Bu ne ‘güzel’ hoca!
Bir hoca düşünün, müfredatın dışına çıkıyor, zoru kolaya çeviriyor. Öğrencileri onun dersini dört gözle bekliyor. Sıkmıyor, sıktırmıyor. Eczacı adayı öğrencilerini şiir biliyorlar mı diye imtihan ediyor, bir gün tabyalara, bir gün bir eczaneye götürüyor, hem teorik hem de pratik ders anlatıyor.. Öğrenciler bir gün Yanıkdere şehitliğindeyken bir gün kendilerini bir ecza deposunda buluyorlar. Herhangi bir müzik enstrümanı kullanmaya heveslendiriliyor, ders kitapları dışında farklı kitaplar okumaya teşvik ediliyorlar. Bütün bunları, Atatürk Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nde derslere giren eczacı Erdal Güzel yapıyor.. Ve bütün bunları fahri olarak yapıyor, fakülteye külfeti yok. Erdal Güzel farkındalık ortaya koyuyor ve iyi de yapıyor. Çünkü Erdal Güzel, bir eczacının da çevreye karşı duyarlı olması, tarih bilincine sahip olması ve hayatın bütün alanında yer alması gerektiğine inanıyor. Hem de ısrarla.. Bu durumda zaten körün istediği bir göz, Allah vermiş iki göz hesabı, gidişattan sadece Güzel değil, onun talebeleri de memnun. Çünkü öğrenciler, sadece teorik bilgiye sahip olmuyorlar, pratiğe de kavuşuyorlar. Bazen çekilmez olan dersleri eğlenceye dönüşüyor. Adeta alan memnun, satan memnun! Bundan iyisi şamda kayısı! Aynı zamanda ERVAK’ın da başkanı olan Erdal Güzel, ‘’Gördüğüm kadarıyla çoğu öğrenci günün teknolojisiyle kendini avutuyor, dışa kapalı. Bilgiye çabuk ulaştığı için çevreye duyarsız kalmışlar. Hayatın mezun olduklarında 30 metrekarelik bir dükkan alanından ibaret olmadığını gösteriyorum ve iyi de ediyorum’’ diyor.. Doğru yoldasın Erdal hocam.. Bam bam bam! Böyle iyi, devam..
--
İşte bu!
Bilal Tavlak, Oktay Parlar, Şerif Avcı ve Cengiz Durular’ın girişimleriyle kurulan Erzurum Halk Tiyatrosu’ndan sonra en çok kurulduğuna sevindiğim topluluk, işte bu topluluk oldu. Büyükşehir Belediyesi Türk Sanat Müziği Korusu! Profesyonel toplulukları aratmayan bir topluluk bu ve bir an önce sahne almalarını, kendilerini göstermelerini bekliyor ve istiyorum. Atatürk Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarı öğretim üyesi Yr.Doç.Dr. İsmail Hakkı Gerçek’in şefliğini yaptığı koro, her geçen gün biraz daha oturuyor.. Biliyorum, daha işin başındalar ve bir başlayıp, pir başlamayı hedefliyorlar. Ve çok yakın bir zamanda inanıyorum ki Büyükşehir Belediyesi sürpriz yapacak ve koroyu tam olmuş şekilde sanatseverlerin huzuruna çıkaracak, bir çok il gibi ‘’Ben de varım’’ diyecek! Çoğunluğunu bayanların oluşturduğu koronun sadece solistleri değil, müzik ekibi de on numara beş yıldız. Haftanın belirli günlerinde biraraya gelip çalışan korodan özellikle Büyükşehir Başkanı Mehmet Sekmen’in de memnun olduğunu ve daha da iyi şartlarda çalışması için ilgililere gereken talimatları verdiğini duyuyorum. Bir prova esnasında gizlice gelmiş, görmüş ve yapılan icra karşısında şaşırmış, ‘’Tam TRT!’’ demiş! Şu an için kendini gizleyen ve henüz ortalıkta görünmemeye özen gösteren koroda Sanat müz,ğine kendini adamış bazı öğretim üyelerinin yanı sıra Murat Kırkkeseli, Selami Eleman ve Osman Kutlu gibi önemli sanat adamlarının da bulunmasını ben önemsiyorum. İbrahim Erkal Kültür Merkezi’nde hazırlıklarını sürdüren koro, bakalım ilk siftahı ne zaman yapacak. Allah yolunu, izini açık etsin.
. ---
O köyde çok eski 3 ayrı mezarlık olduğunu ve o köyün o kadar imparatorluk gördüğünü ben de yeni öğreniyorum..
Cinis mezarları kitap oldu!
Eflatun der ki:
İyi kitaplar babalarını ebedileştiren çocuklardır!
Ne kadar doğru, ne kadar güzel bir söz.
Atatürk Üniversitesi, belki gecikmiş ama mutlaka olması gereken önemli bir kitaba imza attı, Cinis mezarlarını kitaplaştırdı! Cinis mezarları, Erzurum’un tarihi bir kent olduğu gerçeğini ortaya koyan bir tarihi alandır ve bu alana sahip çıkılması gerekliydi, elzemdi. Zira o Cinis, herhangi bir köy değildi! O Cinis, Urartuları, İskitleri, Persleri, Roma imparatorluğunu ve dahi Safavileri gören bir bölgeydi, Erzurum’da belki de en eski mezarların olduğu bir köydü. Kanuni Sultan Süleyman ve 4.Murat’ın menzillerinde konuşlandığı Cinis, bir değil, 3 ayrı mezarlığıyla bilinen, farklı çoğunluğu kırmızı renkli mezar taşlarıyla koruma altına da alınması gereken bir köydü.
Başta Prof.Dr.Ömer Özden olmak üzere, Prof.Dr.Osman Elmalı, Yrd.Doç.Dr.Yusuf Bilen, Doç.Dr.Ali Kurt ve yazar İsmail Bingöl’ün gayretleri ile hazırlanan kitabın bana göre şehir kitaplığına kazandırılması şehrin kazanması anlamını da taşır. Böyle güzel bir çalıma için emeği geçenlere teşekkür ederken, Rektör Prof.Dr.Ömer Çomaklı’yı da Cinis mezarlarının korunması konusunda verdiği güvenceden ötürü kutluyorum. Bir solukta okuduğum albüm şeklindeki bu şık kitap sayesinde artık yıkılmaya yüz tutan, bazıları 1800’lü yıları kapsayan ve kimlere ait oldukları bile bilinmeyen mezarlar ve taşları, gelecek nesillere de aktarılmış olacak. Bu önemli ve çok güzel bir hizmet olsa gerek. Bayağı bir emek verildiği de ortada. Günümüzde Ortabahçe köyü olarak bilinen Cinis köyünde eski yıllara ait mezarların bulunduğunu bu kitap sayesinde öğrenmek benim için de doğrusu sürpriz oldu. En kısa zamanda gidip bu mezarları ve taşları görmek, o eksikliğimi gidermek istiyorum.
--
Şeker’in tadı çoktan kaçmıştı zaten!
Son zamanlarda gündem, Şeker Fabrikalarının özelleştirilmesi. Aralarında Erzurum’un da bulunduğu 25 fabrikadan 14’ü, onca koparılan yaygaraya rağmen özelleştirme kapsamına alındı. Resmi Gazetede yayınlanmasına rağmen halen daha bazılarının ‘’Bu özelleştirme kararından vazgeçilsin’’ demesini de hayret ve şaşkınlıkla karşılıyorum. İş bitmiş zira! Bu özelleştirme konusunda çeşitli kesimlerden farklı yorum ve tepkiler var. Çoğunu da fazla mühimsemiyorum açıkçası. Sanırım, çocukluğu Pasinler Pancar Bölge Şefliği’nin bahçesinde geçen eski bir Şeker ailesinin ferdi olarak bu konuda söz hakkım var ve şimdi onu kullanıyorum! Şeker fabrikası, eski cazibesinde değil ve yıllardır hem fabrikanın hem de şeker üreticilerinin atıl hale gelmesi sağlanmıştı, buna herkes seyirci kaldı. Bugün özelleştirme kapsamına alınmış olması çok doğal ve ona karşı çıkanlara’’Günaydın! Daha önce neredeydiniz’’ diyorum. Esasında elbette ki bu haliyle de Erzurum Şeker Fabrikası’nın özelleştirilmesine ben de karşıyım, fakat görünen o ki iş iten geçmiş. Bu konuda AK Parti Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın samimi olduğuna inandığım bir görüşüne katılıyorum. Mecliste yaptığı konuşmada fabrikanın özelleştirilmesi yerine rahmetli Menderes’in kurduğu fabrika iyileştirilsin. Doğru bir yaklaşım. Bir başka ben de iz bırakan güzel öneri de sanırım eğitimci yazar ağabeyim Abdurrahman Zeynel’den geldi. O da dedi ki eğer bu fabrika birilerine verilecekse Erzurum’a, Büyükşehir Belediye’ye, ETSO’ya, Aşkale Çimento’ya verilsin. El hak, çok isabetli olur. Son sözüm odur ki Erzurum Şeker Fabrikası’nda aslında buralara getirildik ve hepimiz de böyle bir finali doğrusu hak ettik!
--
Şeker Fabrikası’nın özelleştirme kararını bu ayki Fırfırik’de böyle işlemiştik..
--
TUTTUĞUM BABA SÖZLER: Bir insanı yalan söyleyerek kazanmak yerine doğru söyleyerek kaybetmeyi tercih ederim (Hakan Mengüç)
Bir hoca düşünün, müfredatın dışına çıkıyor, zoru kolaya çeviriyor. Öğrencileri onun dersini dört gözle bekliyor. Sıkmıyor, sıktırmıyor. Eczacı adayı öğrencilerini şiir biliyorlar mı diye imtihan ediyor, bir gün tabyalara, bir gün bir eczaneye götürüyor, hem teorik hem de pratik ders anlatıyor.. Öğrenciler bir gün Yanıkdere şehitliğindeyken bir gün kendilerini bir ecza deposunda buluyorlar. Herhangi bir müzik enstrümanı kullanmaya heveslendiriliyor, ders kitapları dışında farklı kitaplar okumaya teşvik ediliyorlar. Bütün bunları, Atatürk Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nde derslere giren eczacı Erdal Güzel yapıyor.. Ve bütün bunları fahri olarak yapıyor, fakülteye külfeti yok. Erdal Güzel farkındalık ortaya koyuyor ve iyi de yapıyor. Çünkü Erdal Güzel, bir eczacının da çevreye karşı duyarlı olması, tarih bilincine sahip olması ve hayatın bütün alanında yer alması gerektiğine inanıyor. Hem de ısrarla.. Bu durumda zaten körün istediği bir göz, Allah vermiş iki göz hesabı, gidişattan sadece Güzel değil, onun talebeleri de memnun. Çünkü öğrenciler, sadece teorik bilgiye sahip olmuyorlar, pratiğe de kavuşuyorlar. Bazen çekilmez olan dersleri eğlenceye dönüşüyor. Adeta alan memnun, satan memnun! Bundan iyisi şamda kayısı! Aynı zamanda ERVAK’ın da başkanı olan Erdal Güzel, ‘’Gördüğüm kadarıyla çoğu öğrenci günün teknolojisiyle kendini avutuyor, dışa kapalı. Bilgiye çabuk ulaştığı için çevreye duyarsız kalmışlar. Hayatın mezun olduklarında 30 metrekarelik bir dükkan alanından ibaret olmadığını gösteriyorum ve iyi de ediyorum’’ diyor.. Doğru yoldasın Erdal hocam.. Bam bam bam! Böyle iyi, devam..
--
İşte bu!
Bilal Tavlak, Oktay Parlar, Şerif Avcı ve Cengiz Durular’ın girişimleriyle kurulan Erzurum Halk Tiyatrosu’ndan sonra en çok kurulduğuna sevindiğim topluluk, işte bu topluluk oldu. Büyükşehir Belediyesi Türk Sanat Müziği Korusu! Profesyonel toplulukları aratmayan bir topluluk bu ve bir an önce sahne almalarını, kendilerini göstermelerini bekliyor ve istiyorum. Atatürk Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarı öğretim üyesi Yr.Doç.Dr. İsmail Hakkı Gerçek’in şefliğini yaptığı koro, her geçen gün biraz daha oturuyor.. Biliyorum, daha işin başındalar ve bir başlayıp, pir başlamayı hedefliyorlar. Ve çok yakın bir zamanda inanıyorum ki Büyükşehir Belediyesi sürpriz yapacak ve koroyu tam olmuş şekilde sanatseverlerin huzuruna çıkaracak, bir çok il gibi ‘’Ben de varım’’ diyecek! Çoğunluğunu bayanların oluşturduğu koronun sadece solistleri değil, müzik ekibi de on numara beş yıldız. Haftanın belirli günlerinde biraraya gelip çalışan korodan özellikle Büyükşehir Başkanı Mehmet Sekmen’in de memnun olduğunu ve daha da iyi şartlarda çalışması için ilgililere gereken talimatları verdiğini duyuyorum. Bir prova esnasında gizlice gelmiş, görmüş ve yapılan icra karşısında şaşırmış, ‘’Tam TRT!’’ demiş! Şu an için kendini gizleyen ve henüz ortalıkta görünmemeye özen gösteren koroda Sanat müz,ğine kendini adamış bazı öğretim üyelerinin yanı sıra Murat Kırkkeseli, Selami Eleman ve Osman Kutlu gibi önemli sanat adamlarının da bulunmasını ben önemsiyorum. İbrahim Erkal Kültür Merkezi’nde hazırlıklarını sürdüren koro, bakalım ilk siftahı ne zaman yapacak. Allah yolunu, izini açık etsin.
. ---
O köyde çok eski 3 ayrı mezarlık olduğunu ve o köyün o kadar imparatorluk gördüğünü ben de yeni öğreniyorum..
Cinis mezarları kitap oldu!
Eflatun der ki:
İyi kitaplar babalarını ebedileştiren çocuklardır!
Ne kadar doğru, ne kadar güzel bir söz.
Atatürk Üniversitesi, belki gecikmiş ama mutlaka olması gereken önemli bir kitaba imza attı, Cinis mezarlarını kitaplaştırdı! Cinis mezarları, Erzurum’un tarihi bir kent olduğu gerçeğini ortaya koyan bir tarihi alandır ve bu alana sahip çıkılması gerekliydi, elzemdi. Zira o Cinis, herhangi bir köy değildi! O Cinis, Urartuları, İskitleri, Persleri, Roma imparatorluğunu ve dahi Safavileri gören bir bölgeydi, Erzurum’da belki de en eski mezarların olduğu bir köydü. Kanuni Sultan Süleyman ve 4.Murat’ın menzillerinde konuşlandığı Cinis, bir değil, 3 ayrı mezarlığıyla bilinen, farklı çoğunluğu kırmızı renkli mezar taşlarıyla koruma altına da alınması gereken bir köydü.
Başta Prof.Dr.Ömer Özden olmak üzere, Prof.Dr.Osman Elmalı, Yrd.Doç.Dr.Yusuf Bilen, Doç.Dr.Ali Kurt ve yazar İsmail Bingöl’ün gayretleri ile hazırlanan kitabın bana göre şehir kitaplığına kazandırılması şehrin kazanması anlamını da taşır. Böyle güzel bir çalıma için emeği geçenlere teşekkür ederken, Rektör Prof.Dr.Ömer Çomaklı’yı da Cinis mezarlarının korunması konusunda verdiği güvenceden ötürü kutluyorum. Bir solukta okuduğum albüm şeklindeki bu şık kitap sayesinde artık yıkılmaya yüz tutan, bazıları 1800’lü yıları kapsayan ve kimlere ait oldukları bile bilinmeyen mezarlar ve taşları, gelecek nesillere de aktarılmış olacak. Bu önemli ve çok güzel bir hizmet olsa gerek. Bayağı bir emek verildiği de ortada. Günümüzde Ortabahçe köyü olarak bilinen Cinis köyünde eski yıllara ait mezarların bulunduğunu bu kitap sayesinde öğrenmek benim için de doğrusu sürpriz oldu. En kısa zamanda gidip bu mezarları ve taşları görmek, o eksikliğimi gidermek istiyorum.
--
Şeker’in tadı çoktan kaçmıştı zaten!
Son zamanlarda gündem, Şeker Fabrikalarının özelleştirilmesi. Aralarında Erzurum’un da bulunduğu 25 fabrikadan 14’ü, onca koparılan yaygaraya rağmen özelleştirme kapsamına alındı. Resmi Gazetede yayınlanmasına rağmen halen daha bazılarının ‘’Bu özelleştirme kararından vazgeçilsin’’ demesini de hayret ve şaşkınlıkla karşılıyorum. İş bitmiş zira! Bu özelleştirme konusunda çeşitli kesimlerden farklı yorum ve tepkiler var. Çoğunu da fazla mühimsemiyorum açıkçası. Sanırım, çocukluğu Pasinler Pancar Bölge Şefliği’nin bahçesinde geçen eski bir Şeker ailesinin ferdi olarak bu konuda söz hakkım var ve şimdi onu kullanıyorum! Şeker fabrikası, eski cazibesinde değil ve yıllardır hem fabrikanın hem de şeker üreticilerinin atıl hale gelmesi sağlanmıştı, buna herkes seyirci kaldı. Bugün özelleştirme kapsamına alınmış olması çok doğal ve ona karşı çıkanlara’’Günaydın! Daha önce neredeydiniz’’ diyorum. Esasında elbette ki bu haliyle de Erzurum Şeker Fabrikası’nın özelleştirilmesine ben de karşıyım, fakat görünen o ki iş iten geçmiş. Bu konuda AK Parti Milletvekili Mustafa Ilıcalı’nın samimi olduğuna inandığım bir görüşüne katılıyorum. Mecliste yaptığı konuşmada fabrikanın özelleştirilmesi yerine rahmetli Menderes’in kurduğu fabrika iyileştirilsin. Doğru bir yaklaşım. Bir başka ben de iz bırakan güzel öneri de sanırım eğitimci yazar ağabeyim Abdurrahman Zeynel’den geldi. O da dedi ki eğer bu fabrika birilerine verilecekse Erzurum’a, Büyükşehir Belediye’ye, ETSO’ya, Aşkale Çimento’ya verilsin. El hak, çok isabetli olur. Son sözüm odur ki Erzurum Şeker Fabrikası’nda aslında buralara getirildik ve hepimiz de böyle bir finali doğrusu hak ettik!
--
Şeker Fabrikası’nın özelleştirme kararını bu ayki Fırfırik’de böyle işlemiştik..
--
TUTTUĞUM BABA SÖZLER: Bir insanı yalan söyleyerek kazanmak yerine doğru söyleyerek kaybetmeyi tercih ederim (Hakan Mengüç)