
İslâm ahlâk literatüründe özellikle zenginlere ve yüksek mevki makam sahibi kimselere övgü yağdırmakla tanınmış ve bu tutumlarını alışkanlık hâline getirmiş olanlara “dalkavuk/yağcı yaptığı işe de “dalkavukluk/yağcılık” denmiştir. Dalkavuk, karşısındaki kişiyi aşırı şekilde överek ondan itibar ve menfaat sağlamayı amaçlar. Dalkavukluk ise bir kişilik zafiyeti olup Müslümana yakışmayan bir davranıştır.
Hz. Peygamber ashabıyla birlikte bulunduğu bir sırada bir adamdan söz edilmişti. Orada bulunanlardan biri söz konusu adamı övünce Hz. Peygamber (sav), “Yazıklar olsun sana! Kardeşinin boynunu kestin!” buyurdu ve bu sözü üç kez tekrarladı. Sonra da şunları ekledi: “Sizden birisi illâ bir kimseyi methedecekse, "Gördüğüm kadarıyla filâncanın şöyle olduğunu sanıyorum. Ameline göre onu hesaba çekecek ise Allah’tır. Allah’ın karşısında hiç kimseyi temize çıkarıp aklayamam." desin. Bunu da o kimsenin hâlini öyle biliyorsa söylesin!” (Buhari, Edeb,95)
İnsan kusursuz olmayı sever ve saygınlık kazanmayı, şöhreti arzular; bu nedenle övülmek hoşuna gider. Yerilmek, bu arzusuna aykırı düştüğü için kendisini huzursuz hisseder ve yerilmeyi sevmez. Fazilet sahibi kimseler, tanıyıp tanımadığı kimseler hakkında ulu orta konuşan, övgüler düzen şarlatanların övgülerinden hoşlanmazlar. Çünkü dalkavuklar, güç ve iktidarı gözetirler. Dalkavuk, her zaman güç ve iktidardan yanadır. Dalkavuk, hakkı savunmak yerine güçlü olanın yanında yer almayı ve ona övgüler yağdırmayı âdet hâline getirmiştir. Ebû Hüreyre, “Resulüler (sav), (dalkavukluğu âdet hâline getiren) övücülerin ağızlarına toprak saçmamızı (onlara engel olmamızı) emretti.” demiştir. (Tirmizi, Züht,54)
Yapılan yanlışı düzeltmeye yönelik bir davranış özelliği taşımadığından kötü bir davranış olan dalkavukluğun, her şeyden önce dalkavuğa yönelik zararları vardır. Övdüğü kimsede olmayanları söylediği için yalan söylemiş, inanmadığı hâlde yüzüne karşı sevgi gösterisinde bulunduğundan münafıkça bir davranış sergilemiş olur. Övüleni sevindirdiği için onun zalimleşmesine sebep olmak suretiyle günah işler. Aynı zamanda dalkavuk, yağcılığı ile övdüğü kimseye de zarar verir. Övülen kişinin kendini beğenmesine ve kibirlenmesine neden olur. Övülenin gevşekliğe düşerek yapacağı iyi işleri terk etmesine veya zayi etmesine neden olur.
Sevgili Peygamberimiz, ashâbından fazilet sahibi, cömert, iyiliksever, İslam’ın yayılması için çaba sarf eden ve yaptıkları iyi işler toplumda herkesçe bilinen kimselere zaman zaman övgü ve iltifatlarda bulunmuştur. Bir defasında ashâb-ı kirâm Resûlullah ile birlikte bir yerde konaklamışlardı. Hz. Peygamber önlerinden geçen insanların kim olduğunu soruyor, ardından da onun hakkında düşüncelerini söylüyordu. Ebû Hüreyre, geçenlerden birinin Hâlid b. Velîd olduğunu söyleyince Allah’ın Elçisi, “Hâlid b. Velîd, Allah"ın ne iyi kuludur. O, Allah"ın kılıçlarından bir kılıçtır.” buyurdu.
Aynı şekilde Allah Resûlü, Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve daha pek çok sahibi ve bazı kabileler için iltifat içeren sözler söylemişti. Onlara iltifatlarını yaparken İslam’ın yaşamaları, dinî gayretleri, İslam’a, Müslümanlara ve kendisine yaptıkları yardımlardan dolayı herkesin bilip gördüğü eylemleri zikrederek yapmıştır. Bu, hayrı özendirmek, takdir edilen iyi davranışları ve davranış sahiplerini örnek göstermek anlamına gelmektedir.
Övgüde istenmeyen husus, insanın herkesçe bilinmeyen yönleriyle ve özellikle kendisinde olmayan birtakım vasıflarla yüzüne karşı aşırı bir şekilde övülmesi ve bundan dünyalık bir karşılık beklenmesidir. Nitekim Resûlullah (sav), “... Biriniz kardeşini illâ methedecekse ve şayet onun öyle olduğu biliniyorsa, "Falanın şöyle olduğunu zannediyorum, Allah’a karşı kimseyi temize çıkaramam." desin.”(Müslim,Züht,66)
İltifat ile dalkavukluk arasındaki ince çizgiye dikkat çeken Allah Resulü, örnek alınacak davranışlar övülürken ve kişilere iltifat edilirken dalkavukluğa kaçılmasını, kişinin önünü kesen öldürücü bir darbe olarak takdim etmiş, şöyle buyurmuştur: “Birbirinizi (aşırı şekilde) övmekten sakınınız. Çünkü bu, (bir nevi) öldürmektir.”(İbn Mace Edeb.36) Her zaman ve mekânda söylenecek söz en güzel en doğru ve en adil söz olmalıdır. Atalarımız da “Dilin kemiği yoktur ama bir vuruşta öldürdüğü insan çoktur. Rabbim dilimizin afetlerinden bizleri muhafaza eylesin.
Hz. Peygamber ashabıyla birlikte bulunduğu bir sırada bir adamdan söz edilmişti. Orada bulunanlardan biri söz konusu adamı övünce Hz. Peygamber (sav), “Yazıklar olsun sana! Kardeşinin boynunu kestin!” buyurdu ve bu sözü üç kez tekrarladı. Sonra da şunları ekledi: “Sizden birisi illâ bir kimseyi methedecekse, "Gördüğüm kadarıyla filâncanın şöyle olduğunu sanıyorum. Ameline göre onu hesaba çekecek ise Allah’tır. Allah’ın karşısında hiç kimseyi temize çıkarıp aklayamam." desin. Bunu da o kimsenin hâlini öyle biliyorsa söylesin!” (Buhari, Edeb,95)
İnsan kusursuz olmayı sever ve saygınlık kazanmayı, şöhreti arzular; bu nedenle övülmek hoşuna gider. Yerilmek, bu arzusuna aykırı düştüğü için kendisini huzursuz hisseder ve yerilmeyi sevmez. Fazilet sahibi kimseler, tanıyıp tanımadığı kimseler hakkında ulu orta konuşan, övgüler düzen şarlatanların övgülerinden hoşlanmazlar. Çünkü dalkavuklar, güç ve iktidarı gözetirler. Dalkavuk, her zaman güç ve iktidardan yanadır. Dalkavuk, hakkı savunmak yerine güçlü olanın yanında yer almayı ve ona övgüler yağdırmayı âdet hâline getirmiştir. Ebû Hüreyre, “Resulüler (sav), (dalkavukluğu âdet hâline getiren) övücülerin ağızlarına toprak saçmamızı (onlara engel olmamızı) emretti.” demiştir. (Tirmizi, Züht,54)
Yapılan yanlışı düzeltmeye yönelik bir davranış özelliği taşımadığından kötü bir davranış olan dalkavukluğun, her şeyden önce dalkavuğa yönelik zararları vardır. Övdüğü kimsede olmayanları söylediği için yalan söylemiş, inanmadığı hâlde yüzüne karşı sevgi gösterisinde bulunduğundan münafıkça bir davranış sergilemiş olur. Övüleni sevindirdiği için onun zalimleşmesine sebep olmak suretiyle günah işler. Aynı zamanda dalkavuk, yağcılığı ile övdüğü kimseye de zarar verir. Övülen kişinin kendini beğenmesine ve kibirlenmesine neden olur. Övülenin gevşekliğe düşerek yapacağı iyi işleri terk etmesine veya zayi etmesine neden olur.
Sevgili Peygamberimiz, ashâbından fazilet sahibi, cömert, iyiliksever, İslam’ın yayılması için çaba sarf eden ve yaptıkları iyi işler toplumda herkesçe bilinen kimselere zaman zaman övgü ve iltifatlarda bulunmuştur. Bir defasında ashâb-ı kirâm Resûlullah ile birlikte bir yerde konaklamışlardı. Hz. Peygamber önlerinden geçen insanların kim olduğunu soruyor, ardından da onun hakkında düşüncelerini söylüyordu. Ebû Hüreyre, geçenlerden birinin Hâlid b. Velîd olduğunu söyleyince Allah’ın Elçisi, “Hâlid b. Velîd, Allah"ın ne iyi kuludur. O, Allah"ın kılıçlarından bir kılıçtır.” buyurdu.
Aynı şekilde Allah Resûlü, Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve daha pek çok sahibi ve bazı kabileler için iltifat içeren sözler söylemişti. Onlara iltifatlarını yaparken İslam’ın yaşamaları, dinî gayretleri, İslam’a, Müslümanlara ve kendisine yaptıkları yardımlardan dolayı herkesin bilip gördüğü eylemleri zikrederek yapmıştır. Bu, hayrı özendirmek, takdir edilen iyi davranışları ve davranış sahiplerini örnek göstermek anlamına gelmektedir.
Övgüde istenmeyen husus, insanın herkesçe bilinmeyen yönleriyle ve özellikle kendisinde olmayan birtakım vasıflarla yüzüne karşı aşırı bir şekilde övülmesi ve bundan dünyalık bir karşılık beklenmesidir. Nitekim Resûlullah (sav), “... Biriniz kardeşini illâ methedecekse ve şayet onun öyle olduğu biliniyorsa, "Falanın şöyle olduğunu zannediyorum, Allah’a karşı kimseyi temize çıkaramam." desin.”(Müslim,Züht,66)
İltifat ile dalkavukluk arasındaki ince çizgiye dikkat çeken Allah Resulü, örnek alınacak davranışlar övülürken ve kişilere iltifat edilirken dalkavukluğa kaçılmasını, kişinin önünü kesen öldürücü bir darbe olarak takdim etmiş, şöyle buyurmuştur: “Birbirinizi (aşırı şekilde) övmekten sakınınız. Çünkü bu, (bir nevi) öldürmektir.”(İbn Mace Edeb.36) Her zaman ve mekânda söylenecek söz en güzel en doğru ve en adil söz olmalıdır. Atalarımız da “Dilin kemiği yoktur ama bir vuruşta öldürdüğü insan çoktur. Rabbim dilimizin afetlerinden bizleri muhafaza eylesin.