
Türk Halk Müziğinin sevilen ismi Erdal Erzincan, 1971 yılında Erzurumlu bir ailenin dört çocuğundan ikincisi olarak Aşkale’nin Dallı Köyü’nde dünyaya merhaba diyor. Elektriğin olmadığı bir köyde başlayan hayatı, türkülerin ışığında şekillenerek bugünlere kadar uzanıyor. Soyadı Erzincan olsa da kökleri Erzurum’un toprağına sıkı sıkıya bağlı olan usta sanatçının bağlamayla tanışıklığı ise küçük yaşlarda tahtadan kendi elleriyle yaptığı bağlama ile başlıyor. Hayatının ilk 10 yılı köyünün coğrafyasında, kuzu sürüleriyle, içerideyse aşıkların ezgileri, büyüklerin masallarıyla geçiyor. Bugün bağlamasını her çaldığında büyülenerek dinlediğimiz o duygulu müziğini işte bu çocukluk yıllarına borçluyuz.
Yıllardır köy köy gezerek çocuklara ücretsiz bağlama eğitimi de veren ve kaybolan hafızayı kayıt altına alan Erdal Erzincan’ın, Gezici Bağlama Atölyesi ile yaktığı bu kıvılcım, yalnızca müziğin değil, bir kültürün yaşama tutunma çabasının da simgelerinden oldu.
Yıllar sonra doğdunuz bu topraklarda olmak, bu yörenin insanlarıyla bir araya gelmek nasıl bir his?
İnsan doğuyor, büyüyor ve ilk önce kendi içinde bulunduğu sıradan hayatı yadırgıyor. Başka yerlerde farklılık ve zenginlik arıyor ama hâlbuki asıl zenginlik sıradan gördüğü hayatta saklı. Dünyanın yarısını sazımla gezdim, sazı da bu coğrafyada gördüm. Günün sonunda baktım ki bu coğrafyalarda öğrendiğim şeyler dünyanın her yerinde çok kıymetli. Gençliğimde, hayallerimde, muhabbetlerimde hep bu toprakları konuşurdum sonrasında da Gezici Bağlama Atölyesi ile bu topraklardan aldığımızı bu topraklara geri vermeye geldik.
Bağlamayla tanışıklığınız nasıl başladı?
Eskiden köyde elektrik yoktu. O dönemler sazın, sözün, muhabbetin derin olduğu zamanlardı. Meşk ortamlarında çeşit çeşit hikayeler, masallar anlatılırdı. Köyde her evde, çalanı olmasa bile bağlama vardır; ‘belki bir gün eve âşık ziyarete gelir, bağlaması olmazsa’ diye. Bağlama ikram edilirdi. Bağlama çalan kişiye büyük saygı duyulurdu. Benim merakımda çocukluğuma dayanıyor. Evde babamdan ya da etrafımda gördüğüm insanları örnek alarak tanışıklığımız başlamış oldu. Ayrıca bizde usta-çırak ilişkisi vardı ve her şey gözlemlenerek öğrenilirdi. Göz siz fark etmeden kaydediyor. Küçük yaşlarda İstanbul’a giderek akademik eğitimimi aldım ama sonrasında bunun tek başına yetmediğini fark edince köylere geri döndüm. Bu serüven böyle başladı diyebilirim. Bu coğrafyalarda bir şeylere dokunduğumu, kokladığımı hissettim. Bir şeyi öğrenmek istiyorsanız onu koklayabilmelisiniz. Koku bir insanın en son hafızasından silinen bir şey. Bir türküyü notadan, hocadan öğrenmek önemli fakat gelip o türküyü kaynağından öğrenmek bambaşka bir şey.
Bağlamanın, aşıklık geleneğinin günümüzdeki durumunu nasıl değerlendirirsiniz?
Bağlama bu ülkede insanları bir araya getiren bir enstrüman, bağlamanın etrafında herkes kümelenebilir. İnsanlar günün sonunda dedelerinin, ninelerinin hatıralarını bağlamanın tellerinde görebiliyor. Başka sazlarımızda var ama bazı enstrümanlar belli bölgelerin karakterini yansıtır ve lokal kalır. Ama bağlama her yer için aynı anlama geliyor. Geniş bir yelpazeye sahip. Sazın göğsünde taşıdığı çok büyük bir hazine var. Farklı coğrafyalara özenen gençlerimiz oluyor ama belli bir zaman sonrasında bu coğrafyaya, bağlamaya dönüyor. Elbette herkes bağlama çalmayabilir ama herkesin bağlama ile bir dirsek temasının olmasının ülkemize iyi geleceğini biliyorum.
Gönüllülük esasına dayalı bir projeniz var, Gezici Bağlama Atölyesi. Çok kıymetli bu proje şu an ne aşamada?
2018’de başladım. Nasıl yürüteceğim konusunda bir sınır koydum kendime 3 sene yapayım diye sonra onu ömür boyu yapmaya karar verdim, sağlığım el verdikçe. Erzincan ve Tunceli’de başladım ilk. Orayı yaklaşık 6 yıldır devam ettirdim. Şimdi başka bir bölgeye geçtim. Erzurum, Kars, Ardahan ve Iğdır bölgesinden seçtiğim öğrencilerle derslerimiz köylerde yapıyoruz. Gezici bağlama adı da oradan geliyor. Bir mekân yok. Gittiğimiz köylerin kültürünü geleneğini öğrenmek için öğrencilerle köylere gidiyoruz. Orada köyün kültürünü öğreniyorlar. Şuana kadar yaklaşık 100 köy gezdik. O bölgeden seçtiğimiz sabit öğrencilerimiz var, o öğrencileri 5 6 yıl boyunca köy köy gezdirip heybelerine ne doldurabilirsek kar. Onun dışında online olarak da ders yapıyoruz. Ayda bir de bir köyde buluşup gün boyu çalışıyoruz. Köy köy gezdiğimiz için adını ‘Gezici bağlama atölyesi’ koyduk. Bu ay ise Erzurum’un Aşkale ilçesine bağlı Gürkaynak köyünde öğrencilerimizle bir araya geldik. Köy köy gezmemizin sebepler çok fazla onlardan bir tanesi her köyün folklorik özelliği var o folklorik özellikleri kaybolmaya yüz tutacak. Bizi istiyoruz ki kültürümüz, sazımız, sözümüz kaybolmasın. Aslında bu çalışmanın bir amacı da farkındalık oluşturmak. Ülkenin doğusu ile batısı arasında bir fırsat eşitsizliği var bu fırsat eşitsizliğine birazcık parmak basmak istiyoruz. İnşallah yerine ulaşır.
Her şeyin sosyal mecralara taşındığı teknoloji çağında siz köylere dönüş yaptınız. Neden böyle bir ihtiyaç hissettiniz ve neden bu bölge?
Buralardan beslendim ve buralara borçlu olduğumu düşündüğüm için köylere geri dönüş yaptım. Benim saz çalma sebebim bu topraklar. Bu topraklardan folklor, gelenek aldım ve bu sayede bir isim ve mevki edindiysem sebebi bu coğrafyadır. Aldığımı geri vermeye geldim. Ayrıca batı ile doğu arasındaki fırsat eşitliğini dengelemek için de buradayım. Her zaman insanlar aynı fırsatlara sahip olamıyor. İmkansızlıkların bu proje ile kalkmasını istiyorum. Benim İstanbul’da okulum var ve oradan sayısız öğrenci çıktı. Burada ise sınırlı bir öğrenciye ders veriyorum ama buranın özgül bir ağırlığı var ve bu çok kıymetli. Erzurum’da 15 civarında öğrencimiz var. Yüz yüze ve online eğitimler yapıyoruz. Öğrencilerin gözündeki ışığı gördükçe ben çok mutlu oluyorum ve ilk bağlama çaldığım anlara geri dönüyorum. Bu his her şeyin önünde.
Gezdiğiniz köylerden hikayeler, masallar, unutulmaya yüz tutmuş melodileri de topluyorsunuz. Şu an ne noktadasınız?
Amatörce olsa bile bu topraklarda aynı zamanda bir sözlü tarih çalışması da yapıyoruz. Bağlamanın hatırlattığı şeyleri heybemize almaya çalışıyoruz. Çünkü bu tarz şeyler bizleri besleyen, ileriye taşıyan unsurlar. Bazen bu bir yemek, bazen bir maninin, deyişin içinde saklı olabiliyor. Kayıt almaya çalışıyoruz.
Son olarak çoğu insan sizi soyadınızdan dolayı Erzincanlı zannediyor, nedir bu meselenin doğrusu?
1939 Erzincan depremi olduğunda dedemin amcası Erzincan’da zarar görenlere yardım edenlerden birisi. Dönemin valisi de deprem mağdurlarına yaptığı yardımlardan dolayı soyadını ‘Erzincan’ olarak değiştiriyor. hikaye bundan ibaret. Erzincanla bir bağımız yok doğma büyüme Erzurumluyuz.
Şeyma TAHİR
İyki varsın hocam pusula ya teşekkür
Unutuluyor böyle sanatçılar,hepsi mazide kalıyor.