
Efendim, öncelikle iki satır yukarıdaki başlık sizi yanıltmasın. İstesem de gidip Almanya’da, Amerika’da muayene, tedavi falan olacak servetim yok; ama olsaydı ve tercih etmem gerekseydi de ben yine gitmeyip, ülkemin doktorlarına tedavi olmayı seçerdim.
Ya da illa gideceksem orada bir Türk hekimi bulmayı; derdimi, meramımı ona Türkçe anlatmayı isterdim...
Artık o isim, Dr. Öz mü olur, Prof. Dr. Çilingiroğlu mu olur, Prof. Dr. Mustafa Tekin mi, Dilek Gürsoy mu, yoksa Covid-19 için Biontec aşısını geliştiren doktorlar Uğur-Özlem Şahin çiftinden biri mi olurdu, onu da herhalde servetimdeki sıfırlar belirlerdi!
Şimdi olmayan şeyler...
★★
Peki, sadede gelelim:
Normal bir insan hastalıklar güncesi tutmaz; olsa olsa hipokondriyazis olmuş biri öyle yapar. Ama diğer yandan eğer siz de benim gibi kırkı, elliyi devirdiyseniz doğumunuzdan şu yaşınıza kadar herhalde güncesi tutulacak sayıda doktor kapısı çalmışsınızdır.
Düşünsenize; başınız ağırdı, bademciğiniz şişti, grip oldunuz, menüsküsten şüphelendiniz, halı sahada ayağınızı burktunuz, romatizmanız azdı, öksürük tuttu, kurbanda elinizi kestiniz. Olmadı mı hiç?
Allah beterinden saklasın!
Yılda ortalama kaç kez, bütün hayatınız boyunca toplam kaç kere?
Saymamışsınızdır tabii.
Sorun değil, dedim ya normal bir insan zaten böyle şeyleri saymaz.
Ama eminim ki çaldığınız o kapının ardında sizi karşılayan yüzleri hiç unutmamışsınızdır:
Çocuğunuza şakalar yapan o sempatik aile hekimi…
Ser verip sır vermeyen ve fakat bir yandan da ‘Kaygılanma’ diye size göz kırpan dahiliyeci…
Sizi en sıkıntılı anınızda güldürmeyi başaran esprili diş hekimi…
‘Vay hocam, Ayhan Işık gibi çıkmışsın’ deyip röntgendeki korkunç kara deliği aydınlatan radyoloji uzmanı…
Ve dahası…
Öyleleri, birer dehadır.
Harika insanlardır onlar.
Çünkü sağlığınız yerindeyken sizi mutlu etmeyi, güldürmeyi belki herkes başarabilir. Halbuki hastayken, yoğun kaygı ve stres altında olduğunuz zaman, hele de sağlık sorununuz azıcık ciddi boyuttaysa, bunu başarmak dahiyane bir yetenek gerektirir.
★★
Hayatıma girmiş müthiş doktorlar var:
Çocukluğumun kahramanı, şark hizmeti için uğradığı kasabamızı değiştirmiş sıradışı insan, rahmetli Dr. Ülkü Ulukılıç…
Benim öğretmenliğe başladığım, onun hekimliğe merhaba dediği 90’lı yılların başından beri, çeyrek asırdır dostluğumuzu hep geliştirerek sürdürdüğümüz müthiş sosyal analist Dr. Mustafa Kunt…
Alanya’da tanıştığım eğitim gönüllüsü harikulade çift Dr. Yasemin ve Dr. Erbaş Tercan…
Görkemli sükûnetiyle ve müthiş ileri görüşlülüğüyle bana hep ilham vermiş (rahmetli) Dr. Levent Baltacı…
Kıbrıs’tan çok değerli ağabeyim, aydın, vatanperver Göz Uzmanı Dr. Özkan Korun...
Antalya Manavgat’tan çok değerli velim, dostum, ilham kaynağım, gerçek Türk aydını Dahiliye Uzmanı Dr. Mehmet Çal...
Afrika ülkelerinde uzun zaman bulunmuş, idealist ve yürekli arkadaşım Dr. Özer Kasap…
Çarpıcı, bilge, sporsever hemşehrim, ağabeyim, ilk aile hekimim ‘Beşiktaş Çarşı’ madalyonuyla Dr. Mehmet Naci Özmenoğlu…
Mehmet beyden sonra aile hekimimiz olan ve hâlâ ma-aile kahrımızı çeken sevgili dostum, ağabeyim Dr. Mehmet Keleş ve yine Mersin’de hem velim hem doktorum hem dostum Ortopedist Dr. Mehmet Sağlamoğlu...
Yine hem cömert dostluğuyla hem alçakgönüllülüğüyle kafamdaki ‘aydın insan’ imajını baştan sona değiştiren akademisyen, hekim, sanatçı Prof. Dr. Sait Eğrilmez ve eşi, tevazu anıtı Göz Uzmanı sevgili Dr. Deniz Eğrilmez…
Doktor olmayı seçmiş öğrencilerim: Kübra, Bilgecan, Kâmil, Melis, Ali Kemal, Zeki, Hüseyin, Raşit, Ali Kemal, Fatih, Bircan…
Ve bu mesleği mükemmel icra eden, birbirinden değerli velilerim…
Onların hepsinin tek ortak yönü mesleklerinin kutsiyeti değil. Aynı zamanda iyi kalpli, medeni, yardımsever, insansever, merhametli, vicdanlı birer insan olmaları, hepsinin esas ortak yanı…
Yüreklerinde ve beyinlerinde magma gibi devinip duran o ‘iyi insan olma cevheri’, onları doğal olarak ‘etkileyici, sıcakkanlı, alçakgönüllü, bilgi aşığı, bununla birlikte dünya malına tapınmayan, yardımsever, sempatik birer kahramana’ dönüştürüyor. Var olsunlar!
★★
Allah beterinden saklasın ama sağlığınızı yitirip doktor kapısı çaldığınızda ister bilim kokan bir üniversite hastanesinde, ister İstanbul’daki en lüks özel hastanede, ister bozkırda ücra bir kasabanın derme çatma sağlık ocağında; çaldığınız o kapıyı açacak doktorun, bir önceki paragrafta betimlediğim gibi ‘unvan edinmek için devinirken içindeki insanı öldürmemiş’ biri olmasını istersiniz.
Ki sizi de kendisi gibi hayatta tutabilsin.
Yoksa vay halinize!
İşte bütün bunlardan ötürü, aileme vasiyetimdir:
Başıma sağlık-sıhhatle ilgili bir iş gelirse ve ben konuşamaz ve isteğimi dile getiremez halde olursam sakın ha bir gözükaralık edip çareyi Amerika’da Çin’de aramayın!
Yukarıya not ettiğim isimlerin her biri çok güvenilir, deha düzeyinde mesleki bilgiye, kültüre, harikulade iletişim gücüne sahip hekimlerdir.
Dostlarım oldukları için böyle demiyorum; harbiden çok iyidirler. Yaşayarak deneyimledim, gördüm...
İnsan gibi insandırlar ve Türkiye’nin bütün doktorları olmasa da doktorlarımızın %99’u onlar gibidirler, inanıyorum.
O halde tıpkı Ata’mın dediği gibi: ‘Beni (de) Türk hekimlerine emanet ediniz’!
Bu masum dileğim ve mizah bir yana, ben doktorların iyilikleri ile tabiyetleri arasında bir ilişki olmadığını, olamayacağını düşünüyorum. İyi doktor olmak ya da olmamak -tıpkı iyi öğretmen, iyi mühendis olmak ya da olmamak gibi- herhangi bir ırka, bir dine, bir mezhebe, tarikata, sivil veya değil bir örgüte mensup olmaktan veya belli bir dili konuşmaktan çok, doktorluğa uygun ruha, karaktere, akla, vicdana, reflekse, tutuma, üsluba sahip olmakla ya da olmamakla ilgilidir. Keza; o mesleği doğru biçimde icra etmeye yetecek eğitim, deneyim ve olanağa sahip olmakla da ilgili bir durumdur.
Bundandır ki İngiltere’de yaşayan çok başarılı İranlı doktorlar var…
Bundandır ki Amerika’da çığır açmış Türk doktorlar var…
Bundandır ki nüfusunun %99’u Müslüman olan Afrika ülkesi Somali’de Müslüman gönüllü doktorlarla omuz omuza çalışan yüzlerce Hindu, Hıristiyan ve Yahudi doktor var.
★★
Diplomaları, ihtisasları, referansları, ettikleri meslek yemini bir yana, hastasıyla ve hasta yakınıyla empati kurmayı başarabilen, duygu ve vicdan sahibi bütün hekimlerimizin ‘14 Mart Tıp Bayramı’nı kutluyorum.
Bir yere gitmesinler ve hiç de eksik olmasınlar.
Hayatlarımızın daima başköşesinde olacak onlar...
*: Yazarımız Savaşkan İlmak’ın Pusula yazı arşivinden bugüne uyarlanmıştır.
Ya da illa gideceksem orada bir Türk hekimi bulmayı; derdimi, meramımı ona Türkçe anlatmayı isterdim...
Artık o isim, Dr. Öz mü olur, Prof. Dr. Çilingiroğlu mu olur, Prof. Dr. Mustafa Tekin mi, Dilek Gürsoy mu, yoksa Covid-19 için Biontec aşısını geliştiren doktorlar Uğur-Özlem Şahin çiftinden biri mi olurdu, onu da herhalde servetimdeki sıfırlar belirlerdi!
Şimdi olmayan şeyler...
★★
Peki, sadede gelelim:
Normal bir insan hastalıklar güncesi tutmaz; olsa olsa hipokondriyazis olmuş biri öyle yapar. Ama diğer yandan eğer siz de benim gibi kırkı, elliyi devirdiyseniz doğumunuzdan şu yaşınıza kadar herhalde güncesi tutulacak sayıda doktor kapısı çalmışsınızdır.
Düşünsenize; başınız ağırdı, bademciğiniz şişti, grip oldunuz, menüsküsten şüphelendiniz, halı sahada ayağınızı burktunuz, romatizmanız azdı, öksürük tuttu, kurbanda elinizi kestiniz. Olmadı mı hiç?
Allah beterinden saklasın!
Yılda ortalama kaç kez, bütün hayatınız boyunca toplam kaç kere?
Saymamışsınızdır tabii.
Sorun değil, dedim ya normal bir insan zaten böyle şeyleri saymaz.
Ama eminim ki çaldığınız o kapının ardında sizi karşılayan yüzleri hiç unutmamışsınızdır:
Çocuğunuza şakalar yapan o sempatik aile hekimi…
Ser verip sır vermeyen ve fakat bir yandan da ‘Kaygılanma’ diye size göz kırpan dahiliyeci…
Sizi en sıkıntılı anınızda güldürmeyi başaran esprili diş hekimi…
‘Vay hocam, Ayhan Işık gibi çıkmışsın’ deyip röntgendeki korkunç kara deliği aydınlatan radyoloji uzmanı…
Ve dahası…
Öyleleri, birer dehadır.
Harika insanlardır onlar.
Çünkü sağlığınız yerindeyken sizi mutlu etmeyi, güldürmeyi belki herkes başarabilir. Halbuki hastayken, yoğun kaygı ve stres altında olduğunuz zaman, hele de sağlık sorununuz azıcık ciddi boyuttaysa, bunu başarmak dahiyane bir yetenek gerektirir.
★★
Hayatıma girmiş müthiş doktorlar var:
Çocukluğumun kahramanı, şark hizmeti için uğradığı kasabamızı değiştirmiş sıradışı insan, rahmetli Dr. Ülkü Ulukılıç…
Benim öğretmenliğe başladığım, onun hekimliğe merhaba dediği 90’lı yılların başından beri, çeyrek asırdır dostluğumuzu hep geliştirerek sürdürdüğümüz müthiş sosyal analist Dr. Mustafa Kunt…
Alanya’da tanıştığım eğitim gönüllüsü harikulade çift Dr. Yasemin ve Dr. Erbaş Tercan…
Görkemli sükûnetiyle ve müthiş ileri görüşlülüğüyle bana hep ilham vermiş (rahmetli) Dr. Levent Baltacı…
Kıbrıs’tan çok değerli ağabeyim, aydın, vatanperver Göz Uzmanı Dr. Özkan Korun...
Antalya Manavgat’tan çok değerli velim, dostum, ilham kaynağım, gerçek Türk aydını Dahiliye Uzmanı Dr. Mehmet Çal...
Afrika ülkelerinde uzun zaman bulunmuş, idealist ve yürekli arkadaşım Dr. Özer Kasap…
Çarpıcı, bilge, sporsever hemşehrim, ağabeyim, ilk aile hekimim ‘Beşiktaş Çarşı’ madalyonuyla Dr. Mehmet Naci Özmenoğlu…
Mehmet beyden sonra aile hekimimiz olan ve hâlâ ma-aile kahrımızı çeken sevgili dostum, ağabeyim Dr. Mehmet Keleş ve yine Mersin’de hem velim hem doktorum hem dostum Ortopedist Dr. Mehmet Sağlamoğlu...
Yine hem cömert dostluğuyla hem alçakgönüllülüğüyle kafamdaki ‘aydın insan’ imajını baştan sona değiştiren akademisyen, hekim, sanatçı Prof. Dr. Sait Eğrilmez ve eşi, tevazu anıtı Göz Uzmanı sevgili Dr. Deniz Eğrilmez…
Doktor olmayı seçmiş öğrencilerim: Kübra, Bilgecan, Kâmil, Melis, Ali Kemal, Zeki, Hüseyin, Raşit, Ali Kemal, Fatih, Bircan…
Ve bu mesleği mükemmel icra eden, birbirinden değerli velilerim…
Onların hepsinin tek ortak yönü mesleklerinin kutsiyeti değil. Aynı zamanda iyi kalpli, medeni, yardımsever, insansever, merhametli, vicdanlı birer insan olmaları, hepsinin esas ortak yanı…
Yüreklerinde ve beyinlerinde magma gibi devinip duran o ‘iyi insan olma cevheri’, onları doğal olarak ‘etkileyici, sıcakkanlı, alçakgönüllü, bilgi aşığı, bununla birlikte dünya malına tapınmayan, yardımsever, sempatik birer kahramana’ dönüştürüyor. Var olsunlar!
★★
Allah beterinden saklasın ama sağlığınızı yitirip doktor kapısı çaldığınızda ister bilim kokan bir üniversite hastanesinde, ister İstanbul’daki en lüks özel hastanede, ister bozkırda ücra bir kasabanın derme çatma sağlık ocağında; çaldığınız o kapıyı açacak doktorun, bir önceki paragrafta betimlediğim gibi ‘unvan edinmek için devinirken içindeki insanı öldürmemiş’ biri olmasını istersiniz.
Ki sizi de kendisi gibi hayatta tutabilsin.
Yoksa vay halinize!
İşte bütün bunlardan ötürü, aileme vasiyetimdir:
Başıma sağlık-sıhhatle ilgili bir iş gelirse ve ben konuşamaz ve isteğimi dile getiremez halde olursam sakın ha bir gözükaralık edip çareyi Amerika’da Çin’de aramayın!
Yukarıya not ettiğim isimlerin her biri çok güvenilir, deha düzeyinde mesleki bilgiye, kültüre, harikulade iletişim gücüne sahip hekimlerdir.
Dostlarım oldukları için böyle demiyorum; harbiden çok iyidirler. Yaşayarak deneyimledim, gördüm...
İnsan gibi insandırlar ve Türkiye’nin bütün doktorları olmasa da doktorlarımızın %99’u onlar gibidirler, inanıyorum.
O halde tıpkı Ata’mın dediği gibi: ‘Beni (de) Türk hekimlerine emanet ediniz’!
Bu masum dileğim ve mizah bir yana, ben doktorların iyilikleri ile tabiyetleri arasında bir ilişki olmadığını, olamayacağını düşünüyorum. İyi doktor olmak ya da olmamak -tıpkı iyi öğretmen, iyi mühendis olmak ya da olmamak gibi- herhangi bir ırka, bir dine, bir mezhebe, tarikata, sivil veya değil bir örgüte mensup olmaktan veya belli bir dili konuşmaktan çok, doktorluğa uygun ruha, karaktere, akla, vicdana, reflekse, tutuma, üsluba sahip olmakla ya da olmamakla ilgilidir. Keza; o mesleği doğru biçimde icra etmeye yetecek eğitim, deneyim ve olanağa sahip olmakla da ilgili bir durumdur.
Bundandır ki İngiltere’de yaşayan çok başarılı İranlı doktorlar var…
Bundandır ki Amerika’da çığır açmış Türk doktorlar var…
Bundandır ki nüfusunun %99’u Müslüman olan Afrika ülkesi Somali’de Müslüman gönüllü doktorlarla omuz omuza çalışan yüzlerce Hindu, Hıristiyan ve Yahudi doktor var.
★★
Diplomaları, ihtisasları, referansları, ettikleri meslek yemini bir yana, hastasıyla ve hasta yakınıyla empati kurmayı başarabilen, duygu ve vicdan sahibi bütün hekimlerimizin ‘14 Mart Tıp Bayramı’nı kutluyorum.
Bir yere gitmesinler ve hiç de eksik olmasınlar.
Hayatlarımızın daima başköşesinde olacak onlar...
*: Yazarımız Savaşkan İlmak’ın Pusula yazı arşivinden bugüne uyarlanmıştır.