
Peygamberimiz, (sav) devlet idaresi için görev tayininde, ehliyet ve liyakat esasına göre riayet etmiş; layık olan kişileri soylu ailelerden olmasalar bile görevlendirmişti. Allahın Resülü, (sav) Hak olan hususlarda hiçbir şekilde taviz vermez ancak içtimai hayatta işin ehlinin önerilerini dikkate alırdı. Hayatının her alanı örnek olan Peygamberimiz(sav) halkı kendi hizmetine mecbur kişiler olarak görmez, kendini onların üstünde saymazdı.
***
Bedir düzlüğünde İslam'ın ilk ciddi meydan sınavı verilmek üzeredir. Hz. Muhammed (asv) küçük ordusunu savaş düzeninde yerleştirmiş ve kendinden üç kat kalabalık düşman ordusunun harekete geçmesini beklemektedir. Bu sırada savaş düzenleri konusunda bir uzman sayılan arkadaşlarından Münzir oğlu Hubab yanına gelir ve sorar:
“Ey Allah'ın Elçisi! Orduyu bu şekilde yerleştirmeni Allah mı sana emretti?”
“Hayır, benim kendi önlemim.”
“Öyleyse ey Allah'ın Elçisi! Ordu yanlış yerleştirilmiş...”
Ve askerlik bilimi açısından doğrusunu anlatır. Hz. Muhammed (sav) hiçbir tepki ve kapris eseri göstermeksizin arkadaşının sözüne uyar. Ordunun savaş düzeni değiştirilir. Birkaç saat sonra da İslam ilk zaferini kazanmıştır.
***
Saadet Asrından
Alkame’den (r.a.) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
Cuma günü Abdullah b. Mesud ile çıktım. Kendisinden önce üç kişinin gelmiş olduğunu görünce: “(Ben) dördün dördüncüsüyüm” dedi. “Dördün dördüncüsü de Allah’tan uzak sayılmaz. Şüphesiz ben Rasûlullah (s.a.)’i şöyle buyururken dinledim: ‘İnsanlar kıyamet gününde Allah’ın huzurunda Cuma namazlarına gidiş mertebelerine göre otururlar. Önce birincisi, sonra ikincisi, sonra üçüncüsü, sonra dördüncüsü.’ O dördüncüleri de uzak sayılmaz.” [İbnMace, I, 348; İbnHuzeyme, Sahih, III, 134]