
Bu gün ki köşe yazımda değerli eğitimci Berrin Kuşkun hocamız tarafından kaleme alınan Kanuni ve değerler eğitimi yazısını sizlerle paylaşmak istiyorum.
“Eyleme kibr ü hased merdud olan şeytana bak (Kovulmuş şeytana bak kibir ve hased etme)
Zühdüne dayanma gel gör noldı Bel’amı Ba’ur(Baur denen adamı gör ve takvana güvenme) “Sabr kıl kim sabr ile dirler koruk helva olur(Sabret kim sabrederse üzüm helva olur)
Gitmesün hergiz dilünden zikrün olsun ya Sabur”( Her zaman dilinde zikir olsun Ya Sabır)
Muhibbi/Kanuni Sultan Süleyman Han
1494 yılında Trabzon’da dünyaya geldiği ve günümüzde restore edilen evde, Kanuni’nin doğduğu oda olarak nitelendirilen odanın girişinin üstünde pembe kocaman bir tabloya yazılan bu mısralar, hükümdarın sanata, şiire, edebiyata ve değerlere ne derece de önem verdiğini vurgulamakta idi. Evin her köşesi yaşanmışlık tadında idi. Restore edilmiş evet ancak izleri silinmemişti. Gezdiğin her köşe de tarihten izler bulabilir ve bu izlerin büyüsüne kapılabilir etki alanına girebilirsin. Ancak bu mısraların ayrı bir tadı olmalı diye düşünerek kalemi bu minval de ele almak istedim. Çünkü çok yerde bulup çok yerde okuyabileceğimiz, bir cihan hükümdarı gücünün esiri olmaktan kibre bürünmekten sakındığını aşikâr ortaya koyduğu bu sözler. Dile aldığımız her söz gibi karşıyı hedef alsa da ilk dokunacağı yer kendi nefsimiz değil mi özünde? Peki, öyleyse bu sözlerde bir nefis mücadelesi yok mu? Bir sözü, bir emri ile yapabileceklerinin farkında olup yine de kovulan şeytandan ibret alarak yoluna devam etmek nefsini yenebilmek değil mi? Dili Kur’an, dili dualı olan bir hükümdar dahi olsa, Belam-ı Ba’ur gibi duası kabul olunan takva sahibi birinin bir anlık gafletiyle ah etmesi sonucu geldiği noktayı kendisine ders alarak ve herkesin de kendisine ders almasını dileyerek kaleme aldığı bu mısra da yine nefsini yenebilmek değil mi? Şimdi biz tarihten okuduğumuzda şöyle yapılırsa böyle sonuçlar doğurur gibi düşüncelere sahip olabiliyoruz değil mi? O dönemde de Cihan Hükümdarı ibret olsun diye geçmiş öğretileri hedef almamış mı? Öyleyse şöyle denilebilir, tarih geçmişi yazar ancak uyardığı gelecektir. Bundan dolayı bile çok önemli tarihi okumak, sonuçta özünü bilmek gibi nasıl yol izlemen gerektiğine dair bilgi edinebileceğin çok kıymetli bir kapı tarihi belgeler okumak, mekanlar gezmek.
Yine diğer bir mısra da sabırlı olmaya dikkati çekmiş Sultan Süleyman, çünkü her şeyin bir zamanı vardır ki eğer sabırla beklemeyi bilirsen ekşi ağızda buruk bir tat oluşturan üzüm bile helva olabilir diyor. Çünkü sabredersen üzüm olgunlaşır tatlılaşır, pekmez olur pekmezden de elbette rahatlıkla helva olur açılımına sahip bu söz ile bize ve yine kendisine vurgu yapmaktadır. Ki Bakara Süresi 113. Ayette “ Şüphesiz Allah Sabredenlerle Beraberdir.” denmektedir ki sabır duygusunun, değerinin altı çizilerek zikir olsun dilinizden düşmesin sabır demektedir. Kanuni Sultan Süleyman Han’ ın, imparatorlukları titreten bir gücü olduğunu askeri zaferlerinden ve yazılan yüzlerce tarihi belgeden anlayabiliriz. Bu kadar güçlü bir insanın sadece bu mısraları bile psikolojik sağlamlılığını nasıl koruduğunu ve yine kendi nefsinin kölesi olmaktan kendini nasıl koruduğunu Yaradan’a teslimiyetle başardığını görmekteyiz. Ben sultan Süleyman Han’ım ve Yaradan karşısında acizim, onun bana verdikleri ile var olabilirim mesajını almakta değil miyiz?
Doğduğu evde adının koyulma hikâyesi, bize bir kapı daha açmakta. Seyyid Lokman’nın Hünername eserine göre adının doğduğu saatlerde Kur’an dan açılan sayfada adı geçen Hazreti Süleyman’ın adı ile koyulduğu geçmektedir. Hz. Süleyman Kur’an-ı Kerim’ de 16 yerde adı geçen peygamber, Hz. Davud’un oğlu ve varisi olduğu, üstün kılındığı, şükreden, salih ve hakim bir kul olduğu bildirilir. Keskin zekâsı, engin bilgisi ve hikmetiyle karmaşık meseleleri kolayca çözüme kavuşturduğu yeteneğinden bahsedilir. Hükümdar Kanuni Sultan Süleyman’a adı verilirken niyet edilen kısım birbiri ile bütünleşmiş olacak ki, bu güzel huyların izlerini bünyesinde barındırabilmiş.
Evde ki Sultan Süleyman’a bir izde evin alt katında Trabzon Kazaziyesinin örüldüğü kuyumcu atölyesinin var oluşu. Çünkü Evliya Çelebi tarafından yazılan Kanuni Sultan Süleyman Han’ın Trabzon'dayken süt kardeşi Kadı Ömer Efendi'nin oğlu Yahya ile (Beşiktaşlı Yahya Efendi) birlikte bir Rum kuyumcudan kuyumculuk öğrendiği bilgisine göre bu atölyenin evin içinde olması Sultana ait bir iz niteliğinde.
Evin bahçesinde ki en önemli içecek “Şehzade Çayı” olarak bilinen hibiskus bitkisinin yoğun etkisiyle hazırlanan bir karışım çayı. Seferlere çıkmadan muhakkak içilirmiş. Bedenen ve zihnen dinginlik ve zindelik kazandıran özelliği varmış bu çayın. Gerçekten de içildiğinde hafiflik hissi bırakıyor insanın üzerinde.
O ev artık sadece sıradan bir ev değildi. Bir cihan hükümdarının eviydi. Trabzon Zağnos Köprüsünün üzerinde sapsarı rengiyle bak ben Kanuni Sultan Süleyman Han’ın doğduğu evim gel gez beni, muhakkak benden izler bulacaksın der gibi çağrıldığını hissettiriyor.
“Eyleme kibr ü hased merdud olan şeytana bak (Kovulmuş şeytana bak kibir ve hased etme)
Zühdüne dayanma gel gör noldı Bel’amı Ba’ur(Baur denen adamı gör ve takvana güvenme) “Sabr kıl kim sabr ile dirler koruk helva olur(Sabret kim sabrederse üzüm helva olur)
Gitmesün hergiz dilünden zikrün olsun ya Sabur”( Her zaman dilinde zikir olsun Ya Sabır)
Muhibbi/Kanuni Sultan Süleyman Han
1494 yılında Trabzon’da dünyaya geldiği ve günümüzde restore edilen evde, Kanuni’nin doğduğu oda olarak nitelendirilen odanın girişinin üstünde pembe kocaman bir tabloya yazılan bu mısralar, hükümdarın sanata, şiire, edebiyata ve değerlere ne derece de önem verdiğini vurgulamakta idi. Evin her köşesi yaşanmışlık tadında idi. Restore edilmiş evet ancak izleri silinmemişti. Gezdiğin her köşe de tarihten izler bulabilir ve bu izlerin büyüsüne kapılabilir etki alanına girebilirsin. Ancak bu mısraların ayrı bir tadı olmalı diye düşünerek kalemi bu minval de ele almak istedim. Çünkü çok yerde bulup çok yerde okuyabileceğimiz, bir cihan hükümdarı gücünün esiri olmaktan kibre bürünmekten sakındığını aşikâr ortaya koyduğu bu sözler. Dile aldığımız her söz gibi karşıyı hedef alsa da ilk dokunacağı yer kendi nefsimiz değil mi özünde? Peki, öyleyse bu sözlerde bir nefis mücadelesi yok mu? Bir sözü, bir emri ile yapabileceklerinin farkında olup yine de kovulan şeytandan ibret alarak yoluna devam etmek nefsini yenebilmek değil mi? Dili Kur’an, dili dualı olan bir hükümdar dahi olsa, Belam-ı Ba’ur gibi duası kabul olunan takva sahibi birinin bir anlık gafletiyle ah etmesi sonucu geldiği noktayı kendisine ders alarak ve herkesin de kendisine ders almasını dileyerek kaleme aldığı bu mısra da yine nefsini yenebilmek değil mi? Şimdi biz tarihten okuduğumuzda şöyle yapılırsa böyle sonuçlar doğurur gibi düşüncelere sahip olabiliyoruz değil mi? O dönemde de Cihan Hükümdarı ibret olsun diye geçmiş öğretileri hedef almamış mı? Öyleyse şöyle denilebilir, tarih geçmişi yazar ancak uyardığı gelecektir. Bundan dolayı bile çok önemli tarihi okumak, sonuçta özünü bilmek gibi nasıl yol izlemen gerektiğine dair bilgi edinebileceğin çok kıymetli bir kapı tarihi belgeler okumak, mekanlar gezmek.
Yine diğer bir mısra da sabırlı olmaya dikkati çekmiş Sultan Süleyman, çünkü her şeyin bir zamanı vardır ki eğer sabırla beklemeyi bilirsen ekşi ağızda buruk bir tat oluşturan üzüm bile helva olabilir diyor. Çünkü sabredersen üzüm olgunlaşır tatlılaşır, pekmez olur pekmezden de elbette rahatlıkla helva olur açılımına sahip bu söz ile bize ve yine kendisine vurgu yapmaktadır. Ki Bakara Süresi 113. Ayette “ Şüphesiz Allah Sabredenlerle Beraberdir.” denmektedir ki sabır duygusunun, değerinin altı çizilerek zikir olsun dilinizden düşmesin sabır demektedir. Kanuni Sultan Süleyman Han’ ın, imparatorlukları titreten bir gücü olduğunu askeri zaferlerinden ve yazılan yüzlerce tarihi belgeden anlayabiliriz. Bu kadar güçlü bir insanın sadece bu mısraları bile psikolojik sağlamlılığını nasıl koruduğunu ve yine kendi nefsinin kölesi olmaktan kendini nasıl koruduğunu Yaradan’a teslimiyetle başardığını görmekteyiz. Ben sultan Süleyman Han’ım ve Yaradan karşısında acizim, onun bana verdikleri ile var olabilirim mesajını almakta değil miyiz?
Doğduğu evde adının koyulma hikâyesi, bize bir kapı daha açmakta. Seyyid Lokman’nın Hünername eserine göre adının doğduğu saatlerde Kur’an dan açılan sayfada adı geçen Hazreti Süleyman’ın adı ile koyulduğu geçmektedir. Hz. Süleyman Kur’an-ı Kerim’ de 16 yerde adı geçen peygamber, Hz. Davud’un oğlu ve varisi olduğu, üstün kılındığı, şükreden, salih ve hakim bir kul olduğu bildirilir. Keskin zekâsı, engin bilgisi ve hikmetiyle karmaşık meseleleri kolayca çözüme kavuşturduğu yeteneğinden bahsedilir. Hükümdar Kanuni Sultan Süleyman’a adı verilirken niyet edilen kısım birbiri ile bütünleşmiş olacak ki, bu güzel huyların izlerini bünyesinde barındırabilmiş.
Evde ki Sultan Süleyman’a bir izde evin alt katında Trabzon Kazaziyesinin örüldüğü kuyumcu atölyesinin var oluşu. Çünkü Evliya Çelebi tarafından yazılan Kanuni Sultan Süleyman Han’ın Trabzon'dayken süt kardeşi Kadı Ömer Efendi'nin oğlu Yahya ile (Beşiktaşlı Yahya Efendi) birlikte bir Rum kuyumcudan kuyumculuk öğrendiği bilgisine göre bu atölyenin evin içinde olması Sultana ait bir iz niteliğinde.
Evin bahçesinde ki en önemli içecek “Şehzade Çayı” olarak bilinen hibiskus bitkisinin yoğun etkisiyle hazırlanan bir karışım çayı. Seferlere çıkmadan muhakkak içilirmiş. Bedenen ve zihnen dinginlik ve zindelik kazandıran özelliği varmış bu çayın. Gerçekten de içildiğinde hafiflik hissi bırakıyor insanın üzerinde.
O ev artık sadece sıradan bir ev değildi. Bir cihan hükümdarının eviydi. Trabzon Zağnos Köprüsünün üzerinde sapsarı rengiyle bak ben Kanuni Sultan Süleyman Han’ın doğduğu evim gel gez beni, muhakkak benden izler bulacaksın der gibi çağrıldığını hissettiriyor.