Merakla beklediğimiz günler adım adım yaklaşıyor!
Yerel seçimlerden bahsettiğimi anlamışsınızdır…
Bu mlletin sandıkla arası her zaman iyi oldu.
Avrupa’da, Amerika’da, dünyanın pek çok yerinde sandıklar sinek avlarken, bizim diyarlarda uzun kuyruklar, sabırlı bekleyişler hiç eksik olmadı.
Bu gerçekten güzel durum. İnsanın iradesini ortaya koyması için ortada bir fırsat varsa, elbette onu değerlendirmeli.
Peki buraya kadar her şey iyi de karşımıza yeni bir soru hatta sorun çıkıyor dersem ne dersiniz?
Soru ya da sorun şu…
Sandığa böylesine hevesle giden milyonlar, karar verirken neyi önceliyor?
Şimdi beni seçmenin iradesini sorgulamakla, seçkincilikle, bilmem ne münasebetsizlikle suçlayanlar olabilir!
Ama bir dakika durun!
Söylemek istediğim şey bizim duygusal millet olmamızın arka planına dayanan bir zaafımız aslında.
Duygusal olmak çok zaman bizi biz eden değerlerin el üstünde tutulmasına imkan tanıyan muhteşem bir ayrıcalık.
Bunu, vatan söz konusu olunca canımızı bile düşünmeden öne çıkmamızdan anlıyoruz.
Örnekleri çok; Kurtuluş Savaşı, Çanakkale, 15 Temmuz daha sayayım mı?
Bence de gerek yok!
Ailemizle ilgili bir ihtiyaç olduğunda kendi durumumuzu hiçe sayarak hemen yardıma koşmamız da bu duygusallığımızın bir parçası.
Kim ne derse desin kötü örnekler ön plana çıkarılsa da ve ne yazık ki bu örneklerin sayısı hafif bir artış göstererek geleceğimiz için bir tehdit oluştursa da biz yine de geleneklerine bağlı bir toplum olmayı sürdürüyoruz.
Aile bireylerinin normal zamanlarda birbirlerine karşı ilgisizliği zor zamanlarda tamamen ve anında tersine dönmüyor mu?
Huzur evleri her gün sayılarını artırsa da yaşlanan anne ve babalarını başının tacı eden evlatların bulundukları evlerin sayısı hâlâ gözardı edilemeyecek kadar çok.
Böyle iyi örnekleri artırmak istediğimiz kadar artırabiliriz.
Ancak her iyi şeyin bazı zararları olduğunu da inkar edemeyiz.
Balı çok yerseniz şeker hastası olursunuz.
En lezzetli anne yemeklerini bile fazla kaçırsanız şişmanlık başınıza bela olur. O yemeklerin sağlıklı olduklarına bakmadan sizin sağlığınızı tehlikeye düşürür.
Sandıktaki duygusallığımız ayakları yere basan kararlar almamızı engelliyor!
Maalesef gerçek bu…
Amcanızın oğlu bir yerden adaysa büyük ihtimale ehil olup olmadığına bakmıyoruz.
Tanıdığımız birisi seçimde bende varım demişse, hadi devam et kim tutar seni demeden önce, bir dakika sen o işi yapamazsın diyecek olanımız neredeyse yok gibi.
Tuttuğu partinin adayını sorgulayan yok denecek kadar az…
Hele liderinin hatırını kırmayı düşünen neredeyse hiç yok gibi.
Bütün bunlar bir araya geldiğinde sandığın başında saatlerce bekleyip irademizi ortaya koyma durumumuz biraz bulanıklaşıyor.
Tamam duygusal olmak kötü bir şey değil ama ifrat ve tefrit noktasında dolaşmak da her zaman kontrol edilebilir olamıyor.
Ve mührü pusulanın ortasına yapıştırırken el bizim el de, irade kimin orası biraz karışıyor.
Böyle olunca da koltuklar hakkını veremeyecek siyasetçilerin ağızlarını sulandırıyor…
Ve çoğu bizim duygusallığımız nedeniyle muradlarına eriyor.
Olan şehrimizde yaşayan insanların hayallerine oluyor.
Kızıyoruz, köpürüyoruz sonra sandık başına gidince bir duygusallık tutuyor ki bizi sormayın gitsin!