
15 Temmuz darbe girişiminin yaşandığı o kara günlerde Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü görevine getirilen Prof. Dr. Ömer Çomaklı, ikinci dört yıl için Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından görevlendirildi. 5 yıldır Atatürk Üniversitesini yöneten Rektör Ömer Çomaklı ile üniversitenin dününü bugünü konuştuk. Geride bırakılan zamanda FETÖ ile mücadelede nasıl yol alındığını, üniversitenin öğrenci yapısını, pandemi sürecini ve aşı çalışmaları başlıklarını masaya yatırdık. Aşı çalışmalarında ciddi yol alındığını belirten Rektör Çomaklı, insan deneylerine geçmek için Sağlık Bakanlığı’ndan onay beklendiklerini açıkladı.
Röportaj Sevda Güneş İncesu/Pusula

Rektörlük görevine başladığınız yıllar FETÖ ile mücadele ile geçti. İkinci kez koltuğa otururken pandemi süreci başladı. Biraz şanssız bir durum olmalı, siz nasıl yorumlarsınız.
Biz göreve geldiğimizde 15 Temmuz hain darbe girişiminin üzerinden henüz 15 gün geçmişti. Yoğun bir süreç geçirdik, FETÖ ile ciddi mücadele yaptık. Ancak biz devlet olarak adil ve adaletli davrandık. Öncelikle bir inceleme komisyonu kurduk. Daha sonra öğretim üyeleri için ayrı bir komisyon, idareci ve memurlar için ayrı bir komisyon oluşturduk. Oradan çıkan sonuçları YÖK’e bildirdik. Biz sadece FETÖ ile mücadeleye yoğunlaşmadık aynı zamanda üniversitemizin gelişip dönüşmesi çalışmalarına başladık. 64 yıllık üniversiteyiz, bakıldığında büyük bir kurumsal yapısı var gibi görünen ama gerçekte olmayan bir yapıydı.

FETÖ ile mücadelede ilk reflekste bir çok kişinin haksızlığa uğradığı iddiaları vardı. Hatta soruşturmalar sonunda göreve iadeler oldu. Sizde de böyle durumlar yaşandı mı, göreve dönenler var mı?
Elbette, kurulan komisyonlarda bir takım düzeltmeler yapıldı. Neticede göreve dönenler oldu, yargının verdiği bir karar. Bizde işler çok objektif yürüdü. İşin başında konunun uzmanı profesörler vardı. İhbarlarla falan yol almadık. Neticede bize devletin yetkili mercilerinden dosyalar geldi. İçişleri Bakanlığı, Emniyet, MİT gibi önemli kurumlardan gelen ihbarlar üzerinden inceleme yaptık. Soruşturma sonunda incelemeye gerek yok kararı da verildi, yargıya gidende oldu, ihraç kararı alanlar da. Komisyondaki 7 kişilik profesör ekip ince eleyip sık dokudu. Ancak bizim verdiğimiz kararların bazılarında bozulma oldu. Neticede bir çok davada da böyle olmaz mı? Bir mahkemenin verdiği kararı bir üst mahkeme bozar. Soruşturmaların geneline baktığımızda ise Atatürk Üniversitesi bu işi en doğru ve en hakkaniyetli yürüten kurumlardan oldu. Hiç kimseye haksızlık yapılmadı.

Atatürk Üniversitesi ile bir dönem cemaat ve bazı tarikatların ismi çok fazla yan yana, iç içe anılıyordu. Üniversitenin imajı bu kavramlar üzerinden yürüyordu. Bu anlamda bir çalışma yürüttünüz mü? Üniversite artık gerçek kimliğine kavuştu denilebilir mi?
Elbette kavuştu, biz burada bilim yapıyoruz. Bizim yönetim anlayışımızda liyakat esastır. Başarı esaslı hareket ederiz. Biz hiç kimsenin ideolojisine, dini inancına, ya da mensubu olduğu gruba bakmayız. Biz başarısına bakarız. Elbette insanların mensup olduğu dini ya da siyasi gruplar olabilir, buna karşı değiliz. Ancak bu onun özel yaşantısına ait detaydır. Biz o insanların akademik çalışmasına, bilime kattığı değere, bilimsel yayınlarına, eserlerine bakar değer veririz. Atama ve yükseltmelerde olsun, araştırma görevlisi olsun biz her bir öğretim üyesinin başarılarına bakıyoruz. Haliyle kişinin mensup olduğu cemaat bizi ilgilendirmiyor.
Kadrolaşmada da durum böylemidir?
Kesinlikle bir kere ben kendi ailemi bu işlerden uzak tutmaya çalıştım. Şimdi benim bir yiyenim TUS’u kazanıp hakkı ile gelmiş. Bu benim dışımdaki bir durum. Bunun dışında hiçbir akrabama, hiçbir yakınıma torpil yapmadım yapmamda. Torpilin ve adam kayırmanın olmadığı bir yönetim anlayışını benimsedik ve onu sergiliyoruz.

Göreve bir slogan ile geldiniz, ‘Yeni Nesil Üniversite.’ Bu sloganın altını doldurabildiniz mi, hedefe ulaştınız mı?
Bu benim bir hayalim ve iddiamdı. Biz 2 yıl FETÖ ile mücadele ederken asla boş durmadık. Yapıları oluşturmaya başladık. Üniversiteler birer eğitim kurumları, birinci görevimiz bu. Bizim ikici görevimiz, araştırma geliştirmedir. Üniversiteler bu görevleri yaparken aslında en önemli bir görevi olan topluma katkı sunma, topluma değer katma, toplumun önünü açma unsuru dikkate alınmıyordu. 21. yüzyıldan sonra meydana gelen sanayileşme üniversitelerin toplum ile entegre olmayı zorunlu kılmıştır. İşte biz üniversitemizde tüm görevleri içine alan değişimi yapmak için ciddi bir proje yaptık. Bir yıl boyunca Atatürk Üniversitesi dönüşüm ve değişimi projesi hazırladık. Projenin aktif süresini 2 yıl planlamıştık ama biraz sarktı. Birinci dönemde projenin temel ayaklarını oluşturduk. Konunun uzmanları ile Atatürk Üniversitesi misyonu, vizyonunu konuştuk. Şu an bizim yazılı olan misyon ve vizyonumuzu rast gele yazmadık. Akademisyenler, Türkiye’nin önde gelen bilim adamları, kendi çalışma arkadaşlarımız. Sayın Recep Akdağ ile diğer Milletvekillerimiz ile TUBİTAK Başkanımız Hasan Mandal Hoca gibi konunun uzmanları ila tartıştık biz bunu. Arama konferansını sonuçları mutfağa gitti. Senatoya gitmesi gerekenler senetoya yönetime gitmesi gerekenler oldu. Biz hiç beklemeden gerekenleri yaptık. Öğrencilerle konferans yaptık. Öğrenci bizden nasıl bir üniversite istiyor, paydaşlarımız ne istiyor? Onlarla da konferans yapıldı. Ben üniversite sanayi işbirliğini kaldırdım. Üniversite sadece sanayi ile iş birliği yapmaz, toplumun her kesimi ile yapar. Bu nedenle herkes bizim paydaşımız oldu. Herkesi dinledik. Ortaya çok önemli 40 küsur proje çıktı. Projeleri kısa, orta ve uzun vadeye böldük. En öne çıkan proje yazılım oldu. İkinci biomedikal, Üniversitemizin de içinde bulunacağı özel sağlık sektörü, tarım ve yine belediye işbirliği ile yüksek irtifada soğuk test merkezi, özellikle savunma sanayide geliştirilen cihazları Erzurum’da ki soğuk havada test edilmesi. Bizim teknolojik alp yapımız buna müsait. Çok az bütçeyle proje hemen hayata geçebilir. Hatta biz yerli otomobili Bursa’da değil Erzurum’da çok daha az bütçeyle yapalım dedik, Sayın Bakanımız Mustafa Varank’a sunduk. Sadece Erzurum’un kalkınmasına yönelik 35 proje ortaya çıkardık. Bu dosyaları siyasiler ve basınla paylaşamadık. Yeni Nesil Üniversite kapsamında sadece kapılarımızı halka açmakla kalmadık aynı zamanda kalkınmanın şifrelerini araladık.

Türkiye’de artık üniversiteler nitelikten ziyade niceliğe bakıyor. Atatürk Üniversitesinde durum ne? Nitelik açısından öğrenci profili nasıl?
Her ile bir üniversite elbette öğrenci niteliğini etkileyen bir unsur oldu. Atatürk Üniversitesi her daim tercih edilen bir üniversite olmuştur. Şuan bile yüzde 97 doluluk oranındayız. Biz hem niteliğe hem de niceliğe önem veriyoruz. Erzurum bir üniversite kentti. Biz her daim şehri düşünüyoruz. Arama konferanslarında gece eğitimini kapatma kararı çıktı. Ben karşı çıktım, bizim gece eğitiminde ciddi bir öğrenci sayımız var. Bu şehrin ekonomisini etkileyen bir durum, 80 bin öğrenci bu şehir için ideal bir rakam. Türkiye’nin sayılı ve başarılı Açık Öğretim Fakültesine sahibiz, İstanbul ile kafa kafaya yarışıyoruz. Bizim için nitelik kadar nicelikte önemli, gelen örgencimize daha nasıl kaliteli eğitim verebiliriz bunun yollarını arıyoruz. Diplomanın yanında çeşitli alanlarda sertifika sahibi etme çabamız var.
Beyin göçünde üniversite nasıl, kaybımız çok mu?
Hayır, beyin göçü denen olgu doğal bir süreç. Şimdi insanlar belirli bir yaştan sonra ailesinin yanına gitmek istiyor. Buda sizin git gide yerelleşmenize neden oluyor. FETÖ ile mücadele döneminde öğretim görevlisi sayımız 1300’ler civarındaydı. Şuan 1700 civarında yani birileri gidiyor ama birileri de geliyor. Kendi içinde bu değişim yaşanıyor, aslında Türkiye’de durum böyle. Gidip dönenler de oldu, buradaki huzur ortamını, teknik altyapıyı gittikleri yerde bulamayabiliyorlar.

Salgın döneminde dünya genelinde en çok sağlık, eğitim ve ekonomi etkilendi. Bu süreçte eğitim nasıl bir yara aldı?
Her kesim gibi bizde ciddi etkilendik. Yeni Nesil Dönüşüm projemizde bir başlığımız da Uzaktan Eğitimin, eğitimin bir parçası olması vardı. Dünya buna doğru zaten gidecek. Biz bunun altyapısını kurmuştuk, Türkiye’nin en güçlü bilgisayar altyapısına sahibiz. Pandemi’den önce bunun denemelerini yapmıştık, bu nedenle süreç içinde zorlanmadık. Ülkede bu işi en iyi yöneten üniversite olduk, günde 40 bin öğrenci sisteme sorunsuz girdi. Online komisyonu oluşturduk. Sadece onların sayısı bile bir çok üniversitenin kadrosu kadar.13 bin 200 ders yapıldı. Ama öğrencilerimizi çok özledik. Eğitim ve bilim açısından tüm dersler uzaktan yapmak doğru değil. Eylül ayında inşallah buluşuruz. Öğrenci olmadan hiç bir şeyin tadı yok. Öğrencilerimizi yeni dönemde sürprizler bekliyor. Garaj Okuma Salonu bunlardan biri.
Biraz da sağlık alanında yapılanlara değinelim. Üniversite hastanesi olarak pandemiyi nasıl göğüslediniz?
Pandeminin ilk günlerinde mecburen bizim hastanemiz de Covit-19 hastalarına baktı. Daha sonra Sayın Valimizin yöneticiliği devreye girdi, kendisine teşekkür ederim. Şehir Hastanesi ve Mareşal, pandemi hastanesi oldu. Atatürk Üniversitesi tüm birimleri ile normal covit dışı hastalara baktı. Tabi biz bir tek Erzurum’a değil tüm bölgedeki 14 ile hizmet verdiğimiz için böyle bir karar aldık. Ciddi bir yükü göğüsledik, zaman zaman covit hastaları da aldık ama ağırlıklı olarak normal hasta baktık. Günde 160 ameliyat, ayakta hasta sayımız ise 6 bine vurduğu zamanlar oldu. İyi bir yönetim sergiledik, yüzümüzün akı ile bu süreçten çıktık. Ciddi yoğunluk oldu mu? Elbette oldu, bu şehrin başarısı. Tüm bu olumsuzluklara rağmen mali olarak iyi bir yönetim sergiledik. Tek kuruş borcumuz yok, kasamızda paramız var. Ve bizde gelen hasta asla geri döndürülmez. Tüm ekip arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
Türkiye’de Covit-19 aşısı çalışan üniversiteler arasındasınız. Şu an Kayseri Üniversitesi ön planda onu Elazığ izliyor. Atatürk Üniversitesi’nde durum ne, aşı konusunda geç mi kalındı?
Hayır, geç falan kalmadık, bir kere Türkiye’de aşı merkezi alt yapısı Kayseri’de var. Türkiye’de bizim gibi bir çok yerde aşı merkezi yoktu. Biz pandemi döneminde aşı merkezi kurduk. TUSEB’in verdiği 1 milyonluk proje ile işe başladık. Kendi imkanlarımız ile buna katkı verdik. Bizim aşı çalışmamız aslında takvimin önünde gidiyor. Şu anda hayvan deneylerini geçtik. Benim alanım değil ama süreci yakından takip ediyorum. Arkadaşlar Ankara’da bazı deneyler yaptılar. Sağlık Bakanlığı’ndan izin bekliyoruz. Faz 1 Faz 2 aşamasına geçeceğiz. İşin sonunda Türkiye’deki birkaç aşıdan biri bizim ki olur. 19 merkezden biri biziz, bu yılın sonunda süreci tamamlamış olacağız. Sadece aşıda değil bu yıl her konuda vites büyülteceğiz. Atatürk Üniversitesi’ni Dünya’da ilk 500 Türkiye’de ilk 10’da kalacak şekilde dizayn ettik.
Röportaj Sevda Güneş İncesu/Pusula

Rektörlük görevine başladığınız yıllar FETÖ ile mücadele ile geçti. İkinci kez koltuğa otururken pandemi süreci başladı. Biraz şanssız bir durum olmalı, siz nasıl yorumlarsınız.
Biz göreve geldiğimizde 15 Temmuz hain darbe girişiminin üzerinden henüz 15 gün geçmişti. Yoğun bir süreç geçirdik, FETÖ ile ciddi mücadele yaptık. Ancak biz devlet olarak adil ve adaletli davrandık. Öncelikle bir inceleme komisyonu kurduk. Daha sonra öğretim üyeleri için ayrı bir komisyon, idareci ve memurlar için ayrı bir komisyon oluşturduk. Oradan çıkan sonuçları YÖK’e bildirdik. Biz sadece FETÖ ile mücadeleye yoğunlaşmadık aynı zamanda üniversitemizin gelişip dönüşmesi çalışmalarına başladık. 64 yıllık üniversiteyiz, bakıldığında büyük bir kurumsal yapısı var gibi görünen ama gerçekte olmayan bir yapıydı.

FETÖ ile mücadelede ilk reflekste bir çok kişinin haksızlığa uğradığı iddiaları vardı. Hatta soruşturmalar sonunda göreve iadeler oldu. Sizde de böyle durumlar yaşandı mı, göreve dönenler var mı?
Elbette, kurulan komisyonlarda bir takım düzeltmeler yapıldı. Neticede göreve dönenler oldu, yargının verdiği bir karar. Bizde işler çok objektif yürüdü. İşin başında konunun uzmanı profesörler vardı. İhbarlarla falan yol almadık. Neticede bize devletin yetkili mercilerinden dosyalar geldi. İçişleri Bakanlığı, Emniyet, MİT gibi önemli kurumlardan gelen ihbarlar üzerinden inceleme yaptık. Soruşturma sonunda incelemeye gerek yok kararı da verildi, yargıya gidende oldu, ihraç kararı alanlar da. Komisyondaki 7 kişilik profesör ekip ince eleyip sık dokudu. Ancak bizim verdiğimiz kararların bazılarında bozulma oldu. Neticede bir çok davada da böyle olmaz mı? Bir mahkemenin verdiği kararı bir üst mahkeme bozar. Soruşturmaların geneline baktığımızda ise Atatürk Üniversitesi bu işi en doğru ve en hakkaniyetli yürüten kurumlardan oldu. Hiç kimseye haksızlık yapılmadı.

Atatürk Üniversitesi ile bir dönem cemaat ve bazı tarikatların ismi çok fazla yan yana, iç içe anılıyordu. Üniversitenin imajı bu kavramlar üzerinden yürüyordu. Bu anlamda bir çalışma yürüttünüz mü? Üniversite artık gerçek kimliğine kavuştu denilebilir mi?
Elbette kavuştu, biz burada bilim yapıyoruz. Bizim yönetim anlayışımızda liyakat esastır. Başarı esaslı hareket ederiz. Biz hiç kimsenin ideolojisine, dini inancına, ya da mensubu olduğu gruba bakmayız. Biz başarısına bakarız. Elbette insanların mensup olduğu dini ya da siyasi gruplar olabilir, buna karşı değiliz. Ancak bu onun özel yaşantısına ait detaydır. Biz o insanların akademik çalışmasına, bilime kattığı değere, bilimsel yayınlarına, eserlerine bakar değer veririz. Atama ve yükseltmelerde olsun, araştırma görevlisi olsun biz her bir öğretim üyesinin başarılarına bakıyoruz. Haliyle kişinin mensup olduğu cemaat bizi ilgilendirmiyor.
Kadrolaşmada da durum böylemidir?
Kesinlikle bir kere ben kendi ailemi bu işlerden uzak tutmaya çalıştım. Şimdi benim bir yiyenim TUS’u kazanıp hakkı ile gelmiş. Bu benim dışımdaki bir durum. Bunun dışında hiçbir akrabama, hiçbir yakınıma torpil yapmadım yapmamda. Torpilin ve adam kayırmanın olmadığı bir yönetim anlayışını benimsedik ve onu sergiliyoruz.

Göreve bir slogan ile geldiniz, ‘Yeni Nesil Üniversite.’ Bu sloganın altını doldurabildiniz mi, hedefe ulaştınız mı?
Bu benim bir hayalim ve iddiamdı. Biz 2 yıl FETÖ ile mücadele ederken asla boş durmadık. Yapıları oluşturmaya başladık. Üniversiteler birer eğitim kurumları, birinci görevimiz bu. Bizim ikici görevimiz, araştırma geliştirmedir. Üniversiteler bu görevleri yaparken aslında en önemli bir görevi olan topluma katkı sunma, topluma değer katma, toplumun önünü açma unsuru dikkate alınmıyordu. 21. yüzyıldan sonra meydana gelen sanayileşme üniversitelerin toplum ile entegre olmayı zorunlu kılmıştır. İşte biz üniversitemizde tüm görevleri içine alan değişimi yapmak için ciddi bir proje yaptık. Bir yıl boyunca Atatürk Üniversitesi dönüşüm ve değişimi projesi hazırladık. Projenin aktif süresini 2 yıl planlamıştık ama biraz sarktı. Birinci dönemde projenin temel ayaklarını oluşturduk. Konunun uzmanları ile Atatürk Üniversitesi misyonu, vizyonunu konuştuk. Şu an bizim yazılı olan misyon ve vizyonumuzu rast gele yazmadık. Akademisyenler, Türkiye’nin önde gelen bilim adamları, kendi çalışma arkadaşlarımız. Sayın Recep Akdağ ile diğer Milletvekillerimiz ile TUBİTAK Başkanımız Hasan Mandal Hoca gibi konunun uzmanları ila tartıştık biz bunu. Arama konferansını sonuçları mutfağa gitti. Senatoya gitmesi gerekenler senetoya yönetime gitmesi gerekenler oldu. Biz hiç beklemeden gerekenleri yaptık. Öğrencilerle konferans yaptık. Öğrenci bizden nasıl bir üniversite istiyor, paydaşlarımız ne istiyor? Onlarla da konferans yapıldı. Ben üniversite sanayi işbirliğini kaldırdım. Üniversite sadece sanayi ile iş birliği yapmaz, toplumun her kesimi ile yapar. Bu nedenle herkes bizim paydaşımız oldu. Herkesi dinledik. Ortaya çok önemli 40 küsur proje çıktı. Projeleri kısa, orta ve uzun vadeye böldük. En öne çıkan proje yazılım oldu. İkinci biomedikal, Üniversitemizin de içinde bulunacağı özel sağlık sektörü, tarım ve yine belediye işbirliği ile yüksek irtifada soğuk test merkezi, özellikle savunma sanayide geliştirilen cihazları Erzurum’da ki soğuk havada test edilmesi. Bizim teknolojik alp yapımız buna müsait. Çok az bütçeyle proje hemen hayata geçebilir. Hatta biz yerli otomobili Bursa’da değil Erzurum’da çok daha az bütçeyle yapalım dedik, Sayın Bakanımız Mustafa Varank’a sunduk. Sadece Erzurum’un kalkınmasına yönelik 35 proje ortaya çıkardık. Bu dosyaları siyasiler ve basınla paylaşamadık. Yeni Nesil Üniversite kapsamında sadece kapılarımızı halka açmakla kalmadık aynı zamanda kalkınmanın şifrelerini araladık.

Türkiye’de artık üniversiteler nitelikten ziyade niceliğe bakıyor. Atatürk Üniversitesinde durum ne? Nitelik açısından öğrenci profili nasıl?
Her ile bir üniversite elbette öğrenci niteliğini etkileyen bir unsur oldu. Atatürk Üniversitesi her daim tercih edilen bir üniversite olmuştur. Şuan bile yüzde 97 doluluk oranındayız. Biz hem niteliğe hem de niceliğe önem veriyoruz. Erzurum bir üniversite kentti. Biz her daim şehri düşünüyoruz. Arama konferanslarında gece eğitimini kapatma kararı çıktı. Ben karşı çıktım, bizim gece eğitiminde ciddi bir öğrenci sayımız var. Bu şehrin ekonomisini etkileyen bir durum, 80 bin öğrenci bu şehir için ideal bir rakam. Türkiye’nin sayılı ve başarılı Açık Öğretim Fakültesine sahibiz, İstanbul ile kafa kafaya yarışıyoruz. Bizim için nitelik kadar nicelikte önemli, gelen örgencimize daha nasıl kaliteli eğitim verebiliriz bunun yollarını arıyoruz. Diplomanın yanında çeşitli alanlarda sertifika sahibi etme çabamız var.
Beyin göçünde üniversite nasıl, kaybımız çok mu?
Hayır, beyin göçü denen olgu doğal bir süreç. Şimdi insanlar belirli bir yaştan sonra ailesinin yanına gitmek istiyor. Buda sizin git gide yerelleşmenize neden oluyor. FETÖ ile mücadele döneminde öğretim görevlisi sayımız 1300’ler civarındaydı. Şuan 1700 civarında yani birileri gidiyor ama birileri de geliyor. Kendi içinde bu değişim yaşanıyor, aslında Türkiye’de durum böyle. Gidip dönenler de oldu, buradaki huzur ortamını, teknik altyapıyı gittikleri yerde bulamayabiliyorlar.

Salgın döneminde dünya genelinde en çok sağlık, eğitim ve ekonomi etkilendi. Bu süreçte eğitim nasıl bir yara aldı?
Her kesim gibi bizde ciddi etkilendik. Yeni Nesil Dönüşüm projemizde bir başlığımız da Uzaktan Eğitimin, eğitimin bir parçası olması vardı. Dünya buna doğru zaten gidecek. Biz bunun altyapısını kurmuştuk, Türkiye’nin en güçlü bilgisayar altyapısına sahibiz. Pandemi’den önce bunun denemelerini yapmıştık, bu nedenle süreç içinde zorlanmadık. Ülkede bu işi en iyi yöneten üniversite olduk, günde 40 bin öğrenci sisteme sorunsuz girdi. Online komisyonu oluşturduk. Sadece onların sayısı bile bir çok üniversitenin kadrosu kadar.13 bin 200 ders yapıldı. Ama öğrencilerimizi çok özledik. Eğitim ve bilim açısından tüm dersler uzaktan yapmak doğru değil. Eylül ayında inşallah buluşuruz. Öğrenci olmadan hiç bir şeyin tadı yok. Öğrencilerimizi yeni dönemde sürprizler bekliyor. Garaj Okuma Salonu bunlardan biri.
Biraz da sağlık alanında yapılanlara değinelim. Üniversite hastanesi olarak pandemiyi nasıl göğüslediniz?
Pandeminin ilk günlerinde mecburen bizim hastanemiz de Covit-19 hastalarına baktı. Daha sonra Sayın Valimizin yöneticiliği devreye girdi, kendisine teşekkür ederim. Şehir Hastanesi ve Mareşal, pandemi hastanesi oldu. Atatürk Üniversitesi tüm birimleri ile normal covit dışı hastalara baktı. Tabi biz bir tek Erzurum’a değil tüm bölgedeki 14 ile hizmet verdiğimiz için böyle bir karar aldık. Ciddi bir yükü göğüsledik, zaman zaman covit hastaları da aldık ama ağırlıklı olarak normal hasta baktık. Günde 160 ameliyat, ayakta hasta sayımız ise 6 bine vurduğu zamanlar oldu. İyi bir yönetim sergiledik, yüzümüzün akı ile bu süreçten çıktık. Ciddi yoğunluk oldu mu? Elbette oldu, bu şehrin başarısı. Tüm bu olumsuzluklara rağmen mali olarak iyi bir yönetim sergiledik. Tek kuruş borcumuz yok, kasamızda paramız var. Ve bizde gelen hasta asla geri döndürülmez. Tüm ekip arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
Türkiye’de Covit-19 aşısı çalışan üniversiteler arasındasınız. Şu an Kayseri Üniversitesi ön planda onu Elazığ izliyor. Atatürk Üniversitesi’nde durum ne, aşı konusunda geç mi kalındı?
Hayır, geç falan kalmadık, bir kere Türkiye’de aşı merkezi alt yapısı Kayseri’de var. Türkiye’de bizim gibi bir çok yerde aşı merkezi yoktu. Biz pandemi döneminde aşı merkezi kurduk. TUSEB’in verdiği 1 milyonluk proje ile işe başladık. Kendi imkanlarımız ile buna katkı verdik. Bizim aşı çalışmamız aslında takvimin önünde gidiyor. Şu anda hayvan deneylerini geçtik. Benim alanım değil ama süreci yakından takip ediyorum. Arkadaşlar Ankara’da bazı deneyler yaptılar. Sağlık Bakanlığı’ndan izin bekliyoruz. Faz 1 Faz 2 aşamasına geçeceğiz. İşin sonunda Türkiye’deki birkaç aşıdan biri bizim ki olur. 19 merkezden biri biziz, bu yılın sonunda süreci tamamlamış olacağız. Sadece aşıda değil bu yıl her konuda vites büyülteceğiz. Atatürk Üniversitesi’ni Dünya’da ilk 500 Türkiye’de ilk 10’da kalacak şekilde dizayn ettik.