
Doğu Anadolu ile Doğu Karadeniz’i birbirine bağlaması planlanan ve yapımına yıllar önce başlanan Dallıkavak, Kırık, Palandöken ve Çirişli tünelleri hala tamamlanamadı. Ancak bu dev projelerin yalnızca ulaşımı kolaylaştırmakla kalmayacağı, çevreci özelliği ile bölgenin biyoçeşitliliği ve hayvancılığı açısından da hayati bir rol oynayacağı ortaya çıktı.
Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sadrettin Yüksel, tünellerin genellikle ekonomik ve lojistik faydalarının yanı sıra bölgenin zengin doğa yapısı, endemik bitki çeşitliliği ve yaban hayatının korunmasına da katkı sağlayacağını belirtti. Tünel inşaatlarının yıllardır devam etmesi ile ulaşımın yüzey üstü yollarla sağlandığını kaydeden Doç. Dr. Yüksel, bu durumun habitat bütünlüğünü bozduğunu, hayvan sürülerinin yol kenarlarına yönelerek aşırı otlatmaya ve bazı bitki türlerinin yok olmasına neden olduğunu vurguladı. Yüksel, tünellerin bir an önce tamamlanması ile bölgenin çevresel anlamda rahatlayacağını söyledi.
Yüksel, Erzurum’da yapımı bir türlü tamamlanamayan tünellerin biyoçeşitlilik, habitat sürdürülebilirliği, yaban hayatı, yerli hayvan ırklarının yaşam alanları ve sera gazı salınımının azaltılması gibi çok yönlü etkilerine dikkat çekti.Doç. Dr. Yüksel, “Yerin altı ulaşım için, yerin üstü ise doğa için kullanılmalı” diyerek, sürdürülebilir çevre politikaları açısından tünellerin taşıdığı stratejik öneme işaret etti.
Tüneller ivedilikle tamamlanmalı
Yüksek dağ silsileleri nedeniyle araçların dik rampalarda yüksek devirde çalışmak zorunda kaldığını belirten Doç. Dr. Yüksel, bu durumun karbon salınımını artırdığını vurguladı. Yüksel, “Ancak tüneller sayesinde hem yol kısalıyor hem de motor devri düşerek çevreye salınan sera gazı azalıyor. Bu da bölgenin flora ve faunasının korunmasına katkı sunuyor. Yüzey üstü yollar, doğal alanları bölerek habitat bütünlüğünü bozabiliyor. Ayrıca sürülerin yol kenarlarına yönelmesi gibi durumlar, bazı mera alanlarının aşırı otlatılmasına ve bitki çeşitliliğinin kaybına neden olabiliyor. Tünellerin, yerin altından geçerek bu parçalanmayı önlemesi, yaban hayatı ve yerli hayvan ırklarının yaşam alanlarının korunmasını sağlıyor.
İlk hedef ulaşım, ikinci çevre
Bölgede devam eden tünellerin ilk hedefi ulaşımdan sonra ikinci amacının çevre olduğunu kaydeden Yüksel, “Bölgemizde yapımı süren veya yapılması ön görülen tünellerin güvenli ulaşım, güvenli yol, istihdam üretime katkı, tasarruf, kültürel birlikteliklere katkı gibi ana hedefleri öncelikli olarak değerlendirilmektedir. Ancak ikincil etki olarak bir takım kazanımları da vardır ki, bu kazanımlar kısa ve orta vadede ana amaç düzeyinde, uzun vadede ise ana amaçtan bile daha fazla kıymet arz edebileceği tahmin edilmektedir. Bugün dünyada en ciddi sorun olarak görülen konular arasında, hatta ilk sırada, küresel ısınma ve bu ısınmaya büyük oranda sebep olan sera gazı (karbondioksit metan nitroz oksit, florlu gazlar vs.) salınımı gelmekte. Bu süreç, özellikle ikinci sanayi devrimiyle çok ciddi düzeyde ivme kazandı. Bu durum günümüzde, üzerinde çok sayıda senaryolar kurgulanıp, laboratuvar şartlarında similasyonlar yapılarak bilimsel bazı sonuçlar elde etme ve bu hususta uluslararası kongre ve konferansların düzenlendiği bir konu haline geldi” diye konuştu.
Tüneller çevreci ama…
Tünellerin tamamlanmaması halinde bölgedeki zararlı etkinin süreceğini dile getiren Yüksel, “Bölgemizde yürütülen tünel yapım projelerinin bu alandaki kazanımlarına bakacak olursak, öncelikle bu projeler bölgenin tarımsal faaliyetlerinin ve bu faaliyetler içerisinde de hayvancılığın bütün sorunlarını çözer vari düşünmek doğru olmaz. Zaten böyle bir iddiada da bulunmakta doğru olmaz. Ancak çevresel olaylarla biyolojik aktivitelerin birlikte vuku bulduğu ortamlarda, ister büyük ölçekli olsun ister küçük ölçekli olsun, olaylar zincirleme biçimde birbirine etki eder. Böylelikle bu projelerin beşeri ve iktisadi nitelikli olmalarının yanı sıra, aynı zamanda çevreci de oldukları kanaatindeyim.Bu düşünceyi daha da somutlaştırmak için bölgenin konumu, florası ve faunasını daha yakinen tanımak gerekir.Söz konusu bölge yüksek rakımlı dağ silsileleri ve büyüklü küçüklü yaylalar, bu alanlardaki makilikler, çalılıklar, ormanlıklar ve doğal mera bitkisi gibi kendine özgü floradan ibaret” dedi.
Zengin flora, zengin fauna
Bölgenin bitki ve hayvan ırkı çeşitliliğine değinen Yüksel, “Mevcut flora ve fauna içerisinde endemik türler, çeşitler ve ırklar bulunmakta. Rize İyidere-Kalkandere-İkizdere hattından başlayıp Ovit Dağı zirvesi boyunca Erzurum-İspir bölgesine kadar uzanan alan yörenin yerli keçi ırkı olan Ovit (İspir) Keçisinin habitat alanını oluşturuyor. Bu ırk, Tarım ve Orman Bakanlığı Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü koordinasyonunda farklı AR-GE projeleri biçiminde koruma altına alınmıştır. İspir Yedi Göller mevkiinden başlayıp,ki bu bölge aynı zamanda çengel boynuz yaban keçisi, boz ayı, kurt vs gibi yaban hayatında yaşam alanıdır. Rize-Çamlıhemşin-Kavrun Yaylası mevkii ve Büyük Kaçkar tepesi arasındaki alan Ovit keçisinin bir varyetesi olarak tahmin edilen başka bir yerli keçi popülasyonunun habitat alanını oluşturmakta. Hatta aynı keçi popülasyonu Trabzon Of-Çaykara-Soğanlı (Bayburt) hattında da yetiştirilmekte. Diğer yandan dünyaca ünlü Anzer balının kaynağı olan Anzer mevkii Kafkas Arısı ve Kafkas arısı melezi popülasyonunun yaşam alanı yine bu bölgede bulunmakta. Ayrıca, flora zenginliği ile ön plana çıkan İspir ve çevresindeki bu alanlar aynı zamanda kıyı şeridinden daha iç bölgelere gelen göçer arıcıların yoğun olarak, göçer koyuncuların ise kısmen konakladığı alanı oluşturuyor. Ehemmiyetle bildirmek gerekirse bölge biyoçeşitlilik, gen kaynağı ve genetik değerlilik bakımından oldukça özgün bir değere sahip. Biyoçeşitlilik yalnızca doğal varlıkların muhafazası olarak ele alınıp sınırlandırılmamalı” diye konuştu.
Yüzey üstü ulaşım doğal dengeyi bozuyor
Tünellerin yapım aşaması devam ettiği için ulaşımın yüzey üstü sağlandığını ve bunun zararlarını dile getiren Yüksel, “Bölge de ulaşım şu an yüzey üstü olarak yürütülüyor. Bölgenin, coğrafik konumunun yüksek dağ silsilelerinden oluşması, ulaşımda fiziki zorluklara yol açtığı gibi, çevresel kirlenme yönüyle de küçümsenmeyecek olumsuzluklarla karşı karşıya kalınma riskini artırmaktadır. Şöyleki;Bir otomobil normal bir güzergahta yaklaşık 90 - 100 km/h hız yapabilirken, söz konusu olan bu bölgelerde yaklaşık 40 - 45 km/h hız yapabilmektedir. Bu durum da normalden daha fazla karbon salınımı anlamına gelmektedir.Oysa ki, bir habitatta mevcut olan biyolojik varlıklarını en fazla tehdit eden faktörlerin başında sera gazları gelmektedir. Diğer yandan bölgede ulaşım yüzey üstü olduğundan, gerek kış dönemi, gerekse yaz mevsiminde yürütülen yol bakım, onarım ve temizleme çalışmaları, belirli ölçekte de olsa floraya zarar vermektedir” ifadelerini kullandı.
Flora bozuluyor
Kolaylık elde etmek için çobanların sürülerini yolların yakınlarında bulundurmayı tercih ettiğini söyleyen Yüksel, “Böyle bir durumda otlak alanlarının homojen kullanımı aksamış olup, doğal floranın belli bölgelerinin aşırı kullanılması veya ağır otlatılmasına bağlı olarak bazı bitki türlerinin ortamdan çekilmesi dahi mümkün olabilmektedir. Diğer yandan, yüzey üstü ulaşım ağlarıyla yörenin özgün nitelikteki habitat bütünlüğü parçalanmakta, evcil veya yaban hayvanların yaşam düzenleri, uyum konsantrasyonları ve alanı kullanma planlamaları belli seviyede de olsa bozulmaktadır.
Nesrin DEMİR