Ramazan’a siyasetten daha çok yakışır tefekkür. Şimdi her yanımız yaklaşan seçimlerle ilgili sözlerle dolu. Hakikatten kopmamak, dünyaya batmamak için bir molaya ihtiyacınız varsa buyurun. Allah oruçlarımızı makbul, ibadetlerimizi kabul eylesin.
Kim güzel bir eve sahip olmak ister?
Peki, hanginiz kilometre saatinde bol sıfırlı rakamlardan geçilmeyen güçlü bir otomobilin anahtarını cebinde görmek istemez?
Ya da iktidar sahibi bir adam olarak dünyaya azıcık burun ucuyla bakmak şansını yakaladığında, bunu sonuna kadar kullanmaktan imtina eder?
Kim yalan dediği dünyanın gerçekten hakikatsiz bir arkadaştan farksız olduğunu anlayıp, onunla ilişkisini mesafeli tutmayı her daim başarabilir?
Kim elindekilerin de sahibi olmadığını, eline her ihtiyaç duyduğunda hatırlayıp derinden bir ohhh! çeker?
Şükür ki bana ait değil der! Ben yapmak zorunda kalsam bu kadar yakıştıramazdım, iyi ki ellerim emaneten bana bırakılmış diye sevinçten gözleri parlar?
Usulca ellerindekini aldığı yere bırakır ve ayalarının arasında gezinen derin vadileri seyre dalar?
Kim bu hayatın sahibi olmadığını duraksız aklına yazıp, borç aldığı zamanın hoyratça kullanılabilecek kadar kendisinin olmadığını itiraf eder?
Ve kim bütün bunları hayatın garip cilvelerinden biri olarak görmeden, dosdoğru kendisini acımasız bir hesabın sürekli içinde tutar?
Hangimiz bütün bunların lafla yapılamayacağını bilen idrak sahipleri olarak, yaşamaktan başka çıkarı olmadığına boyun eğer?
Kim, evet evet kim, gözleri fal taşı gibi açan bir ateşin içerisinde kendisini bulmaktan fersah fersah kaçar?
Dünya şımarıklığından ruhunu uzak tutabilen faniler elbette… küstahlığın acizlere göre bir iş olmadığına kesin bir inançla kendisini ikna edebilmiş olanlar…
Efendisinin; “Allah hiçbir kendini beğenmiş şımarığı sevmez.” uyarısını gerçekten anlamak isteyerek duyanlar…
Siz; onlardan mısınız?
Şımarıklıktan uzak, gözleri yuvalarından fırlatacak bir ateşin varlığına kesin bir inanışla inanan, “dünya hayatının bir oyun ve oynaştan, albenili bir gösteriden ve birbirimize karşı övünme yarışından, mal ve evlat çoğaltma hırsından ibaret olduğunu” bilenlerden misiniz?
Siz, yalan dünya derken samimi olanlardan mısınız? Yoksa sadece işinize geldiğinde ya da olup bitenler canınızı acıttığında bütün bunları aklınıza getirip, ateşi başkalarına layık bulanlardan mısınız?
Koşuşturup dururken dünyanın bitmez işlerine yetişebilmek için, bir an durup, koşuşturmalarınızın bile kendinize ait olmayan ayaklarla gerçekleştiğini fark edebiliyor musunuz?
O kadar zamanınız var mı kendinize ayıracak sahi?
Hayatın kargaşası içerisinde yetişmekten başka çıkar görmediğiniz bitmez işleriniz arasına giren, ‘bir yetimin başını okşamaya ayırdığınız zamanı’ kendinize ait mi sanıyorsunuz?
Bunun için mi sürekli küçük jestlerinizle övünüp durmalarınız?
Bir şov mu hayat sizce… zaman zaman çıkarınıza gelmeyecek işlere de vakit ayırmak zorunda olduğunuz?
Daha anlaşılır sormak gerekirse, otistik çocuklar yararına bir çalışmaya katılmak sadece sosyal sorumluluğunuzu yerine getirmeniz için gerekli bir meşguliyetten ibaret bir şey mi?
Akıl edip kazandıklarınızı nasıl harcayacağınız konusunda tek söz sahibi olduğunuza inanacak kadar alık mısınız?
Aklınız buna isyan eder haberiniz olsun! Hakaret sayar kendisine, bu denli özgür olduğunuzu sanıyor olmanızı.
O, Sahibine bir sorumluluk duyuyor… her şey Efendisinin son sözü söyleyeceğini biliyor olmasına rağmen… siz kendi kafanıza göre hayatı yerli yerine oturtabileceğinizi düşünerek bir palyaçodan daha komik olduğunuzu fark edemiyor musunuz?
“Kim Allah’a güzel bir borç vermek ister?”
Onun elleriyle…
Sahibinin aklıyla….
En merhametlinin ayaklarıyla; kim bir yetimi doyurmak… borçtan inim inim inleyen bir kardeşinin sızısını dindirmek… dünyaya güzel bir hediye bırakmak ister?
Üstelik sonsuz bir bedel karşılığında…
“Kim Allah’a güzel bir borç vermek ister?”
Elbette verdiğinin kat kat fazlasıyla kendisine geri döneceğine şüphe götürmez bir kesinlikle inananlar!
Senden borç olarak isteyenin, sana emanet olarak verdiğinden istediğini unutmadan…
Kimsenin aklına bile gelmediğin zamanlarda senin hatırını sayarak ömrünü sana borç olarak verdiğini bilerek…
Ne başardığını sanıyorsan, yaptıklarının ilk sermayesini sana güvenip teslim ettiğinden şüphe duymayarak…
Efendine güzel bir borç ver, senin olmayandan verdiklerinle en ihtiyaç duyduğun o korkutucu zamana alacaklı olarak var!
Bundan daha kazançlı bir alışveriş yaptığın oldu mu hiç?
Senin olmayanı vererek, sonsuzca senin olacak olana sahip olmak… ancak vermek istediğinde hesapsız verebilecek olanın işidir.
Sen de küçük hesapları bırak artık! Vermeye takatin varken verebildiğince ver ki, istemeye mecalin olmadığı an geldiğinde alacak hanendekiler yetişsin imdadına…
Az verip çok kazanmanın daha iyi bir yolunu bilen var mı?
Değersizken verip, paha biçilmez olduğunda geri alabildiğin başka bir ticaret biliyor musun?
Kapat gözlerini usulca ve ışığın sana emanet edilmemiş olduğunu düşün…
Sükût et ve iraden dışında kalbinin nasıl ömrünü saydığına şahit ol…
Aklına sevdiklerini getir ve hafızanın senin için nasıl bir armağan olduğunu yeniden belle!
Bütün bunları sana karşılıksız verene itimat et artık… Allah’a bir borç ver ve onun verdikleriyle alacaklı olmayı becer!
Bundan kazançlı bir yatırımı tahayyül edebiliyor musun?
Senin olandan hiç vermeden, hep senin olacağı elde edebileceğin başka bir yatırımın hiç olmadı ve hiç olmayacak da!
“Kim Allah’a güzel bir borç verip de, onun kendisine
kat kat fazlasıyla geri dönmesini ister?…” Hadid 11
Kim güzel bir eve sahip olmak ister?
Peki, hanginiz kilometre saatinde bol sıfırlı rakamlardan geçilmeyen güçlü bir otomobilin anahtarını cebinde görmek istemez?
Ya da iktidar sahibi bir adam olarak dünyaya azıcık burun ucuyla bakmak şansını yakaladığında, bunu sonuna kadar kullanmaktan imtina eder?
Kim yalan dediği dünyanın gerçekten hakikatsiz bir arkadaştan farksız olduğunu anlayıp, onunla ilişkisini mesafeli tutmayı her daim başarabilir?
Kim elindekilerin de sahibi olmadığını, eline her ihtiyaç duyduğunda hatırlayıp derinden bir ohhh! çeker?
Şükür ki bana ait değil der! Ben yapmak zorunda kalsam bu kadar yakıştıramazdım, iyi ki ellerim emaneten bana bırakılmış diye sevinçten gözleri parlar?
Usulca ellerindekini aldığı yere bırakır ve ayalarının arasında gezinen derin vadileri seyre dalar?
Kim bu hayatın sahibi olmadığını duraksız aklına yazıp, borç aldığı zamanın hoyratça kullanılabilecek kadar kendisinin olmadığını itiraf eder?
Ve kim bütün bunları hayatın garip cilvelerinden biri olarak görmeden, dosdoğru kendisini acımasız bir hesabın sürekli içinde tutar?
Hangimiz bütün bunların lafla yapılamayacağını bilen idrak sahipleri olarak, yaşamaktan başka çıkarı olmadığına boyun eğer?
Kim, evet evet kim, gözleri fal taşı gibi açan bir ateşin içerisinde kendisini bulmaktan fersah fersah kaçar?
Dünya şımarıklığından ruhunu uzak tutabilen faniler elbette… küstahlığın acizlere göre bir iş olmadığına kesin bir inançla kendisini ikna edebilmiş olanlar…
Efendisinin; “Allah hiçbir kendini beğenmiş şımarığı sevmez.” uyarısını gerçekten anlamak isteyerek duyanlar…
Siz; onlardan mısınız?
Şımarıklıktan uzak, gözleri yuvalarından fırlatacak bir ateşin varlığına kesin bir inanışla inanan, “dünya hayatının bir oyun ve oynaştan, albenili bir gösteriden ve birbirimize karşı övünme yarışından, mal ve evlat çoğaltma hırsından ibaret olduğunu” bilenlerden misiniz?
Siz, yalan dünya derken samimi olanlardan mısınız? Yoksa sadece işinize geldiğinde ya da olup bitenler canınızı acıttığında bütün bunları aklınıza getirip, ateşi başkalarına layık bulanlardan mısınız?
Koşuşturup dururken dünyanın bitmez işlerine yetişebilmek için, bir an durup, koşuşturmalarınızın bile kendinize ait olmayan ayaklarla gerçekleştiğini fark edebiliyor musunuz?
O kadar zamanınız var mı kendinize ayıracak sahi?
Hayatın kargaşası içerisinde yetişmekten başka çıkar görmediğiniz bitmez işleriniz arasına giren, ‘bir yetimin başını okşamaya ayırdığınız zamanı’ kendinize ait mi sanıyorsunuz?
Bunun için mi sürekli küçük jestlerinizle övünüp durmalarınız?
Bir şov mu hayat sizce… zaman zaman çıkarınıza gelmeyecek işlere de vakit ayırmak zorunda olduğunuz?
Daha anlaşılır sormak gerekirse, otistik çocuklar yararına bir çalışmaya katılmak sadece sosyal sorumluluğunuzu yerine getirmeniz için gerekli bir meşguliyetten ibaret bir şey mi?
Akıl edip kazandıklarınızı nasıl harcayacağınız konusunda tek söz sahibi olduğunuza inanacak kadar alık mısınız?
Aklınız buna isyan eder haberiniz olsun! Hakaret sayar kendisine, bu denli özgür olduğunuzu sanıyor olmanızı.
O, Sahibine bir sorumluluk duyuyor… her şey Efendisinin son sözü söyleyeceğini biliyor olmasına rağmen… siz kendi kafanıza göre hayatı yerli yerine oturtabileceğinizi düşünerek bir palyaçodan daha komik olduğunuzu fark edemiyor musunuz?
“Kim Allah’a güzel bir borç vermek ister?”
Onun elleriyle…
Sahibinin aklıyla….
En merhametlinin ayaklarıyla; kim bir yetimi doyurmak… borçtan inim inim inleyen bir kardeşinin sızısını dindirmek… dünyaya güzel bir hediye bırakmak ister?
Üstelik sonsuz bir bedel karşılığında…
“Kim Allah’a güzel bir borç vermek ister?”
Elbette verdiğinin kat kat fazlasıyla kendisine geri döneceğine şüphe götürmez bir kesinlikle inananlar!
Senden borç olarak isteyenin, sana emanet olarak verdiğinden istediğini unutmadan…
Kimsenin aklına bile gelmediğin zamanlarda senin hatırını sayarak ömrünü sana borç olarak verdiğini bilerek…
Ne başardığını sanıyorsan, yaptıklarının ilk sermayesini sana güvenip teslim ettiğinden şüphe duymayarak…
Efendine güzel bir borç ver, senin olmayandan verdiklerinle en ihtiyaç duyduğun o korkutucu zamana alacaklı olarak var!
Bundan daha kazançlı bir alışveriş yaptığın oldu mu hiç?
Senin olmayanı vererek, sonsuzca senin olacak olana sahip olmak… ancak vermek istediğinde hesapsız verebilecek olanın işidir.
Sen de küçük hesapları bırak artık! Vermeye takatin varken verebildiğince ver ki, istemeye mecalin olmadığı an geldiğinde alacak hanendekiler yetişsin imdadına…
Az verip çok kazanmanın daha iyi bir yolunu bilen var mı?
Değersizken verip, paha biçilmez olduğunda geri alabildiğin başka bir ticaret biliyor musun?
Kapat gözlerini usulca ve ışığın sana emanet edilmemiş olduğunu düşün…
Sükût et ve iraden dışında kalbinin nasıl ömrünü saydığına şahit ol…
Aklına sevdiklerini getir ve hafızanın senin için nasıl bir armağan olduğunu yeniden belle!
Bütün bunları sana karşılıksız verene itimat et artık… Allah’a bir borç ver ve onun verdikleriyle alacaklı olmayı becer!
Bundan kazançlı bir yatırımı tahayyül edebiliyor musun?
Senin olandan hiç vermeden, hep senin olacağı elde edebileceğin başka bir yatırımın hiç olmadı ve hiç olmayacak da!