
Yaşadığımız elim felaketi geride bırakalı bir ay oldu ancak geride bıraktığı acılarının ise zihnimizde derin izler bıraktığına şüphe yok. Aslında işimiz şimdi başlıyor, orada yaşananları unutmamalı ve unutturmamalıyız. Zorlu kış şartlarında onları yalnız bırakmamalıyız. Acil ihtiyaçlar ile ilgili olarak resmi kurum ve kuruluşlar yine gönüllü STK ‘lar ile iletişime geçmeli desteklerimizi esirgememeliyiz. Mübarek Ramazan ayı yaklaşırken birlik ve beraberliğimizi pekiştirmeli yaralarımızı birlikte sarmalıyız. Geçtiğimiz üç hafta boyunca yazdığım yazıma bu hafta kaldığım yerden devam ederek, yasal eksikliklerimizi irdelemeye ve naçizane çözüm önerilerimi sunmaya devam edeceğim. Zira hafızalarımızı taze tutmaz ve yaşadıklarımızı çabuk unutursak aynı acıları katlanarak yaşamaya devam ederiz. Yazımın başından beri edindiğim amaç Japonya’nın yaşadığı büyük felaketlerden nasıl ders çıkardığını ve neden hep örnek gösterildiği sorusuna cevap aramak oldu. Japonya yaşadığı büyük Doğu Depremi’nin ardından doğal afetlerle müdahale sistemin yeterli olmadığını ve yaşanan felakete yetemedikleri gerçeği ile yüzleşmiştir.Öyle ki yaşanan depremin ardından Japonya’nın bazı bölgelerinde belediyeler dahi yok olmuş, Ayakta kalanlar ise felaket ile mücadelede yetersiz kalmıştır. Gerek gıda güvenliği ve gerekse de afet enkaz yönetimi gibi hususular yönetilemez duruma gelmiştir. Yaşanan tüm bu olumsuzluklar Japonya’yı deprem mevzuatında değişikliğe gitmek zorunda bırakmıştır. Mağdur depremzedelerin gündelik yaşamlarının kaldığı yerden devam etmesini sağlama, moloz yığınına döenen şehri bir an önce temzileme, depremde hasar almış ve inşası mümkün olan binaları yeniden inşa etme gibi konularda yeni bir yasal düzenleme oluşturulmuştur. Bu şekilde gelecekte yaşanması muhtemel doğal afetlere hukuksal açıdan hazırlıklı olunması amaçlanmıştır. Japonya’da başbakanlığa bağlı ve kriz yönetiminden sorumlu bir birim oluşturulmuş olsa da bunun yetersiz olduğu kanaatine varılarak daha da geliştirilmesi yoluna gidilmiştir. Ülkemizde yaşanan ve asrın felaketi olarak nitelendirilen bu deprem felaketinde de kriz yönetimi konusunda ülke olarak bir takım eksikliklerimizin olduğu iktidarından muhalefetine dillendirilirken şapkayı önümüze koymalı bir kez daha düşünmeliyiz. Kriz yönetimi konusunda idari teşkilat içerisinde ayrı ve bence yapısal olarak özerk, bağımsız bir kurum kurulmalıdır. Çünkü ülkemiz bulunduğu gerek jeolojik konum gerekse de iklim koşulları nedeniyle deprem, yangın, sel, heyelan, çığ tehlikeleriyle sürekli olarak karşı karşıya kalmaktadır. Bu da kriz yönetimini yeninden ve daha hızlı bir şekilde ele alınması gerektiğini gösteriyor. Bu öneriyi daha ileriye taşıyarak bir Afet Bakanlığı kurulması fikri bile tartışılabilr. Yine Japonya bizde Kişisel Verilerin Korunması Kanununun benzeri olan Özel Bilgilerin Korunması Yasası sebebiyle acil yardıma ihtiyaç duyan kişilerin yerleri tespit edilememiş veya ulaşılamamıştır. Burada bu yasa sebebiyle yaşanan bir mağduriyet olsa da deprem gibi bir felaket de dahi kanunların uygulanmasından vazgeçilmediğini yasa ve kanunlara ne kadar değer verildiğini gösteriyor. Deprem sırasında aynı sorunları yaşamasak da bilgi kirliliği noktasında bir takım eksiklik ve aksaklıklarımız olduğu ortada. Özellikle doğru bilgi akışını sağlayacak bir havuzun oluşturulması gerektiğini de hep beraber deneyimlemiş olduk.
(…devam edecek)
(…devam edecek)