
Sayın Sınav ve Demirci;
Toplum tarafından tanınan insanlarsınız, yürüttüğünüz sanatsal faaliyetler, toplumsal hayatımızda şüphesiz bir iz açıyor ve etki alanı oluşturuyor. Bu yüzden zaman zaman geriye dönüp açtığınız izin ve oluşturduğunuz etki alanının ne tür sonuçlar doğurduğunu da sorgulamanız gerekir diye düşünüyorum.
Belki de ilerlemiş yaşım gereğidir… dizi izlemiyorum. Yıllar önce Ekmek Teknesi, ilk çıktığı yıllarda bir müddet Kurtlar Vadisi ile TRT’de yayınlanan Osmanlı’nın kuruluşunu anlatan diziden bir miktarını izlemiştim.
Son yıllarda TV’lerimizden yüzlerce dizi gelip geçti, son yıllarda, aile ekseninde çok sayıda dizi çekildi, kimi sonlandırıldı, kime devam ediyor. İfade ettiğim gibi, şahsen bunların hiçbirine bakma arzusu içinde olmadım. Sadece zaman zaman sosyal medyadaki dizi içerikleriyle ilgili eleştiriler ile dizi sanatçılarının medyaya yansıyan ve bir gazeteci olarak gözüme ister istemez çarpan, söz ve davranışları üzerinden dikkatimi çekmektedir.
Senaryosunu kimin yazdığını kimin diziyi çektiğini bile sonradan öğrendiğim ‘Gel dese Aşk’ adlı dizinizle ilgili yapılan paylaşımlar (ki ben de bu eleştirel paylaşımları yapanlardan biriyim) sonrası isimlerinizi gördüm ve üzüldüm.
Siz de tepkilere üzülmüşsünüz! Gelen eleştirilere bir cevap yayınlamışsınız Osman Sınav, Senai Demirci ve Rahşan Çiğdem İnan imzasıyla.
Hazreti Âdem’i eşi Hazreti Havva’yı ve Hazreti Yusuf gibi peygamberleri de senaryonuzu savunmanıza dayanak yaparak uzun girişin özeti olarak ne demişsiniz bir bakalım:
“Amacımız, boşanmalara karşı farkındalık oluşturmak.”
Yayınlanmış bölümlerin tanıtım yazılarına baktım:
‘Çapkınlık, gizli ilişki, yasak aşk, ifşa etmek, sarhoşluk, partiler, eğlenceler, gayri meşru çocuklar, kocaların çapkınlığı, genç kızların evli insanlarla (ne demekse artı) aşkı ve bu durumları izleyen eşler ve onların intikam yönelişleri vb. haller…’
Yaşlı insanları kızları yaşındaki inanlara âşık etmek vs. tüm bunlara bakıp toplum ibret alacak ve bu tür çarpık ilişkiler içinde olmayacak öyle mi?
Gel dese aşk, dizisinin, -harflerin büyük küçük vurgusuna dokunmadan-, sevilen müziğine bir bakalım:
“Hayaline koşarım..
Gülüşüne koşarım.. Geçerim..
Ben, Benden Geçerim..
Bulsam seni, Gel Dese AŞK Gel Dese;
Gelirim.. Aşkına koşar gelirim..
Görsem Sen’i, Ol dese AŞK Ol dese;
Olurum.. Sana kuş olur uçarım..
SEVSEM SENİ, ÖL DESE AŞK ÖL DESE,
ÖLÜRÜM.. SEVİŞİNE ÖLÜRÜM..”
Aslında müziğinizin sözleri yaptığınız dizinin özeti. Kanaatimi hemen söylemek isterim: Eleştirilere verdiğiniz cevabı dizinizin müzik sözleri doğrulamıyor.
Açıklamanızda, “Evlilik yaşamında yapılan hataların, karı kocanın görev ve sorumluluklarını unutarak savrulmalarının ibretlik öyküsünü anlatarak topluma ışık tutmak… amacımızdır,” diyorsunuz.
Bu dizinin dediğiniz sorgulamayı ortaya çıkarmasını hangi bilimsel kriterlerle doğruluyorsunuz? Sorun yaşayan evli çiftler dizinizde anlattığınız yozlukları izleyince hemen yuvalarının kıymetini mi biliyorlar, uyuşturan hap etkisi yapan dizi müziğinizin ve ortaya koyduğunuz çözümlemenin, insanlara bu hidayeti yolunu gösterdiğini mi düşünüyorsunuz? Ya siz çok akıllısınız ya da bizler çok safız!
“Kimse sınanmadığı aşkın masumu değildir!” sözünü her bölüm tanıtımında kullanıyorsunuz. Belli ki bu sözü çok tutmuşsunuz. Dizinin felsefesini inşa ettiğiniz anlaşılan bu ifadenin bölümlerdeki diyalog ve insan ilişkileri üzerinden açılımı hangi sonuçları doğurmaktadır? Doğru erkek ve kadın olmak için önce, af buyurun, ‘ahlaksız mı’ olmak gerekiyor! Bu tür bir zorunluluğu dininiz mi kültürünüz mü size bize öğretiyor? Dizinizdeki hayatları yaşamış, pişman olmuş ve örnek insanlar mertebesine erişmiş, çevrenizde kaç insan tanıyorsunuz; yoksa aksi örnekleri mi çoğaltıyorsunuz!
Açıklamanıza devam edelim:
“Her kahraman, mutlu sona ulaşmadan önce sayısız hata ve acı ile sınandığı o çileli yolu yürümek zorundadır… ki, biz bu hataların sonuçlarını görüp kendi hayatımız için dersler çıkaralım. Tıpkı Yusuf gibi… Tıpkı Züleyha gibi…”
Cümlenizin ‘edebiyat’ kısmını geçelim, çünkü neresinden tutsak, içinden bir şey çıkmaz. Bir kere ‘Yusuf kim!’ sahi? Bir peygamberden söz ederken üslubumuz bu mu olmalı?
Fiziki çekiciliğine rağmen, ahlakın ve yüksek bir iffetin örneği olan Hazreti Yusuf (as)’ı dizinizin savunulmasında malzeme yaparken yüreğiniz hiç sıkılmadı mı?
Hazreti Yusuf (as) hangi bakımdan anlattığınız öykü için örneklik oluşturmaktadır?
*
Efendim; modern toplumda kadınlar, belki tarihin hiçbir döneminde olmadığı ölçüde istismar ediliyor. Evet, çağımızda, küresel ölçekte baktığımızda çeşitli göstergelerle sabittir ki, kadın ve erkek hayatlarından memnun değillerdir. Artık imkân da var, fakat maddi imkânlar da tatmin ve huzur için yetmiyor. Neden böyledir? Çünkü insanın fiziki yapısı gibi manevi bir yapısı vardır; anlatmaya çalıştığınız çarpıklıkları düzeltecek olan maneviyattır. Teşhisi maneviyatsızlık olan sorunların çaresi manevi değilse, dizinizde anlattığınız hastalıklardan bu toplum nasıl kurtarılacaktır? Maddi bozukluklar maddeyle manevi bozukluklar da maneviyatla düzeltiler; vurgulamaya çalıştığınızı söylediğiniz sorunlar, manevi bir temel olmadan, başka türlü asla ortadan kalkmaz ve yanlış tedavi hastalığı daha derinleştirir.
Anamız, bacımız, halamız, teyzemiz bizim kültürümüzde başlarımızın tacıdır; siz dizide kadınlarımızı onurlarını kaybetmiş kimseler gibi sunmakla, belki en fazla, azınlık bir çevrede gözlenebilen bir sorunu, toplumsallaştırmış oluyorsunuz. Anadolu insanı sizin anlattığınız gibi bir hayat yaşamıyor, en azından bunu bilin.
Özetle, izlemeden, diziniz hakkında okuduğum yazılardan ve bölüm tanıtımlarındaki ifadelerden anladığım kadarıyla, manevi bir temeli olmayan bir dizi dili kurmuş durumdasınız ve bu anlatım dili hedef kitlenin manen yükselmesini de sağlayamayacaktır. Bunun kanıtı da bölüm sonlarına insanların yazdığı yorumlardır!
Unutmayalım! Hepimiz yaptıklarımızdan mesulüz!
Toplum tarafından tanınan insanlarsınız, yürüttüğünüz sanatsal faaliyetler, toplumsal hayatımızda şüphesiz bir iz açıyor ve etki alanı oluşturuyor. Bu yüzden zaman zaman geriye dönüp açtığınız izin ve oluşturduğunuz etki alanının ne tür sonuçlar doğurduğunu da sorgulamanız gerekir diye düşünüyorum.
Belki de ilerlemiş yaşım gereğidir… dizi izlemiyorum. Yıllar önce Ekmek Teknesi, ilk çıktığı yıllarda bir müddet Kurtlar Vadisi ile TRT’de yayınlanan Osmanlı’nın kuruluşunu anlatan diziden bir miktarını izlemiştim.
Son yıllarda TV’lerimizden yüzlerce dizi gelip geçti, son yıllarda, aile ekseninde çok sayıda dizi çekildi, kimi sonlandırıldı, kime devam ediyor. İfade ettiğim gibi, şahsen bunların hiçbirine bakma arzusu içinde olmadım. Sadece zaman zaman sosyal medyadaki dizi içerikleriyle ilgili eleştiriler ile dizi sanatçılarının medyaya yansıyan ve bir gazeteci olarak gözüme ister istemez çarpan, söz ve davranışları üzerinden dikkatimi çekmektedir.
Senaryosunu kimin yazdığını kimin diziyi çektiğini bile sonradan öğrendiğim ‘Gel dese Aşk’ adlı dizinizle ilgili yapılan paylaşımlar (ki ben de bu eleştirel paylaşımları yapanlardan biriyim) sonrası isimlerinizi gördüm ve üzüldüm.
Siz de tepkilere üzülmüşsünüz! Gelen eleştirilere bir cevap yayınlamışsınız Osman Sınav, Senai Demirci ve Rahşan Çiğdem İnan imzasıyla.
Hazreti Âdem’i eşi Hazreti Havva’yı ve Hazreti Yusuf gibi peygamberleri de senaryonuzu savunmanıza dayanak yaparak uzun girişin özeti olarak ne demişsiniz bir bakalım:
“Amacımız, boşanmalara karşı farkındalık oluşturmak.”
Yayınlanmış bölümlerin tanıtım yazılarına baktım:
‘Çapkınlık, gizli ilişki, yasak aşk, ifşa etmek, sarhoşluk, partiler, eğlenceler, gayri meşru çocuklar, kocaların çapkınlığı, genç kızların evli insanlarla (ne demekse artı) aşkı ve bu durumları izleyen eşler ve onların intikam yönelişleri vb. haller…’
Yaşlı insanları kızları yaşındaki inanlara âşık etmek vs. tüm bunlara bakıp toplum ibret alacak ve bu tür çarpık ilişkiler içinde olmayacak öyle mi?
Gel dese aşk, dizisinin, -harflerin büyük küçük vurgusuna dokunmadan-, sevilen müziğine bir bakalım:
“Hayaline koşarım..
Gülüşüne koşarım.. Geçerim..
Ben, Benden Geçerim..
Bulsam seni, Gel Dese AŞK Gel Dese;
Gelirim.. Aşkına koşar gelirim..
Görsem Sen’i, Ol dese AŞK Ol dese;
Olurum.. Sana kuş olur uçarım..
SEVSEM SENİ, ÖL DESE AŞK ÖL DESE,
ÖLÜRÜM.. SEVİŞİNE ÖLÜRÜM..”
Aslında müziğinizin sözleri yaptığınız dizinin özeti. Kanaatimi hemen söylemek isterim: Eleştirilere verdiğiniz cevabı dizinizin müzik sözleri doğrulamıyor.
Açıklamanızda, “Evlilik yaşamında yapılan hataların, karı kocanın görev ve sorumluluklarını unutarak savrulmalarının ibretlik öyküsünü anlatarak topluma ışık tutmak… amacımızdır,” diyorsunuz.
Bu dizinin dediğiniz sorgulamayı ortaya çıkarmasını hangi bilimsel kriterlerle doğruluyorsunuz? Sorun yaşayan evli çiftler dizinizde anlattığınız yozlukları izleyince hemen yuvalarının kıymetini mi biliyorlar, uyuşturan hap etkisi yapan dizi müziğinizin ve ortaya koyduğunuz çözümlemenin, insanlara bu hidayeti yolunu gösterdiğini mi düşünüyorsunuz? Ya siz çok akıllısınız ya da bizler çok safız!
“Kimse sınanmadığı aşkın masumu değildir!” sözünü her bölüm tanıtımında kullanıyorsunuz. Belli ki bu sözü çok tutmuşsunuz. Dizinin felsefesini inşa ettiğiniz anlaşılan bu ifadenin bölümlerdeki diyalog ve insan ilişkileri üzerinden açılımı hangi sonuçları doğurmaktadır? Doğru erkek ve kadın olmak için önce, af buyurun, ‘ahlaksız mı’ olmak gerekiyor! Bu tür bir zorunluluğu dininiz mi kültürünüz mü size bize öğretiyor? Dizinizdeki hayatları yaşamış, pişman olmuş ve örnek insanlar mertebesine erişmiş, çevrenizde kaç insan tanıyorsunuz; yoksa aksi örnekleri mi çoğaltıyorsunuz!
Açıklamanıza devam edelim:
“Her kahraman, mutlu sona ulaşmadan önce sayısız hata ve acı ile sınandığı o çileli yolu yürümek zorundadır… ki, biz bu hataların sonuçlarını görüp kendi hayatımız için dersler çıkaralım. Tıpkı Yusuf gibi… Tıpkı Züleyha gibi…”
Cümlenizin ‘edebiyat’ kısmını geçelim, çünkü neresinden tutsak, içinden bir şey çıkmaz. Bir kere ‘Yusuf kim!’ sahi? Bir peygamberden söz ederken üslubumuz bu mu olmalı?
Fiziki çekiciliğine rağmen, ahlakın ve yüksek bir iffetin örneği olan Hazreti Yusuf (as)’ı dizinizin savunulmasında malzeme yaparken yüreğiniz hiç sıkılmadı mı?
Hazreti Yusuf (as) hangi bakımdan anlattığınız öykü için örneklik oluşturmaktadır?
*
Efendim; modern toplumda kadınlar, belki tarihin hiçbir döneminde olmadığı ölçüde istismar ediliyor. Evet, çağımızda, küresel ölçekte baktığımızda çeşitli göstergelerle sabittir ki, kadın ve erkek hayatlarından memnun değillerdir. Artık imkân da var, fakat maddi imkânlar da tatmin ve huzur için yetmiyor. Neden böyledir? Çünkü insanın fiziki yapısı gibi manevi bir yapısı vardır; anlatmaya çalıştığınız çarpıklıkları düzeltecek olan maneviyattır. Teşhisi maneviyatsızlık olan sorunların çaresi manevi değilse, dizinizde anlattığınız hastalıklardan bu toplum nasıl kurtarılacaktır? Maddi bozukluklar maddeyle manevi bozukluklar da maneviyatla düzeltiler; vurgulamaya çalıştığınızı söylediğiniz sorunlar, manevi bir temel olmadan, başka türlü asla ortadan kalkmaz ve yanlış tedavi hastalığı daha derinleştirir.
Anamız, bacımız, halamız, teyzemiz bizim kültürümüzde başlarımızın tacıdır; siz dizide kadınlarımızı onurlarını kaybetmiş kimseler gibi sunmakla, belki en fazla, azınlık bir çevrede gözlenebilen bir sorunu, toplumsallaştırmış oluyorsunuz. Anadolu insanı sizin anlattığınız gibi bir hayat yaşamıyor, en azından bunu bilin.
Özetle, izlemeden, diziniz hakkında okuduğum yazılardan ve bölüm tanıtımlarındaki ifadelerden anladığım kadarıyla, manevi bir temeli olmayan bir dizi dili kurmuş durumdasınız ve bu anlatım dili hedef kitlenin manen yükselmesini de sağlayamayacaktır. Bunun kanıtı da bölüm sonlarına insanların yazdığı yorumlardır!
Unutmayalım! Hepimiz yaptıklarımızdan mesulüz!