Aralarında Erzurum’un da bulunduğu 14 şeker fabrikasının özelleştirilme kapsamına alınmasına ilişkin her kesimden birileri fikir beyan etti.
Siyasetçisi, vatandaşı, bilim adamları vs. Bir tek çiftçi konuşmadı, bir tek konunun muhatabı hükümet verdiği kararın üstüne söz etmedi.
Görüş beyan edenler içinde ‘bu fabrikalar satılamaz’ diyen de oldu, ‘satılsın ama bir yerinde devlet de olsun’ diyenlerde. Kendine kanaat önderi vasfını çizenler ise ‘her şehir kendi fabrikasını satın alsın' formülünü önerdi…
Fabrikaların akıbeti konusunda hiç kimse tek yumruk, tek ses olamadı. Tepkiler cılız kalınca hükümet ‘bu meseleyi bir kez daha gözden geçirelim’ demedi.
Ortada zarar eden bir kurum var. Devlet sırtında bir yük olarak görüyor ve bu yükü atıp kurtulmak istiyor. Burayı anladık da bu sonuca nasıl geldik demedi, diyemedi kimse.
Anadolu’nun her yanında çiftçilerin ortak ürünüdür şeker pancarı. Ancak 2000’li yılların ortalarında AB uyum yasaları çerçevesinde bu ürünün üretimine kota geldi. Gerekçe, ‘fazla ürün var, mal elimizde kalıyor’ olarak gösterildi. Köylü kendine biçilen oranda ürün ekti, kota gün geçtikçe eridi. Devletin doğrudan gelir desteği de bu işe tuz biber oldu.
Oldukça meşakkatli olan şeker pancarı üretimi köylüyü canından bezdirdi. Bu kadar emek verip üç kuruş kazanmak yerine yan gelip yatıp devletten para almak cazip geldi. Doğrudan gelir desteği ile köylü günü kurtardı, geleceğini heba etti. Köylünün de devletin de ağzının tadı bozuldu.
Bu fabrikalardan bazıları birkaç defa özelleştirme kapsamına alındı ama alıcı bulamadı. Bugün yeniden satışa çıkarıldı. Muhalefet ise ‘ithalin yolu açılmak isteniyor, nişasta bazlı şeker için fabrikalar satışa çıkarılıyor’ iddiasında.
Tek başına bir fabrikaya bedel
Kars’ın Boğatepe Köyü'nde ki Zümran Ömür her köylü kadın gibi hayvan bakıp, peynir, yağ yapıyordu. Baktı ki böyle gün kurtarmakla olmuyor topladı köy kadınlarını, ‘gelin bir kooperatif kuralım ve ürünlerimizi paraya çevirelim’ dedi.
Önce olur mu olmaz mı dediler, sonunda ikna olup işe koyuldular. Öylesine güzel işler yaptılar ki onların ürettiği kaşar ve gravyer peynirleri adeta kapışıldı. Bir koyup beş almaya başlayınca ürünlerinin ünü dalga dalga yayıldı. Dün kuş uçmaz kervan geçmez Boğatepe Köyü, Zümra’nın girişimciliği sayesinde ‘Eko Müze’ haline geldi.
Kars’a giden turistler Zümra’nın ‘ Eko Müzesi’ni görmek için karlı yolları aştılar. Turistlerden biri bu başarıyı sosyal medyada paylaşınca, Zümran Ömür patladı gitti.
Bir anda dünyada fenomen olan Zümran, şöhret olmuştu ama kendisinin bundan haberi yoktu. Taki aylar sonra İngiliz BBC Televizyonu Zümran ile röportaj yapmaya gidene kadar. Kendini sosyal medyada gören Zümran önce güldü, şaşırdı, mutlu oldu. Bu durumu soran muhabire, “Fenomen olmak bizim işimiz değil, biz köy kadınıyız” dedi.
Bizim haber kanalları Zümran’ı fark etmedi ama elin İngiliz’i soluğu Kars’ta aldı. Zümran ve ekibi kraliçeye Kars kaşarı, gravyeri ve tereyağı gönderdi.
Koca bir ülke elindeki onlarca fabrikayı işletemedi ama bir kadın dağ köyünde elindeki kıt imkânlar ile imkansızı başardı.
Şimdi soruyorlar, ne olacak bu fabrikaların sonu?
Zümran’ın hikâyesi olayın özüdür. Binlerce çiftçi, binlerce şehirli bir fabrikayı ayakta tutamamışsa, bugüne kadar yapılan yanlış politikalara ses çıkaramamışsa Zümran ne yapsın bize?
Siyasetçisi, vatandaşı, bilim adamları vs. Bir tek çiftçi konuşmadı, bir tek konunun muhatabı hükümet verdiği kararın üstüne söz etmedi.
Görüş beyan edenler içinde ‘bu fabrikalar satılamaz’ diyen de oldu, ‘satılsın ama bir yerinde devlet de olsun’ diyenlerde. Kendine kanaat önderi vasfını çizenler ise ‘her şehir kendi fabrikasını satın alsın' formülünü önerdi…
Fabrikaların akıbeti konusunda hiç kimse tek yumruk, tek ses olamadı. Tepkiler cılız kalınca hükümet ‘bu meseleyi bir kez daha gözden geçirelim’ demedi.
Ortada zarar eden bir kurum var. Devlet sırtında bir yük olarak görüyor ve bu yükü atıp kurtulmak istiyor. Burayı anladık da bu sonuca nasıl geldik demedi, diyemedi kimse.
Anadolu’nun her yanında çiftçilerin ortak ürünüdür şeker pancarı. Ancak 2000’li yılların ortalarında AB uyum yasaları çerçevesinde bu ürünün üretimine kota geldi. Gerekçe, ‘fazla ürün var, mal elimizde kalıyor’ olarak gösterildi. Köylü kendine biçilen oranda ürün ekti, kota gün geçtikçe eridi. Devletin doğrudan gelir desteği de bu işe tuz biber oldu.
Oldukça meşakkatli olan şeker pancarı üretimi köylüyü canından bezdirdi. Bu kadar emek verip üç kuruş kazanmak yerine yan gelip yatıp devletten para almak cazip geldi. Doğrudan gelir desteği ile köylü günü kurtardı, geleceğini heba etti. Köylünün de devletin de ağzının tadı bozuldu.
Bu fabrikalardan bazıları birkaç defa özelleştirme kapsamına alındı ama alıcı bulamadı. Bugün yeniden satışa çıkarıldı. Muhalefet ise ‘ithalin yolu açılmak isteniyor, nişasta bazlı şeker için fabrikalar satışa çıkarılıyor’ iddiasında.
Tek başına bir fabrikaya bedel
Kars’ın Boğatepe Köyü'nde ki Zümran Ömür her köylü kadın gibi hayvan bakıp, peynir, yağ yapıyordu. Baktı ki böyle gün kurtarmakla olmuyor topladı köy kadınlarını, ‘gelin bir kooperatif kuralım ve ürünlerimizi paraya çevirelim’ dedi.
Önce olur mu olmaz mı dediler, sonunda ikna olup işe koyuldular. Öylesine güzel işler yaptılar ki onların ürettiği kaşar ve gravyer peynirleri adeta kapışıldı. Bir koyup beş almaya başlayınca ürünlerinin ünü dalga dalga yayıldı. Dün kuş uçmaz kervan geçmez Boğatepe Köyü, Zümra’nın girişimciliği sayesinde ‘Eko Müze’ haline geldi.
Kars’a giden turistler Zümra’nın ‘ Eko Müzesi’ni görmek için karlı yolları aştılar. Turistlerden biri bu başarıyı sosyal medyada paylaşınca, Zümran Ömür patladı gitti.
Bir anda dünyada fenomen olan Zümran, şöhret olmuştu ama kendisinin bundan haberi yoktu. Taki aylar sonra İngiliz BBC Televizyonu Zümran ile röportaj yapmaya gidene kadar. Kendini sosyal medyada gören Zümran önce güldü, şaşırdı, mutlu oldu. Bu durumu soran muhabire, “Fenomen olmak bizim işimiz değil, biz köy kadınıyız” dedi.
Bizim haber kanalları Zümran’ı fark etmedi ama elin İngiliz’i soluğu Kars’ta aldı. Zümran ve ekibi kraliçeye Kars kaşarı, gravyeri ve tereyağı gönderdi.
Koca bir ülke elindeki onlarca fabrikayı işletemedi ama bir kadın dağ köyünde elindeki kıt imkânlar ile imkansızı başardı.
Şimdi soruyorlar, ne olacak bu fabrikaların sonu?
Zümran’ın hikâyesi olayın özüdür. Binlerce çiftçi, binlerce şehirli bir fabrikayı ayakta tutamamışsa, bugüne kadar yapılan yanlış politikalara ses çıkaramamışsa Zümran ne yapsın bize?