük kondurdum yanağına, “ Sakın değişme emi güzel kadın” dedim. Gülüştük…
Aslında haber kendiliğinden çıkmıştı. Eksi 30 derece soğukta öylesine bir performans göstermişti ki, gözünden gelen yaş ve soğuktan tir tir titreyen sesi ana habere dakikalarca konu olmuştu.
Allah aşkına şu ekranlara bir bakın, sanatçı diye ortaya çıkanların kaçında böyle bir duruş var. İki satır haber olmak için olmadık rezilliklere imza atanlar kabul görürken, o hep sıradan bir hayatı tercih etti.
Sabah gelen acı haber sevenleri kadar beni de derinden yaraladı. Kendi kendime, “böylesi bir daha gelmez” dedim. Mekânın cennet olsun çimen gözlü kadın. Hep dualarımda olacaksın…
Meslek hayatımda çok sayıda ünlü ile röportaj ve haber yaptım. Dışarıdan farklı görünseler de büyük çoğunluğunun ortak özelliğidir kibir. Bunu en iyi magazin muhabirleri bilir. Ekrana çıkmak için kırk takla atarlar ama biraz ünlenip ilgi gördüklerinde kendilerini dev aynasında görüp, dün yalakalık yaptıkları o gazetecilere bu kez hakarete varan davranış sergilerler. Oldum olası magazin muhabirliğini sevmemişimdir.
İşte bu renkli dünyada ün yapmış ama asla havaya girmemiş, polemiklerin içinde yer almamış bir isimdi Nuray Hafiftaş. Bir canlı yayında kendisi ile röportaj yaparken, ‘Yılların eskitmeye cesaret edemeyeceği güzellik’ demek isterken ‘ Yılların eskitemediği güzel’ dediğimde, “Ama ben çok gencim, yapmayın daha evlenmedim bile” diyerek attığı kahkaha hala hatırımda.
2000’li yılların ortalarına doğruydu. Ardahan’ın Çıldır ilçesinde ki buz tutan göl haberi için gitmiştim. Her yıl sayısız gazetecinin gittiği Çıldır Gölü’nde buz tutan balıkçılar, atlı kızak gezintisi gibi görüntüler kışın banko haberlerimizdendi. Çıldır Gölü’nün bu kadar meşhur edilmesinde bizim emeğimizden çok Allah rahmet eylesin Ümit Kılıç’ın katkısı tartışılmazdı. Kameramanım Cihat İncesu ile haberimizi yaparken Ümit Kılıç dönemin belediye başkanı ile yanımıza geldi. Kısa bir sohbetin ardından belediye başkanına, “Bu göl inanılmaz, yazık ediyorsunuz. Gelin bura için bir festival yapın” dedim. Başkan çok olumlu bakarak, “Üzerinde çalışalım” dedi.
Bir yıl sonra şiddetli bir kış gününde telefonum çaldı, arayan Ümit Kılıç’tı. “Sevda Çıldır Festivali yapıyoruz. Sizi davet için aradım” dedi. Sevindim, böylesi bir güzelliği dünya görmeliydi. Öyle de oldu. Göl üzerinde Reis Çelik’in yönetmenliğini üstlendiği başrolünü Tuncel Kurtiz’in oynadığı ‘İnat Hikayeleri’ film gösterisi, eskimo usulü balık avlama, atkı kızak yarışları, cirit ve konser vardı programda.
İki gün süren festivalin kapanışını kendiside Çıldırlı olan Nuray Hafiftaş yapacaktı. Dev bir sahne konuldu buz tutan göl üzerine. Son hazırlıklarını yapan sanatçının yanına gittim. Sadece konser çok sıradan bir haber olacaktı benim için. Çünkü o yıllarda Televole kültürü vardı ve haberlerde biraz hareket istiyorduk.
Kendisine, “Sizi göl üzerine çıkaralım. At binin, balık tutun ya da buz üzerine yatıp güneşlenin. Eğer bunları yaparsak haberiniz ana haberde uzun girer” dedim.
Bu teklif bir sanatçı için bulunmaz bir şeydi. Dikkatlice yüzüme baktı ve kibarca beni bağışlayın diyerek, “Ben bu dediklerinizi yapamam. Benim için ana haber bültenine girmek önemli değil. Memleketimin tanıtımı için buradayım. Ben gönül insanıyım. Sadece sıradan bir sanatçıyım. Kim merak eder ki benim ne yaptığımı. Ben konserimi verip gideceğim. Ben buradaki hemşerilerim gibi bir hayat yaşıyorum. Benim ineklerim var, tavuklarım var. Siz bakmayın benim bu süslü halime, ahıra girip inek sağıyorum” dedi ve sahnenin yolunu tuttu.
Çakır gözlerinin içi gülüyordu. Hava ise eksi 30 dereceydi. Hemşerileri iki saat sahnede kalan sanatçıyı yalnız bırakmadı. O kadar soğuktu ki bir süre sora sanatçının gözlerinden yaş gelmeye başladı, sesi kısıldı.
Sahneden inince bana döndü ve “Seni kırmadım değil mi? Ben böyle bir insanım. Sanatım dışında gündeme gelmek karakterime aykırı” dedi. O kadar kibar o kadar mütevaziydi ki sarıldım boynuna öpücük kondurdum yanağına, “ Sakın değişme emi güzel kadın” dedim. Gülüştük…
Aslında haber kendiliğinden çıkmıştı. Eksi 30 derece soğukta öylesine bir performans göstermişti ki, gözünden gelen yaş ve soğuktan tir tir titreyen sesi ana habere dakikalarca konu olmuştu.
Allah aşkına şu ekranlara bir bakın, sanatçı diye ortaya çıkanların kaçında böyle bir duruş var. İki satır haber olmak için olmadık rezilliklere imza atanlar kabul görürken, o hep sıradan bir hayatı tercih etti.
Sabah gelen acı haber sevenleri kadar beni de derinden yaraladı. Kendi kendime, “böylesi bir daha gelmez” dedim. Mekânın cennet olsun çimen gözlü kadın. Hep dualarımda olacaksın…