
Emekli Kıdemli Albay M. Duman Ekir, Grafoloji Bilimi sayesinde el yazılarındaki şifreleri çözerek, mahkemelerin elini rahatlatıyor.
Manolya BULUT-PUSULA
El yazısı hiçbir insanda aynı değildir, tıpkı parmak izi gibi. El yazısından kişinin karakter analizini yapan Grafoloji Bilimi sayesinde, kişilerin karakterlerinden, kaygılarından, gelecek beklentilerinden ve o anki ruh hallerinden ipuçları elde edilebiliyor. Emekli Kıdemli Albay M. Duman Ekir, Erzurum’da bu alanda bilirkişi olarak görev yapan 3 kişiden biri.
Türkiye’nin birçok ilinde görev yapan ve kıdemli albaylık görevinden emekli olduğu 2010 senesinden itibaren bu alanda resmî olarak göreve devam etmek isteyen Ekir, son üç senedir bilirkişilik yapıyor. Bilirkişiliğin ateşten bir gömlek olduğunu ve çok hassas konularda etkisi olabileceğini belirten Grafolog Ekir, bu görevin işin ehli kişilere verilmesi gerektiğine vurgu yapıyor.

‘Ne yazdığı değil, nasıl yazdığı önemli’
Grafoloji bilimi sayesinde karakter analizi ile belgede sahtecilik ve sahte imza tespiti yapabilmenin mümkün olduğunu ifade eden Ekir; “Önce insan ve yaratılıştan söz etmek istiyorum. Kuran-ı Kerim’de de yazar. Allah der ki; ‘Ruhumdan üfledim’ İnsanoğlu boş bırakıldığını zannetmesin diyor. Biz bakarken onun nuru ile bakıyoruz aslında. Onun bize bahşettiği şeylerle hareket ediyoruz. Bizi öyle bir donatımla yaratmış ki. Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri’nin de dediği gibi, ‘her adem bir alem.’ Her insanın parmak izi, karakteri, yüz şekli farklıdır. Bunlar bir araya geldiği zaman insan oluyor. Peki, bu insanın dili olmadan ya da bazı şeyler olmadan kendini nasıl ifade eder? İşte kafasındaki duygu düşünceleri, her şeyini böyle anlatır bize. Bu bir bilimdir. Gelişmiş ülkelerin en çok başvurduğu bilim dallarından bir tanesidir. Yazdığı yazıyla aslında kendini anlatır. Yaşadığı olayları anlatır. Yazdığı şey önemli değil nasıl yazdığı önemli. Geçmişinden, o anki duygu düşüncelerinden bahseder. İmzaya dikkat edin. İlk başlarda atılan ile sonraki atılanlar arasında değişiklik meydana gelir. Bunun sebebi karakter değişimidir. Karakter değiştikçe her şey değişmeye başlar. Bu imza ve yazıya da sirayet eder. İnsan kişiliği altı yaşında oluşur. Ondan sonra sadece davranışları değişmeye başlar. Yaşadığımız olaylarla birlikte karakterimiz de oturmaya başlar. Bir sayfa yazıda yaşadığı depresyonları, sevinçleri hepsini anlatır. Batıda işe alımda personele yazı yazdırırlar. Türkiye’de bu emekleme aşamasında. Büyük firmalarda uygulanıyor. Kişinin özelliklerini orada görüyorlar” dedi.
Sadece ‘birebir eğitim’le mümkün
Türkiye’de grafoloji alanında ilk akla gelen isim olan Dr. Şahin İplikçi’den eğitim aldığını belirten Ekir, bu işin birebir ders alma ve pratik ile oturduğunu ifade ederek, “Başkası baktığı zaman onu sadece bir yazı olarak görür. Ama ben baktığım zaman orada o yazıda bana neler anlatıyor, ona bakarım. Albay iken yazıyla çok uğraştık biz. O kadar asker gelip geçiyordu ki. Belli bir zaman sonra yazıdan kişiyi de çözümlemeye başlıyordum. Sonra bunun ilmi olduğunu öğrendim ve özel dersler aldım. İstanbul’da bir kurs aldım. Bu işin duayenlerinden birisi Şahin İplikçi’dir. Yazı incelemeden sonra işin bir de diğer boyutu başlıyor. Yazı ve imzada sahtecilik. İnsanlar yazısını değiştirse dahi kime ait olduğu anlaşılır. Bu işin incelikleri internette veya kitaplarda yer almaz. Bire bir ders almayla ancak oluyor” diye konuştu.
Akademik alanda görünür olmalı
Bu bilim dalının suçlunun tespiti ve suçun aydınlatılmasında önemli bir yere sahip olduğunu da söyleyen Ekir, “Avrupa’da özellikle işe alımlarda bu yöntem sıklıkla kullanılıyor. Fakat söz konusu bilim dalının Türkiye’de akademik olarak işleyebileceği bir bölüm yok. Bunun bir eksiklik olduğunu ve en azından üniversitelerde paneller düzenleyerek insanların sahtecilik ile mücadelede bilinçlenmesi sağlanmalı” ifadelerini kullandı.
Yaşadığı üzücü bir olayı da anlatan Ekir, bu hadise ile bilirkişiliğin ne denli hassas bir görev olduğunu da gözler önüne seriyor:
“Bir iş insanına 7 milyon lira civarında bir borç çıkartılmış banka tarafından. Banka diyor ki bende senediniz var, birine borç yapmışsınız. İş insanı da reddediyor, ‘böyle bir imza atmadım’ diyerek. O imzayı bilirkişiye gönderiyorlar ve onlarda imza bu kişiye aittir diye rapor düzenlemişler. Bu iki kişi de profesör. Üzülerek söylüyorum ki bilerek öyle bir karar vermişler. Borç yüksek miktarda olduğu için bir de benim de içinde bulunduğum heyete geldi. Heyet olarak imzanın o kişiye ait olmadığını tespit ettik ve karar değişti!”
‘Bedelini kanıyla ödemiştir’
Osmanlı’da belgelenen ilk sahteciliğe değinen ve her anlattığında duygulandığını söyleyen Ekir, söz konusu olayı ise şu sözlerle paylaştı: “Bizde belgelenen ilk sahtecilik 1918 yılında görülür. Çanakkale Savaşı’nda. Artık muharebeler başlamış ama tam çetin muharebeler yok. Erzak ve malzeme getirmede araçlar var fakat lastikleri eskimiş. Lastiklere ihtiyaç var. İstanbul’da bir asteğmen Mehmet Muzaffer ben gidip alırım diyor. Kaymakamlığa gidip araç lastiğine ihtiyaç olduğunu söylüyor. O zaman da lastiklerde bir gayrimüslimin tekelinde. Bir tek o satıyor. Devletin bütçesinde onu karşılayacak bir bütçe yok. Tüccardan lastik almak istiyor fakat param yok, senetle verebilir misin diyor. Tüccar da kabul ediyor. Asteğmen gayet gerçekçi bir tahvil hazırlayıp götürüyor. Lastikleri de alıp götürüyor Çanakkale’ye. Bu arada çatışmalar da devam ediyor. Senedin günü gelince tüccar bankaya gidiyor ve sahte olduğu anlaşılıyor. Bu belgelerle ilgili başvuru yapıyor ve asteğmenin birliğine yazı gidiyor. Komutan da cevaben şunu gönderiyor; ‘Mehmet asteğmen şehit olmuştur, lastiklerin bedelini kanıyla ödemiştir.’ Gayrimüslim hiçbir şey demeden gidiyor daha sonra parası ödeniyor”
Manolya BULUT-PUSULA
El yazısı hiçbir insanda aynı değildir, tıpkı parmak izi gibi. El yazısından kişinin karakter analizini yapan Grafoloji Bilimi sayesinde, kişilerin karakterlerinden, kaygılarından, gelecek beklentilerinden ve o anki ruh hallerinden ipuçları elde edilebiliyor. Emekli Kıdemli Albay M. Duman Ekir, Erzurum’da bu alanda bilirkişi olarak görev yapan 3 kişiden biri.
Türkiye’nin birçok ilinde görev yapan ve kıdemli albaylık görevinden emekli olduğu 2010 senesinden itibaren bu alanda resmî olarak göreve devam etmek isteyen Ekir, son üç senedir bilirkişilik yapıyor. Bilirkişiliğin ateşten bir gömlek olduğunu ve çok hassas konularda etkisi olabileceğini belirten Grafolog Ekir, bu görevin işin ehli kişilere verilmesi gerektiğine vurgu yapıyor.

‘Ne yazdığı değil, nasıl yazdığı önemli’
Grafoloji bilimi sayesinde karakter analizi ile belgede sahtecilik ve sahte imza tespiti yapabilmenin mümkün olduğunu ifade eden Ekir; “Önce insan ve yaratılıştan söz etmek istiyorum. Kuran-ı Kerim’de de yazar. Allah der ki; ‘Ruhumdan üfledim’ İnsanoğlu boş bırakıldığını zannetmesin diyor. Biz bakarken onun nuru ile bakıyoruz aslında. Onun bize bahşettiği şeylerle hareket ediyoruz. Bizi öyle bir donatımla yaratmış ki. Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri’nin de dediği gibi, ‘her adem bir alem.’ Her insanın parmak izi, karakteri, yüz şekli farklıdır. Bunlar bir araya geldiği zaman insan oluyor. Peki, bu insanın dili olmadan ya da bazı şeyler olmadan kendini nasıl ifade eder? İşte kafasındaki duygu düşünceleri, her şeyini böyle anlatır bize. Bu bir bilimdir. Gelişmiş ülkelerin en çok başvurduğu bilim dallarından bir tanesidir. Yazdığı yazıyla aslında kendini anlatır. Yaşadığı olayları anlatır. Yazdığı şey önemli değil nasıl yazdığı önemli. Geçmişinden, o anki duygu düşüncelerinden bahseder. İmzaya dikkat edin. İlk başlarda atılan ile sonraki atılanlar arasında değişiklik meydana gelir. Bunun sebebi karakter değişimidir. Karakter değiştikçe her şey değişmeye başlar. Bu imza ve yazıya da sirayet eder. İnsan kişiliği altı yaşında oluşur. Ondan sonra sadece davranışları değişmeye başlar. Yaşadığımız olaylarla birlikte karakterimiz de oturmaya başlar. Bir sayfa yazıda yaşadığı depresyonları, sevinçleri hepsini anlatır. Batıda işe alımda personele yazı yazdırırlar. Türkiye’de bu emekleme aşamasında. Büyük firmalarda uygulanıyor. Kişinin özelliklerini orada görüyorlar” dedi.
Sadece ‘birebir eğitim’le mümkün
Türkiye’de grafoloji alanında ilk akla gelen isim olan Dr. Şahin İplikçi’den eğitim aldığını belirten Ekir, bu işin birebir ders alma ve pratik ile oturduğunu ifade ederek, “Başkası baktığı zaman onu sadece bir yazı olarak görür. Ama ben baktığım zaman orada o yazıda bana neler anlatıyor, ona bakarım. Albay iken yazıyla çok uğraştık biz. O kadar asker gelip geçiyordu ki. Belli bir zaman sonra yazıdan kişiyi de çözümlemeye başlıyordum. Sonra bunun ilmi olduğunu öğrendim ve özel dersler aldım. İstanbul’da bir kurs aldım. Bu işin duayenlerinden birisi Şahin İplikçi’dir. Yazı incelemeden sonra işin bir de diğer boyutu başlıyor. Yazı ve imzada sahtecilik. İnsanlar yazısını değiştirse dahi kime ait olduğu anlaşılır. Bu işin incelikleri internette veya kitaplarda yer almaz. Bire bir ders almayla ancak oluyor” diye konuştu.
Akademik alanda görünür olmalı
Bu bilim dalının suçlunun tespiti ve suçun aydınlatılmasında önemli bir yere sahip olduğunu da söyleyen Ekir, “Avrupa’da özellikle işe alımlarda bu yöntem sıklıkla kullanılıyor. Fakat söz konusu bilim dalının Türkiye’de akademik olarak işleyebileceği bir bölüm yok. Bunun bir eksiklik olduğunu ve en azından üniversitelerde paneller düzenleyerek insanların sahtecilik ile mücadelede bilinçlenmesi sağlanmalı” ifadelerini kullandı.
Yaşadığı üzücü bir olayı da anlatan Ekir, bu hadise ile bilirkişiliğin ne denli hassas bir görev olduğunu da gözler önüne seriyor:
“Bir iş insanına 7 milyon lira civarında bir borç çıkartılmış banka tarafından. Banka diyor ki bende senediniz var, birine borç yapmışsınız. İş insanı da reddediyor, ‘böyle bir imza atmadım’ diyerek. O imzayı bilirkişiye gönderiyorlar ve onlarda imza bu kişiye aittir diye rapor düzenlemişler. Bu iki kişi de profesör. Üzülerek söylüyorum ki bilerek öyle bir karar vermişler. Borç yüksek miktarda olduğu için bir de benim de içinde bulunduğum heyete geldi. Heyet olarak imzanın o kişiye ait olmadığını tespit ettik ve karar değişti!”
‘Bedelini kanıyla ödemiştir’
Osmanlı’da belgelenen ilk sahteciliğe değinen ve her anlattığında duygulandığını söyleyen Ekir, söz konusu olayı ise şu sözlerle paylaştı: “Bizde belgelenen ilk sahtecilik 1918 yılında görülür. Çanakkale Savaşı’nda. Artık muharebeler başlamış ama tam çetin muharebeler yok. Erzak ve malzeme getirmede araçlar var fakat lastikleri eskimiş. Lastiklere ihtiyaç var. İstanbul’da bir asteğmen Mehmet Muzaffer ben gidip alırım diyor. Kaymakamlığa gidip araç lastiğine ihtiyaç olduğunu söylüyor. O zaman da lastiklerde bir gayrimüslimin tekelinde. Bir tek o satıyor. Devletin bütçesinde onu karşılayacak bir bütçe yok. Tüccardan lastik almak istiyor fakat param yok, senetle verebilir misin diyor. Tüccar da kabul ediyor. Asteğmen gayet gerçekçi bir tahvil hazırlayıp götürüyor. Lastikleri de alıp götürüyor Çanakkale’ye. Bu arada çatışmalar da devam ediyor. Senedin günü gelince tüccar bankaya gidiyor ve sahte olduğu anlaşılıyor. Bu belgelerle ilgili başvuru yapıyor ve asteğmenin birliğine yazı gidiyor. Komutan da cevaben şunu gönderiyor; ‘Mehmet asteğmen şehit olmuştur, lastiklerin bedelini kanıyla ödemiştir.’ Gayrimüslim hiçbir şey demeden gidiyor daha sonra parası ödeniyor”