
Bilkent’ten değerli arkadaşım tarihçi, sıradışı öğretmen Gülşen Demirezen, birkaç ay önce sosyal medya sayfasında ‘Sosyal tarih sevenler için’ başlığıyla bir makale paylaşmıştı. Anımsanmaya ve paylaşılmaya değer bir metindi.
Orijinal kaynak ise www.bbc.com…
★★
‘Atalarımız bizim gibi uyumuyordu’ başlığının altında uzayan metin, henüz sadece başlığı okuduğumda bile beni bir soruya sürüklemeye yetti:
Niye?
Atalarımız niye bizim gibi uyumuyorlardı; ne-neden-nasıl değişti de veya derdimiz neydi de biz başka bir uyku düzenine geçtik?
Kendi yanıtımı yazının sonuna bırakarak tekrar o ilginç makaleye dönüyorum:
“Belki büyükbabanız sizin gibi uyudu veya büyük büyükbabanız da. Ama ya ondan öncesi…
1800’lü yıllara geri gitme şansınız olsa, insanların çok farklı bir uyku rutinine sahip olduklarını görecekseniz.
Belki de bugün düşündüğümüzde bize çok garip gelecek bir alışkanlığa…
Virginia Tech Üniversitesi’nden tarihçi Roger Ekirch, yazdığı ‘At Day’s Close: Night in Times Past’ (Gün Batarken: Geçmiş Zamanlarda Gece) adlı kitabında ilk olarak bahsetti bizlere ‘iki blok halinde uyku’ kavramından:
‘Homeros’un Odysseia‘sından, Nijerya’daki modern kabileler üzerindeki antropolojik incelemelere kadar çok çeşitli edebî ve bilimsel eseri, günceleri, mahkeme tutanaklarını elden geçiren Ekirch, 500’ü aşkın yerde ‘bölünmüş uyku düzeni’nden söz edildiğini görmüştü.
Araştırmasına göre insanlar bir zamanlar şimdi olduğu gibi 8 saat uyumuyorlardı bunun yerine gün batımından hemen sonra 2-3 saatlik bir uykuya yatıyorlar, ardından 2-3 saat uyanık kalıyorlar sonrasında gene uykuya yatıp sabah kadar uyuyorlardı.
Üstelik bu uyku düzeni sadece bir kaç kişi tarafından değil tüm toplum tarafından normal kabul ediliyordu.
Bu iki uyku arasında yaşanan uyanıklık dönemi de aslında insanların en üretken oldukları dönem olarak belirtiliyor kitapta. (…)”
★★
Roger Ekirch, ‘birinci ve ikinci uyku’ya ilişkin göndermelerin 17. yüzyılın sonlarında kaybolmaya başladığını saptamış. Kuzey Avrupa’daki kentli sınıflarda gözlenen bu değişim, daha sonraki 200 yıl boyunca tüm Batı toplumlarına yayılmış. 1920’lerle birlikte tamamen insanın sosyal bilincinden çıkmış.
Ekirch, ilk değişimi sokak ışıklandırmasındaki gelişmelere, ev içinde aydınlatmanın başlamasına ve bazıları sabahlara kadar açık kalan kahvehanelerin yayılmasına bağlıyor. Geceler, meşru faaliyetlerde bulunulabilen bir zaman dilimine dönüştükçe ve gece faaliyetleri de arttıkça, insanların dinlenmeye ayırdıkları zaman azalıyor.
Tarihçi Craig Koslofsky, Cambridge University Press 2011 basımı Evening’s Empire (Gecenin İmparatorluğu) adlı kitabında bunun nasıl olduğunu anlatıyor:
‘17. yüzyıldan önce geceyle ilişkimiz iyi değildi. Geceler, adı kötüye çıkmış insanlar, suçlular, fahişeler ve ayyaşlarla dolu zamanlardı. Mum alacak parası olan zenginler bile paralarını başka şeyler için harcamayı yeğlerdi. Gece boyunca ayakta kalmak saygın bir durum değildi. Bu davranış, toplum içinde pek değer görmezdi.
Ama durum, Reformasyon ve karşı-Reformasyon sırasında değişti. Protestanlar ve Katolikler zulme uğradıkları dönemlerde geceleri gizli ayinler düzenlemeye başladılar. Daha önceleri ‘ahlaksızlar’a ait olan gecelerde, artık ‘saygın insanlar’ da karanlık saatleri kullanmaya alışıyordu.
Bu eğilim, toplumsal ortama da yansıdı. Ama yalnızca mali durumları mum ışığında yaşamaya karşılayabilecek durumda olanlar için geçerliydi bu. Fakat sokak ışıklandırmasının gelişmesiyle, bütün sosyal sınıflar, geceden yararlanmaya başladı.”
★★
Toplumda değişen tutuma ilişkin güçlü ipuçlarından biri de 1829’dan kalma bir tıp dergisidir. Dergide, anne babalara, çocuklarını ‘birinci ve ikinci uyku düzeninden’ çıkmaya zorlamaları tavsiye ediliyor; çocukların, bir hastalıkları yoksa, ilk uykularından sonra yeniden uykuya dalmalarına gerek olmadığı vurgulanıyor. Günümüzde çoğu insan günde 8 saat uyumaya alışmış görünüyor; ama Roger Ekirch, uykuyla bağlantılı pek çok sorunun, insan vücudunun doğal olarak bölümler halinde uyumayı tercih etmesinden ve her yerde suni ışık bulunmasından kaynaklandığını düşünüyor.
(Devamı var)
Orijinal kaynak ise www.bbc.com…
★★
‘Atalarımız bizim gibi uyumuyordu’ başlığının altında uzayan metin, henüz sadece başlığı okuduğumda bile beni bir soruya sürüklemeye yetti:
Niye?
Atalarımız niye bizim gibi uyumuyorlardı; ne-neden-nasıl değişti de veya derdimiz neydi de biz başka bir uyku düzenine geçtik?
Kendi yanıtımı yazının sonuna bırakarak tekrar o ilginç makaleye dönüyorum:
“Belki büyükbabanız sizin gibi uyudu veya büyük büyükbabanız da. Ama ya ondan öncesi…
1800’lü yıllara geri gitme şansınız olsa, insanların çok farklı bir uyku rutinine sahip olduklarını görecekseniz.
Belki de bugün düşündüğümüzde bize çok garip gelecek bir alışkanlığa…
Virginia Tech Üniversitesi’nden tarihçi Roger Ekirch, yazdığı ‘At Day’s Close: Night in Times Past’ (Gün Batarken: Geçmiş Zamanlarda Gece) adlı kitabında ilk olarak bahsetti bizlere ‘iki blok halinde uyku’ kavramından:
‘Homeros’un Odysseia‘sından, Nijerya’daki modern kabileler üzerindeki antropolojik incelemelere kadar çok çeşitli edebî ve bilimsel eseri, günceleri, mahkeme tutanaklarını elden geçiren Ekirch, 500’ü aşkın yerde ‘bölünmüş uyku düzeni’nden söz edildiğini görmüştü.
Araştırmasına göre insanlar bir zamanlar şimdi olduğu gibi 8 saat uyumuyorlardı bunun yerine gün batımından hemen sonra 2-3 saatlik bir uykuya yatıyorlar, ardından 2-3 saat uyanık kalıyorlar sonrasında gene uykuya yatıp sabah kadar uyuyorlardı.
Üstelik bu uyku düzeni sadece bir kaç kişi tarafından değil tüm toplum tarafından normal kabul ediliyordu.
Bu iki uyku arasında yaşanan uyanıklık dönemi de aslında insanların en üretken oldukları dönem olarak belirtiliyor kitapta. (…)”
★★
Roger Ekirch, ‘birinci ve ikinci uyku’ya ilişkin göndermelerin 17. yüzyılın sonlarında kaybolmaya başladığını saptamış. Kuzey Avrupa’daki kentli sınıflarda gözlenen bu değişim, daha sonraki 200 yıl boyunca tüm Batı toplumlarına yayılmış. 1920’lerle birlikte tamamen insanın sosyal bilincinden çıkmış.
Ekirch, ilk değişimi sokak ışıklandırmasındaki gelişmelere, ev içinde aydınlatmanın başlamasına ve bazıları sabahlara kadar açık kalan kahvehanelerin yayılmasına bağlıyor. Geceler, meşru faaliyetlerde bulunulabilen bir zaman dilimine dönüştükçe ve gece faaliyetleri de arttıkça, insanların dinlenmeye ayırdıkları zaman azalıyor.
Tarihçi Craig Koslofsky, Cambridge University Press 2011 basımı Evening’s Empire (Gecenin İmparatorluğu) adlı kitabında bunun nasıl olduğunu anlatıyor:
‘17. yüzyıldan önce geceyle ilişkimiz iyi değildi. Geceler, adı kötüye çıkmış insanlar, suçlular, fahişeler ve ayyaşlarla dolu zamanlardı. Mum alacak parası olan zenginler bile paralarını başka şeyler için harcamayı yeğlerdi. Gece boyunca ayakta kalmak saygın bir durum değildi. Bu davranış, toplum içinde pek değer görmezdi.
Ama durum, Reformasyon ve karşı-Reformasyon sırasında değişti. Protestanlar ve Katolikler zulme uğradıkları dönemlerde geceleri gizli ayinler düzenlemeye başladılar. Daha önceleri ‘ahlaksızlar’a ait olan gecelerde, artık ‘saygın insanlar’ da karanlık saatleri kullanmaya alışıyordu.
Bu eğilim, toplumsal ortama da yansıdı. Ama yalnızca mali durumları mum ışığında yaşamaya karşılayabilecek durumda olanlar için geçerliydi bu. Fakat sokak ışıklandırmasının gelişmesiyle, bütün sosyal sınıflar, geceden yararlanmaya başladı.”
★★
Toplumda değişen tutuma ilişkin güçlü ipuçlarından biri de 1829’dan kalma bir tıp dergisidir. Dergide, anne babalara, çocuklarını ‘birinci ve ikinci uyku düzeninden’ çıkmaya zorlamaları tavsiye ediliyor; çocukların, bir hastalıkları yoksa, ilk uykularından sonra yeniden uykuya dalmalarına gerek olmadığı vurgulanıyor. Günümüzde çoğu insan günde 8 saat uyumaya alışmış görünüyor; ama Roger Ekirch, uykuyla bağlantılı pek çok sorunun, insan vücudunun doğal olarak bölümler halinde uyumayı tercih etmesinden ve her yerde suni ışık bulunmasından kaynaklandığını düşünüyor.
(Devamı var)