
Camii Kebir Mahallemizi tanımaya devam ediyoruz. Bu haftaki yazımızda mahalle de yer alan alan iki önemli eseri tanıtmaya çalışacağım. Tepsi Minare ve Kale Mescidi şehrin tarihi dokusuyla iç içe olmuş iki önemli eserdir ve son dönemde atılan adımlarla tamamen gün yüzüne çıkarılmışlardır. Emeği geçen tüm herkese şehrim ve şahsım adıma ayrıca teşekkür ederim.
TEPSİ MİNARE
Mahallenin fiziki yapısının değişmesinde bir diğer önemli yapı iç kalenin batı duvarının kuzey köşesinde yer alan Tepsi Minaredir. İç Kale’nin güneydoğu köşesinde sur duvarına bitişik olarak yükselen yapının kesin inşa tarihi bilinmemekle birlikte, XII.yüzyıl ortalarında Saltuklulardan “Şemsü’l Müluk ve’l-ümem” unvanlı “İnanç Yabgu Alp Tugrul Beg Ebü’l Muzaffer Gazi Bin Ebü’l Kasım” tarafından yaptırıldığı kabul edilmektedir. (Nusret Som, age., s.52; Abdurrehim Şerif Beygu, age., s.97; Hamza Gündoğdu, Ahmet Ali Bayhan, Muhammet Arslan, Sanat Tarihi Açısından Erzurum, Atatürk Üniversitesi, Güzel Sanatlar Enstitüsü Yay., Erzurum 2010, s.177.) İç kale’de İzzettin Saltuk tarafından yaptırılan kale mescidine minare olarak inşa edilen Tepsi Minareye önceleri kuzeye doğru iki kemerli kapı açılmaktaydı. Kalenin içine sonradan silah ve mühimmat deposu yapılırken kulenin doğu tarafı kısmen ve kapısı tamamen depo içinde kalmıştır. Kulenin küpü muntazam kesme taşla yapılmıştır. Ak, gri ve kırmızı renkli taşlarla kulenin yuvarlaklaşan kısmına altı bilezik konmuş, üst kısmı kırmızı tuğla ile yapılmıştır. Saat yerleştirilen kısmın üstü ahşaptır. Kulenin uzunluğu yirmi bir metre civarındadır. Saat yerleştirilen bilezikten 1,5 m kadar aşağıda kitabe bileziği görülür. Kitabe, devrinin muazzam güzel bir kufi hattı ile beyaz taşın zemin üzerine kırmızı ile kazılmıştır. Kitabe üzerinde ise günümüz Türkçesiyle “İkbal, dinin ışığı, islamın kutbu, devletin yardımcısı milletin zahiri, meliklerin arkası ve emirlerin güneşi Ebu’l Kasım oğlu Eb’ül Muzaffer Gazi İnanç Beygu Alp Tuğrul Bey içindir.” yazılıdır. Bu kitabe Saltuklu tarihi hakkında bizlere bilgi veren iki belgeden biridir. Belgelerden diğeri ise Micingert (“Kale, eski Osmanlı-Rus hududu üzerinde aynı isimli köyde bulunmaktadır. Erzurum’un doğusunda yüksek, inişli, yokuşlu,dereler dağlar arasında tarihi bir köydeki bu kale pek meşhur olup, “Aşağı Pasin” diye bilinen coğrafyada yekpare bir kaya kütlesi üzerine kurulmuştur.Köy yerleşim birimi olarak günümüzde Kars’ın Sarıkamış ilçesine bağlıdır.” Solmaz, age., s.55.) kalesine ait kitabedir. Kulenin asıl kapısı ise kuleye girilen kapıdan aşağıdadır. Önüne yapılan deponun içinde kalmıştır. (“Kuleye saatin ne vakit konulduğu kesin olarak bilinemiyorsa da Riter’in seyahatnamesinden öğrenildiğine göre H.1259, M.1843 yılından evvel kulede bir çalar saat varmış”, İbrahim Hakkı Konyalı, Abideleri ve Kitabeleriyle Erzurum Tarihi, s.143.) Yapı bir dönemde gözetleme kulesi olarak kullanılmıştır. Şerefenin altına kadar yıkıldıktan sonra, Tepsi Minare adını alan kuleye XIX.yüzyılın ilk yarısında saat konulmuş ve barok bir galeri eklenmiş, bu arada kitabenin bir kısmı yok olmuştur. (Oktay Aslanapa, Anadolu’da İlk Türk Mimarisi, Ankara 1991, s.21.) Kule de yer alan saat hakkında XIX. yüzyılda şehre gelen Robert Curzon şu notu düşer: “Kuledeki saat, Ruslar onu götürmeden önce yıllardır bozuktu; ancak muhteşem bir saatti. Kürtlerin, Ermenilerin ve dağlardan gelen yabancıların hepsi ona, büyük olay olarak, şaşkınlık ve hayranlıkla bakıyordu. Gösterdiği zaman itirazsız doğruydu. Kadranı, yelkovanı, akrebiyle bu eski saati sıradan insanların aklı almıyor ve insanlar onu bir çeşit sihir olarak değerlendiriyordu. Çobanların ve soyguncuların hiçbir yerde görmedikleri bu saat, Erzurum’un değerini artırıyordu.”( Hancı, Age., s.155.) Rusların saati götürmesinden sonra kuleye konulan saat ise Osman Bey’in belediye başkanlığı döneminde Avrupa’dan yüklü bir bedel ödenerek alınmıştır. Hatta saatin konulacağın yerin keşfi için gerekli olan para yetmeyince Şura’y-ı devletten yardım istenmiştir. (Küçükuğurlu, Age., s.51.) 1882 yılında saatin kuleye konulmasından sonra Tepsi minareye saat kulesi denmeye başlanmıştır. (“XIX. yüzyılda Kırım savaşı sırasında İngiltere kraliçesi Victoria tarafından orijinal bir saat hediye edilince yapı tamamen saat kulesine dönmüştür”, Hancı, Age., s.119.) Mahalle de ilk dönem yapıların askeri-siyasi ve dini amaçlara yönelik olduğu görülmektedir. Şehrin savunulabilmesi için yapılan kale, şehre gelenlerin veya şehri ele geçirmek isteyenlerin gözetlenmesi amacıyla Tepsi Minare ve kaledekilerin ibadetlerini yerine getirmeleri için yapılan kale mescidi.
KALE MESCİDİ
Kale içerisinde yer alan mescit kalenin güneybatısında yer alan Tepsi Minareye dayanılarak 1125-1150 yılları arasında yapıldığı kabul edilmektedir. (“XIX. yüzyılda Kırım savaşı sırasında İngiltere kraliçesi Victoria tarafından orijinal bir saat hediye edilince yapı tamamen saat kulesine dönmüştür”, Hancı, Age., s.119.) XVII.yüzyılda şehre gelen Evliya Çelebi mescidin cemaatinin olmadığı belirtmektedir. (Hamza Gündoğdu, Ahmet Ali Bayhan, Muhammet Arslan, Sanat Tarihi Açısından Erzurum, Atatürk Üniversitesi, Güzel Sanatlar Enstitüsü Yay.,Erzurum 2010, s.175.) İç kalenin dâhilinde yer alan mescitte, kale kapıları kapandığı zaman yalnızca buradaki muhafızlar ve kale dizdarları ibadetlerini yaparlardı. Kale mescidi kareye yakın bir dikdörtgen alan üzerine oturtulmuş ve taşıyıcıların düzenleyişi ile mihraba dik üç sahından teşekkül etmiştir. Mescidin kümbeti on altı yüzlüdür. Düzgün kesme taşlarla inşa edilen mescidin kubbeli bölümü dıştan yüksek kasnaklı ve külahlı bir örtüyle kaplanmıştır. Kapısı ise tamamen taştan yapılmış olup iç meydandan girilen yüz beş santim genişliğinde ve iki metre yüksekliğindedir. Girişte çapraz tonoz, mihrap önünde ise mukarnaslı kasnaklara oturan kubbe ile örtülüdür. İki örtünün doğu ve batısı beşik tonozlarla genişletilmiştir. Kubbe kenarlarında dört pencere mevcuttur. Kale içinde ki meydana açılan bir kapıdan içeriye girilmektedir. (Ruçhan Arık, Erzurum’da İki Cami, V.D.S:VIII, Ankara 1969, s.149.) Mescidin kitabesi yoktur. (Oktay Aslanapa, Türk Sanatı, Remzi Kitapevi, İstanbul 1999, s.109.)
TEPSİ MİNARE
Mahallenin fiziki yapısının değişmesinde bir diğer önemli yapı iç kalenin batı duvarının kuzey köşesinde yer alan Tepsi Minaredir. İç Kale’nin güneydoğu köşesinde sur duvarına bitişik olarak yükselen yapının kesin inşa tarihi bilinmemekle birlikte, XII.yüzyıl ortalarında Saltuklulardan “Şemsü’l Müluk ve’l-ümem” unvanlı “İnanç Yabgu Alp Tugrul Beg Ebü’l Muzaffer Gazi Bin Ebü’l Kasım” tarafından yaptırıldığı kabul edilmektedir. (Nusret Som, age., s.52; Abdurrehim Şerif Beygu, age., s.97; Hamza Gündoğdu, Ahmet Ali Bayhan, Muhammet Arslan, Sanat Tarihi Açısından Erzurum, Atatürk Üniversitesi, Güzel Sanatlar Enstitüsü Yay., Erzurum 2010, s.177.) İç kale’de İzzettin Saltuk tarafından yaptırılan kale mescidine minare olarak inşa edilen Tepsi Minareye önceleri kuzeye doğru iki kemerli kapı açılmaktaydı. Kalenin içine sonradan silah ve mühimmat deposu yapılırken kulenin doğu tarafı kısmen ve kapısı tamamen depo içinde kalmıştır. Kulenin küpü muntazam kesme taşla yapılmıştır. Ak, gri ve kırmızı renkli taşlarla kulenin yuvarlaklaşan kısmına altı bilezik konmuş, üst kısmı kırmızı tuğla ile yapılmıştır. Saat yerleştirilen kısmın üstü ahşaptır. Kulenin uzunluğu yirmi bir metre civarındadır. Saat yerleştirilen bilezikten 1,5 m kadar aşağıda kitabe bileziği görülür. Kitabe, devrinin muazzam güzel bir kufi hattı ile beyaz taşın zemin üzerine kırmızı ile kazılmıştır. Kitabe üzerinde ise günümüz Türkçesiyle “İkbal, dinin ışığı, islamın kutbu, devletin yardımcısı milletin zahiri, meliklerin arkası ve emirlerin güneşi Ebu’l Kasım oğlu Eb’ül Muzaffer Gazi İnanç Beygu Alp Tuğrul Bey içindir.” yazılıdır. Bu kitabe Saltuklu tarihi hakkında bizlere bilgi veren iki belgeden biridir. Belgelerden diğeri ise Micingert (“Kale, eski Osmanlı-Rus hududu üzerinde aynı isimli köyde bulunmaktadır. Erzurum’un doğusunda yüksek, inişli, yokuşlu,dereler dağlar arasında tarihi bir köydeki bu kale pek meşhur olup, “Aşağı Pasin” diye bilinen coğrafyada yekpare bir kaya kütlesi üzerine kurulmuştur.Köy yerleşim birimi olarak günümüzde Kars’ın Sarıkamış ilçesine bağlıdır.” Solmaz, age., s.55.) kalesine ait kitabedir. Kulenin asıl kapısı ise kuleye girilen kapıdan aşağıdadır. Önüne yapılan deponun içinde kalmıştır. (“Kuleye saatin ne vakit konulduğu kesin olarak bilinemiyorsa da Riter’in seyahatnamesinden öğrenildiğine göre H.1259, M.1843 yılından evvel kulede bir çalar saat varmış”, İbrahim Hakkı Konyalı, Abideleri ve Kitabeleriyle Erzurum Tarihi, s.143.) Yapı bir dönemde gözetleme kulesi olarak kullanılmıştır. Şerefenin altına kadar yıkıldıktan sonra, Tepsi Minare adını alan kuleye XIX.yüzyılın ilk yarısında saat konulmuş ve barok bir galeri eklenmiş, bu arada kitabenin bir kısmı yok olmuştur. (Oktay Aslanapa, Anadolu’da İlk Türk Mimarisi, Ankara 1991, s.21.) Kule de yer alan saat hakkında XIX. yüzyılda şehre gelen Robert Curzon şu notu düşer: “Kuledeki saat, Ruslar onu götürmeden önce yıllardır bozuktu; ancak muhteşem bir saatti. Kürtlerin, Ermenilerin ve dağlardan gelen yabancıların hepsi ona, büyük olay olarak, şaşkınlık ve hayranlıkla bakıyordu. Gösterdiği zaman itirazsız doğruydu. Kadranı, yelkovanı, akrebiyle bu eski saati sıradan insanların aklı almıyor ve insanlar onu bir çeşit sihir olarak değerlendiriyordu. Çobanların ve soyguncuların hiçbir yerde görmedikleri bu saat, Erzurum’un değerini artırıyordu.”( Hancı, Age., s.155.) Rusların saati götürmesinden sonra kuleye konulan saat ise Osman Bey’in belediye başkanlığı döneminde Avrupa’dan yüklü bir bedel ödenerek alınmıştır. Hatta saatin konulacağın yerin keşfi için gerekli olan para yetmeyince Şura’y-ı devletten yardım istenmiştir. (Küçükuğurlu, Age., s.51.) 1882 yılında saatin kuleye konulmasından sonra Tepsi minareye saat kulesi denmeye başlanmıştır. (“XIX. yüzyılda Kırım savaşı sırasında İngiltere kraliçesi Victoria tarafından orijinal bir saat hediye edilince yapı tamamen saat kulesine dönmüştür”, Hancı, Age., s.119.) Mahalle de ilk dönem yapıların askeri-siyasi ve dini amaçlara yönelik olduğu görülmektedir. Şehrin savunulabilmesi için yapılan kale, şehre gelenlerin veya şehri ele geçirmek isteyenlerin gözetlenmesi amacıyla Tepsi Minare ve kaledekilerin ibadetlerini yerine getirmeleri için yapılan kale mescidi.
KALE MESCİDİ
Kale içerisinde yer alan mescit kalenin güneybatısında yer alan Tepsi Minareye dayanılarak 1125-1150 yılları arasında yapıldığı kabul edilmektedir. (“XIX. yüzyılda Kırım savaşı sırasında İngiltere kraliçesi Victoria tarafından orijinal bir saat hediye edilince yapı tamamen saat kulesine dönmüştür”, Hancı, Age., s.119.) XVII.yüzyılda şehre gelen Evliya Çelebi mescidin cemaatinin olmadığı belirtmektedir. (Hamza Gündoğdu, Ahmet Ali Bayhan, Muhammet Arslan, Sanat Tarihi Açısından Erzurum, Atatürk Üniversitesi, Güzel Sanatlar Enstitüsü Yay.,Erzurum 2010, s.175.) İç kalenin dâhilinde yer alan mescitte, kale kapıları kapandığı zaman yalnızca buradaki muhafızlar ve kale dizdarları ibadetlerini yaparlardı. Kale mescidi kareye yakın bir dikdörtgen alan üzerine oturtulmuş ve taşıyıcıların düzenleyişi ile mihraba dik üç sahından teşekkül etmiştir. Mescidin kümbeti on altı yüzlüdür. Düzgün kesme taşlarla inşa edilen mescidin kubbeli bölümü dıştan yüksek kasnaklı ve külahlı bir örtüyle kaplanmıştır. Kapısı ise tamamen taştan yapılmış olup iç meydandan girilen yüz beş santim genişliğinde ve iki metre yüksekliğindedir. Girişte çapraz tonoz, mihrap önünde ise mukarnaslı kasnaklara oturan kubbe ile örtülüdür. İki örtünün doğu ve batısı beşik tonozlarla genişletilmiştir. Kubbe kenarlarında dört pencere mevcuttur. Kale içinde ki meydana açılan bir kapıdan içeriye girilmektedir. (Ruçhan Arık, Erzurum’da İki Cami, V.D.S:VIII, Ankara 1969, s.149.) Mescidin kitabesi yoktur. (Oktay Aslanapa, Türk Sanatı, Remzi Kitapevi, İstanbul 1999, s.109.)