
İslam dünyasının yetiştirmiş olduğu en büyük alimlerden biri olan Mevlana çok büyük bir düşünür, din adamı ve filozoftur. UNESCO 2007’yi doğumunun 800. yılı olduğu için “Mevlana Yılı” olarak ilan ederek ona duyulan saygıyı göstermişti.
Moğolların baskısından kaçarak Anadolu’ya gelen Ahmet Yesevi ve Hacı Bektaşı Veli gibi Mevlana’nın babası Bahaaddin Veled de Bağdat ve Mekke yolu ile Anadolu’ya gelerek Konya’ya yerleşmişti. İran’dan kafileler hâlinde gelerek Sufi kültürünü Anadolu’ya yayan, aynı zamanda Fars kültürünün taşıyıcısı olan bu gruplar Konya’yı İran kültürünün merkezi hâline getirmişlerdi. Bu kültür ortamı yavaş yavaş Fars dilinin en büyük şairi Mevlana’nın yetişmesinin önünü açmıştı.
Mevlana’nın düşüncesi etrafında binlerce kişi yetişmiş, Mevlevi tarikatı Türk dünyasına şairler, müzisyenler kazandırmıştır. Mesnevi miri malı (hazine malı) sayılmış, herkes bir hisse kapmak için onu defalarca okumuştur. Dünyanın dört bir yanında Mesnevi yüzlerce dile çevrilmiş, bütün insanlık onun eserini hayranlıkla okumuştur.
Molla Cami’nin “peygamber değil ama kitabı var” diyerek göklere çıkardığı Mevlana aynı zamanda Fars dilinin en büyük temsilcilerinden birisi olmuş ve bu dilin Anadolu’ya yayılmasının öncülüğünü yapmıştır.
Türk kültür, düşünce ve edebiyat tarihinin en önemli simalarından olan Mevlana aynı zamanda Anadolu’nun Türkleşmesini geciktiren unsurların başında gelmektedir. Anadolu Selçuklular ve Büyük Selçuklular, Gaznelilerin saray kültürünü ve Farsçayı edebi dil olarak almaları, bu dilin yavaş yavaş Anadolu Selçuklunun ruhuna nüfuz etmeye başlamasına vesile olmuştu. Şöyle ki Selçuklu Sultanları Fars sultanları gibi Keykubad, Keyhusrev lakaplarını almaya, Farslılar gibi yaşamaya, İranlı şair ve bilginleri saraya çağırarak en önemli görevleri onlara vermeye başlamışlardı. Farsçanın itibarı gün geçtikçe daha çok artmış, hızlı bir şekilde Anadolu’ya yayılmaya başlamıştı.
Mevlana bütün eserlerini Farsça yazmıştır. Yayılma alanı başta Konya ve çevresi ile sınırlı olan Fars dili, Mevlana’nın etkisi ile hızlı bir şekilde Anadolu’da yayılmaya başlamış, hatta bu etki, daha sonraları Osmanlı sarayına kadar ulaşmıştır. Farsça daha önceleri saray etrafında ve merkezde yayılma gösterirken Mevlevi tarikatlarının Osmanlı İmparatorluğunun geniş coğrafyasına yayılmaya başlamasıyla tüm imparatorlukta etkisini göstermeye başlamıştı. İmparatorluk sınırları içindeki Mevlevihanelerin sayısının 110 civarında olduğu ve Mevlevihanelerde Farsçanın her daim okunduğunu göz önünde bulundurursak bu eserin Farsçanın yayılmasındaki etkisini tahmin etmiş oluruz.
İranlılar, Farsçanın sadece Anadolu’da değil Anadolu dışında da yayılmasının en önemli ayağının Mevlana olduğunu, onun sayesinde Farsçanın Mevlevi dervişleri arasında kutsal dil olarak algılandığını, daha önceleri medrese eğitimi almış üst kesimin dili olan Farsçanın Mevlevi tarikatı ile birlikte halk tabakasına yayıldığını söylemekte ve Mevlana’yı Farsçanın en büyük temsilcisi olarak görmektedirler.
Girdiği topraklarda hızlı bir şekilde yayılmak ve orayı nüfuz altına almak İran kültünün en önemli özelliğidir. İranlılar bunu Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklularına da yapmışlardır. Bu yüzden bu iki devleti İranlılaşmış Türkler olarak görmektedirler.
Yavuz Sultan Selim’in zamanında İran’a karşı göstermiş olduğu dirayet İran’ın dini referanslarının yayılmasının önünü hızlı bir şekilde kesmiştir. İran kültürü başta Mevlana olmak üzere edebiyat sahasında Farsça vasıtasıyla devam etme imkânını yakalamıştır. Anadolu’nun Türkleşmesinde Yavuz Sultan Selim’in çok önemli katkısı olmuştur.
Moğolların baskısından kaçarak Anadolu’ya gelen Ahmet Yesevi ve Hacı Bektaşı Veli gibi Mevlana’nın babası Bahaaddin Veled de Bağdat ve Mekke yolu ile Anadolu’ya gelerek Konya’ya yerleşmişti. İran’dan kafileler hâlinde gelerek Sufi kültürünü Anadolu’ya yayan, aynı zamanda Fars kültürünün taşıyıcısı olan bu gruplar Konya’yı İran kültürünün merkezi hâline getirmişlerdi. Bu kültür ortamı yavaş yavaş Fars dilinin en büyük şairi Mevlana’nın yetişmesinin önünü açmıştı.
Mevlana’nın düşüncesi etrafında binlerce kişi yetişmiş, Mevlevi tarikatı Türk dünyasına şairler, müzisyenler kazandırmıştır. Mesnevi miri malı (hazine malı) sayılmış, herkes bir hisse kapmak için onu defalarca okumuştur. Dünyanın dört bir yanında Mesnevi yüzlerce dile çevrilmiş, bütün insanlık onun eserini hayranlıkla okumuştur.
Molla Cami’nin “peygamber değil ama kitabı var” diyerek göklere çıkardığı Mevlana aynı zamanda Fars dilinin en büyük temsilcilerinden birisi olmuş ve bu dilin Anadolu’ya yayılmasının öncülüğünü yapmıştır.
Türk kültür, düşünce ve edebiyat tarihinin en önemli simalarından olan Mevlana aynı zamanda Anadolu’nun Türkleşmesini geciktiren unsurların başında gelmektedir. Anadolu Selçuklular ve Büyük Selçuklular, Gaznelilerin saray kültürünü ve Farsçayı edebi dil olarak almaları, bu dilin yavaş yavaş Anadolu Selçuklunun ruhuna nüfuz etmeye başlamasına vesile olmuştu. Şöyle ki Selçuklu Sultanları Fars sultanları gibi Keykubad, Keyhusrev lakaplarını almaya, Farslılar gibi yaşamaya, İranlı şair ve bilginleri saraya çağırarak en önemli görevleri onlara vermeye başlamışlardı. Farsçanın itibarı gün geçtikçe daha çok artmış, hızlı bir şekilde Anadolu’ya yayılmaya başlamıştı.
Mevlana bütün eserlerini Farsça yazmıştır. Yayılma alanı başta Konya ve çevresi ile sınırlı olan Fars dili, Mevlana’nın etkisi ile hızlı bir şekilde Anadolu’da yayılmaya başlamış, hatta bu etki, daha sonraları Osmanlı sarayına kadar ulaşmıştır. Farsça daha önceleri saray etrafında ve merkezde yayılma gösterirken Mevlevi tarikatlarının Osmanlı İmparatorluğunun geniş coğrafyasına yayılmaya başlamasıyla tüm imparatorlukta etkisini göstermeye başlamıştı. İmparatorluk sınırları içindeki Mevlevihanelerin sayısının 110 civarında olduğu ve Mevlevihanelerde Farsçanın her daim okunduğunu göz önünde bulundurursak bu eserin Farsçanın yayılmasındaki etkisini tahmin etmiş oluruz.
İranlılar, Farsçanın sadece Anadolu’da değil Anadolu dışında da yayılmasının en önemli ayağının Mevlana olduğunu, onun sayesinde Farsçanın Mevlevi dervişleri arasında kutsal dil olarak algılandığını, daha önceleri medrese eğitimi almış üst kesimin dili olan Farsçanın Mevlevi tarikatı ile birlikte halk tabakasına yayıldığını söylemekte ve Mevlana’yı Farsçanın en büyük temsilcisi olarak görmektedirler.
Girdiği topraklarda hızlı bir şekilde yayılmak ve orayı nüfuz altına almak İran kültünün en önemli özelliğidir. İranlılar bunu Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklularına da yapmışlardır. Bu yüzden bu iki devleti İranlılaşmış Türkler olarak görmektedirler.
Yavuz Sultan Selim’in zamanında İran’a karşı göstermiş olduğu dirayet İran’ın dini referanslarının yayılmasının önünü hızlı bir şekilde kesmiştir. İran kültürü başta Mevlana olmak üzere edebiyat sahasında Farsça vasıtasıyla devam etme imkânını yakalamıştır. Anadolu’nun Türkleşmesinde Yavuz Sultan Selim’in çok önemli katkısı olmuştur.