
Kendi tarihi, geçmişi ve büyük değerleri noktasında makul değerlendirme yapabilmekten aciz bir haldeyiz. Tarihte oynadığı role rağmen, ait olduğu milletin en fazla hakaretine uğrayanlardan birisi de Abdulhamit Han’dır. Kızıl Sultan deyimi dönemin emperyal güçlerinin ürünüdür. Amaç, Abdulhamit’in halka zulm yapması imajını ön plana çıkarmaktı.
Necip Fazıl Kısakürek’e göre, Ulu Hakan’dır Abdulhamit, Nihal Atsız ise onu “Gök Sultan” diye tarif eder. Abdulhamit, Osmanlı’nın çöküş sürecinde tahta oturmuş, dağılma sürecinde yapılması gerekenleri büyük ölçüde gerçekleştirmiştir. Abdulhamit döneminde büyük toprak kayıpları yaşanmıştır, ancak o toprakların fiili olarak Osmanlı kontrolünde olmadığını bilmek gerekiyor. Gök Sultan’ın benim için en önemli hizmeti, gayreti ise eğitim alanında başlattığı atılımdır. Batılı anlamda okullaşma onunla başlamış, İttihat Terakki ile de devam etmiştir.
Gök Sultan Abdulhamit Han’ın değerlendirmesi, birebir mantıkla günümüzde de yaşanmaktadır. Suriye, Libya, Doğu Akdeniz, Kıbrıs ve benzer sorunlar yaşanırken, olayları kendi mahallesine, parti görüşlerine, ait olduğu kümeye göre değerlendiren bir anlayış bizim nasıl bir zihin yapısına ait olduğumuzu gösteriyor.
İslam Ansiklopedisi; “Babası Abdülmecid, annesi Tîrimüjgân Kadınefendi’dir. 21 Eylül 1842 tarihinde dünyaya geldi. On bir yaşında annesini kaybettiği için, babasının emriyle, hiç çocuğu olmayan Piristû Kadınefendi kendisine analık etti. Özel hocalar tayin edilerek eğitildi. Gerdankıran Ömer Efendi’den Türkçe, Ali Mahvî Efendi’den Farsça, Ferid ve Şerif efendilerden Arapça ve diğer ilimleri, Vak‘anüvis Lutfi Efendi’den Osmanlı tarihi, Edhem ve Kemal paşalarla Gardet adındaki bir Fransız’dan Fransızca, Guatelli ve Lombardi adındaki iki İtalyan’dan mûsiki tahsil etti.
Saray halkı ve devlet büyükleri zeki, fakat düşünce ve kanaatlerini asla dışa vurmayan Şehzade Abdülhamid’i pek sevmezdi. Bu yüzden herkesin uzak kaldığı bu akıllı şehzade, ancak Pertevniyal Kadın’ın yardımı ile Sultan Abdülaziz’e yaklaşabildi. Zekâsı ve politik kabiliyeti dolayısıyla amcası Abdülaziz, onun serbest bir ortamda yetişmesine imkân verdi. Mısır ve Avrupa seyahatlerine onu da götürdü. Şehzadeliği oldukça serbest geçen Abdülhamid, Maslak çiftliğinde toprak işleriyle meşgul oldu. Burada koyun besledi, üstübeç madenleri işletti, borsa faaliyetlerine katılarak para kazandı. Tahta çıktığı zaman servetinin 100.000 altını aştığı söylenir.”
Anayasaya dayalı meşrutî bir idare kurmak isteyen ve bu yüzden Abdülaziz ile V. Murad’ı tahttan indiren Midhat Paşa ve arkadaşlarıyla anlaşan II. Abdülhamid, 31 Ağustos 1876 Perşembe günü tahta çıktı. Bu sırada devlet en buhranlı günlerini yaşıyordu. Abdülaziz devrinde başlamış olan Bosna-Hersek ve Bulgar ayaklanmalarına V. Murad devrinde Sırbistan ve Karadağ muharebeleri de eklenmişti. Bu isyanları kışkırtan ve destekleyen Rusya “Şark meselesi”ni halletmek üzere fırsat kollamakta idi.
Bu şartlar içinde Abdülhamid büyük bir iyi niyet gösterisi ile işe başladı. Osmanlı tarihinde o zamana kadar görülmemiş birtakım hareketlerle kısa sürede ordunun ve halkın gönlünü kazandı. Meselâ Seraskerlik Kapısı’nda subaylarla yemek yiyen padişah, burada “serasker paşa, paşalar, beyler, efendiler” hitabıyla başlayan bir konuşma yaptı. Bütün hükümet üyeleriyle mâbeyin personelini Yıldız Sarayı’nda yemeğe davet etti. Burada yaptığı konuşmada da millî birliğe duyulan ihtiyacı dile getirdi. Tersane’ye giderek bahriyelilerle birlikte sofraya oturup asker yemeği yedi. Bâb-ı Meşîhat’a giderek ulemâ ile birlikte iftar yemeğine katıldı. Haydarpaşa Hastahanesi’nde Balkan cephelerinden gelen yaralıları teker teker ziyaret ederek onlara hediyeler dağıttı. Sadrazam ve diğer nâzırlarla birlikte camileri dolaşarak halk içinde namaz kıldı.” İslam Ansiklopedisi
Yani Abdulhamit, milletiyle birlikte olarak bütün zorlukların yenileceğini biliyordu. Öyle de yatı. Ruhu şad, mekanı cennettir inşallah.
Not: Suriye’de artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. İdlib şehitlerimizi, bütün şehitlerimizi rahmetle anıyorum.
Necip Fazıl Kısakürek’e göre, Ulu Hakan’dır Abdulhamit, Nihal Atsız ise onu “Gök Sultan” diye tarif eder. Abdulhamit, Osmanlı’nın çöküş sürecinde tahta oturmuş, dağılma sürecinde yapılması gerekenleri büyük ölçüde gerçekleştirmiştir. Abdulhamit döneminde büyük toprak kayıpları yaşanmıştır, ancak o toprakların fiili olarak Osmanlı kontrolünde olmadığını bilmek gerekiyor. Gök Sultan’ın benim için en önemli hizmeti, gayreti ise eğitim alanında başlattığı atılımdır. Batılı anlamda okullaşma onunla başlamış, İttihat Terakki ile de devam etmiştir.
Gök Sultan Abdulhamit Han’ın değerlendirmesi, birebir mantıkla günümüzde de yaşanmaktadır. Suriye, Libya, Doğu Akdeniz, Kıbrıs ve benzer sorunlar yaşanırken, olayları kendi mahallesine, parti görüşlerine, ait olduğu kümeye göre değerlendiren bir anlayış bizim nasıl bir zihin yapısına ait olduğumuzu gösteriyor.
İslam Ansiklopedisi; “Babası Abdülmecid, annesi Tîrimüjgân Kadınefendi’dir. 21 Eylül 1842 tarihinde dünyaya geldi. On bir yaşında annesini kaybettiği için, babasının emriyle, hiç çocuğu olmayan Piristû Kadınefendi kendisine analık etti. Özel hocalar tayin edilerek eğitildi. Gerdankıran Ömer Efendi’den Türkçe, Ali Mahvî Efendi’den Farsça, Ferid ve Şerif efendilerden Arapça ve diğer ilimleri, Vak‘anüvis Lutfi Efendi’den Osmanlı tarihi, Edhem ve Kemal paşalarla Gardet adındaki bir Fransız’dan Fransızca, Guatelli ve Lombardi adındaki iki İtalyan’dan mûsiki tahsil etti.
Saray halkı ve devlet büyükleri zeki, fakat düşünce ve kanaatlerini asla dışa vurmayan Şehzade Abdülhamid’i pek sevmezdi. Bu yüzden herkesin uzak kaldığı bu akıllı şehzade, ancak Pertevniyal Kadın’ın yardımı ile Sultan Abdülaziz’e yaklaşabildi. Zekâsı ve politik kabiliyeti dolayısıyla amcası Abdülaziz, onun serbest bir ortamda yetişmesine imkân verdi. Mısır ve Avrupa seyahatlerine onu da götürdü. Şehzadeliği oldukça serbest geçen Abdülhamid, Maslak çiftliğinde toprak işleriyle meşgul oldu. Burada koyun besledi, üstübeç madenleri işletti, borsa faaliyetlerine katılarak para kazandı. Tahta çıktığı zaman servetinin 100.000 altını aştığı söylenir.”
Anayasaya dayalı meşrutî bir idare kurmak isteyen ve bu yüzden Abdülaziz ile V. Murad’ı tahttan indiren Midhat Paşa ve arkadaşlarıyla anlaşan II. Abdülhamid, 31 Ağustos 1876 Perşembe günü tahta çıktı. Bu sırada devlet en buhranlı günlerini yaşıyordu. Abdülaziz devrinde başlamış olan Bosna-Hersek ve Bulgar ayaklanmalarına V. Murad devrinde Sırbistan ve Karadağ muharebeleri de eklenmişti. Bu isyanları kışkırtan ve destekleyen Rusya “Şark meselesi”ni halletmek üzere fırsat kollamakta idi.
Bu şartlar içinde Abdülhamid büyük bir iyi niyet gösterisi ile işe başladı. Osmanlı tarihinde o zamana kadar görülmemiş birtakım hareketlerle kısa sürede ordunun ve halkın gönlünü kazandı. Meselâ Seraskerlik Kapısı’nda subaylarla yemek yiyen padişah, burada “serasker paşa, paşalar, beyler, efendiler” hitabıyla başlayan bir konuşma yaptı. Bütün hükümet üyeleriyle mâbeyin personelini Yıldız Sarayı’nda yemeğe davet etti. Burada yaptığı konuşmada da millî birliğe duyulan ihtiyacı dile getirdi. Tersane’ye giderek bahriyelilerle birlikte sofraya oturup asker yemeği yedi. Bâb-ı Meşîhat’a giderek ulemâ ile birlikte iftar yemeğine katıldı. Haydarpaşa Hastahanesi’nde Balkan cephelerinden gelen yaralıları teker teker ziyaret ederek onlara hediyeler dağıttı. Sadrazam ve diğer nâzırlarla birlikte camileri dolaşarak halk içinde namaz kıldı.” İslam Ansiklopedisi
Yani Abdulhamit, milletiyle birlikte olarak bütün zorlukların yenileceğini biliyordu. Öyle de yatı. Ruhu şad, mekanı cennettir inşallah.
Not: Suriye’de artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. İdlib şehitlerimizi, bütün şehitlerimizi rahmetle anıyorum.