
Beş duyumuzun çalışma prensibi haz alma esasına bağlıdır. Farkında olalım olmayalım gün boyu yaptığımız bütün işlerin aslı o işlerden aldığımız hazlardan ibarettir. Öyle ki, bedenimiz kocalır, fakat nefsimizin haz istekleri kocalmaz! Hani denir ya: Horoz ölür, gözü çöplükte kalır. Bu söz hazlar karşısındaki durumumuzu izah eden güzel bir benzetmedir.
Sabah kalkıp elimizi yüzümüzü yıkayıp aynaya bakar ve kendi varlığımızdan haz alarak güne başlarız. Gün boyu hazları seçer hazların peşinde koşarız. Her tercihimiz aynı zamanda seçtiğimiz bir hazdan ibarettir.
Artık onsuz yapamadığımız cep telefonumuzda bakıp durduklarımız, internette, TV kanallarında takip ettiklerimiz hazlarımızdır. Okuduğumuz kitapları, aldığımız gazeteleri bize mutluluk verdikleri için tercih ederiz; hazzetmediğimiz şeylere para vermeyiz.
Günlük harcamalarımız finans ve kredi arayışlarımız hep hazlarımızı elde etmek, elde tutmak temelinde gerçekleşir.
Gittiğimiz lokantalar, pastaneler, tatil beldeleri, ‘takıldığımız’ arkadaşlar, o yerlerden o insanlardan duyduğumuz hazzı gösterir. Terk ettiğimiz mekânlar, ilişkimizi kestiğimiz insanlar, artık bize haz vermedikleri için onlardan uzaklaşırız.
Saatlerce vakit geçirdiğimiz AVM’ler, çarşılar, bize haz verdikleri için oradayızdır.
İş yerlerimizde, dairelerde, bahçelerde, tarlalarda, fabrikalarda, atölyelerde gün boyu her ne yapıyorsak, o şeylerden haz aldığımız için tekrarlayıp dururuz.
Manevi eylemlerimiz; namazlarımız, oruçlarımız, haclarımız, umrelerimiz, zekâtlarımız, sadakalarımız, iradi birer haz eylemidir.
Haz arzumuz günahları ve sevapları sarıp sarmalamıştır. Namaz kılarken de rakı içerken de, şarkı söylerken yahut hüzünlenirken de duyulan hazdır.
Tabiat, canlıların hazlarını tekrarlamalarıyla devam eder durur. Haz alma devam ettikçe hayat devam eder.
Bahçede oturuyorum: Yavru kedi otların yapraklarıyla antrenman yapıyor; hopluyor, bitkiyi tutup yere yatırıyor; biraz ileride güneşe yayılmış annesi onu izliyor ve kuyruğunu saat yönünde çevirip duruyor; ikisi de hazzın esiri yahut sarhoşu!
Bahçede küçük bir havuz var; bir alacakarga gelip bu havuzdan su içti, sonra da içine girip banyosunu yaptı; alacakarga yaptığı her bir eylemden ayrı ayrı haz aldı.
Göğe doğru uzamaya (haz) devam eden ladin ağacının dalları arasında yuvasını kurmuş kumruların çevreye yaydıkları tatlı şarkı, aldıkları hazzın bir öyküsü.
Önümdeki elma ağacında binlerce karınca faaliyet halinde; kimi ağacın gövdesine tırmanıyor kimi de iniyor; karınca ordusunun bu faaliyeti de bir haz faaliyeti değil midir; kendilerine sevdirilen eylemleri yapmıyor mu karıncalar?
‘Artık hiçbir şeyden haz alamıyorum!’ diyen insanlar, haz alamamaktan haz aldıklarını fark edemiyor olabilirler!
Velhasıl yaşamak haz almak demektir.
Tabii yahut iradi, haz almak, insanın temel fonksiyonudur ve Allah’ın yarattığı bir fıtrattır.
Hazların diğer insanlara ve çevreye zarar vermemesi için her toplum, dini inanış, örf-adet ve yasa ile çeşitli sınırlar çizmiştir. Ne var ki çağımızda ‘ahlaki yahut yasal’ olmayan hazların peşinde koşanlar, artık büyük bir yekûn oluşturmaktadır.
Oysa hazlarımızı nasıl yaşadığımız bizi cennete yahut cehenneme taşır; bu yüzden neden nasıl haz aldığımızın farkında olmamız direk ‘geleceğimiz’ demektir.
Rabbimiz, Müslümanlar için, ‘haz almanın ve haz vermenin’ meşruiyetini Kuran’la, ‘yapın’ yahut ‘yapmayın’ şeklinde esaslara bağlamıştır.
Peygamberimizin sünnetiyse bu ilahi emirlerin uygulamasıdır. Hazları peygamberler gibi yaşamaya gayret göstermek tek çıkış yoludur.
Hayatı huzurlu, mutlu ve dolu dolu yaşamak istiyorsak, öncelikle, her şeyi bir haz kaynağı görüp ve Allah’ın bir ikramı olduğunu, düşmanlık duygumuzun bile, bir nevi haz olduğunu anlamalıyız. Sonra da meşru bir şekilde her şeyden haz alıp haz vermeye bakmalıyız.
Bunu başardığımızda dünya günlerimiz daha iyi bir şekilde geçecek, ahiret hayatımız ise, ebedi hazların yurdu olan cennetle taçlanacaktır, inşallah.
Sabah kalkıp elimizi yüzümüzü yıkayıp aynaya bakar ve kendi varlığımızdan haz alarak güne başlarız. Gün boyu hazları seçer hazların peşinde koşarız. Her tercihimiz aynı zamanda seçtiğimiz bir hazdan ibarettir.
Artık onsuz yapamadığımız cep telefonumuzda bakıp durduklarımız, internette, TV kanallarında takip ettiklerimiz hazlarımızdır. Okuduğumuz kitapları, aldığımız gazeteleri bize mutluluk verdikleri için tercih ederiz; hazzetmediğimiz şeylere para vermeyiz.
Günlük harcamalarımız finans ve kredi arayışlarımız hep hazlarımızı elde etmek, elde tutmak temelinde gerçekleşir.
Gittiğimiz lokantalar, pastaneler, tatil beldeleri, ‘takıldığımız’ arkadaşlar, o yerlerden o insanlardan duyduğumuz hazzı gösterir. Terk ettiğimiz mekânlar, ilişkimizi kestiğimiz insanlar, artık bize haz vermedikleri için onlardan uzaklaşırız.
Saatlerce vakit geçirdiğimiz AVM’ler, çarşılar, bize haz verdikleri için oradayızdır.
İş yerlerimizde, dairelerde, bahçelerde, tarlalarda, fabrikalarda, atölyelerde gün boyu her ne yapıyorsak, o şeylerden haz aldığımız için tekrarlayıp dururuz.
Manevi eylemlerimiz; namazlarımız, oruçlarımız, haclarımız, umrelerimiz, zekâtlarımız, sadakalarımız, iradi birer haz eylemidir.
Haz arzumuz günahları ve sevapları sarıp sarmalamıştır. Namaz kılarken de rakı içerken de, şarkı söylerken yahut hüzünlenirken de duyulan hazdır.
Tabiat, canlıların hazlarını tekrarlamalarıyla devam eder durur. Haz alma devam ettikçe hayat devam eder.
Bahçede oturuyorum: Yavru kedi otların yapraklarıyla antrenman yapıyor; hopluyor, bitkiyi tutup yere yatırıyor; biraz ileride güneşe yayılmış annesi onu izliyor ve kuyruğunu saat yönünde çevirip duruyor; ikisi de hazzın esiri yahut sarhoşu!
Bahçede küçük bir havuz var; bir alacakarga gelip bu havuzdan su içti, sonra da içine girip banyosunu yaptı; alacakarga yaptığı her bir eylemden ayrı ayrı haz aldı.
Göğe doğru uzamaya (haz) devam eden ladin ağacının dalları arasında yuvasını kurmuş kumruların çevreye yaydıkları tatlı şarkı, aldıkları hazzın bir öyküsü.
Önümdeki elma ağacında binlerce karınca faaliyet halinde; kimi ağacın gövdesine tırmanıyor kimi de iniyor; karınca ordusunun bu faaliyeti de bir haz faaliyeti değil midir; kendilerine sevdirilen eylemleri yapmıyor mu karıncalar?
‘Artık hiçbir şeyden haz alamıyorum!’ diyen insanlar, haz alamamaktan haz aldıklarını fark edemiyor olabilirler!
Velhasıl yaşamak haz almak demektir.
Tabii yahut iradi, haz almak, insanın temel fonksiyonudur ve Allah’ın yarattığı bir fıtrattır.
Hazların diğer insanlara ve çevreye zarar vermemesi için her toplum, dini inanış, örf-adet ve yasa ile çeşitli sınırlar çizmiştir. Ne var ki çağımızda ‘ahlaki yahut yasal’ olmayan hazların peşinde koşanlar, artık büyük bir yekûn oluşturmaktadır.
Oysa hazlarımızı nasıl yaşadığımız bizi cennete yahut cehenneme taşır; bu yüzden neden nasıl haz aldığımızın farkında olmamız direk ‘geleceğimiz’ demektir.
Rabbimiz, Müslümanlar için, ‘haz almanın ve haz vermenin’ meşruiyetini Kuran’la, ‘yapın’ yahut ‘yapmayın’ şeklinde esaslara bağlamıştır.
Peygamberimizin sünnetiyse bu ilahi emirlerin uygulamasıdır. Hazları peygamberler gibi yaşamaya gayret göstermek tek çıkış yoludur.
Hayatı huzurlu, mutlu ve dolu dolu yaşamak istiyorsak, öncelikle, her şeyi bir haz kaynağı görüp ve Allah’ın bir ikramı olduğunu, düşmanlık duygumuzun bile, bir nevi haz olduğunu anlamalıyız. Sonra da meşru bir şekilde her şeyden haz alıp haz vermeye bakmalıyız.
Bunu başardığımızda dünya günlerimiz daha iyi bir şekilde geçecek, ahiret hayatımız ise, ebedi hazların yurdu olan cennetle taçlanacaktır, inşallah.