Diyarbakır’da ANALAR, çocuklarını çakallara kaptırmamak için HDP il binası önünde eylem yapıyorlar. HDP ve ikircikli ifadelerle CHP, bunun iktidarın yönlendirmesi olduğu yönünde. İyi Parti Lideri Meral Akşener ise sonunda konuştu ve HDP’nin kapısı yerine devletin kapısı gibi garip bir değerlendirme yaptı. Aydın denilen kesim, sanat camiası kör ve sağır. Haluk Levent bunların haricindedir.
Diyarbakır’da 22 Ağustos günü HDP İl Başkanlığı önüne gelen Hacire Akar, oğlu Mehmet Akar’ın dağa kaçırıldığını söyleyerek oturma eylemi başlattı. Oturma eyleminin üçüncü gününde oğluna kavuştu.
Fevziye Çetinkaya ise büyük bir ders veriyordu: “Senin oğlun dağa gitsin, bakalım sen oturuyor musun? Bizim canımız gitmiş, senin umurunda mı?
Diyarbakır’da genç bırakmadınız, ya cezaevinde ya toprağın altındalar. Başlarım sizin Kürdistan davanıza. Alıştınız insanları dağa göndermeye.
Size verecek çocuğumuz yok, getirin. Bunların çocukları lüks okullarda okuyor. Yeter artık!..”
Dicle’nin kuzuları
Trafik kazasında hayatını kaybeden Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Haluk Dursun, '' Dicle'nin, Murat'ın, Karasu'nun, Zap Suyu'nun, Aras'ın kuzularını çakallara kaptırmayacağız. Çakallara kaptırmamak için onlarla hemhal olmak, hemdert olmak ve beraber olmak lazım.'' diyordu.
Ahmet Haluk Dursun, bir kaç sene önce Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesinde konuşma yaparken yaşadığı bir anısını da şu sözlerle anlatıyordu:
"Genç bir kız öğrenci söz istedi ama muhalefet dozu yüksek heyecanlı bir şekilde, 'Sizin burada ne işiniz var? Ben sizin yaptığınız çalışmalara baktım, siz Tuna tarihçisisiniz, sizin hayatınız Tuna'yla geçmiş. İkinci kitabınız da Nil. Nil'le ilgili de çalışmışsınız. Sizin hayatınızda Dicle yok. Siz Dicle'siz bir tarihçisiniz, o yüzden sizin burada bulunmaya hakkınız yok, konuşmaya hiç hakkınız yok' dedi. Bütün akademik unvanlar bir tarafa gidiyor tabii.
'Tamam, bir dakika haklısın ama biraz dinle. Konuşmayı nerede yapıyoruz? Dicle Üniversitesinde yapıyoruz. Kampüsün içerisinden Dicle geçer. Ben buraya nereden geldim? Cizre'den geldim, Cizre tam bir şehirdir ve tam bir Dicle şehridir. Bir gün önce de Hasankeyf'te idim. Batman, oradan da yine Dicle gelir. Demek ki gözümüz Dicle'de ama gönlümüz de Tuna'da. Bunda da bir zarar yok günah yok ama haklısın bu bir gecikme, bu bir tehir. Zaten her işin, her vazifenin rehine bırakılmış bir vakti vardır. 'Vakti şerif' denir zaten ona. İşte o vakti şerif gelmiş ben Dicle'de sizle bugün beraberim.' dedim. Sonra gösterdim, gençlerin hepsi zaten aynı frekans gençler. 'Siz Dicle'nin kuzularısınız ve siz Dicle'nin kuzuları bize emanetsiniz. Haklısınız geç kaldık bu emanete sahip olmakta ama bundan sonra sizinle hep beraber olacağız ve bu bölgede Dicle'nin, Murat'ın, Karasu'nun, Zap Suyu'nun, Aras'ın kuzularını çakallara kaptırmayacağız.' dedim. Çakallara kaptırmamak için onlarla hemhal olmak, hemdert olmak ve beraber olmak lazım."
Muhalif tarafta olanlar için Dicle’nin kuzuları diye bir kavram yok.
Ne acı değil mi?
Diyarbakır’da 22 Ağustos günü HDP İl Başkanlığı önüne gelen Hacire Akar, oğlu Mehmet Akar’ın dağa kaçırıldığını söyleyerek oturma eylemi başlattı. Oturma eyleminin üçüncü gününde oğluna kavuştu.
Fevziye Çetinkaya ise büyük bir ders veriyordu: “Senin oğlun dağa gitsin, bakalım sen oturuyor musun? Bizim canımız gitmiş, senin umurunda mı?
Diyarbakır’da genç bırakmadınız, ya cezaevinde ya toprağın altındalar. Başlarım sizin Kürdistan davanıza. Alıştınız insanları dağa göndermeye.
Size verecek çocuğumuz yok, getirin. Bunların çocukları lüks okullarda okuyor. Yeter artık!..”
Dicle’nin kuzuları
Trafik kazasında hayatını kaybeden Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Haluk Dursun, '' Dicle'nin, Murat'ın, Karasu'nun, Zap Suyu'nun, Aras'ın kuzularını çakallara kaptırmayacağız. Çakallara kaptırmamak için onlarla hemhal olmak, hemdert olmak ve beraber olmak lazım.'' diyordu.
Ahmet Haluk Dursun, bir kaç sene önce Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesinde konuşma yaparken yaşadığı bir anısını da şu sözlerle anlatıyordu:
"Genç bir kız öğrenci söz istedi ama muhalefet dozu yüksek heyecanlı bir şekilde, 'Sizin burada ne işiniz var? Ben sizin yaptığınız çalışmalara baktım, siz Tuna tarihçisisiniz, sizin hayatınız Tuna'yla geçmiş. İkinci kitabınız da Nil. Nil'le ilgili de çalışmışsınız. Sizin hayatınızda Dicle yok. Siz Dicle'siz bir tarihçisiniz, o yüzden sizin burada bulunmaya hakkınız yok, konuşmaya hiç hakkınız yok' dedi. Bütün akademik unvanlar bir tarafa gidiyor tabii.
'Tamam, bir dakika haklısın ama biraz dinle. Konuşmayı nerede yapıyoruz? Dicle Üniversitesinde yapıyoruz. Kampüsün içerisinden Dicle geçer. Ben buraya nereden geldim? Cizre'den geldim, Cizre tam bir şehirdir ve tam bir Dicle şehridir. Bir gün önce de Hasankeyf'te idim. Batman, oradan da yine Dicle gelir. Demek ki gözümüz Dicle'de ama gönlümüz de Tuna'da. Bunda da bir zarar yok günah yok ama haklısın bu bir gecikme, bu bir tehir. Zaten her işin, her vazifenin rehine bırakılmış bir vakti vardır. 'Vakti şerif' denir zaten ona. İşte o vakti şerif gelmiş ben Dicle'de sizle bugün beraberim.' dedim. Sonra gösterdim, gençlerin hepsi zaten aynı frekans gençler. 'Siz Dicle'nin kuzularısınız ve siz Dicle'nin kuzuları bize emanetsiniz. Haklısınız geç kaldık bu emanete sahip olmakta ama bundan sonra sizinle hep beraber olacağız ve bu bölgede Dicle'nin, Murat'ın, Karasu'nun, Zap Suyu'nun, Aras'ın kuzularını çakallara kaptırmayacağız.' dedim. Çakallara kaptırmamak için onlarla hemhal olmak, hemdert olmak ve beraber olmak lazım."
Muhalif tarafta olanlar için Dicle’nin kuzuları diye bir kavram yok.
Ne acı değil mi?