
Bir an önce dönse iyi olacak!
Özellikle Üçkümbetlerde gerçekleşen kentsel dönüşümün ne denli gerekli olduğunu bilmeyenimiz, görmeyenimiz ve de anlamayanımız yok gibi. Özellikle eski, yıkılmaya yüz tutmuş binaların yıkılması, şehrin daha güzel ve modern bir görüntüye ulaşmasını hedefleyen kentsel dönüşümde ne var ki tek sorun, gecikmelerin olması. Gecikme olunca da ortaya çok kötü görüntüler çıkıyor. Mesela Kevelciler’de ki bu kentsel dönüşüm çalışmaları, bunun en çarpıcı örneği. Burada ERKONUT bir çok eski binayı söküp, yerine daha modern ve yaşanabilir alanlar, binalar inşaa etmesine rağmen, bölgede istenmeyen görüntüler de kendini göstermekten geri kalmıyor. Tam da Taşmağazaların arka tarafında çektiğim bu fotoğraf, sanki savaştan çıkılmış bir görüntüyü anlatıyor. Bir asfaltın yapılmaması bakın nasıl kötü bir görüntü ortaya koyuyor. Bu arada, hergün onca paranın döndüğü Taşmağazalarındaki o kuyumcuların arka tarafları adeta yoksulluğu andırıyor. Günün sonunda ez cümle, Tağmağazaların içi seni yakıyor, dışı beni!

Allah beraberliklerini daim etsin..
Onlar sadece baba oğul değil Aynı zamanda Böbrek kardeşleri!
2012 yılıydı. Doğuştan böbrek yetmezliği bulunan Turgay Aktaş’a tedavi gördüğü Antalya Medikal Park Hastanesi’nde böbrek nakline karar verilmişti. En ideali aile yakınlarından birisinin böbreğiydi. Erzurum’un tanınmış ve eskilerden olan mali müşavirlerinden baba Turgut Aktaş, bir an bile tereddüt etmeden ‘Evet’ demiş ve bir böbreğini oğluna vermişti. Nakil son derece başarılı geçmişti. Onlar artık sadece baba oğul değil, aynı zamanda da böbrek kardeşi olmuşlardı. Baba, bu zor gününde oğlunun yanında olmanın gurunu taşırken, oğul da sağlığına kavuştuğu için önce rabbine, sonra babasına dua ediyordu. Turgay’a, baba böbreği ile yaşamanın nasıl bir duygu olduğunu soruyorum. ‘’Onun canını da taşıyor gibiyim. Böbreğini bende hep emanet görüyorum. Parayla ölçülemeyecek kıymette bir emanet’’ diyor. O gün bugündür en küçük bir rahatsızlık duymadığını söyleyen Turgay Aktaş, babasının emanetini de taşıyor diye ayrıca sağlığına daha fazla önem verdiğini de söylüyor.

Baba oğul ile karşılaştım geçtiğimiz günler. Adeta etle tırnak gibiler. İnanılmaz bir sevgi bağı var aralarında. Bunu farketmemek mümkün değil. Oğul Turgay Aktaş bugün evli, iki çocuğu olan 33 yaşındaki bir genç olarak babasının neredeyse gölgesi olmuş. Nereye gitseler hep beraberler. Öyle ki baba Turgut Aktaş cep telefonu kullanmıyor. Öteden beri cep kullanma alışkanlığı yok. Onun telefonunu oğul Turgay taşıyor. Anlayacağınız sadece babanın böbreğini değil, telefonunu da yanında taşıyor. Baba ile oğul arasında bir de görüyorum ki böbrek bağı var, sağlıklı yaşarlar inşallah. Allah muhabbetlerini artırsın, herşey gönüllerince olsun. Baba oğul bana nedense sevdiğim bir özlü sözü de hatırlattı. Aile bağı dışındaki tüm bağlar ayak bağıdır diye. Zaten son derece düzenli, düzeyli bir aile yaşamları olduğunu bildiğim Aktaş ailesine bu vesile ile çok selam..

En havalı profil!
Sosyal medya kullanan hepimizin bir profil fotoğrafı vardır. Kimimiz kendi fotoğrafımızı, kimimiz de sevdiklerimizi, kutsal bulduğumuzu, artık ne bileyim, babamızı, oğlumuzu veya torunumuzu filan koymuşuzdur. Bazılarımız kendi iç dünyasını daha kolay anlatması için manzara fotoğrafı koyar profiline. Bir yerde konulan profilin kişiyi gerçek anlamda ifade ettiği de gözlenmektedir. Türlü türlü profillere rastladığımız günümüzde sanıyorum en havalı profillerden birine de Timsal anne, Timsal Karabekir’e ait olsa gerek. Bugün sağlık sorunları yaşayan, bir an önce iyileşmesini arzu ettiğimiz ve tekrar babası için de büyük anlam ifade eden Erzurum’a gelmesini dört gözle beklediğimiz Timsal anne, facebook’da ki profiline anne, baba ve diğer fertlerden oluşan kendi ailesini koymuş. Tahminen 1943 yılına ait siyah beyaz bir fotoğraf olsa gerek. Kendisinin de henüz 3-4 yaşlarındayken olan fotoğrafını. Kazım Karabekir gibi Şark Aslanı olarak Türk tarihinde ünlenen bir büyük komutanın kızı olmanın gururuyla koyduğu o fotoğraf için sanıyorum siz de aynı şeyi düşünüyorsunuzdur. Bana göre son zamanlarda gözlemlediğim en anlamlı, en havalı profillerden biridir bu fotoğraf! Bu benim son kararımdır.

Didem Dilara Duman’ın proğramı siftah yaptı..
Saklı kalmayacak artık!
Herşeyden önce Didem Dilara Duman, bu işin eğitimini almış, buraya tırnaklarıya gelmiş bir sanatçıdır.
Bir süre önce gittiği Ankara Radyosu’nda da sesi ve yorumuyla dikkat çekmiş, son zamanların en gözde bayan sanatçılarından olmuştur.
Zaman zaman TRT Türkü’de farklı proğramlarda konuk olarak dinlediğim ve bir keresinde seslendirdiği Karadeniz yörelerinin türküleriyle de beğenimi kazanan Didem Dilara Duman’ı, ne var ki Türkiye yeterince tanımıyordu.
Böylesine eşsiz, nadide bir ses mutlaka tüm Türkiye insanının kulağına kadar ulaşmalıydı.
Saklı kalmamalıydı!
İşte çekimleri Erzurum’da gerçekleşen proğram, güzel bir fırsat oldu.
Herşeyden önce proğramın adına bayıldığımı söylemeliyim.

Duman ile görüştüm, ‘’Ben buldum ağabey’’ dedi.
İlk konu sanatçı olarak Taha Konuk, sürpriz oldu.
Böylesine güzel bir sesin de Erzurumlu olduğunu ilk defa öğreniyorum, hem sevindim, hem de kendi adıma utandım.
Niye daha önceden adını duymamışım, tanımamışım diye.
Her Cumartesi yayınlanacak, saati de son derece uygun bir saat.
Geçen Cumartesi günü ilk proğramının bir bölümünü izleyebildim, güzeldi.
Az biraz heyecan, az biraz dinamizmden uzaktı, o kadarı ilk başta kadı kızında da olacak şeyler.
Sazların Erzurumlu sanatçılar olması, proğram çekimlerinin Reyhani stüdyosunda yapılması, TRT Müzik izleyicisi olarak ayrıca on numara beş yıldız olmuş.
Başarı dileklerimi sunduğum Didem Dilara’nın Erzurumlu olması ise artık bal-kaymaktır, daha ne diyeyim!
Bu arada TRT yönetimini de es geçmiş olmayayım, eksik olmasınlar, teşekkür edeyim, o borç da üzerimde kalmasın.

Kafe açılışında bu defa temkinliyim!
Artık daha Beden Eğitimciye Bedenci deme lüksüm yok!
Uzun süre Polisamca İlkokulu’nda da müdürlük yapan, izcilik, çocuk oyunları gibi sosyalliğiyle ve farklı aktiviteleri ile yakından tanıdığım ve de sevdiğim Ertuğrul Gazi İlkokulu Müdürü Çetin Şengül hocam, önceki gün telefonla aradı, oğlu ve damadına ait bir kafenin açılışına davet etti. İl Jandarma Alay Komutanı Albay İlker Şimşek’in de yaptığı kafenin açılışına katılamadığım için üzüldüm. Orada olmalıydım ama işler, güçler yüzünden olamadım. Özel kahve sunumlarının gerçekleşeceği Yakutiye Medresesi arkasındaki kafenin sahiplerinin oğlu Burak Şengül ve damadının kardeşi Sadullah Tatar olduğunu söyleyen Çetin hocam, her iki işletmecinin de Beden Eğitimi öğretmeni olduğunu belirtince , ‘’Demek Bedenciler ha..’’ dedim sessizce. Çetin hocam, ‘’Aman kardeş, Bedenci demeyelim, Beden Eğitimci diyelim’’ diye ikazda bulununca geçmişte yaptığım bir haberde attığım Bedenci başlığını ve sonrasında aldığım tepkileri hatırladım.

Erzurum merkezde 3 önemli okulun başında idareci olarak Beden Eğitimci, hem de yakından tanıdığım ve sevdiğim hocalarımın haberini yaptığımda nasıl tepkiler aldığımı ben biliyorum. Niye haberde Bedenci demişim, Beden Eğitimci dememişim diye bayağı bana kızmışlar, hatta gönül koymuşlardı. O yüzden Çetin hocanın Bedenci oğullarının haberini yazarken bu defa Beden Eğitimci demek gerektiğini biliyordum. Zira artık bir başka Bedenci, pardon Beden Eğitimcileri küstürme lüksümüz yok, olamaz. Bu sayede geç de olsa Beden Eğitim hocalarının kendilerine Bedenci denmesinden son derece rahatsız olduklarını öğrenmiş oldum. Bu arada, keman resitalinin de yeraldığı ‘Kahveniz Bizden’ adlı kafeye hayırlı, bol kazanç, genç Beden Eğitimcilere de hayırlım olsun dileklerimi iletiyorum.
TUTTUĞUM BABA SÖZLER: Herkesin üç kişiliği vardır. Ortaya çıkardığı, sahip olduğu, sahip olduğunu sandığı! (Alphonse Karr)
DUVARIN DİLİ : Bir seni sevdim, bir de seni sevmeyi!
Özellikle Üçkümbetlerde gerçekleşen kentsel dönüşümün ne denli gerekli olduğunu bilmeyenimiz, görmeyenimiz ve de anlamayanımız yok gibi. Özellikle eski, yıkılmaya yüz tutmuş binaların yıkılması, şehrin daha güzel ve modern bir görüntüye ulaşmasını hedefleyen kentsel dönüşümde ne var ki tek sorun, gecikmelerin olması. Gecikme olunca da ortaya çok kötü görüntüler çıkıyor. Mesela Kevelciler’de ki bu kentsel dönüşüm çalışmaları, bunun en çarpıcı örneği. Burada ERKONUT bir çok eski binayı söküp, yerine daha modern ve yaşanabilir alanlar, binalar inşaa etmesine rağmen, bölgede istenmeyen görüntüler de kendini göstermekten geri kalmıyor. Tam da Taşmağazaların arka tarafında çektiğim bu fotoğraf, sanki savaştan çıkılmış bir görüntüyü anlatıyor. Bir asfaltın yapılmaması bakın nasıl kötü bir görüntü ortaya koyuyor. Bu arada, hergün onca paranın döndüğü Taşmağazalarındaki o kuyumcuların arka tarafları adeta yoksulluğu andırıyor. Günün sonunda ez cümle, Tağmağazaların içi seni yakıyor, dışı beni!

Allah beraberliklerini daim etsin..
Onlar sadece baba oğul değil Aynı zamanda Böbrek kardeşleri!
2012 yılıydı. Doğuştan böbrek yetmezliği bulunan Turgay Aktaş’a tedavi gördüğü Antalya Medikal Park Hastanesi’nde böbrek nakline karar verilmişti. En ideali aile yakınlarından birisinin böbreğiydi. Erzurum’un tanınmış ve eskilerden olan mali müşavirlerinden baba Turgut Aktaş, bir an bile tereddüt etmeden ‘Evet’ demiş ve bir böbreğini oğluna vermişti. Nakil son derece başarılı geçmişti. Onlar artık sadece baba oğul değil, aynı zamanda da böbrek kardeşi olmuşlardı. Baba, bu zor gününde oğlunun yanında olmanın gurunu taşırken, oğul da sağlığına kavuştuğu için önce rabbine, sonra babasına dua ediyordu. Turgay’a, baba böbreği ile yaşamanın nasıl bir duygu olduğunu soruyorum. ‘’Onun canını da taşıyor gibiyim. Böbreğini bende hep emanet görüyorum. Parayla ölçülemeyecek kıymette bir emanet’’ diyor. O gün bugündür en küçük bir rahatsızlık duymadığını söyleyen Turgay Aktaş, babasının emanetini de taşıyor diye ayrıca sağlığına daha fazla önem verdiğini de söylüyor.

Baba oğul ile karşılaştım geçtiğimiz günler. Adeta etle tırnak gibiler. İnanılmaz bir sevgi bağı var aralarında. Bunu farketmemek mümkün değil. Oğul Turgay Aktaş bugün evli, iki çocuğu olan 33 yaşındaki bir genç olarak babasının neredeyse gölgesi olmuş. Nereye gitseler hep beraberler. Öyle ki baba Turgut Aktaş cep telefonu kullanmıyor. Öteden beri cep kullanma alışkanlığı yok. Onun telefonunu oğul Turgay taşıyor. Anlayacağınız sadece babanın böbreğini değil, telefonunu da yanında taşıyor. Baba ile oğul arasında bir de görüyorum ki böbrek bağı var, sağlıklı yaşarlar inşallah. Allah muhabbetlerini artırsın, herşey gönüllerince olsun. Baba oğul bana nedense sevdiğim bir özlü sözü de hatırlattı. Aile bağı dışındaki tüm bağlar ayak bağıdır diye. Zaten son derece düzenli, düzeyli bir aile yaşamları olduğunu bildiğim Aktaş ailesine bu vesile ile çok selam..

En havalı profil!
Sosyal medya kullanan hepimizin bir profil fotoğrafı vardır. Kimimiz kendi fotoğrafımızı, kimimiz de sevdiklerimizi, kutsal bulduğumuzu, artık ne bileyim, babamızı, oğlumuzu veya torunumuzu filan koymuşuzdur. Bazılarımız kendi iç dünyasını daha kolay anlatması için manzara fotoğrafı koyar profiline. Bir yerde konulan profilin kişiyi gerçek anlamda ifade ettiği de gözlenmektedir. Türlü türlü profillere rastladığımız günümüzde sanıyorum en havalı profillerden birine de Timsal anne, Timsal Karabekir’e ait olsa gerek. Bugün sağlık sorunları yaşayan, bir an önce iyileşmesini arzu ettiğimiz ve tekrar babası için de büyük anlam ifade eden Erzurum’a gelmesini dört gözle beklediğimiz Timsal anne, facebook’da ki profiline anne, baba ve diğer fertlerden oluşan kendi ailesini koymuş. Tahminen 1943 yılına ait siyah beyaz bir fotoğraf olsa gerek. Kendisinin de henüz 3-4 yaşlarındayken olan fotoğrafını. Kazım Karabekir gibi Şark Aslanı olarak Türk tarihinde ünlenen bir büyük komutanın kızı olmanın gururuyla koyduğu o fotoğraf için sanıyorum siz de aynı şeyi düşünüyorsunuzdur. Bana göre son zamanlarda gözlemlediğim en anlamlı, en havalı profillerden biridir bu fotoğraf! Bu benim son kararımdır.

Didem Dilara Duman’ın proğramı siftah yaptı..
Saklı kalmayacak artık!
Herşeyden önce Didem Dilara Duman, bu işin eğitimini almış, buraya tırnaklarıya gelmiş bir sanatçıdır.
Bir süre önce gittiği Ankara Radyosu’nda da sesi ve yorumuyla dikkat çekmiş, son zamanların en gözde bayan sanatçılarından olmuştur.
Zaman zaman TRT Türkü’de farklı proğramlarda konuk olarak dinlediğim ve bir keresinde seslendirdiği Karadeniz yörelerinin türküleriyle de beğenimi kazanan Didem Dilara Duman’ı, ne var ki Türkiye yeterince tanımıyordu.
Böylesine eşsiz, nadide bir ses mutlaka tüm Türkiye insanının kulağına kadar ulaşmalıydı.
Saklı kalmamalıydı!
İşte çekimleri Erzurum’da gerçekleşen proğram, güzel bir fırsat oldu.
Herşeyden önce proğramın adına bayıldığımı söylemeliyim.

Duman ile görüştüm, ‘’Ben buldum ağabey’’ dedi.
İlk konu sanatçı olarak Taha Konuk, sürpriz oldu.
Böylesine güzel bir sesin de Erzurumlu olduğunu ilk defa öğreniyorum, hem sevindim, hem de kendi adıma utandım.
Niye daha önceden adını duymamışım, tanımamışım diye.
Her Cumartesi yayınlanacak, saati de son derece uygun bir saat.
Geçen Cumartesi günü ilk proğramının bir bölümünü izleyebildim, güzeldi.
Az biraz heyecan, az biraz dinamizmden uzaktı, o kadarı ilk başta kadı kızında da olacak şeyler.
Sazların Erzurumlu sanatçılar olması, proğram çekimlerinin Reyhani stüdyosunda yapılması, TRT Müzik izleyicisi olarak ayrıca on numara beş yıldız olmuş.
Başarı dileklerimi sunduğum Didem Dilara’nın Erzurumlu olması ise artık bal-kaymaktır, daha ne diyeyim!
Bu arada TRT yönetimini de es geçmiş olmayayım, eksik olmasınlar, teşekkür edeyim, o borç da üzerimde kalmasın.

Kafe açılışında bu defa temkinliyim!
Artık daha Beden Eğitimciye Bedenci deme lüksüm yok!
Uzun süre Polisamca İlkokulu’nda da müdürlük yapan, izcilik, çocuk oyunları gibi sosyalliğiyle ve farklı aktiviteleri ile yakından tanıdığım ve de sevdiğim Ertuğrul Gazi İlkokulu Müdürü Çetin Şengül hocam, önceki gün telefonla aradı, oğlu ve damadına ait bir kafenin açılışına davet etti. İl Jandarma Alay Komutanı Albay İlker Şimşek’in de yaptığı kafenin açılışına katılamadığım için üzüldüm. Orada olmalıydım ama işler, güçler yüzünden olamadım. Özel kahve sunumlarının gerçekleşeceği Yakutiye Medresesi arkasındaki kafenin sahiplerinin oğlu Burak Şengül ve damadının kardeşi Sadullah Tatar olduğunu söyleyen Çetin hocam, her iki işletmecinin de Beden Eğitimi öğretmeni olduğunu belirtince , ‘’Demek Bedenciler ha..’’ dedim sessizce. Çetin hocam, ‘’Aman kardeş, Bedenci demeyelim, Beden Eğitimci diyelim’’ diye ikazda bulununca geçmişte yaptığım bir haberde attığım Bedenci başlığını ve sonrasında aldığım tepkileri hatırladım.

Erzurum merkezde 3 önemli okulun başında idareci olarak Beden Eğitimci, hem de yakından tanıdığım ve sevdiğim hocalarımın haberini yaptığımda nasıl tepkiler aldığımı ben biliyorum. Niye haberde Bedenci demişim, Beden Eğitimci dememişim diye bayağı bana kızmışlar, hatta gönül koymuşlardı. O yüzden Çetin hocanın Bedenci oğullarının haberini yazarken bu defa Beden Eğitimci demek gerektiğini biliyordum. Zira artık bir başka Bedenci, pardon Beden Eğitimcileri küstürme lüksümüz yok, olamaz. Bu sayede geç de olsa Beden Eğitim hocalarının kendilerine Bedenci denmesinden son derece rahatsız olduklarını öğrenmiş oldum. Bu arada, keman resitalinin de yeraldığı ‘Kahveniz Bizden’ adlı kafeye hayırlı, bol kazanç, genç Beden Eğitimcilere de hayırlım olsun dileklerimi iletiyorum.
TUTTUĞUM BABA SÖZLER: Herkesin üç kişiliği vardır. Ortaya çıkardığı, sahip olduğu, sahip olduğunu sandığı! (Alphonse Karr)
DUVARIN DİLİ : Bir seni sevdim, bir de seni sevmeyi!