
Tamahkârlık, doyumsuzluk yani, bizi içten içe çürütüyor.
Haset, yani kıskançlık ve çekememezlik, ruhumuzu karartıyor.
Riya, iki yüzlülük, bizi alçaltıyor, değersizleştiriyor.
Kibir ve yani kendini beğenmişlik, bizi her seferinde nasıl da gülünç hale düşürüyor.
Nihayet gazap, acımasızlık ve öfke yani, insan olmaktan nasıl da uzaklaştırıyor bizi.
Tıpkı ellerinde bolca fırsat ve imkân bulunduğu halde cimriliğin kimi insanları iyilikten ve merhametten uzaklaştırdığı gibi…
★★
Doyumsuzluk, kıskançlık, riya, kibir, gazap, öfke, merhametsizlik, cimrilik, herhalde az çok hepimizin sorunu.
Kim kendisini yüzde yüz tenzih edebilir? Kim ‘Hiç birisinin zerresi bende yok!’ diyebilir?
Hangimiz?..
Ya da kim bu berbat insan niteliklerinin esasında yararlı, gerekli, övgüye değer özellikler olduğunu iddia edebilir?
Hangimiz?..
★★
Tamam…
Madem hemfikiriz o halde güzel bir duayı mırıldanalım.
Batılılar ve doğulular için, zenginler ve yoksullar için, beyazlar ve siyahlar için…
Herkes için, hepimiz için, birbirimiz için:
“Seni ayakta tutmaya yetecek kadar güzelliklerle dolu bir yaşam sürmeni diliyorum.
Aydınlık bir bakış açısına sahip olmana yetecek kadar gün ışığı diliyorum sana.
Güneşi daha çok sevmene yetecek kadar yağmur diliyorum.
Ve ruhunu canlı tutmaya yetecek kadar mutluluk diliyorum…
Yaşamdaki en küçük zevkleri olduğundan daha büyükmüş gibi algılamana yetecek kadar, sadece o kadarcık ve kaldırabileceğin kadar ‘acı’ diliyorum.
İhtiyaçlarını giderebilecek kadar kazanç diliyorum.
Sahip olduğun her şeyi taktir etmene yetecek kadar, sadece o kadarcık ‘kayıp’ diliyorum.
Ve sana o ‘son elvedayı’ kabullendirecek kadar ‘merhaba’ diliyorum.
Yine de kavuşmalar, sana bugüne kadar yaşadığın ve bundan sonra yaşayacağın ayrılıkları sakın unutturmasın.
Zira insansın…
Bir gün, o en çok sevdiğin şeyden ayrılacaksın…
Yüreğin ve aklın o ayrılığı kaldırmaya şimdiden hazırlıklı olsun ve onun aslında bir şükran ve bir kavuşma anı olduğunu kabullensin…
İnsansın…
Bedenin ve ruhun, bir yerden sonra kabullenmeyi beceren insan yanını, alçak gönüllülüğünü asla yitirmesin…”
★★
İşte bu duaya kendim, ailem, sevdiklerim ve bütün dostlarım, beraberinde tabii siz sevgili okurlarım için de gönülden ‘Amin’ diyorum.
Aborijin (Avustralya yerlisi) duasıymış, olsun, çok güzel bir dua!
Yine de ‘Amin’ derim…
Sonuçta Aborijin’i yaratan da benim Hâlik’im değil mi?
Haset, yani kıskançlık ve çekememezlik, ruhumuzu karartıyor.
Riya, iki yüzlülük, bizi alçaltıyor, değersizleştiriyor.
Kibir ve yani kendini beğenmişlik, bizi her seferinde nasıl da gülünç hale düşürüyor.
Nihayet gazap, acımasızlık ve öfke yani, insan olmaktan nasıl da uzaklaştırıyor bizi.
Tıpkı ellerinde bolca fırsat ve imkân bulunduğu halde cimriliğin kimi insanları iyilikten ve merhametten uzaklaştırdığı gibi…
★★
Doyumsuzluk, kıskançlık, riya, kibir, gazap, öfke, merhametsizlik, cimrilik, herhalde az çok hepimizin sorunu.
Kim kendisini yüzde yüz tenzih edebilir? Kim ‘Hiç birisinin zerresi bende yok!’ diyebilir?
Hangimiz?..
Ya da kim bu berbat insan niteliklerinin esasında yararlı, gerekli, övgüye değer özellikler olduğunu iddia edebilir?
Hangimiz?..
★★
Tamam…
Madem hemfikiriz o halde güzel bir duayı mırıldanalım.
Batılılar ve doğulular için, zenginler ve yoksullar için, beyazlar ve siyahlar için…
Herkes için, hepimiz için, birbirimiz için:
“Seni ayakta tutmaya yetecek kadar güzelliklerle dolu bir yaşam sürmeni diliyorum.
Aydınlık bir bakış açısına sahip olmana yetecek kadar gün ışığı diliyorum sana.
Güneşi daha çok sevmene yetecek kadar yağmur diliyorum.
Ve ruhunu canlı tutmaya yetecek kadar mutluluk diliyorum…
Yaşamdaki en küçük zevkleri olduğundan daha büyükmüş gibi algılamana yetecek kadar, sadece o kadarcık ve kaldırabileceğin kadar ‘acı’ diliyorum.
İhtiyaçlarını giderebilecek kadar kazanç diliyorum.
Sahip olduğun her şeyi taktir etmene yetecek kadar, sadece o kadarcık ‘kayıp’ diliyorum.
Ve sana o ‘son elvedayı’ kabullendirecek kadar ‘merhaba’ diliyorum.
Yine de kavuşmalar, sana bugüne kadar yaşadığın ve bundan sonra yaşayacağın ayrılıkları sakın unutturmasın.
Zira insansın…
Bir gün, o en çok sevdiğin şeyden ayrılacaksın…
Yüreğin ve aklın o ayrılığı kaldırmaya şimdiden hazırlıklı olsun ve onun aslında bir şükran ve bir kavuşma anı olduğunu kabullensin…
İnsansın…
Bedenin ve ruhun, bir yerden sonra kabullenmeyi beceren insan yanını, alçak gönüllülüğünü asla yitirmesin…”
★★
İşte bu duaya kendim, ailem, sevdiklerim ve bütün dostlarım, beraberinde tabii siz sevgili okurlarım için de gönülden ‘Amin’ diyorum.
Aborijin (Avustralya yerlisi) duasıymış, olsun, çok güzel bir dua!
Yine de ‘Amin’ derim…
Sonuçta Aborijin’i yaratan da benim Hâlik’im değil mi?