Fransa’nın birden bire Suriye’de Amerika ile ortak hareket etmesi, Türkiye’nin çok büyük tepkisine neden oldu. Fransızların geçmişte Osmanlı toprakları içerisinde yapmış oldukları faaliyetlere baktığımız zaman, Fransızların tarih içindeki kaypak ve sinsi siyasetlerinin izlerini görebiliriz.
Fransızlar tarih boyunca Avrupalılar arasında en az sevilen millet olmuştur. Bu yüzden ülkeleri birçok kez işgal edilmiş, birçok kez yalnız bırakılmışlardır.
Fransızların Avrupa’da az sevilir bir millet olması, onları Avrupa dışında müttefikler aramaya itmiş, onlar da o dönemin en büyük devleti olan Osmanlı İmparatorluğu ile ikili ilişkileri çok iyi sürdürmüşler.
1525 yılında Fransa’nın Almanlar karşısında zor duruma düşmesi ve Osmanlı İmparatorluğu’ndan yardım istemesi, Osmanlı Fransız ilişkilerini çok daha ileri seviye ulaştırmıştır.
1536 yılında imzalan ve Osmanlının yüzde beş oranında vergi almak şartı ile Fransızlara Osmanlı topraklarında serbest ticaret yapma imtiyazının verilmesi ile Fransa kendisine çok büyük kazançlar sağlamış, diğer Avrupa ülkeleri karşısında ekonomik olarak daha güçlü olmasına zemin hazırlayacak ticari avantaj elde etmiştir. Bu anlaşma neticesinde Fransa’nın Osmanlı denizlerindeki ticari gemilerinin sayısı binlere ulaşmış, Fransa bu ticari imtiyazdan Osmanlı Devleti yıkılıncaya kadar faydalanmıştır.
Bu imtiyazlı anlaşma, Fransızların Osmanlı topraklarında rahat şekilde hareket etmelerinin önünü açmış, Osmanlı’nın geniş toprakları onların sömürü iştahlarını kabartmıştır. İlk başlarda Osmanlıların kendilerine vermiş olduğu imtiyazla, Tanzimat ile birlikte özellikle okumuş kesimin onlara duymuş olduğu hayranlıkla şımaran Fransızlar, Osmanlı’nın bu zaafını yine Osmanlı’nın aleyhine her daim kullanmışlardır.
Fransızlar Doğu toplumlarının itibarını kazanmak, Fransız dil ve kültürünün güzelliğini ve Fransa’nın büyüklüğünü göstermek için basın yayın yolunu çok iyi kullanırken bir yandan da hastaneler, yurtlar, kreşler, yetimhaneler, manastırlar, kiliseler, mezarlıklar yaptırarak hem siyasi, hem misyonerlik hizmetlerini yürütmüşlerdir.
Fransızlar kendilerine hayran bir kitle oluşturmak için yirminci yüzyılın başlarında Osmanlı’nın çeşitli bölgelerinde açmış olduğu okullara, çeşitli din ve milletten olmak üzere kızlı erkekli 108 bin kişiden fazla öğrenci devam etmekteydi.
Osmanlı Devleti sınırları içinde eğitim kurumu olarak 878, sosyal kurumlar olarak 101, dini kurumlar 745, sağlık kurumları 79, ikametgâh olarak 69, ziraat ve sivil toplum kurumları olarak 7 olmak üzere toplamda 2040 kurum misyonerlik faaliyetini sürdürmekteydiler. Bütün cemaatleri, azınlıkları bir maşa gibi kullanan ve bunlardan kendine güç devşirmiş, sömürü politikalarının altyapısını güçlenmişlerdi.
Fransa’nın bugün Suriye’ye hamilik yapmak istemesi, bir dönem oraları işgal etmenin ötesinde zamanında oralara yapmış olduğu yatırımların da etkisi vardır. Yirminci yüzyılın başlarında (1914’e kadar) Suriye vilayeti ve çevresinde Fransızlara ait, 3 kolej, 97 okul, 1 çocuk bakımevi, 2 yetimhane, 30 manastır, 20 kilise, 5 mabet, 2 hastane, 7 dispanser, 1 destgâh, (atölye) 1 mesken, 17 ikametgâh ve 1 Latin mezarlığı olmak üzere toplamda 187 Fransız müessesi bulunmaktaydı. Fransızlar Birinci dünya savaşı ile birlikte sömürünün önceden atmış oldukları temellerini kullanarak 1943 yılına kadar bu bölgelerde hüküm sürmüşlerdir.
Fransızlar bir yandan Türkiye’nin önünü tıkamak, gelişimini yavaşlatmak isterken, diğer yandan bu bölgede oluşabilecek kargaşa ortamından en fazla nemalanan ülke olmak istemektedir. Fransa’nın Suriye politikası, onların bir iki yıllık bir planın ötesinde çok daha uzun süreli emellerinin olduğu, bu durumun da tarihte olduğu gibi yine Türkiye’nin aleyhine olacağı görülmektedir.
Türkiye’nin uzun vadeli düşünmeye, Batı’ya karşı Rusya ve İran ile ilişkilerini daha sağlam tutmaya fakat aynı zamanda kendi göbeğini kendisi kesecek bir seviye ulaşması gerekmektedir.
Not: Yabancı Devletlerin Osmanlı Devletinde oluşturmuş oldukları kurumlar hakkında bilgi edinmek isteyen arkadaşlar Prof. Dr. Adnan Şişman’ın XX. Yüzyıl Başlarında Osmanlı Devletinde Yabancı Devletlerin Kültürel ve Sosyal Müesseseleri, kitabına bakabilirler.
Fransızlar tarih boyunca Avrupalılar arasında en az sevilen millet olmuştur. Bu yüzden ülkeleri birçok kez işgal edilmiş, birçok kez yalnız bırakılmışlardır.
Fransızların Avrupa’da az sevilir bir millet olması, onları Avrupa dışında müttefikler aramaya itmiş, onlar da o dönemin en büyük devleti olan Osmanlı İmparatorluğu ile ikili ilişkileri çok iyi sürdürmüşler.
1525 yılında Fransa’nın Almanlar karşısında zor duruma düşmesi ve Osmanlı İmparatorluğu’ndan yardım istemesi, Osmanlı Fransız ilişkilerini çok daha ileri seviye ulaştırmıştır.
1536 yılında imzalan ve Osmanlının yüzde beş oranında vergi almak şartı ile Fransızlara Osmanlı topraklarında serbest ticaret yapma imtiyazının verilmesi ile Fransa kendisine çok büyük kazançlar sağlamış, diğer Avrupa ülkeleri karşısında ekonomik olarak daha güçlü olmasına zemin hazırlayacak ticari avantaj elde etmiştir. Bu anlaşma neticesinde Fransa’nın Osmanlı denizlerindeki ticari gemilerinin sayısı binlere ulaşmış, Fransa bu ticari imtiyazdan Osmanlı Devleti yıkılıncaya kadar faydalanmıştır.
Bu imtiyazlı anlaşma, Fransızların Osmanlı topraklarında rahat şekilde hareket etmelerinin önünü açmış, Osmanlı’nın geniş toprakları onların sömürü iştahlarını kabartmıştır. İlk başlarda Osmanlıların kendilerine vermiş olduğu imtiyazla, Tanzimat ile birlikte özellikle okumuş kesimin onlara duymuş olduğu hayranlıkla şımaran Fransızlar, Osmanlı’nın bu zaafını yine Osmanlı’nın aleyhine her daim kullanmışlardır.
Fransızlar Doğu toplumlarının itibarını kazanmak, Fransız dil ve kültürünün güzelliğini ve Fransa’nın büyüklüğünü göstermek için basın yayın yolunu çok iyi kullanırken bir yandan da hastaneler, yurtlar, kreşler, yetimhaneler, manastırlar, kiliseler, mezarlıklar yaptırarak hem siyasi, hem misyonerlik hizmetlerini yürütmüşlerdir.
Fransızlar kendilerine hayran bir kitle oluşturmak için yirminci yüzyılın başlarında Osmanlı’nın çeşitli bölgelerinde açmış olduğu okullara, çeşitli din ve milletten olmak üzere kızlı erkekli 108 bin kişiden fazla öğrenci devam etmekteydi.
Osmanlı Devleti sınırları içinde eğitim kurumu olarak 878, sosyal kurumlar olarak 101, dini kurumlar 745, sağlık kurumları 79, ikametgâh olarak 69, ziraat ve sivil toplum kurumları olarak 7 olmak üzere toplamda 2040 kurum misyonerlik faaliyetini sürdürmekteydiler. Bütün cemaatleri, azınlıkları bir maşa gibi kullanan ve bunlardan kendine güç devşirmiş, sömürü politikalarının altyapısını güçlenmişlerdi.
Fransa’nın bugün Suriye’ye hamilik yapmak istemesi, bir dönem oraları işgal etmenin ötesinde zamanında oralara yapmış olduğu yatırımların da etkisi vardır. Yirminci yüzyılın başlarında (1914’e kadar) Suriye vilayeti ve çevresinde Fransızlara ait, 3 kolej, 97 okul, 1 çocuk bakımevi, 2 yetimhane, 30 manastır, 20 kilise, 5 mabet, 2 hastane, 7 dispanser, 1 destgâh, (atölye) 1 mesken, 17 ikametgâh ve 1 Latin mezarlığı olmak üzere toplamda 187 Fransız müessesi bulunmaktaydı. Fransızlar Birinci dünya savaşı ile birlikte sömürünün önceden atmış oldukları temellerini kullanarak 1943 yılına kadar bu bölgelerde hüküm sürmüşlerdir.
Fransızlar bir yandan Türkiye’nin önünü tıkamak, gelişimini yavaşlatmak isterken, diğer yandan bu bölgede oluşabilecek kargaşa ortamından en fazla nemalanan ülke olmak istemektedir. Fransa’nın Suriye politikası, onların bir iki yıllık bir planın ötesinde çok daha uzun süreli emellerinin olduğu, bu durumun da tarihte olduğu gibi yine Türkiye’nin aleyhine olacağı görülmektedir.
Türkiye’nin uzun vadeli düşünmeye, Batı’ya karşı Rusya ve İran ile ilişkilerini daha sağlam tutmaya fakat aynı zamanda kendi göbeğini kendisi kesecek bir seviye ulaşması gerekmektedir.
Not: Yabancı Devletlerin Osmanlı Devletinde oluşturmuş oldukları kurumlar hakkında bilgi edinmek isteyen arkadaşlar Prof. Dr. Adnan Şişman’ın XX. Yüzyıl Başlarında Osmanlı Devletinde Yabancı Devletlerin Kültürel ve Sosyal Müesseseleri, kitabına bakabilirler.