
Açıkçası Palandöken yalnızdı.
Palandöken mahsundu.
Palandöken garipti.
Palandöken itilmiş, kakılmıştı.
Biraz kalabalığa karışması gerekiyordu.
Biraz yüzünün gülmesi gerekiyordu.
Sahibini arayan mektup gibiydi, biraz bulunmaya, okunmaya ve dahi pohpohlanmaya ihtiyacı vardı.
Ve biraz morale ihtiyacı vardı.
Büyükşehir Belediyesi Palandöken’in işletme hakkını devraldığında kuşkusuz herkes gibi ben de acaba diyordum.
Onca işinin, iş yüküne rağmen bunun altından kalkabilecek miydi.
Herşeye rağmen, tüm önyargılara rağmen o Büyükşehir kısa sürede işin üstesinden geldi.
Ejder AŞ ilk başlarda yönetimsel anlamda tökezlemelere rağmen yıkılmadı, ayakta kalmayı başardı.

Bugün eğer Palandöken’e çıkanlar düne göre farklılığı görüyorlarsa elbette ki bunun mimarlarını da tebrik ve taktir etmek zorundalar.
İşte Genel Müdür Selim Bağrıyanık’ın liderliğindeki EJDER AŞ’nin o üst kadrosuyla tanıştım. Bilgi işleminden, sosyal tesislerine, teknik sorumlusundan, İdari İşler ve Satış pazarlamacısına kadar Rıdvan Kadıoğlu, Selim Akalın, Sedat Kestane ve Orhan Karabacak’dan oluşan ekibi sizin için biraraya getirdim, sizinle de tanıştırayım istedim. Ben bu arkadaşlara Ejder’in 5 atlısı diyorum. Allah nazarlardan saklasın, iyi çalışıyorlar. Nerede sıkıntı var, anında ekipleriyle, araç gereç ve malzemeleri ile oradalar. Küre kafesinden oteline, telesiyejinden pistlerine varıncaya kadar kimin ne sorunu varsa bu beşli sayesinde beş dakikada Beşiktaş! Sadece kış için değil, yaz için de her daim teyakkuzdalar. Palandöken’de artık alan da memnun, satan da. Bence bir maşallah da siz deyin.

Sinovak’da hattrick yaptım!
2 Sinovak aşısı olan biri için ne zor bir durum olduğunu yakından biliyorum. Üçüncü doz aşıyı hangi aşıdan olsun diye düşünce içerisindeler illa ki. Kendimden biliyorum, zira üçüncü doz aşı için verilen randevu saatinde sağlık ocağına gittiğimde ben de bir an ne karar vereceğimi bilemedim. Her ne kadar yoğunlukta Biontek olunması yönünde telkinler var olsa bile o aşıyı olayım diye gittiysem de, ne bileyim, aklım yine Sinovak aşısındaydı. Yani Çin’den yanaydım, Çin aşısından yine. Hemşire hanımın ‘’İsterseniz size 10 dakika müsaade edeyim, düşünün ne aşısı olacağınızı, ona göre yapayım’’ demesi ile iyice apışık kaldım. Kaldı ki aşı olduğum Ceylanoğlu Sağlık Ocağı’nda yalnız başıma neyi biliyorum ki ne karar vereyim diye 10 dakika bile çok diye düşündüm, bir dakika sonrasında kararımı verdim. Sinovak olacaktım. Kararımı vermiştim. Her ne kadar Sinovak olmam halinde yurt dışı gibi olumsuz neticeleri de dikkate almama rağmen ilk iki doz aşıda sıkıntı çekmedim diye Çin’den yana yine tercihimi kullandım. Kullandım ama aşıyı olduktan sonra kızımın ‘’Baba, üst üste 3 Sinovak olan bir seni gördüm, şifa olsun’’ şeklindeki watsap mesajı ile kıllanmadım desem yalan olur. Anladım ki aslında kimse bir şey bilmiyor, spontane aşı oluyor. Ve ben kesinlikle ve kesinlikle ilk 2 doz Sinovak olmuşum ve yan etkilerini görmemişim diye tercihimi yine Sinovak’tan yana kullanıyordum. Artık ne çıkarsa bahtımıza. Ne olacaksa olsun, rabbim en iyisini bilir. Bu benim son kararımdır.
Sadece para değil, dua da lazım..
Tuttuğun altın olsun Dadaş!
Özellikle çevresine pozitif elektrik veren, komşu hakkı bilen, sadece alan değil, veren de olan, ölü görmüş ağlamış, düğün görmüş oynamış, kısacası dokunan insanlara bayılırım. Sayıları az olsa da en efdal şahıslardır onlar. Hele de bu kişi varlıklı, hali vakti yerinde olan ticaret sahibi ise. Kendisini tanımadım ama belli ki İbrahim Sağlam işte öyle biri. Aslen Tortum Uzundereli olan bu Erzurumlu işadamımız, kılı kırk yararak 30 yılda İstanbul’larda bir yerlere getirdiği şirketinin bir şubesini de memleketine kurdu. 1.Organize Sanayi Bölgesinde Tüp Dolum Tesisi kuran İbrahim Sağlar, Müdürlüğü’nü İlker Özkara’nın yaptığı bu tesisi ile özellikle bölgenin oksijen ihtiyacını karşılıyor. Başta hastaneler olmak üzere sanayi tesislerine de daha kısa yoldan ve ucuz fiyatla gaz satşı yapan firmanın Dadaş patronu, sadece kazanacağı parayı değil, alacağı duayı da hesaba katıyor. Özellikle oksijen ihtiyacı olan KOAH hastalarına da gaz hizmeti sunan İbrahim Sağlar kesinlikle talimat vermiş: Her kim oksijene ihtiyacı var, kesinlikle istediği miktarda ücretsiz gaz verilecek. Boş tüpünü getiren hasta veya yakınları, tüplerini doldurup ücret ödemeden gidecek. KOAH, ‘Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı’nın baş harflerinden kısaltılarak oluşturulmuş bir akciğer hastalığıdır. Bu hastalığa yakalananların sayısı da kuşkusuz bölgemizde az değil. İşte böylesine yoğun hastanın olduğu bir bölgede böyle bir hizmeti yapan o işadamını ben ayakta alkışlıyorum., Çok kısa bir sürede özverili çalışmalarıyla sektöründe önemli bir yer de katan bu işadamımız ile de ne kadar övünsek azdır. Sadece bugün değil, öteden beri ihtiyaç sahiplerine bu hizmeti ücretsiz veren Sağlar’ı sadece tebrik değil, taktir de ediyor, işlerinde kolaylıklar ve başarılar diliyorum.

Sahayı gençlere bıraktı!
Zeki Aras, Erzurum’un en tanınmış inşaat mühendislerinden biridir. Özellikle şehir merkezinde ki yapılaşmanın çoğunda imzası olan, yaptığı sıradışı işleri ile farkındalıklar oluşturan teknik adamlardandır. Bir dönem Yakutiye Belediye Başkanlığına da aday olan ancak kazanamayan Zeki Aras ben hep ‘keşke bir defa da olsa deneseydik’ dediğim adamlardan da olmuştur. Zira özellikle kentsel dönüşüm konusunda farklı düşünceleri ve bunun yanında tarihi dokuya uygun yapılaşmayı öngören projelerinin olduğunu biliyordum. Her neyse. Konumuz o değil. Zeki Aras’ı gündeme getirmemin sebebi bambaşka. Uzun yıllardır plan ve proje işleri ile uğraşan Aras, artık kendini dinlenmeye almış durumda. Geçirdiği ciddi rahatsızlıktan da kurtulduğunu gördüğümüz Aras, artık elini hiçbir işe sürmez olmuş.
***
Geçtiğimiz gün kendisini Gürcükapı’da tek başına otururken gördüm. ‘’Elimi eteğimi çektim artık işten, güçten’’ diyordu Zeki Aras. Fırsat buldukça yaya olarak şehri gezdiğini ve gününü bu şekilde geçirdiğini söylüyordu. Ancak özellikle bir cümlesi vardı ki çok anlamlı ve ders çıkartacak cinstendi. O yüzden kendisini sayfama misafir ettim. Yılların mühendisi şöyle diyordu: Günümüzde artık inşaat mühendisi sayısı çok oldu. Çok sayıda iş yapamayan, boş gezen inşaat mühendisi meslektaşımız var. Ben şahsen ofisime de gitmez oldum. Özellikle bu gençlerin önünü açmak için de iş vermek isteyenlere yok diyorum, yeni proje almıyorum. Onlar ne yapılacaksa yapsın artık. Bizden bu kadar, yeter. Sahada onlar olmalı, gençler artık!
O da ismini tarihe yazdırdı!
Bu yıl İstanbul’da 33’ncüsü düzenlenen Boğaziçi Yüzme Yarışlarına katılan yarışmacılardan biri de Erzurumlu Avukat İrfan Hattatoğlu. Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi’nin tertiplediği iki kıtayı birleştirmeyi hedefleyen yarışlara 2 bin 500 sporcu katılırken, bu sporcular arasında İrfan Hattatoğlu da yeraldı. 23’ncü defa bu yarışlara katılan Hattatoğlu, 432’nci olurken, ismi de 2 bin 500 sporcu arasında tarihe geçti.

Kanlıca’dan başlayıp Kuruçeşme’de sona eren 6,5 kilometrelik parkurda kulaç atanlardan biri olma mutluğunu yaşayan Hattatoğlu, bu sayede Erzurumluların da yüzme sporunda var olduğunu gösterdi. İhlas Finans’ın avukatlarından olan hemşehrimiz Hattatoğlu’nun yanısıra Spor Bakanlığında müfettiş olarak görev yapan hemşehrilerimizden Rahmi Aksoy da yarışlara katılan ve ismi tarihe geçen Erzurumlu sporculardan oldu. Bu yarışlara 52 ülkeden de çok sayıda yerl-yabancı amatör ve profesyonel yüzücü katıldı.

-Aslında Sonbahar bahane Ömer hocam, yaprak sıkılmış!
Beğendiğim güzel özlü sözlerden biridir. Aslında yaprak sıkılmıştı ağaçtan. Bahaneydi Sonbahar! Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof.Dr.Ömer Çomaklı hocam dün sosyal medyasından bir fotoğraf paylaştı, tam da o özlü sözü anlatıyordu. Sonbahar’ın yaklaştığını haber veren bu paylaşımında Ömer hocam, ‘’Güzel kampüsümüzde Eylül’ün ayak sesleri duyulmaya başlandı’’ diyordu. Özellikle de yanında verdiği fotoğrafa bayıldım. Yeşil ile sarının birarada olduğunu da anlatan, yazı ve Sonbaharı ifade eden fotoğrafa ayrıca bayıldım. Artık Ömer hocam mı, Ayşe hocam mı çekti bilemiyorum ama bu paylaşım beni çok mutlu etti. İçinden geldiği gibi Hayatın içinden bir fotoğraf ve paylaşım olmuş, tebrik ederim.

TUTTUĞUM BABA SÖZLER : Ömür bir masal gibidir, ne kadar uzun olduğu değil, ne kadar güzel yaşandığı önemlidir.
DUVARIN DİLİ : Mutluluğu arıyorum ama ulaşamıyorum. Şarzı bitti galiba!
Palandöken mahsundu.
Palandöken garipti.
Palandöken itilmiş, kakılmıştı.
Biraz kalabalığa karışması gerekiyordu.
Biraz yüzünün gülmesi gerekiyordu.
Sahibini arayan mektup gibiydi, biraz bulunmaya, okunmaya ve dahi pohpohlanmaya ihtiyacı vardı.
Ve biraz morale ihtiyacı vardı.
Büyükşehir Belediyesi Palandöken’in işletme hakkını devraldığında kuşkusuz herkes gibi ben de acaba diyordum.
Onca işinin, iş yüküne rağmen bunun altından kalkabilecek miydi.
Herşeye rağmen, tüm önyargılara rağmen o Büyükşehir kısa sürede işin üstesinden geldi.
Ejder AŞ ilk başlarda yönetimsel anlamda tökezlemelere rağmen yıkılmadı, ayakta kalmayı başardı.

Bugün eğer Palandöken’e çıkanlar düne göre farklılığı görüyorlarsa elbette ki bunun mimarlarını da tebrik ve taktir etmek zorundalar.
İşte Genel Müdür Selim Bağrıyanık’ın liderliğindeki EJDER AŞ’nin o üst kadrosuyla tanıştım. Bilgi işleminden, sosyal tesislerine, teknik sorumlusundan, İdari İşler ve Satış pazarlamacısına kadar Rıdvan Kadıoğlu, Selim Akalın, Sedat Kestane ve Orhan Karabacak’dan oluşan ekibi sizin için biraraya getirdim, sizinle de tanıştırayım istedim. Ben bu arkadaşlara Ejder’in 5 atlısı diyorum. Allah nazarlardan saklasın, iyi çalışıyorlar. Nerede sıkıntı var, anında ekipleriyle, araç gereç ve malzemeleri ile oradalar. Küre kafesinden oteline, telesiyejinden pistlerine varıncaya kadar kimin ne sorunu varsa bu beşli sayesinde beş dakikada Beşiktaş! Sadece kış için değil, yaz için de her daim teyakkuzdalar. Palandöken’de artık alan da memnun, satan da. Bence bir maşallah da siz deyin.


2 Sinovak aşısı olan biri için ne zor bir durum olduğunu yakından biliyorum. Üçüncü doz aşıyı hangi aşıdan olsun diye düşünce içerisindeler illa ki. Kendimden biliyorum, zira üçüncü doz aşı için verilen randevu saatinde sağlık ocağına gittiğimde ben de bir an ne karar vereceğimi bilemedim. Her ne kadar yoğunlukta Biontek olunması yönünde telkinler var olsa bile o aşıyı olayım diye gittiysem de, ne bileyim, aklım yine Sinovak aşısındaydı. Yani Çin’den yanaydım, Çin aşısından yine. Hemşire hanımın ‘’İsterseniz size 10 dakika müsaade edeyim, düşünün ne aşısı olacağınızı, ona göre yapayım’’ demesi ile iyice apışık kaldım. Kaldı ki aşı olduğum Ceylanoğlu Sağlık Ocağı’nda yalnız başıma neyi biliyorum ki ne karar vereyim diye 10 dakika bile çok diye düşündüm, bir dakika sonrasında kararımı verdim. Sinovak olacaktım. Kararımı vermiştim. Her ne kadar Sinovak olmam halinde yurt dışı gibi olumsuz neticeleri de dikkate almama rağmen ilk iki doz aşıda sıkıntı çekmedim diye Çin’den yana yine tercihimi kullandım. Kullandım ama aşıyı olduktan sonra kızımın ‘’Baba, üst üste 3 Sinovak olan bir seni gördüm, şifa olsun’’ şeklindeki watsap mesajı ile kıllanmadım desem yalan olur. Anladım ki aslında kimse bir şey bilmiyor, spontane aşı oluyor. Ve ben kesinlikle ve kesinlikle ilk 2 doz Sinovak olmuşum ve yan etkilerini görmemişim diye tercihimi yine Sinovak’tan yana kullanıyordum. Artık ne çıkarsa bahtımıza. Ne olacaksa olsun, rabbim en iyisini bilir. Bu benim son kararımdır.
Sadece para değil, dua da lazım..
Tuttuğun altın olsun Dadaş!
Özellikle çevresine pozitif elektrik veren, komşu hakkı bilen, sadece alan değil, veren de olan, ölü görmüş ağlamış, düğün görmüş oynamış, kısacası dokunan insanlara bayılırım. Sayıları az olsa da en efdal şahıslardır onlar. Hele de bu kişi varlıklı, hali vakti yerinde olan ticaret sahibi ise. Kendisini tanımadım ama belli ki İbrahim Sağlam işte öyle biri. Aslen Tortum Uzundereli olan bu Erzurumlu işadamımız, kılı kırk yararak 30 yılda İstanbul’larda bir yerlere getirdiği şirketinin bir şubesini de memleketine kurdu. 1.Organize Sanayi Bölgesinde Tüp Dolum Tesisi kuran İbrahim Sağlar, Müdürlüğü’nü İlker Özkara’nın yaptığı bu tesisi ile özellikle bölgenin oksijen ihtiyacını karşılıyor. Başta hastaneler olmak üzere sanayi tesislerine de daha kısa yoldan ve ucuz fiyatla gaz satşı yapan firmanın Dadaş patronu, sadece kazanacağı parayı değil, alacağı duayı da hesaba katıyor. Özellikle oksijen ihtiyacı olan KOAH hastalarına da gaz hizmeti sunan İbrahim Sağlar kesinlikle talimat vermiş: Her kim oksijene ihtiyacı var, kesinlikle istediği miktarda ücretsiz gaz verilecek. Boş tüpünü getiren hasta veya yakınları, tüplerini doldurup ücret ödemeden gidecek. KOAH, ‘Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı’nın baş harflerinden kısaltılarak oluşturulmuş bir akciğer hastalığıdır. Bu hastalığa yakalananların sayısı da kuşkusuz bölgemizde az değil. İşte böylesine yoğun hastanın olduğu bir bölgede böyle bir hizmeti yapan o işadamını ben ayakta alkışlıyorum., Çok kısa bir sürede özverili çalışmalarıyla sektöründe önemli bir yer de katan bu işadamımız ile de ne kadar övünsek azdır. Sadece bugün değil, öteden beri ihtiyaç sahiplerine bu hizmeti ücretsiz veren Sağlar’ı sadece tebrik değil, taktir de ediyor, işlerinde kolaylıklar ve başarılar diliyorum.


Zeki Aras, Erzurum’un en tanınmış inşaat mühendislerinden biridir. Özellikle şehir merkezinde ki yapılaşmanın çoğunda imzası olan, yaptığı sıradışı işleri ile farkındalıklar oluşturan teknik adamlardandır. Bir dönem Yakutiye Belediye Başkanlığına da aday olan ancak kazanamayan Zeki Aras ben hep ‘keşke bir defa da olsa deneseydik’ dediğim adamlardan da olmuştur. Zira özellikle kentsel dönüşüm konusunda farklı düşünceleri ve bunun yanında tarihi dokuya uygun yapılaşmayı öngören projelerinin olduğunu biliyordum. Her neyse. Konumuz o değil. Zeki Aras’ı gündeme getirmemin sebebi bambaşka. Uzun yıllardır plan ve proje işleri ile uğraşan Aras, artık kendini dinlenmeye almış durumda. Geçirdiği ciddi rahatsızlıktan da kurtulduğunu gördüğümüz Aras, artık elini hiçbir işe sürmez olmuş.
***
Geçtiğimiz gün kendisini Gürcükapı’da tek başına otururken gördüm. ‘’Elimi eteğimi çektim artık işten, güçten’’ diyordu Zeki Aras. Fırsat buldukça yaya olarak şehri gezdiğini ve gününü bu şekilde geçirdiğini söylüyordu. Ancak özellikle bir cümlesi vardı ki çok anlamlı ve ders çıkartacak cinstendi. O yüzden kendisini sayfama misafir ettim. Yılların mühendisi şöyle diyordu: Günümüzde artık inşaat mühendisi sayısı çok oldu. Çok sayıda iş yapamayan, boş gezen inşaat mühendisi meslektaşımız var. Ben şahsen ofisime de gitmez oldum. Özellikle bu gençlerin önünü açmak için de iş vermek isteyenlere yok diyorum, yeni proje almıyorum. Onlar ne yapılacaksa yapsın artık. Bizden bu kadar, yeter. Sahada onlar olmalı, gençler artık!
O da ismini tarihe yazdırdı!
Bu yıl İstanbul’da 33’ncüsü düzenlenen Boğaziçi Yüzme Yarışlarına katılan yarışmacılardan biri de Erzurumlu Avukat İrfan Hattatoğlu. Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi’nin tertiplediği iki kıtayı birleştirmeyi hedefleyen yarışlara 2 bin 500 sporcu katılırken, bu sporcular arasında İrfan Hattatoğlu da yeraldı. 23’ncü defa bu yarışlara katılan Hattatoğlu, 432’nci olurken, ismi de 2 bin 500 sporcu arasında tarihe geçti.

Kanlıca’dan başlayıp Kuruçeşme’de sona eren 6,5 kilometrelik parkurda kulaç atanlardan biri olma mutluğunu yaşayan Hattatoğlu, bu sayede Erzurumluların da yüzme sporunda var olduğunu gösterdi. İhlas Finans’ın avukatlarından olan hemşehrimiz Hattatoğlu’nun yanısıra Spor Bakanlığında müfettiş olarak görev yapan hemşehrilerimizden Rahmi Aksoy da yarışlara katılan ve ismi tarihe geçen Erzurumlu sporculardan oldu. Bu yarışlara 52 ülkeden de çok sayıda yerl-yabancı amatör ve profesyonel yüzücü katıldı.

-Aslında Sonbahar bahane Ömer hocam, yaprak sıkılmış!
Beğendiğim güzel özlü sözlerden biridir. Aslında yaprak sıkılmıştı ağaçtan. Bahaneydi Sonbahar! Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof.Dr.Ömer Çomaklı hocam dün sosyal medyasından bir fotoğraf paylaştı, tam da o özlü sözü anlatıyordu. Sonbahar’ın yaklaştığını haber veren bu paylaşımında Ömer hocam, ‘’Güzel kampüsümüzde Eylül’ün ayak sesleri duyulmaya başlandı’’ diyordu. Özellikle de yanında verdiği fotoğrafa bayıldım. Yeşil ile sarının birarada olduğunu da anlatan, yazı ve Sonbaharı ifade eden fotoğrafa ayrıca bayıldım. Artık Ömer hocam mı, Ayşe hocam mı çekti bilemiyorum ama bu paylaşım beni çok mutlu etti. İçinden geldiği gibi Hayatın içinden bir fotoğraf ve paylaşım olmuş, tebrik ederim.

TUTTUĞUM BABA SÖZLER : Ömür bir masal gibidir, ne kadar uzun olduğu değil, ne kadar güzel yaşandığı önemlidir.
DUVARIN DİLİ : Mutluluğu arıyorum ama ulaşamıyorum. Şarzı bitti galiba!