
Evren bir ülke; bu ülkenin sahibi Allah’tır.
İnsanlar ise, Allah’ı tanımak kabiliyetinde yaratılmış varlıklardır. Allah’a iman ve Allah’ın rızası için yapılan ameller bu gerçeğin farkında olmak anlamı taşır.
Sahip olduğu ömür ve kendisine verilen nimetler için, evrenin sahibiyle buluşup görüşmek, her insana tanınmış bir haktır.
Müslümanlar bu hakkı beş vakit namaz ve dua ile her gün kullanırlar.
Kişi, günlük kıldığı namazları vasıtasıyla Allah’ın huzuruna çıkar ve kulluğunu Rabbine arz eder.
Rızık için çalışmak emredilmiştir ve herkes nasibini yemektedir. Kişinin asıl menfaati Rabbinin huzuruna namaz ile çıkmak ve O’na dua ile hitap etmektir.
Rabbinin huzuruna çıkmak için temizlik yapan, abdest alan, kıbleye yönelen kişi, niyet edip ‘Allahuekber’ hitabıyla huzurda durur. Bu sırada Allah’ın sözü olan Kuran ayetlerini okur. Her namazında okuduğu Fatiha suresi Rabbini takdis ve duadır.
Kişi namazında Fatiha okuyarak Rabbine şöyle seslenir:
“Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
Hamd, Âlemlerin Rabbi
Rahman, Rahim
Hesap ve ceza gününün maliki Allah'a mahsustur.
Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.
Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanların ve sapıtanların yoluna değil.”
Rabbin sözleriyle okuması tamamlanınca rükû ve secde yapar. Yaratan’a, yine Yaratının öğrettiği ifadelerle hitap eder; namaz anında başka söz söylenmez.
Namazdan çıktıktan sonra kişiye Yaratıcıya özel olarak hitap etme izni verilir; kişi dua yöntemiyle huzurda durmaya devam ederek şükrünü ve talebini Rabbine iletir.
Rabbi kişiyi dinler; kalbi ve eylemi birse, kişinin huzuru; namazı ve duası, kabul edilir.
Bu huzur ve kabul, -kişi için, dünya ona verilse, zaten verilmiştir-, çok daha değerlidir; çünkü kişinin huzura kabul edilmesi ve bu yakınlık sayesinde elde ettiği Allah teâlânın mağfireti ve rızasıdır.
Namaz ve dua ile huzura kabul edilmekten şerefli ve hayırlı ikinci bir amel yoktur.
Mümin kişi, günde beş kez, namaz için yapılan ezan çağrısına uyarak, huzura çıkar, duaya nail olur ve böylece en şerefli ve en hayırlı ameli işlemiş olur.
Huzurdan ayrılıp dünya işlerine geri döndüğünde ise kişi, manevi varlığını, çevresindeki her insanı, her canlıyı bir haz öznesi görüp, onlara selam vererek, hallerini hatırlarını sorarak, ihtiyaçları varsa gidererek, Allah için varlıktan haz alıp varlığa haz vererek, sürdürür.
Namazla huzurda olmanın ve namazla tekrar huzura kabul edilecek olmanın heyecanı, kişinin manevi hayatı olarak gün boyu devam eder. İki namaz vakti arasında kişi, erişeceği huzurun heyecanıyla dolu olarak, namaz vaktine kadar, manevi hayatını güzelliklerle, haz alıp haz vererek, besler.
Namazı olmayanın ‘huzuru ilahisi’ olmayacağı gibi manevi hayatı da olmayacaktır. Dünya topyekûn kişinin olsa, fakat kişinin manevi hayatı olmasa, elde ettiği şey her ne ise o sadece çerçöptür.
“Onlara şunu da misal göster: Dünya hayatı, gökten indirdiğimiz bir su gibidir ki, bu su sayesinde yeryüzünün bitkisi (gelişip) birbirine karışmış; arkasından rüzgârın savurduğu çerçöp haline gelmiştir. Allah, her şey üzerinde iktidar sahibidir.” (Kehf 45)
“Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlat sahibi olma isteğinden ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibidir ki, bitirdiği ziraatçıların hoşuna gider. Sonra kurur da sen onun sapsarı olduğunu görürsün; sonra da çerçöp olur. Ahirette ise çetin bir azap vardır. Yine orada Allah'ın mağfireti ve rızası vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir geçimlikten başka bir şey değildir.” (Hadid 20)
İnsanlar ise, Allah’ı tanımak kabiliyetinde yaratılmış varlıklardır. Allah’a iman ve Allah’ın rızası için yapılan ameller bu gerçeğin farkında olmak anlamı taşır.
Sahip olduğu ömür ve kendisine verilen nimetler için, evrenin sahibiyle buluşup görüşmek, her insana tanınmış bir haktır.
Müslümanlar bu hakkı beş vakit namaz ve dua ile her gün kullanırlar.
Kişi, günlük kıldığı namazları vasıtasıyla Allah’ın huzuruna çıkar ve kulluğunu Rabbine arz eder.
Rızık için çalışmak emredilmiştir ve herkes nasibini yemektedir. Kişinin asıl menfaati Rabbinin huzuruna namaz ile çıkmak ve O’na dua ile hitap etmektir.
Rabbinin huzuruna çıkmak için temizlik yapan, abdest alan, kıbleye yönelen kişi, niyet edip ‘Allahuekber’ hitabıyla huzurda durur. Bu sırada Allah’ın sözü olan Kuran ayetlerini okur. Her namazında okuduğu Fatiha suresi Rabbini takdis ve duadır.
Kişi namazında Fatiha okuyarak Rabbine şöyle seslenir:
“Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
Hamd, Âlemlerin Rabbi
Rahman, Rahim
Hesap ve ceza gününün maliki Allah'a mahsustur.
Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.
Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanların ve sapıtanların yoluna değil.”
Rabbin sözleriyle okuması tamamlanınca rükû ve secde yapar. Yaratan’a, yine Yaratının öğrettiği ifadelerle hitap eder; namaz anında başka söz söylenmez.
Namazdan çıktıktan sonra kişiye Yaratıcıya özel olarak hitap etme izni verilir; kişi dua yöntemiyle huzurda durmaya devam ederek şükrünü ve talebini Rabbine iletir.
Rabbi kişiyi dinler; kalbi ve eylemi birse, kişinin huzuru; namazı ve duası, kabul edilir.
Bu huzur ve kabul, -kişi için, dünya ona verilse, zaten verilmiştir-, çok daha değerlidir; çünkü kişinin huzura kabul edilmesi ve bu yakınlık sayesinde elde ettiği Allah teâlânın mağfireti ve rızasıdır.
Namaz ve dua ile huzura kabul edilmekten şerefli ve hayırlı ikinci bir amel yoktur.
Mümin kişi, günde beş kez, namaz için yapılan ezan çağrısına uyarak, huzura çıkar, duaya nail olur ve böylece en şerefli ve en hayırlı ameli işlemiş olur.
Huzurdan ayrılıp dünya işlerine geri döndüğünde ise kişi, manevi varlığını, çevresindeki her insanı, her canlıyı bir haz öznesi görüp, onlara selam vererek, hallerini hatırlarını sorarak, ihtiyaçları varsa gidererek, Allah için varlıktan haz alıp varlığa haz vererek, sürdürür.
Namazla huzurda olmanın ve namazla tekrar huzura kabul edilecek olmanın heyecanı, kişinin manevi hayatı olarak gün boyu devam eder. İki namaz vakti arasında kişi, erişeceği huzurun heyecanıyla dolu olarak, namaz vaktine kadar, manevi hayatını güzelliklerle, haz alıp haz vererek, besler.
Namazı olmayanın ‘huzuru ilahisi’ olmayacağı gibi manevi hayatı da olmayacaktır. Dünya topyekûn kişinin olsa, fakat kişinin manevi hayatı olmasa, elde ettiği şey her ne ise o sadece çerçöptür.
“Onlara şunu da misal göster: Dünya hayatı, gökten indirdiğimiz bir su gibidir ki, bu su sayesinde yeryüzünün bitkisi (gelişip) birbirine karışmış; arkasından rüzgârın savurduğu çerçöp haline gelmiştir. Allah, her şey üzerinde iktidar sahibidir.” (Kehf 45)
“Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlat sahibi olma isteğinden ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibidir ki, bitirdiği ziraatçıların hoşuna gider. Sonra kurur da sen onun sapsarı olduğunu görürsün; sonra da çerçöp olur. Ahirette ise çetin bir azap vardır. Yine orada Allah'ın mağfireti ve rızası vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir geçimlikten başka bir şey değildir.” (Hadid 20)