
Gülen cemaati, özellikle kendi mensuplarınca ‘hizmet hareketi’ olarak isimlendirilirler. Aslında ‘hizmet’ kavramı, Efendimiz (S.A.V) döneminden beri İslam bilginlerinin, İslam’a gönül ve destek verenlerin yolunu, yaptıkları iş ve eylemleri anlatan bir kavramdır. Gülen’in de içinden doğup çıktığı, ancak şu anda onları da hafife aldığı Risale-i Nur Camiasının da sürekli esas aldığı bir kavramıdır. Hizmet, bütün İslami cemaatleri oluşturanların mesleğinin adıdır. Ancak İslam bilginleri bu mesleği, karşıdan hiçbir şey almadan, maddi ve manevi anlamda hep ‘karşısındakine vermek’ olarak görmüşlerdir. Ayırım yapmadan özellikle herkese destek olmak, yardımcı olmak; maddi manevi neyi varsa Müslüman kardeşleriyle paylaşmak olarak görmüşlerdir. Bunu yapanların tek gayesi de Allah için gönüllere girmek ve insanların dünya ve ahiret saadetine ulaşmalarına vesile olmağa çalışmaktır.
Bugünkü yapısıyla Gülen Cemaatine bakıldığında, Ülkemizdeki İslami cemaatlerin aksine, bunların karşılıksız hiçbir çalışmalarının olmadığı görülecektir. Bunların bütün mesleği, cemaatin daha kuruluş aşamasından bugüne kadar hep karşıdan almak olmuştur. Sadaka, fıtra, zekât, kurban (derisi ve eti), yardım vs. gibi çeşitli adlar altında hep almışlardır. İlk dönemlerinde fakir oldukları, sosyoekonomik yönden zayıf öğrencileri okuttukları teziyle sürekli insanlardan para toplamışlardır. İnsanlar da iyi niyetlerinden dolayı, herhangi bir eleştiri ve sorgulamada bulunmadan sürekli vermişlerdir. Bu durum, bugüne kadar da devam etmiştir.
Ancak bugün şu durum açıkça ortaya çıkmıştır ki, bu cemaat artık yüz milyarlarca dolarları idare etmektedir. Ama hala yardım toplamaktadırlar. Ayrıca şu da kesindir ki, bugüne kadar bu halktan, ‘öğrenci okutuyoruz’ diye trilyonları, katrilyonları toplayanlar, bugün öğrencileri bedava değil, piyasa koşullarında okuttukları ortaya çıkmıştır. Aslında dün de böyle idi. Yani Ülkemizdeki herhangi bir özel okul, dershane ve yurt, öğrencilerden bir hizmet karşılığı ne kadar ücret alıyorsa, bunlar da en az o kadar ücret alıyorlar. Hatta bunlar çok daha fazlasını da almaktadırlar. Yekûn tutacak bir öğrenci grubunu da karşılıksız asla okutmamaktadırlar. İşte üniversiteleri, işte lise ve diğer okulları ortadadır. Belki devletin zorunlu tuttuğu belli bir miktar burslu okutsalar dahi, onu da bütün özel okul, yurt ve dershane hizmeti veren kurum ve kuruluşlar zorunlu olarak yapmaktadır.
Bütün bunlardan dolayı bu cemaate hizmet hareketi demek, başta 1400 yıllık İslam tarihindeki hizmet erleri olmak üzere, bütün cemaatlerin haklarına haksızlık edilmiş, ya da hakları gasp edilmiş olur. Çünkü bu cemaat, hizmeti hep para karşılığı, hem de insaf sınırlarını zorlayarak yapmaktadır. Bunların kitabında ‘vermek’ asla yok, birine yardım etmek, destek olmak kesinlikle yoktur. Ancak sadece ve sadece ‘almak’ vardır. Çünkü bunlar bireysel ve kurumsal anlamda ‘hep başkasından alarak’ büyümüşlerdir. Bunlar bireysel ve kurumsal anlamda bencil egoist olmuşlardır. Çünkü hep başkasından alarak büyüyenler egoist olurlar. Öğrenci velilerinden alınan bu paralar da oradaki öğrencilere İslami şuur veren öğretmenlere ve hoca efendilere değil başka yerlere gider. Bunu da hiç unutmamak gerekir.
Gülen cemaatinin, bugün ulaşmış olduğu kurumsal büyüklüğüne paralel olarak belirlenmiş bir İslami vizyonu da asla yoktur. Önce cemaat araç olması ve onun vasıtasıyla bir takım hayırlı işleri yapmak amaç olması gerekirken, maalesef cemaatin kendisi amaç halini almıştır. Zaten bu, başından beri böyle idi. Yani artık cemaate bağlılık ve ona sadakat esastır. Başından beri yapılan bütün çalışmalar, cemaati büyütmek ve onun çeşitli mahfillere sızmasını sağlamak olmuştur. Bu sızma neticesinde nereye varılacaktır, bu hususta belirlenmiş kapsamlı ve çağdaş herhangi bir öğreti de yoktur. Eğer Ülkemizde 45 yıldan beri yapılan ısrarlı ve ihlaslı çalışmalara, Cenab-ı Hak kat kat fazlasıyla lütfedip Ülkemizdeki bugünkü sosyo-ekonomik, siyasi ve kültürel gelişmeleri var etmemiş olsaydı, yani Ak Parti’nin temsil etmekte olduğu ortam olmasaydı, bunlar 1960’lı ve 70’li yıllardaki anlayış, yapı ve statüko ile pekala gül gibi geçinip giderlerdi. Yani hala bunlar Demirel veya onun misyonunu devam ettiren birileriyle çok daha içli dışlı olurlardı. O zaman bunların tek beklentisi, severek gölgesinde yaşadıkları İslam dışı anlayış ve yaşantı sahibi insanlardan, kendilerine biraz daha fazla pay lütfetmeleri olurdu. O zaman ne onların zulümlerine ses çıkarırlardı, ne de iki laf ederlerdi.
Değerli okuyucularım,
Şu ana kadar cemaatin genel durumunu ele aldık ve analiz ettik. Aslında cemaatin anatomisi de yakından ve farklı bir gözle ele alınıp incelenmesi gerekir. Onun için şimdi onun iç ve dış yapısını psiko-sosyal ve eğitimsel açıdan ele alıp inceleyeceğiz. Bunu da bir piramite benzetip yatay üç bölüme ayırarak daha iyi tahlil edebileceğimizi düşünüyoruz.
BİRİNCİ BÖLÜM: Biz buna birinci kattakiler de diyebiliriz. Bu katta cemaatin en ihlaslı, en samimi ve en bağlı insanları vardır. Bunlar, piyasa şartlarındaki ücret karşılığı cemaat okullarda okuyan ve yurtlarında kalan öğrenciler ve onlara fedakârca göz kulak olan ya da onlara kol-kanat geren ve onların yetişmesi için bütün güçleriyle çalışan ‘fedakâr’ öğretmenlerdir. Ayrıca üniversitelerde okuyan ya da öğretim elemanı olarak çalışan bir kısım temiz nasiyeli insanlardır. Az da olsa halk arasında da bunları sevenler vardır ve onlar da değerli insanlardır. Gerçekten bu kattakiler cemaatin vitrinini oluşturmaktadırlar.
Bu kattakilerin durumuna da göz attığımızda ilginçliklerle karşılaşırız. Yukarıda öğretmenlerden bahsederken –fedakâr- kelimesini özellikle tırnak içine aldım. Bu öğretmenler gerçekten fedakârlık yapmaktadırlar, zira aldıkları maaş ortadadır. Bugün Cemaatin 100 milyarlarca doları yönettiği söylenmesine ve okul, yurt ve dershanelerden müthiş gelir elde etmesine karşın bu öğretmenlerden yurt içinde çalışanların büyük bir çoğunluğu lüks okullarda, ancak asgari ücretle çalıştırılmakta oldukları ifade edilmektedir. Yurt dışında, hatta dünyanın öbür ucunda bu görevi yapanların da yaklaşık 200 Dolar ücretle çalışmakta oldukları söylenmektedir.
Öğrencilerin eğitim durumuna baktığımızda orada daha büyük ilginçliklerin olduğu görülmektedir: Bir defa öğrenciler, Kemalist anlayıştaki gibi, tek taraflı ve tek boyutlu yetiştirilmektedirler. Böylece daha genç yaşta bu çocukların iradelerine ipotek konulmaktadır. Bunların düşünme, üretme, eleştirme, sorgulama ya da alternatif bilgilere ulaşma şansları yoktur. Üst kattakiler onların yerine bunların hepsini yaparlar! Onlar hep belli kategorideki kitapları okuyacaklar, hep belli çizgideki gazete ve dergileri alacaklar, yalnızca belli anlayışın TV’lerini izleyebileceklerdir. Böylece, İslami anlayış başta olmak üzere bu kattakilerin bütün dünyaları kısıtlı, dar, tek taraflı ve tek boyutlu bakan insanlar olmaları esas alınarak üst kattakiler tarafından belirlenmektedir. Onlar da başka dünyaları bilmediklerinden dolayı, bütün dünyayı ‘Cemaat Dünyası’ olarak görmekte ve öyle zannetmektedirler. İşte bu tek taraflı ve tek boyutlu olarak yetiştirilen insanlar, cemaatin birer ‘neferi’ olarak oraya buraya gönderilmektedirler. Ancak bu kasıtlı eksiklikler giderilirse bu kattakiler topluma çok yararlı birer insan olurlar. Halkımızın bu cemaatle ilişkisi de bu kattakiler üzerinden yürütülmektedir.
Geleneksel olarak aslında Gülen Cemaati bunlar üzerine kurulmuştur, diyebiliriz. Aynı zamanda başından beri bunlar gösterilerek cemaate büyük paralar toplanmıştır ve toplanmaktadır. Şimdilerde de Cemaat, Hükümetle giriştiği bilek güreşinde, ‘yaptıklarını örtmek’ için hep bu kattakileri öne sürmektedir. Bu cemaatin nazarında bu samimi insanlar, ya maddi gelir sağlamak, ya da var olduğunu düşündükleri tehlikeleri savmak için göstermelik varlıklar olarak görülmüşlerdir.
Cemaatin dışarıyla ilişkileri açısından bunlar Zonguldak’ta yer altındaki kömür madeninde çalışan işçiler gibidir. Bunu da iyi düşünmek gerekir.
Bu konuya yarın devam edeceğiz.