Melek Nimer ile Beyrut gezimizin ilk gününün akşamında tanıştık. Masmavi gözleri ile dünyaya bambaşka bakan bir kadın. Aslen Türk olan Melek’in hayat hikâyesi ve insanlık adına yaptıkları tüm dünya kadınlarına model olacak cinsten.
Melek Nimer Filistinli eşiyle birlikte Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta yaşayan İstanbullu bir Türk. Filistin Kurtuluş Örgütü’nün kurucularından olan kayınpederi Rifat El Nimer’in desteğiyle girdiği hayır işlerini öyle bir noktaya getirmiş ki günümüz dünyasında böyle bir fedakarlık takdire şayan. Kayınpederinin teşviki ile Beyrut’ta bulunan Filistin kamplarında gönüllü olarak görev almış. Kayın pederinin ölümünün ardından bayrağı devralan Melek, Filistinlilerin o ülkedeki koruyucu anneleri olmayı başarmış.
Bugün Lübnan’daki kamplarda yaşayan Filistinli ailelerin tüm sorunları ile bizzat ilgilenen Melek Hanım, aynı zamanda mülteci gençlerin yurt içi ve yurt dışında eğitim görmelerini sağlıyor. Açıkhava hapishanesini andıran Filistin kamplarının içinde ofis açmayı başaran Melek El Nimer’in kurduğu dernek, dünyanın çeşitli üniversitelerinde Filistinli gençleri tam burslu olarak okutuyor. Eşi Rami Melek’e sırf bu yüzden ‘sosyetik profesyonel dilenci’ lakabına takmış. İstanbul Bebek’te büyümüş Türk gelinin hayatı Filistin mücadelesiyle geçmiş.
Rami Bey İle Evlenince Hayatı Değişiyor
Melek El Nimer, eşi Rami ile Üsküdar Amerikan Lisesi’nden mezun olduktan sonra üniversite okumak için gittiği İsviçre’de tanışıyor. Üniversitenin ardından evleniyorlar. İki yıl New York’ta yaşadıktan sonra 1981’de Beyrut’a taşınıyorlar. Melek El Nimer, eşiyle tanışana kadar ne Filistin davasına ne de Ortadoğu siyasetine dair hiçbir fikri yok. İstanbul Bebek’te büyümüş, iyi okullarda eğitim almış bir genç kız.
Eşiyle Lübnan’a taşındıktan sonra Melek resmen evrim geçirmiş. Eşinin ailesine ait bankada çalışan Melek, kayınpederi Rifat Bey ile Filistin kamplarına gide gele kendini bu davanın savunucusu olarak bulmuş. Öyle ki Lübnanlıların resmen görmezden geldiği, sürgün hayatı yaşattığı Filistinlilerin Melek Annesi olmuş. Geçen acı dolu yılları anlatırken hala aynı acıları tekrar tekrar yaşayan Türk gelin, “beni buradaki savaşlar eğitti “diyor ve kayınpederinin Filistin için yaptıklarının yanında kendi yaptıklarını adeta yok sayıyor.
Lübnan Gençliğini Birleştirme Projesi
Lübnan’ın sayılı iş adamlarından olan Rifat Nimer, hayatını kaybedince Melek kayınpederine ait olan yazlık evi öğrenci kamp merkezi haline getirmiş. ‘Unite Lebanon Youth Project’ yani Lübnan gençliğini birleştirmek projesini hayata geçirmiş. Kamp merkezinde eğitim alan Filistinli ve Lübnanlı çocuklara burs bularak eğitim aldırıyor. Kamp merkezinde tüm kısıtlamalar ve engellemelere rağmen her şey var. Bilgisayarlı sınıflar, yatakhaneler, spor alanları, sağlık odaları, yüzme havuzu hatta okul öncesi eğitim bile veriliyor bu kampta. Geçmişte birçok liderin ziyaret ettiği bu yazlıkta şuan geleceğin gençliği yetiştiriliyor.
TİKA’da kısmi olarak bu merkeze yardımda bulunmuş. Ancak Türkiye burs konusunda yetersiz kalmış. Türkiye’de 160 üniversite bulunuyor, bunlardan sadece üç tanesi öğrenci almış. Melek, “Düşünün 160 üniversite birer tane burs verse 160 öğrenci yapar. Filistin’in kurtuluşu bu gençlerin kurtulmasıyla mümkün olacak” diyor ve tüm dünyaya çağrıda bulunuyor.
Lübnan’da ki Filistin Kampları
Lübnan’da 1946 yılından beri İsrail zulmünden bu ülkeye kaçmayı başaran Filistinli mülteciler yaşıyor. Lübnanlılara göre bu rakam 400 bin. Oysa Melek Nimer bu rakamın doğru olmadığını, asıl rakamın 150 bin olduğunu açıklıyor.
Tam 72 yıldır bu ülkede yaşayan Filistinliler, Lübnan’da kendilerine verilen dar bir alanda yaşam mücadelesi veriyorlar. Burj Al -Barajneh’de adlı kampta kaderlerine terk edilen Filistinlilerin kimlikleri yok, Lübnan vatandaşı değiller, ülkede çalışmaları yasak. Adeta tecrit edilmişler. İnsanlık dışı şartlarda yaşamaya mecbur bırakılmışlar. Kendilerine tek yardımcı olan ise Melek Nimer. Melek’in kayınpederi ölene kadar bu insanlara yardım etmiş, onun ardından Melek bayrağı devir almış. Kampta bir büro açan Melek, kadınların yaptıkları elemeği takıları satmalarına yardım ediyor.
Filistin Kampına Girdik
Lübnan’a gelip Filistinli kardeşlerimizi görmeden gidemezdik. Bizi kampa götürmesi için Melek Hanım’a rica ettik. Sabahın ilk ışıkları ile yola koyulduk. Önce Melek Hanım’ın öğrenci kampını ziyaret ettik. Gençlerle buluşup hasret giderdik. Kamp öylesine güzel bir sistemle çalışıyor ki hayran kalmamak imkânsız. Düşünün kendi yiyeceklerinin büyük bir kısmını kendileri ekip biçiyorlar. Bir yazlık evin bu hale getirilmesi inanılır gibi değil. ‘Bir Türk bir Dünya’ya bedeldir’ sözü bir kez daha vücut buluyor etiyle kemiyle. Gençlerin gözlerindeki umut ışığı bizim bile gözlerimizi kamaştırıyor. Bir Filistinli genci böyle görmek gözyaşlarımızın akmasına neden oluyor.
Sırada Burj Al- Barajneh’de yaşayan Filistinli mülteciler var. Kamp denilince aklımıza konteynır kent veya Türkiye’nin Suriyeliler için oluşturduğu modern yaşam alanları geliyor. Ama gidince böyle olmadığına üzülerek şahit oluyoruz. Derme çatma evlerden oluşan, dış dünyadan izole edilmiş bir bölge burası. Kapıya varmadan önce Melek fotoğraf çekmememiz konusunda uyarıyor. Her taraf askeri bölge, her köşede silahlı askerler nöbet tutuyor. Adeta açık hava hapishanesinde geziyoruz.
İçeri girdiğimiz andan itibaren hayatımızın şokunu yaşıyoruz. Bu bölgede temel insani ihtiyaçlar bile karşılanmıyor. Elektrik telleri ve su boruları açıkta, tellerden gökyüzünü görmenize imkan yok. Evler yaşanılacak gibi değil. Belediye hizmetlerini dahi bu insanlar kendi yapıyor, sefalet diz boyu.
Melek’in açtığı ofise giriyoruz. Filistinli analar, bacılar bizi bekliyor. Buluşma anında sevinç ve hüzün bir arada yaşanıyor. Uzaktan bakan uzun yıllardır görüşemeyen akrabaların buluşması sanır. Filistinli kadınlar gözyaşları ile boynumuza sarılıyor, hasretle kucaklaşıyoruz. Gözlerimden akan yaşlara hâkim olamıyorum. Hayatımda ilk kez karşılaştığım bu insanlar ile aramızda ki kuvvetli bağ yüzyıllar öncesine dayanıyor. Bir taraftan ağlarken diğer taraftan kendilerine özgü dans figürleri sergileyerek misafirlerine sevgi gösterilerinde bulunuyorlar.
“Müslüman kardeşlerimiz ile daha önce görüşmemize ne gerek var, nerde görsek birbirimizi tanırız” diyoruz. Ah Filistin diyorlar. Filistin özgür olmadan insanlık nasıl var olacak? Şu hallerine bile şükrediyor, “Hz. Ömer, Selahattin Eyyubi, Abdulhamit Han, Tayyip Erdoğan, Rıfat Nimer ve Melek Nimer” diye haykırıyorlar. Onlar kendilerine yapılan zulüm elini de kendilerine uzatılan yardım elini de iyi tanıyorlar.
Sana Nasıl Güvendi Bu İnsanlar?
Melek Hanım’a hayranlığım bir kat daha artıyor. İstanbul’da doğup, Bebek gibi lüks bir semtte yaşayıp, dünyanın en lüks şehirlerinde eğitim gördükten sonra hayatını Filistinlilere adamak. Bu her insanın yapacağı bir iş değil.
Bu kadar adaletsizliğin içinde ışığı nasıl gördün? Diye soruyorum. Melek, “İnsanlığım yol gösterdi diyor” ve başlıyor anlatmaya:
Amerikalı olsaydım belki gizli bir gündemim var sanabilirlerdi. Hem Türk, hem Müslüman olduğum için çok daha ılımlı bir gözle bakıyorlar. Siz şimdi buraya taşınsanız yarın kamplarda çalışmak isteseniz, çok rahat iş yapamazsınız, yaptırmazlar. Benim avantajım elbette arkamda kayınpederimin (Rifat El Nimer) isminin olmasıydı.
Filistin İçin Kimse Bir Şey Yapmıyor
Lübnanlılara sorsanız ‘biz aslında Filistinlileri çok seviyoruz. Birbirimizle hiç sorunumuz yok. Başkaları ortalığı karıştırıyor’ der. Ama aslında Lübnanlıların büyük bir bölümü iç savaşın bütün kabahatini Filistinlilerin üzerine atıyor. Mantra gibi herkesin ağzında Filistinliler. Ancak herkes kullanıyor onları. Eğer Filistin problemi olmasaydı Hizbullah olur muydu? Filistinliler onların varlık sebebi. Ama bugüne kadar Filistinliler için ne yapmışlar sormak lazım.
Ben burada aslında girdiğim sosyal çevrelerde, bir sürü yerde çenemi tutmak durumundayım. Çoğu zaman Güney Afrika’dan daha ırkçı oluyor Lübnan’dakiler. Çok ünlü aşçı olan arkadaşımız buraya taşınırken Etiyopyalı eşine ancak hizmetçi vizesi alabildik. Kadıncağız geldikten sonra da sokakta hep hizmetçi muamelesi gördü. Dayanamayıp gittiler buradan sonunda. Eşim Rami bir bankanın başında, neredeyse burada doğmuş sayılır. Beş yaşında gelmiş. Lübnan vatandaşıyız ama hâlâ her gün Filistinli olduğunu hissettiriyorlar ona burada. Bu insanlara çalışma izni verseler belki kendi yaralarını kendileri saracak ama ona bile izin yok.
Ayrılık Gözyaşları
Birkaç saat kampta o kadar kısa geçti ki size anlatamam, kamptan ayrılma vakti gelmişti. Bu kez sevinç yerini hüzne bıraktı. Dakikalarca birbirimize sarılıp ağlaştık. Ülkenize sahip çıkın. Birbirinize sahip çıkın, kardeşlerimize selam götürün diye sıkı sıkı tembih ettiler. Bizleri uğurlarken maniler düzdüler gözyaşları ile. Aynı yolları bu kez halsiz ve umutsuz adımlarla kat edip kamp dışına çıktık. Hepimiz birden tıpkı Filistinliler gibi ‘iyi ki varsın Melek’ dedik. Adı ile müsemma kadın ne çok şey yapmışsın insanlık adına.
Eşi Rami Bey Osmanlı Hayranı
Melek Hanım’ın eşi Rami El Nimer, Lübnan’daki First National Bank’in başında. Tam bir Osmanlı hayranı olan Rami El Nimer, hem Lübnan’da hem de dünyanın dört bir yanında Osmanlı eserleri topluyor. Evini gezerken kendimizi Topkapı Sarayı’nda zannettik. Dünyanın bir yerlerinde hala aslını unutmamış, insan olmanın gereğini aklında tutan ve buna göre hareket eden insanlar var. Tıpkı Rıfat, Melek, Rami Nimer gibi...
Yarın: Yaser Arafatın manevi kızı ile duygusal bir söyleşi