
Kenan İmirzalıoğlu’nun sunduğu yarışma programında aile hukuku okumuş ve 7 yıldır avukat olan Buket Ebru Söylemez'in açıklamaları tüm izleyenleri hayretler içinde bırakmıştı. Buket hanım, kan bağının olmadığını belirterek, “Ailesinin kendisini maddi dayanak olarak gördüğünü ama ihtiyacı olduğunda ailesinin yardımını görmediği için tüm bağını kopardığını” söylemişti. Düşünceye bakar mısınız? Ailesi sadece maddi çıkar için yanındaymış. Sormak lazım bu aile uzmanına, annen doğum sancısı çekmeseydi dünyaya nasıl gelecektin? Nasıl okuyacak, çok paralar kazanacak ve o paralar için anneni nasıl dışlayacaktın? Olayın en acı tarafı bu avukat arkadaş, aile hukuku uzmanı. Yani aile bağı, evlat edinme, vesayet, anne, baba, kadın ve çocuk hakları gibi bilgiler bu arkadaşa sorulup yardım, destek ve danışmanlık hizmeti alınıyor.
Ülkemizde 400'e yakın huzurevinde 30 bine yakın yaşlı kalıyor. Ve şu anda binlerce kişi de kalmak için sıra bekliyor. İşte bu kadın ve bunun gibi megalomanların yüzünden ülkemize popüler kültür yerleşti. Annesine babasına bakmayıp sokağa atanlar, para için annesini babasını katledenler, çocuklarının kendinden olmadığını yıllar sonra öğrenen babalar, yeni doğmuş çocukları çöp tenekesine atan anneler, kadın cinayetleri ve daha neler neler.
Eğitimden önce örf, adet, ahlak ve doğruluğu öğretmenin gerekliliğini ve önemini, şahit olduğumuz bu olaylarla daha iyi anlıyoruz.
Son yıllarda gözlemlediğim, bu konularda ebeveynlerinde hataları var. Bazı aileler gereken ilgi ve alakayı göstermedikleri gibi gerçekten de acımasız diyebileceğimiz taktikler ile çocukların ruhlarını yaralayarak büyütüyorlar. Mesela anneler, arkadaş muhabbetlerine, televizyon dizi veya programlarına biraz daha fazla vakit ayırmak için çocukların ellerine cep telefonlarını veya tabletleri vererek onların sadece telefonda gördükleri şekilde yetişmelerini sağlıyorlar. Sonra sevgisiz, ilgisiz robot gibi büyüyen çocuklar yetişiyor. Tabi anne ve baba ne kadar duyarsız olursa olsun evlât, onları dışlama hakkına sahip değildir. Tek bir gerçek vardır ki her koşulda anne ve babalar kutsaldır ve cennet "onların ayaklarının altındadır".
Sosyologlar neden bu tür olaylar üzerine bir çalışma yapmazlar? Neden bu konuları irdelemezler, anlamış değilim. Zaten günümüzde çoğu sosyologlar, kendilerine sadece dindarlarla mücadele, çağdaşlık, Atatürkçülük, çalışan kadınların hakları gibi görevler vermişler. Sosyologların görevi ülkede yaşayan muhafazakarlarında, çağdaşlarında, çocuklarında, doğulunun da, batılının da kısaca herkesin toplum üzerinde ki etkilerini, ilişkilerini, iyi veya kötü yanlarını değerlendirip kamuoyunu sunmaktır. Mesela sosyologlar; kadın cinayetlerini özellikle "toplumun yapısını" ve "yaşantısını" inceleyerek neden ele almazlar? Bizim sosyologlarımız sadece kadınların çağdaşlığı üzerine beyinlerini yormakla meşgul oldukları için diğer konular onları ilgilendirmiyor. Sosyologların görevini gazeteciler, psikologların da görevini siyasiler yaparsa bir yılda öldürülen 430 masum kadını konuşmaya daha çok yıllar devam ederiz.
Ülkemizde 400'e yakın huzurevinde 30 bine yakın yaşlı kalıyor. Ve şu anda binlerce kişi de kalmak için sıra bekliyor. İşte bu kadın ve bunun gibi megalomanların yüzünden ülkemize popüler kültür yerleşti. Annesine babasına bakmayıp sokağa atanlar, para için annesini babasını katledenler, çocuklarının kendinden olmadığını yıllar sonra öğrenen babalar, yeni doğmuş çocukları çöp tenekesine atan anneler, kadın cinayetleri ve daha neler neler.
Eğitimden önce örf, adet, ahlak ve doğruluğu öğretmenin gerekliliğini ve önemini, şahit olduğumuz bu olaylarla daha iyi anlıyoruz.
Son yıllarda gözlemlediğim, bu konularda ebeveynlerinde hataları var. Bazı aileler gereken ilgi ve alakayı göstermedikleri gibi gerçekten de acımasız diyebileceğimiz taktikler ile çocukların ruhlarını yaralayarak büyütüyorlar. Mesela anneler, arkadaş muhabbetlerine, televizyon dizi veya programlarına biraz daha fazla vakit ayırmak için çocukların ellerine cep telefonlarını veya tabletleri vererek onların sadece telefonda gördükleri şekilde yetişmelerini sağlıyorlar. Sonra sevgisiz, ilgisiz robot gibi büyüyen çocuklar yetişiyor. Tabi anne ve baba ne kadar duyarsız olursa olsun evlât, onları dışlama hakkına sahip değildir. Tek bir gerçek vardır ki her koşulda anne ve babalar kutsaldır ve cennet "onların ayaklarının altındadır".
Sosyologlar neden bu tür olaylar üzerine bir çalışma yapmazlar? Neden bu konuları irdelemezler, anlamış değilim. Zaten günümüzde çoğu sosyologlar, kendilerine sadece dindarlarla mücadele, çağdaşlık, Atatürkçülük, çalışan kadınların hakları gibi görevler vermişler. Sosyologların görevi ülkede yaşayan muhafazakarlarında, çağdaşlarında, çocuklarında, doğulunun da, batılının da kısaca herkesin toplum üzerinde ki etkilerini, ilişkilerini, iyi veya kötü yanlarını değerlendirip kamuoyunu sunmaktır. Mesela sosyologlar; kadın cinayetlerini özellikle "toplumun yapısını" ve "yaşantısını" inceleyerek neden ele almazlar? Bizim sosyologlarımız sadece kadınların çağdaşlığı üzerine beyinlerini yormakla meşgul oldukları için diğer konular onları ilgilendirmiyor. Sosyologların görevini gazeteciler, psikologların da görevini siyasiler yaparsa bir yılda öldürülen 430 masum kadını konuşmaya daha çok yıllar devam ederiz.