Sana yindek (daimi) nasihatim olsun
Ki ihtiyarınla (isteğinle) ateşe girme
Karındaşın da olsa bir kimesne (kimse)
Öpmek için bile kitabını verme
Lâedri
Eskilerin Kitap Sevgisi
Matbaa ile birlikte kitabın maddi değerinin yaklaşık iki yüz yetmiş kat düştüğü söylenmektedir. Eski zamanlarda kitap elde etmek çok zor olduğu için insanlar kitaba sahip olmaya servet sahibi olma gözü ile bakmış, yukarıdaki dörtlükte olduğu gibi, kitabı öpmesi için bile kardeşe verilmemesini tavsiye etmişlerdir. Kitaba aşırı düşkün olan bazılarının kitap ile tarlasını takas ettiği görülmüştür. Süheyl Ünver Hoca “Kitabın yüzüne baktıkça gönlüm eğlenir, kitap emdiğim şeker kamışının sütü gibidir, sakın kitabımı benden isteme çünkü bu, elimden sevgilimi almaktır” diyerek kitaba verdiği önemi dile getirmiştir.
Ahmet Mithat Efendi emaneten bile dostlarına kitap vermez, kendisini bu konuda ayıplayanlara, dosta kitap vermemek onlara emniyetsizlikten değil, onların kitaba karşı duymuş oldukları aşırı emniyetten (düşkünlükten) kaynaklandığını, onlarda bu kitap sevgisi olduğu müddetçe kitabı geri almasının zor olduğunu dile getirmiştir.
Mehmet Emin Yurdakul, ömrünün son demlerinde evi ile birlikte kütüphanesinin yanmasıyla adeta kendisi yanmış, kütüphanesini kaybetme acısıyla ömrünün son dönemlerini üzüntü içinde geçirerek vefat etmiştir, aynı zamanda Cemil Meriç gözlerinin kör olacağını bile bile kitap okumaktan kendini alamamış ve bu uğurda gözlerini feda etmiştir.
Kendisi tam bir kitap kurdu olan ve Türk tarihinin en değerli eseri Divanülugat’it-Türk eserinin tek nüshasını bin yıl sonra bularak Türk kültürüne kazandıran Ali Emiri Efendi, aradığı bir kitabın Osmanlı Eyaletlerinden Sana’da (Sonradan Yemen’e katılmıştır) olduğunu duyunca kitap sahibine onlarca mektup yazarak kitabı satın almaya çalışmış, başaramayınca belki yüz yüze görüşünce ikna ederim kaygısıyla Sana’ya giderek kitabı almayı başarmıştır. Ali Emiri kitapla ilgili bir beytinde:
Hikmet anda, ma’rifet anda, hakîkat andadır/Hâsılı sermâye-i dünyâ vü dînimdir kitap
diyerek kitabın hikmet, bilgi ve hakikat bilgisini içerdiğini ve onun dünya sermayesi ve dininin kitap olduğunu dile getirmiştir.
İbn-i Rüşd evlendiği ve babasının vefat ettiği iki gecede kitap okuyamadığını dile getirerek tüm hayatı boyunca her gece kitap okuduğunu söylemiştir.
III. Selim Şeyh Gâlip’in divanının yazımı, cildi ve tezhibi için üç yüz altın harcamıştır. III. Selim bu hareketi ile hem şaire hem de onların eserlerine vermiş olduğu değeri ortaya koymuştur.
III. Selim, Şeyh Galip’e mesnevinin nefis bir nüshasını hediye edince Şeyh Galip kendisine dünyaları bağışlamış gibi sevindiğini dile getirmiş ve bu hediye için ona teşekkür mahiyetinde bir kaside yazmıştır. Hatta mesnevinin on birinci hatmini (okunup bitirme) bu eserle yaptığını ifade etmiştir.
Avrupa’da da durum aynıdır. Orta Çağ’da nadir bulunan pahalı el yazmaları, çalınmamaları için kütüphanelerde masalara ve raflara zincire vurulu şekilde saklanmaya çalışılırdı. Bu durum libri catenati (zincire vurulmuş kitaplar) tanımı ile okura sunulurdu. Cambridge Üniversitesi 1628 yılında bu uygulamadan vazgeçerken, Oxford’daki Bodleian Kütüphanesi 1751 yılına kadar bu uygulamaya devam ederek kitapları koruma altına almaya çalışmıştı.
Bir Anekdot
İkinci Mahmut döneminde cömertliğiyle tanınan Kethüdâzâde Arif Efendi’ye bir misafir gelir, misafir giderken Arif Efendi’nin kitabını çalar. Durumu gören Arif Efendi ses çıkarmaz, sadece evin uşağını çağırarak:
- Gizlice şu adamın arakasından git, o kitabı kime satarsa bedelini ödeyerek al getir, der.
Evin uşağı da öyle yapar ve kitabı geri getirir.