
Sürdürülebilir verimlilik için toplumsal ilişkilerin mutlaka güven üzerine kurulması gerektiğini anlatan Yrd. Doç. Dr. Selçuk Aydın, “Türkiye’de ciddi bir güven bunalımı var. Bu sorunun bir an önce önüne geçmeliyiz. Çünkü güven olmadan ekonomik istikrar ve her alanda sürdürülebilir verimliliğin gerçekleşmesi mümkün değildir” dedi.
Halime DURMUŞ/ERZURUM
Güven olmadan ekonomik istikrar, toplumsal huzur, sosyal dayanışma ve her alanda sürdürülebilir verimliliğin gerçekleşmesinin mümkün olmadığını belirten Yrd. Doç. Dr. Selçuk Aydın, Türkiye’de ciddi bir güven bunalımı olduğunu söyledi.
‘2017 Verimlilik Haftası’ kapsamında düzenlenen panelde konuşan Yrd. Doç. Dr. Selçuk Aydın, gündelik hayatın giderek sahteleşmesi nedeni ile toplumda güven krizi doğduğunu belirterek, “Güvensizlik, şüphe demektir. Şüphe ise yabancılaşmayı, yabancılaşma ise toplumsal olarak her alanda huzursuzluk anlamına gelir. Bu durum ise bizi istemediğimiz durumlarla karşılaştırır. Verimliliği ortadan kaldırır” dedi.
Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi ‘Sürdürülebilir Verimlilik İçin Güven Toplumunun Önemi’ konulu panel düzenledi. Kültür Merkezi Mavi Salon’da düzenlenen törene Fakülte Dekanı Prof. Dr. Reşat Karcıoğlu, Bilim Sanayi ve Teknoloji İl Müdürü Hacı İbrahim Buğdaycı, Büyükşehir Belediyesi Destekleme Hizmetleri Başkanı Yücel Kara, öğretim üyeleri ve öğrenciler katıldı. Panelde konuşan Uluslararası Ticaret ve Lojistik Bölümü Başkanı Prof. Dr. Fehim Bakırcı ve Yrd. Doç. Dr. Selçuk Aydın, ekonomik büyüme performansının nasıl sürdürülebilir kılınacağını ve bu süreçte toplumsal yapılardaki güven ve aidiyet duygusunun önemini anlattı.

En büyük sorumluluk işletmelerin
Dünya kaynaklarının etkin ve sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesi için başlıca gereklilikleri anlatan Prof. Dr. Fehim Bakırcı, kalkınma ve gelişme hedefleri için bütün ülkelerin küresel ve bölgesel düzeyde işbirliğine gitmesi gerektiğini söyledi. Bu konuda en büyük sorumluluğun işletmelere düştüğünü belirten Prof. Dr. Bakırcı, “Ülkelerin ekonomik büyüme performansının sürdürülebilir kılınmasında karlılık şüphesiz büyük önem taşımakla beraber, uzun dönemde bunun devam ettirilebilmesi ancak ve ancak verimlilik artışlarıyla mümkün olacaktır. Gerek işletmelerin ve gerekse ülke ekonomilerinin, kalıcı bir büyüme gösterebilmeleri için sürdürülebilir finansman kaynaklarına ihtiyaç vardır. Geleceğin ekonomisi ‘ekolojik açıdan uygun’, ‘toplumsal açıdan verimli’ ve ‘ekonomik açıdan karlı’ olacak işletmelere ihtiyaç duymaktadır. Bugün ülkeler ve işletmeler bu üç kavramı birbirleriyle nasıl bağdaştırabileceğini bulma yeni sistemler geliştirme çabasındadır. Bu amaçla geliştirilecek sistemler, enerji ve hammaddeyi daha verimli kullanan, az atık üreten, atıkları geri kazandıran, insan sağlığı ve çevreyi koruyucu teknolojileri geliştiren, çevre dostu ürün ve üretimi gerçekleştirme yeteneğinde olmalıdır” diye konuştu.
İşletme sürdürülebilirliğinde 3 ana husus
İşletme faaliyetlerinin sürdürülebilir bir yaklaşım içinde yürütülebilmesi için üç noktaya dikkat edilmesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Bakırcı, “1’incisi ‘çevre’; işletmeler yenilenebilir doğal kaynakları, yenilenemez doğal kaynakları minimum ölçüde kullanmalı ve kirleticilerin minimum emisyonu sağlanmalıdır. 2’ncisi ‘eşitlik’; gelişmiş ülkelerin işletmeleri, gelişmekte olan ülkelerde toplumun korunması ve doğal kaynakların dikkatli tüketilmesinde eşitlik ilkesine sadık kalmalıdır. 3’üncüsü ‘geleceğe dönük olma’; işletmeler rekabetçi baskılardan etkilenerek kısa vadeli kazançlar için uzun vadeli çevre koruma amaçlarından vazgeçmemelidir. Küresel anlamda işletmeler, hükümetler, sivil toplum örgütleri ve tüketicilerin işbirliği ile ancak sürdürülebilirlik hedefine ulaşılabilir. Bu birimler yaşam kalitesini yükseltmeyi amaç haline getirmelidirler. Yaşam kalitesi anlamlı ve nitelikli işler yapılmasıyla da ilgilidir. İnsan kaynaklarına ve sosyal ve kültürel farklılıklara daha fazla değer verilmeli ve bunlar iş ve yaşam ortamlarına kabul edilmelidir. Bunun için de sürdürülebilir ekonomik ve toplumsal bir yapı oluşturmak ve işletmeler kurmak gerekir. Bunu başarabilen ülkeler geleceğe daha emin bakabileceklerdir” ifadelerini kullandı.
Türkiye’de güven bunalımı var
Türkiye’de bir güven bunalımının olduğunu belirten Yrd. Doç. Dr. Selçuk Aydın da ekonomik istikrar, toplumsal huzur, sosyal dayanışma ve her alanda sürdürülebilir verimliliğin ancak güvenle mümkün olduğunu söyledi. Toplumu bireylerin oluşturduğunu ve bireyler arasındaki ilişkilerin mutlaka güven üzerine kurulması gerektiğine değinen Yrd. Doç. Dr. Aydın, “Bugün her şeyin sahtesinin üretildiği bir dünyada yaşamaktayız. Sahte para, sahte pekmez, sahte diploma, sahte doktor, sahte belge derken Türkiye’de birçok alanda güvenebileceğimiz bir şey kalmadı. Bu bağlamda Türkiye’de ciddi bir güven bunalımı söz konusu. Şüphe, tereddüt, sahtecilik yani kısaca güvensizlik toplumsal alanda, yapılarda hissedilmektedir. Güvensizlik adaletten siyasete, aileye, eğitime, pazarda yaptığımız alışverişe kadar hayatın her alanına yayılmış durumda. Güven kavramı; korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusu anlamına gelmektedir. Toplum sadece bireylerin toplamı değildir. Belirli bir kültürü ve birtakım toplumsal kurumları paylaşan insanlar arasındaki ilişkilerden meydana gelir. Başka bir deyişle toplumu oluşturan şey bireylerden çok bireylerin arasındaki ilişkiler ve paylaştıkları değerler ve davranışlardır. Sonuç olarak toplum dediğimiz yapı bireylerin arasındaki ilişkinin mahiyetinde güven kavramı önemli rol oynamaktadır. Güvensizlik toplumda yaygınlaşırsa bu hayatın her alanında ciddi problemler anlamına gelir. Güven, toplumu bir arada tutan en önemli sermayedir” şeklinde anlattı.
Halime DURMUŞ/ERZURUM
Güven olmadan ekonomik istikrar, toplumsal huzur, sosyal dayanışma ve her alanda sürdürülebilir verimliliğin gerçekleşmesinin mümkün olmadığını belirten Yrd. Doç. Dr. Selçuk Aydın, Türkiye’de ciddi bir güven bunalımı olduğunu söyledi.
‘2017 Verimlilik Haftası’ kapsamında düzenlenen panelde konuşan Yrd. Doç. Dr. Selçuk Aydın, gündelik hayatın giderek sahteleşmesi nedeni ile toplumda güven krizi doğduğunu belirterek, “Güvensizlik, şüphe demektir. Şüphe ise yabancılaşmayı, yabancılaşma ise toplumsal olarak her alanda huzursuzluk anlamına gelir. Bu durum ise bizi istemediğimiz durumlarla karşılaştırır. Verimliliği ortadan kaldırır” dedi.
Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi ‘Sürdürülebilir Verimlilik İçin Güven Toplumunun Önemi’ konulu panel düzenledi. Kültür Merkezi Mavi Salon’da düzenlenen törene Fakülte Dekanı Prof. Dr. Reşat Karcıoğlu, Bilim Sanayi ve Teknoloji İl Müdürü Hacı İbrahim Buğdaycı, Büyükşehir Belediyesi Destekleme Hizmetleri Başkanı Yücel Kara, öğretim üyeleri ve öğrenciler katıldı. Panelde konuşan Uluslararası Ticaret ve Lojistik Bölümü Başkanı Prof. Dr. Fehim Bakırcı ve Yrd. Doç. Dr. Selçuk Aydın, ekonomik büyüme performansının nasıl sürdürülebilir kılınacağını ve bu süreçte toplumsal yapılardaki güven ve aidiyet duygusunun önemini anlattı.

En büyük sorumluluk işletmelerin
Dünya kaynaklarının etkin ve sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesi için başlıca gereklilikleri anlatan Prof. Dr. Fehim Bakırcı, kalkınma ve gelişme hedefleri için bütün ülkelerin küresel ve bölgesel düzeyde işbirliğine gitmesi gerektiğini söyledi. Bu konuda en büyük sorumluluğun işletmelere düştüğünü belirten Prof. Dr. Bakırcı, “Ülkelerin ekonomik büyüme performansının sürdürülebilir kılınmasında karlılık şüphesiz büyük önem taşımakla beraber, uzun dönemde bunun devam ettirilebilmesi ancak ve ancak verimlilik artışlarıyla mümkün olacaktır. Gerek işletmelerin ve gerekse ülke ekonomilerinin, kalıcı bir büyüme gösterebilmeleri için sürdürülebilir finansman kaynaklarına ihtiyaç vardır. Geleceğin ekonomisi ‘ekolojik açıdan uygun’, ‘toplumsal açıdan verimli’ ve ‘ekonomik açıdan karlı’ olacak işletmelere ihtiyaç duymaktadır. Bugün ülkeler ve işletmeler bu üç kavramı birbirleriyle nasıl bağdaştırabileceğini bulma yeni sistemler geliştirme çabasındadır. Bu amaçla geliştirilecek sistemler, enerji ve hammaddeyi daha verimli kullanan, az atık üreten, atıkları geri kazandıran, insan sağlığı ve çevreyi koruyucu teknolojileri geliştiren, çevre dostu ürün ve üretimi gerçekleştirme yeteneğinde olmalıdır” diye konuştu.

İşletme faaliyetlerinin sürdürülebilir bir yaklaşım içinde yürütülebilmesi için üç noktaya dikkat edilmesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Bakırcı, “1’incisi ‘çevre’; işletmeler yenilenebilir doğal kaynakları, yenilenemez doğal kaynakları minimum ölçüde kullanmalı ve kirleticilerin minimum emisyonu sağlanmalıdır. 2’ncisi ‘eşitlik’; gelişmiş ülkelerin işletmeleri, gelişmekte olan ülkelerde toplumun korunması ve doğal kaynakların dikkatli tüketilmesinde eşitlik ilkesine sadık kalmalıdır. 3’üncüsü ‘geleceğe dönük olma’; işletmeler rekabetçi baskılardan etkilenerek kısa vadeli kazançlar için uzun vadeli çevre koruma amaçlarından vazgeçmemelidir. Küresel anlamda işletmeler, hükümetler, sivil toplum örgütleri ve tüketicilerin işbirliği ile ancak sürdürülebilirlik hedefine ulaşılabilir. Bu birimler yaşam kalitesini yükseltmeyi amaç haline getirmelidirler. Yaşam kalitesi anlamlı ve nitelikli işler yapılmasıyla da ilgilidir. İnsan kaynaklarına ve sosyal ve kültürel farklılıklara daha fazla değer verilmeli ve bunlar iş ve yaşam ortamlarına kabul edilmelidir. Bunun için de sürdürülebilir ekonomik ve toplumsal bir yapı oluşturmak ve işletmeler kurmak gerekir. Bunu başarabilen ülkeler geleceğe daha emin bakabileceklerdir” ifadelerini kullandı.
Türkiye’de güven bunalımı var
Türkiye’de bir güven bunalımının olduğunu belirten Yrd. Doç. Dr. Selçuk Aydın da ekonomik istikrar, toplumsal huzur, sosyal dayanışma ve her alanda sürdürülebilir verimliliğin ancak güvenle mümkün olduğunu söyledi. Toplumu bireylerin oluşturduğunu ve bireyler arasındaki ilişkilerin mutlaka güven üzerine kurulması gerektiğine değinen Yrd. Doç. Dr. Aydın, “Bugün her şeyin sahtesinin üretildiği bir dünyada yaşamaktayız. Sahte para, sahte pekmez, sahte diploma, sahte doktor, sahte belge derken Türkiye’de birçok alanda güvenebileceğimiz bir şey kalmadı. Bu bağlamda Türkiye’de ciddi bir güven bunalımı söz konusu. Şüphe, tereddüt, sahtecilik yani kısaca güvensizlik toplumsal alanda, yapılarda hissedilmektedir. Güvensizlik adaletten siyasete, aileye, eğitime, pazarda yaptığımız alışverişe kadar hayatın her alanına yayılmış durumda. Güven kavramı; korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusu anlamına gelmektedir. Toplum sadece bireylerin toplamı değildir. Belirli bir kültürü ve birtakım toplumsal kurumları paylaşan insanlar arasındaki ilişkilerden meydana gelir. Başka bir deyişle toplumu oluşturan şey bireylerden çok bireylerin arasındaki ilişkiler ve paylaştıkları değerler ve davranışlardır. Sonuç olarak toplum dediğimiz yapı bireylerin arasındaki ilişkinin mahiyetinde güven kavramı önemli rol oynamaktadır. Güvensizlik toplumda yaygınlaşırsa bu hayatın her alanında ciddi problemler anlamına gelir. Güven, toplumu bir arada tutan en önemli sermayedir” şeklinde anlattı.