
İlk Erzurum’da Açıklamış!
Bilişim Vadisi’nde Türkiye’nin ilk Ulusal Yapay Zeka Stratejisi açıklandı. Resmi Gazetede de yayımlanan strateji planında Ord. Prof. Dr. Cahit Arf’in ilk defa yapay zeka fikrini 63 yıl önce Erzurum’da halka anlattığı ortaya çıktı.
Manolya BULUT-PUSULA

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ön sözünü yazdığı Resmi Gazetede yayınlanan Türkiye’nin ilk Ulusal Yapay Zeka Stratejisi planında Ord. Prof. Dr. Cahit Arf’in ilk kez yapay zekayı 63 yıl önce Erzurum’da açıkladığına yer verildi.
Atatürk Üniversitesinin 1958-1959 ilk eğitim ve öğretim yılı açılışına katılan Ord. Prof. Dr. Cahit Arf, kapalı spor salonunda halka açık konferans verdi. Elektrik, televizyon, telefon ve bilgisayar gibi günümüzün en basit teknolojik aletlerinin dahi olmadığı bir zamanda yapılan bu konferansın şifreleri Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından çözüldü.

Ord. Prof. Dr. Cahit Arf, Erzurum'da yaptığı konuşmasında bu çizimlerle makinelerin işleyişini halka anlatmıştı.
Makineler düşünebilir mi?
Atatürk Üniversitesi, o yıllarda ‘Üniversite Çalışmalarını Muhite Yayma ve Halk Eğitimi Yayınları Konferansları’ serisini başlatmış ve ilk sunuma Ord. Prof. Dr. Cahit Arf’i davet etmişti. “Makineler Düşünebilir mi ve Nasıl Düşünebilir?” konulu bir konuşma yapan Ord. Prof. Dr. Cahit Arf’in fikirleri, bugün Türkiye’nin ilk Ulusal Yapay Zeka Stratejisi planında hayat buldu.
İşte o tarihi konuşmanın detayları;
“Erzurum on binlerce yerli ve yabancı talebe ile dolacak, laboratuvarları, araştırıcıları ile bütün dünyada tanınacaktır.
İkinci Dünya Harbinden sonra gazeteler, radyolarda müspet ilimlerin yarattığı üç mucizeden bahsedildi ve edilmektedir. Bunlar atom enerjisinin elde edilmesi, duruma göre kararlar veren ve bu kararlara uygun işler yaptıran düşünen makineler, diğer tabiriyle elektronik beyinler ve nihayet fezaya fırlatılan aletler, yani sun’i peyklerdir. Buralardan edindiğimiz intiba bunların akıl erdirilmez şeyler olduğu ve bunlara yalnız Amerikalılar, İngilizler, Almanlar tarafından akıl erdirip yapılabileceği. Bize de sadece hayretle, ‘vay neler varmış’ demek düşeceği mahiyetindedir. İkinci yani düşünen makineleri ele alıp bunun hiç de böyle olmadığını görelim.”

Akl-ı selim kafidir!
Prof. Dr. Arf, söz konusu makinelerin Türk bilim insanlarının da yapabileceğini kaydederek, “Görülüyor ki zamanımızın harikalarından biri olan bu makinelerin anlaşılması için şeytani bir zekaya hiç de ihtiyaç yoktur, sadece akl-ı selim kafidir. Fakat yine konuşmanın başında belirttiğim gibi, her işte olduğu gibi burada da makineyi teferruatı ile birlikte tasarlamak ve yapmak için bitmez tükenmez sabır ve sebat ve bol bol ter dökebilmek lazımdır. Ne mutlu o ter dökebilme saadetine erişenlere” diyor.

Yapay zekanın adımını atmış!
Konuşmasının sonunda günümüzdeki yapay zekadan bahseden Prof. Dr. Arf, makinelerin de insan beyni gibi işleyebilmesinin mümkün olduğunu belirterek şu ifadeleri kullanıyor: “Makinelerin bazı işleri insan beynine nazaran çok daha çabuk yapabilmelerine mukabil anlayış yani alış kapasiteleri büyük bir salonu doldurabilecek kadar büyük olanlarında bile tenevvü bakımından insan beyninden düşüktür. İnsan beyninin kendi kendisini kendi inisiyatifi ile tekemmül ettirmesine mukabil makine yapıldığı gibi kalmaktadır. Bununla beraber kendi kendisini tekemmül ettiren makine tasarlamak mümkündür. Fakat kanaatimce insan beyni ile makine arasındaki asıl fark, insan beyninin estetik mahiyette olan kararlar verebilmesine, verilen bir işi yapıp yapmamak hususunda kendisini serbest hissetmesine mukabil makinede bu vasıfların benzerlerinin yok oluşudur. Bu vasıfları karakterize eden husus hepsinin de bir belirsizlik unsuru ihtiva etmesi, bunların şaşmaz bir şekilde uydukları kaidelerin mevcut olmayışıdır. Belirsizlik karakterini haiz olan insan dışı tabiat hadiseleri mevcuttur. Bunlar atom içinde ceryan eden olaylardır. Bu itibarla nisbeten küçük sayıda atom içinde ceryan eden olaylar böyle makinelerin işleyişinde müessir hale getirilebilirse, makinelerin estetik bakımdan da insan beynine benzetileceği ümit edilebilecektir. Böyle bir makine, mesela filan müzik parçasını güzel bulmadığını söyleyebilecektir. Fakat bu işin uzun yüzyıllar sonra bile ve belki de hiçbir zaman yapılamayacağını zannediyorum.”
Bilişim Vadisi’nde Türkiye’nin ilk Ulusal Yapay Zeka Stratejisi açıklandı. Resmi Gazetede de yayımlanan strateji planında Ord. Prof. Dr. Cahit Arf’in ilk defa yapay zeka fikrini 63 yıl önce Erzurum’da halka anlattığı ortaya çıktı.
Manolya BULUT-PUSULA

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ön sözünü yazdığı Resmi Gazetede yayınlanan Türkiye’nin ilk Ulusal Yapay Zeka Stratejisi planında Ord. Prof. Dr. Cahit Arf’in ilk kez yapay zekayı 63 yıl önce Erzurum’da açıkladığına yer verildi.
Atatürk Üniversitesinin 1958-1959 ilk eğitim ve öğretim yılı açılışına katılan Ord. Prof. Dr. Cahit Arf, kapalı spor salonunda halka açık konferans verdi. Elektrik, televizyon, telefon ve bilgisayar gibi günümüzün en basit teknolojik aletlerinin dahi olmadığı bir zamanda yapılan bu konferansın şifreleri Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından çözüldü.

Ord. Prof. Dr. Cahit Arf, Erzurum'da yaptığı konuşmasında bu çizimlerle makinelerin işleyişini halka anlatmıştı.
Makineler düşünebilir mi?
Atatürk Üniversitesi, o yıllarda ‘Üniversite Çalışmalarını Muhite Yayma ve Halk Eğitimi Yayınları Konferansları’ serisini başlatmış ve ilk sunuma Ord. Prof. Dr. Cahit Arf’i davet etmişti. “Makineler Düşünebilir mi ve Nasıl Düşünebilir?” konulu bir konuşma yapan Ord. Prof. Dr. Cahit Arf’in fikirleri, bugün Türkiye’nin ilk Ulusal Yapay Zeka Stratejisi planında hayat buldu.
İşte o tarihi konuşmanın detayları;
“Erzurum on binlerce yerli ve yabancı talebe ile dolacak, laboratuvarları, araştırıcıları ile bütün dünyada tanınacaktır.
İkinci Dünya Harbinden sonra gazeteler, radyolarda müspet ilimlerin yarattığı üç mucizeden bahsedildi ve edilmektedir. Bunlar atom enerjisinin elde edilmesi, duruma göre kararlar veren ve bu kararlara uygun işler yaptıran düşünen makineler, diğer tabiriyle elektronik beyinler ve nihayet fezaya fırlatılan aletler, yani sun’i peyklerdir. Buralardan edindiğimiz intiba bunların akıl erdirilmez şeyler olduğu ve bunlara yalnız Amerikalılar, İngilizler, Almanlar tarafından akıl erdirip yapılabileceği. Bize de sadece hayretle, ‘vay neler varmış’ demek düşeceği mahiyetindedir. İkinci yani düşünen makineleri ele alıp bunun hiç de böyle olmadığını görelim.”

Akl-ı selim kafidir!
Prof. Dr. Arf, söz konusu makinelerin Türk bilim insanlarının da yapabileceğini kaydederek, “Görülüyor ki zamanımızın harikalarından biri olan bu makinelerin anlaşılması için şeytani bir zekaya hiç de ihtiyaç yoktur, sadece akl-ı selim kafidir. Fakat yine konuşmanın başında belirttiğim gibi, her işte olduğu gibi burada da makineyi teferruatı ile birlikte tasarlamak ve yapmak için bitmez tükenmez sabır ve sebat ve bol bol ter dökebilmek lazımdır. Ne mutlu o ter dökebilme saadetine erişenlere” diyor.

Yapay zekanın adımını atmış!
Konuşmasının sonunda günümüzdeki yapay zekadan bahseden Prof. Dr. Arf, makinelerin de insan beyni gibi işleyebilmesinin mümkün olduğunu belirterek şu ifadeleri kullanıyor: “Makinelerin bazı işleri insan beynine nazaran çok daha çabuk yapabilmelerine mukabil anlayış yani alış kapasiteleri büyük bir salonu doldurabilecek kadar büyük olanlarında bile tenevvü bakımından insan beyninden düşüktür. İnsan beyninin kendi kendisini kendi inisiyatifi ile tekemmül ettirmesine mukabil makine yapıldığı gibi kalmaktadır. Bununla beraber kendi kendisini tekemmül ettiren makine tasarlamak mümkündür. Fakat kanaatimce insan beyni ile makine arasındaki asıl fark, insan beyninin estetik mahiyette olan kararlar verebilmesine, verilen bir işi yapıp yapmamak hususunda kendisini serbest hissetmesine mukabil makinede bu vasıfların benzerlerinin yok oluşudur. Bu vasıfları karakterize eden husus hepsinin de bir belirsizlik unsuru ihtiva etmesi, bunların şaşmaz bir şekilde uydukları kaidelerin mevcut olmayışıdır. Belirsizlik karakterini haiz olan insan dışı tabiat hadiseleri mevcuttur. Bunlar atom içinde ceryan eden olaylardır. Bu itibarla nisbeten küçük sayıda atom içinde ceryan eden olaylar böyle makinelerin işleyişinde müessir hale getirilebilirse, makinelerin estetik bakımdan da insan beynine benzetileceği ümit edilebilecektir. Böyle bir makine, mesela filan müzik parçasını güzel bulmadığını söyleyebilecektir. Fakat bu işin uzun yüzyıllar sonra bile ve belki de hiçbir zaman yapılamayacağını zannediyorum.”